Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Avrupa Birliği’nde Ayırımcılık, Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı ile Ceza Hukuku Yoluyla Mücadele

Mustafa Ruhan ERDEM

Avrupa Birliği’ne üye devletler arasında ceza hukuku alanında mevcut farklılıklar ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile mücadeleyi güçleştirmektedir. “Özgürlük, güvenlik ve hukuk alanı”nın yaratılmasında Avrupa Birliği’nin en önemli faaliyet alanlarından birisi olan ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile mücadelede ceza hukuku araçlarına da önemli bir rol tanınmakta ve bu amaçla çıkarılan Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığının Belirli Türleri ve İfade Biçimleri ile Ceza Hukuku Yoluyla Mücadele Hakkında Çerçeve Karar ile Avrupa Birliği içerisinde ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile bağlantılı suçların etkin, uygun ve caydırıcı cezalarla yaptırım altına alınması sağlanmaya çalışılmaktadır. Avrupa Birliği, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile mücadelede üye devletlerin ceza hukuk düzenleri arasındaki farklılıkları ortadan kaldırmak için gerekli araçlara sahip olmakla birlikte, her bir üye devletin farklı tarihsel, kültürel özelliklere ve etnik yapıya sahip olmaları bu alandaki işbirliğini güçleştirmektedir. Öyle ki, ceza hukuku, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı gibi değişik boyutları olan bir sorunla mücadelede uygun bir araç da değildir. Irkçılık ve yabancı düşmanlığı ile mücadele amacıyla cezalandırılabilirlik alanlarının genişletilmesi, düşünceyi açıklama özgürlüğü ile toplanma ve örgütlenme özgürlüğü açısından da sorun yaratmaktadır.

Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı, Avrupa Birliği’nin Ceza Hukuku Alanında Yetkileri, Lizbon Antlaşması.

I. Giriş

Son yıllarda Avrupa’da ırkçılık ve yabancı düşmanlığı giderek artmaktadır. Avrupa Birliği’ne üye devletler içerisinde ceza hukukuna ilişkin düzenlemeler arasında önemli farklılıklar bulunduğu ve bunun da ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile mücadeleyi güçleştirdiği bilinen bir gerçektir. İşte bu nedenle Avrupa Birliği düzeyinde ayrımcılık, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile mücadele, “özgürlük, güvenlik ve hukuk alanının” yaratılmasında Avrupa Birliği’nin en önemli faaliyet alanlarından birisi olmuştur. Irkçılık ve yabancı düşmanlığı ile mücadelenin etkinliği açısından ceza hukuku araçlarına caydırıcı bir etki yaratması nedeniyle önemli bir rol tanınmaktadır. Lizbon Antlaşması da aynı anlayışı devam ettirmiş ve Avrupa Birliği’nin İşleyişine İlişkin Anlaşma m. 67/3’te iç güvenlik politikalarını daha da somutlaştırmıştır. Buna göre Avrupa Birliği, “suçluluk, ırkçılık ve yabancı düşmanlığını önlemek ve bunlarla mücadele etmek, kolluk makamları ve yargı organları ve diğer yetkili organlar arasında eşgüdüm ve işbirliğini sağlamak için gerekli tedbirleri almak ve ceza kararlarının karşılıklı tanınması, gerektiğinde ceza mevzuatının yakınlaştırılması suretiyle yüksek düzeyde güvenlik sağlama amacına hizmet eder”.

II. Avrupa Konseyi Bünyesinde Çalışmalar

Avrupa Birliği dışında Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi de ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ve ayırımcılık yoluyla ortaya çıkan sorunlarla uzunca bir süreden beri meşgul olmaktadır. Bununla birlikte Avrupa Konseyi, ırkçılığın” bir suç olarak ele alınması sorunuyla yakın zamana kadar ilgilenmemiştir. Avrupa Konseyi ilk kez, 13.10.2000 yılında yapılan Irkçılığa Karşı Avrupa Konferansı’nda, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı saikiyle işlenen suçların cezasız bırakılmasıyla uluslararası düzeyde mücadele edilmesi zorunluluğuna açıkça işaret etmiştir. Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu (ECRI), 13.12.2002 tarihli Irkçılık ve Irk Ayrımcılığı ile Mücadele Konusunda Ulusal Mevzuat Hakkında 7 no.lu tavsiye kararında, Konferans’ta alınan karara uygun olarak, ulusal düzeyde ırkçılığa karşı hukuksal araçların güçlendirilmesini istemiş; “ırkçı” olarak ele alınan bir dizi davranışın suç olarak tanımlanmasını ve suçun işlenmesindeki ırkçı saiklerin ağırlatıcı neden sayılmasını tavsiye etmiştir.

III. Birleşmiş Milletler Düzeyinde Çalışmalar

Birleşmiş Milletler düzeyinde ise 21.12.1965 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca kabul edilen ve 04.01.1969 tarihinde yürürlüğe giren Her Türlü Irk Ayırımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Sözleşmeden (ICERD) söz edilmelidir1. Irkçılık ve yabancı düşmanlığı ile mücadele için gerekli mevzuatın oluşturulmasında Avrupa Birliği’ne üye birçok devlet bu sözleşmeden yararlanmaktadır. Anılan Sözleşmenin 1/1. maddesinde ırk ayrımcılığı, “siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel veya toplumsal yaşamın herhangi bir alanında insan hakları ve temel özgürlüklerin tanınmasını, uygulanmasını, bu hak ve özgürlüklerden yararlanılmasını ortadan kaldırmak veya zayıflatmak amacına ya da etkisine yönelik ırk, renk, soy ya da ulusal veya etnik kökene dayalı her türlü ayırım, dışlama, kısıtlama veya tercih” olarak tanımlanmış ve 4. maddesinde taraf devletler, ırkçılıkla mücadelede “acil ve pozitif tedbirler almakla” ve “ırkçı üstünlüğe ya da nefrete dayalı tüm fikirlerin yayılmasını, ırk ayrımcılığının teşviki, herhangi bir ırka ya da başka bir renk ya da etnik kökene mensup bir gruba yönelik şiddet eylemlerini ya da bu tür eylemleri teşviki ve ayrıca ırkçı eylemleri finanse etmek dahil bu eylemlere her türlü yardım sağlamayı” ve “ırk ayrımcılığını destekleyen ya da bu tür ayrımcılığa teşvik eden tüm örgütleri ve ayrıca örgütlü ve diğer tüm propaganda faaliyetlerini yasaklama ve bu tür örgütlere ya da faaliyetlere katılımı” cezalandırmakla yükümlü kılınmışlardır. Sözleşmenin 5. maddesi uyarınca devletler “şiddet ya da bedensel zarara karşı” kişiyi korumakla yükümlüdürler.