Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Tüketici Hukukundan Kaynaklanan Uyuşmazlıklarda Dava Şartı Arabuluculuk

Case Condition Mediation in Disputes Arising from Consumer Law

Merve KURTARAN KARATAŞ

Bir uyuşmazlığın tüketici uyuşmazlığı olması için taraflardan birinin tüketici olması, diğer tarafın ise tüketiciye mal ya da hizmet temin ediyor olması gerekmektedir. Bu bağlamda, tüketici ile tacir vasfına sahip olan kişilerin oluşturduğu hukuki ilişkiden doğan hakların varlığı ve kapsama alanına dair uyuşmazlıklar, tüketici uyuşmazlıkları olarak adlandırılmaktadır. 22 Temmuz 2020’de, 7251 sayılı Kanun ile birlikte tüketici mahkemelerine başvuru, dava şartına tabi kılınmıştır. Ancak alternatif bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak arabuluculuk, gönüllülük esasına dayanmaktadır. Bu bağlamda arabuluculuğun dava şartı olarak öngörülmesi, bu esasa aykırı düştüğü gerekçesiyle eleştirilmiştir. Tüketicilerin ekonomik ve politik anlamda bir baskı grubu olamayacağı gerekçesi ile tüketici lehine yapılan bazı düzenlemelerin beklenen faydanın sağlanmasına engel olacağı yönünde eleştiriler mevcuttur.

Tüketici Hukuku, Arabuluculuk, Dava Şartı, Tüketici.

For a dispute to be a consumer dispute, one of the parties must be a consumer and the other party must be providing goods or services to the consumer. In this context, the disputes regarding the existence and scope of the rights arising from the legal relationship between the consumer and the persons with the qualifications of the merchant are called consumer disputes. On 22 July 2020, with the Law No. 7251, the application to consumer courts was made subject to the litigation requirement. However, mediation as an alternative dispute resolution method is based on voluntariness. In this context, the stipulation of mediation as a condition of litigation has been criticized on the grounds that it contradicts this principle. There are criticisms that some regulations made in favor of the consumer will prevent the expected benefit from being provided, on the grounds that consumers cannot be a pressure group in economic and political terms.

Consumer Law, Mediation, Litigation Requirement, Consumer.

Tüketici hukukunun düzenleyen kanunlarımızda tüketicinin haklarını gözeten normlar, iki başlık içerisinde incelenir. Bunlardan ilki tüketicinin tüketici olması için gerekli olan alışveriş ya da satış henüz gerçekleşmeden onun çıkarlarını koruyan hukuk normlarıdır. Bu normlar uyuşmazlığa neden olacak her türlü olayın yaşanmasından önce tüketiciyi yaşanacak durumlar karşısında korumayı amaçlamaktadır. Bu nedenle kanunda yer alan unsurlar ticari ve sınai etkinlik kapsamında değerlendirilmektedir. Böylelikle tüketici hakları güvence altına alınarak kamu yararının sınırları çizilir. Tüketici haklarını ele alan ikinci unsurda hukuk tüketicinin yapmış olduğu sözleşmeleri denetler. Bu sözleşmelerin içeriklerini ya da sözleşmeden doğabilecek tazminat ve hak kayıplarının müeyyidesini ele alır. Bir şahsın, kendisine tüketici sıfatı yükleyecek sözleşmeler yaptığı takdirde bu sözleşmeler kamu hukuku alanında incelenmez, özel hukuk niteliği taşır.

Özel hukuk, toplum içerisinde eşit haklara sahip olan bireyler arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk alanıdır. Eğer bu taraflar arasında hukuki anlamda bir çıkar çatışması oluşur ise bunu önceden öngörülmüş olan kanunlar ve ilkeler ışığında adil bir şekilde sonuca ulaştırır. Buradaki açıklamadan yola çıkarsak, bu hukuk alanı içerisinde yer alan normların neredeyse tamamı irade özerkliği ilkesine dayanır. Aynı şekilde kamu hukukundan farklı olarak bir tarafın üstün yetkilerle donatılmasını değil, hakta aynılığı uygular. İrade serbestliği ilkesi de kendi içinde bazı sorunlara sahiptir. Bunlardan belki de en önemlisi taraflardan güçlü olanın özgürlüğünde diğerini tabi etmesine neden olmaktadır1. Bu durum ise iki tarafın da eşit ve aynı haklara sahip olması gerekliliği ilkesini zarara uğratmıştır2. Bu durum göz önüne alındıktan sonra irade serbestisinden ziyade tarafların eşit ve aynı hakka sahip olması ilkesi daha önemli hale gelmiştir3. Tüketicinin haklarını müdafaa etmek için oluşturulan hukuki normlarda hakların eşitliğine, irade serbestisinden daha çok önem verildiği anlaşılmaktadır.4 İrade serbestisi ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sözleşme serbestisi5, normların hükmedici nitelikte olmasını engellemiştir. Onarıcı nitelikte kuralların gelişmesine sebep olmuştur.6 Lakin tüketiciyi müdafaa eden normlarda, özel hukukta yaygın bulunan ikame normlar yerine nispi emredici normlar egemen kılınmıştır7. İkame hukuk normları özelliği itibariyle sözleşmede bulunan kişilerce değiştirilebilir.8 Lakin bundan farklı olarak nispi emredici kanunlar sözleşmede baskın olan taraf lehine olacak şekilde düzenlenemez9.

Hukuk sistemimiz bu tercihi10 ile hakların eşitliğini sağlamıştır. Bahsi geçen kanun tipinin seçilmesindeki amaç sözleşmede baskın taraf olmayan tüketicinin hakkının müdafaasıdır. Tüketicinin mali varlık ve hukuki bilgi açısından satıcıya nazaran daha kuvvetsiz olduğu açıktır. Bu da tüketiciyi açık bir şekilde dezavantajlı konuma sokmaktadır11. Bu nedenle tüketici yardıma muhtaç görülmüş ve haklarının müdafaası için ayrıcalık tanınmıştır. Bu saymış olduğumuz sebepler hasebiyle dezavantajlı olan tüketici kimi durumlarda bunlardan faydalanan bir satıcı tarafından istismar edilmektedir. Tüketiciyi bu istismardan esirgemek amacıyla kanunlarımız, tüketicinin haklarını müdafaa etmeye önem vermiştir. Tüketicinin taraf olarak bulunduğu sözleşmelerde satıcının baskın veyahut güçlü sayılmasının bir diğer sebebi ise satıcı tüketiciye nazaran finansal ve lojistik olarak daha iyi imkanlara sahiptir. Bu nedenden ötürü pazarlık etme yetkisi yalnızca satıcıya haizdir12. Bu meseleyi yalnızca ürünün mali değeri açısından değerlendiremeyiz. Sözleşmede yer alan ikincil unsurlar açısından da tüketicinin haklarını müdafaa edecek şekilde düzenlemeler yer almaktadır13. Günümüzde yer alan sözleşme anlayışı önemli bir farklılık arz etmektedir, bu tüketicinin piyasada dengeyi sağlayan bir etmen olarak yer aldığı fikridir14. Bu ilkeye dayanarak pratikte bazı uygulamalara rastlarız. Örneğin: yüksek bedelli taşınmazlara ait sözleşmeler tüketici nitelikli sözleşmeler şeklinde muamele görebilmektedir15. Sonuç olarak baktığımızda kanunun tüketicinin hakkını müdafaa ederken ki güttüğü hedef, iki taraf arasındaki haklar bakımından aynılığın sağlanmasıdır.