Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

İsviçre Borçlar Kanunu m. 134 Kapsamında Mahkeme Dışı Uyuşmazlık Çözümü Müzakerelerinin Zamanaşımını Durdurması ve Türk Hukukundaki Durum

Suspension of the Limitation Period by Out-Of-Court Dispute Resolution Negotiations within the Scope of art. 134 of the Swiss Code of Obligations and the Situation under Turkish Law

Pınar GÜZEL

Devletin yargı işlevini yerine getiren mahkemelerin iş yükünün fazla olmasına bağlı olarak davaların uzun sürmesi ve dava süreçlerinin ticari ilişkileri olumsuz etkileme riski sebebiyle mahkeme dışı uyuşmazlık çözüm yöntemleri uygulamada tercih edilebilmektedir. Söz konusu alternatif uyuşmazlık çözümü yöntemlerinin birçoğu kapsamında müzakere sürecinin yürütülmesi uyuşmazlık konusu alacağın tabi olduğu zamanaşımı süresinin işlemesine engel olmayacağından, bu husus taraflar bakımından caydırıcı olabilmekte veya müzakere sürecinde bir zaman baskısı yaratarak hedeflenen uzlaşmaya ulaşılmasına engel olabilmektedir. Bu endişeye cevaben, İsviçre Borçlar Kanunu’nda gerçekleştirilen değişiklikler çerçevesinde, taraflara yazılı anlaşmaları ile sulh görüşmeleri ve diğer mahkeme dışı uyuşmazlık çözümü müzakereleri sırasında zamanaşımı süresinin işlememesini sağlama imkânı tanınmıştır. İlgili düzenlemede bahsi geçen yazılı anlaşmanın kapsamı kanunkoyucu tarafından düzenlenmemiş bulunduğundan, öğretide pratik ihtiyaçlar doğrultusunda farklı yaklaşımlara ve eleştirilere konu edilmektedir. Türk hukukunda ise, henüz benzer bir düzenlemeye yer verilmemiştir; ancak uygulamada özellikle zamanaşımından feragat müessesesi ve zamanaşımı def’ini ileri sürme hakkının kötüye kullanılması yasağı müzakere taraflarının karşı karşıya bulundukları riski hafifletmek amacıyla gündeme gelebilmektedir.

Uyuşmazlık Çözümü, Alternatif Uyuşmazlık Çözümü, Müzakere, Zamanaşımı, Zamanaşımının Durması.

Out-of-court dispute resolution methods may be preferred in practice due to the high workload of the courts performing the judicial function of the State and the risk of litigation processes to adversely affect commercial relations. Since the execution of the negotiation process within the scope of most of the aforementioned alternative dispute resolution methods will not prevent the running of the statute of limitations, to which the disputed receivable is subject, this may be a deterrent for the parties or create a time pressure in the negotiation process and prevent reaching the targeted reconciliation. In response to this concern, the amendments to the Swiss Code of Obligations allowed the parties, by their written agreements, to ensure that the statute of limitations does not run during settlement negotiations and other out-of-court dispute resolution negotiations. Since the scope of the written agreement mentioned in the relevant article is not provided by the legislator, it gives rise to different approaches and criticisms in the legal doctrine in line with the practical needs. Under Turkish law, a similar article has not yet been introduced; however, in practice, especially the waiver of the statute of limitations and the prohibition of abuse of the right to assert the statute of limitations may come to the fore in order to mitigate the risk faced by the negotiating parties.

Dispute Resolution, Alternative Dispute Resolution, Negotiation, Statute of Limitations, Suspension of the Statute of Limitations.

I. İsviçre Borçlar Kanunu m. 134 Kapsamında Mahkeme Dışı Uyuşmazlık Çözümü Müzakerelerinin Zamanaşımını Durdurması

Bilhassa özel hukuk alanındaki uyuşmazlıkların, ağır iş yükü altındaki mahkemelerin işleyiş hızına nazaran çok daha hızlı ve etkin şekilde çözüme ulaştırılabildiği mahkeme dışı uyuşmazlık çözüm yöntemleri, tahkim yöntemi ve devletin yargı faaliyetini yerine getiren mahkemeye başvuruya alternatif teşkil eden diğer uyuşmazlık çözümü yöntemleridir1 . Günümüzde alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri, sadece devletin mahkemesinde gerçekleştirilen yargılamanın alternatifi olan yargılama yöntemlerini değil, her türlü hukuki uyuşmazlık çözümü yöntemini kapsayacak şekilde geniş yorumlanan bir kavramdır2 ve gitgide uyuşmazlıkların uzlaşma yoluyla çözümünde bir metod olarak değerlendirilmektedir3 .

Devletin mahkemelerinde gerçekleştirilen yargılama sürecine alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri arasında tahkimin yanı sıra en çok öne çıkanlar, doğrudan görüşme (müzakere), uzlaştırma, arabuluculuk ve hakem bilirkişilik gibi prosedürlerdir4 . Doğrudan görüşme veya müzakere yönteminde, üçüncü kişilerin yardım ve müdahalesi gerekmeksizin taraflar veya onların temsilcileri arasında yürütülen müzakereler yoluyla bir çözüme varılmaktadır5 . Uzlaştırmada ise sürece dâhil olan uzlaştırıcı, taraflara tavsiyelerde bulunabilir veya değerlendirmede bulunarak bir karar verebilir; ancak bu karar dahi bir tavsiye niteliğinde olup taraflar açısından bağlayıcı değildir6 . Arabuluculuk, bağlayıcı bir hüküm verme yetkisine sahip bulunmaksızın anlaşmaya varmayı kolaylaştıran üçüncü bir kişinin müzakerelere katıldığı uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak tanımlanmaktadır7 . Hakem bilirkişilikte, uyuşmazlık konusunun miktar, değer, seviye gibi ölçülebilir bir niteliğinin tarafsız, güvenilen ve ilgili konuda uzman bir üçüncü kişi tarafından bağlayıcı şekilde tespit edilmesi ve ispat vasıtası olarak bu tespitin kabul edilmesi söz konusudur8 .

Belirtelim ki, devlet mahkemelerinde yapılacak yargılamaya alternatif olarak anılan yöntemler arasında tahkim, sonucunda ilamlı icra yoluyla icra edilebilir bir hakem kararı elde edilen bir yargılama faaliyeti olarak, doğrudan görüşme, uzlaştırma, arabuluculuk vb. mahkeme dışı uyuşmazlık yöntemlerinden ayrılmaktadır9 . Ayrıca tahkim yargılamasına nazaran, diğer alternatif uyuşmazlık çözüm yollarında taraf iradeleri daha ön planda bulunmakta ve bu yöntemlerde her iki tarafı da tatmin edebilecek hukuki sonuçlara ulaşılması ile iş ilişkilerine geri dönülemez zararlar verilmeksizin çözüm sağlanması daha olası görülmektedir10 . Nitekim bugün alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri kavramı sıklıkla tahkim dışındaki alternatif yöntemlerini ifade etmek üzere de kullanılmaktadır11 .

Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerine başvurulmasının neticesinde taraflar aralarında mevcut bir hukuki ilişkiden kaynaklanan uyuşmazlığı karşılıklı fedakârlıklar yoluyla ortadan kaldırmak hususunda irade uyuşmasına varırlarsa, bir sulh sözleşmesi kurulur12 . Sözcük anlamıyla sulh, barışı, uyuşmayı veya uzlaşmayı ifade eder13 . Hukuki kavram olarak ise sulh, tarafların karşılıklı fedakârlıklar göstererek aralarında hâlihazırda mevcut bir hukuki ilişkiden kaynaklanan belirsizliğin veya uyuşmazlığın sona erdirilmesine yönelmiş olan irade beyanlarının buluşmasıyla meydana gelen bir borçlar hukuku sözleşmesidir14 . Sulh veya sulh sözleşmesi ile amaçlanan, üzerinde serbestçe tasarrufta bulunma yetkisine sahip bulundukları hususlar hakkında15 , taraflar arasındaki hukuki meselenin halli için esasa ilişkin bir mahkeme kararına gerek olmaksızın uzlaşmaya varılması ve hukuki barışın zaman ve kaynaklar ekonomik kullanılarak yerine getirilmesidir. Sulh sözleşmesi Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun m. 313 ila m. 315 düzenlemeleri uyarınca mahkeme önünde gerçekleştirildiği takdirde, mahkeme içi sulh olarak nitelendirilir; bunun dışında kalan tüm sulh sözleşmeleri ise mahkeme dışı sulh olarak adlandırılır. Bununla birlikte belirtelim ki, alternatif uyuşmazlık çözüm yollarında taraflar arasındaki müzakereler her zaman sulhle sonuçlanmamaktadır. Taraflar başvurulan uyuşmazlık çözümü prosedürü sonucunda uzlaşmaya varamayabilirler veya sulh sözleşmesinin unsurlarını taşımayan başka bir hukuki işlem, örneğin bir ibra sözleşmesi, çerçevesinde hukuki barışı sağlayabilirler16 .

Bir borçlar hukuku sözleşmesi olan sulh, tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarının uyuşması ile kurulur; üçüncü bir kişinin müdahil olması işlemin kurulması veya geçerliliği açısından şart değildir. Alternatif uyuşmazlık çözümü yaklaşımı yönüyle ise taraflar veya bunların temsilcileri arasında yürütülen sulh sözleşmesinin kurulmasına yönelik müzakere süreci, tarafların üçüncü bir kişinin sürece dahli olmaksızın uyuşmazlığı çözüme kavuşturdukları doğrudan görüşme (müzakere)17 yöntemine yakındır. Ancak yukarıda belirtildiği üzere, hangi yöntem seçilirse seçilsin, sürecin sonunda sulh sözleşmesinin unsurlarını taşıyan bir sözleşme kurulması mümkündür. Sulh müzakereleri sonucunda uyuşmazlığın giderilmesi yöntemi, kural olarak tarafların serbest iradeleriyle belirlenen hukuki sonuçları doğurmaktadır18 . Bu sebeple sulh sözleşmesi çerçevesinde borçlanılan edimler ve bunların ifasına ilişkin özellikler, olayların çoğunluğunda hâlihazırda bir hukuki çatışma içinde bulunan tarafların yargı yoluna başvurmaya gerek hissetmeyecekleri derecede tatmin edici olmalıdır. Aksi halde taraflardan biri veya her ikisi, gönüllülük esasına dayalı söz konusu prosedürü yarıda bırakmayı ve uyuşmazlığın mahkeme önünde çözüme bağlanmasını tercih edecektir.

Farklı menfaatlere ve eşit pozisyonlara sahip taraflarca, en yüksek faydayı elde edebilecekleri ortak bir karara varmak amacıyla gerçekleştirilen iletişim faaliyeti müzakere (görüşme) olarak nitelendirilmektedir19 . Uyuşmazlığın zaman ve kaynaklar bakımından ekonomik şekilde giderilmesinde her iki tarafın da menfaati bulunduğu zaman, alternatif uyuşmazlık yöntemlerine başvurma yapma eğilimi öne çıkabilmektedir. Bununla birlikte, hâlihazırda aralarında bir uyuşmazlık bulunan tarafların hemen anlaşmaları da beklenmemelidir, dolayısıyla karşılıklı olarak ne ölçüde fedakârlıkta bulunacaklarını tartışıp değerlendirdikleri bir müzakere ve pazarlık süreci de sıklıkla yaşanmaktadır. Esasen genel olarak öğretide ve uygulamada sözleşme müzakerelerine atfedilen önem, tarafların sözleşme öncesi görüşmeler sırasındaki davranışlarına dürüstlük kuralı temelinde hukuki sonuç bağlanmasını öngören culpa in contrahendo yaklaşımı ile de ortaya konmuştur denilebilir20 . Dava riskini almak yerine uyuşmazlığı uzlaşarak gidermeyi ve anlaşmaya varılırsa sürecin sonunda bir sulh sözleşmesi kurmayı seçen taraflar ise, çoğunlukla devletin mahkemeleri dışında ve devlet mahkemelerinin yargılama kurallarına tabi olmaksızın yürütülen bu faaliyetin ve kurulması amaçlanan sulh sözleşmesinin doğası gereği, devlet mahkemesi nezdinde ileri sürebilecekleri haklarını kısmen veya tamamen yitirme riskini de göze almaktadırlar. Dolayısıyla, tarafların hukuki pozisyonlarını ve karşılıklı ödünleri değerlendirdikleri sözleşme görüşmeleri veya müzakere aşaması her türlü sözleşmesel ilişkide önemli olmakla birlikte, alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri ve sulh sözleşmesi açısından özel önem arz etmektedir.

Müzakere sürecinde hâlihazırda uyuşmazlık içinde bulunan tarafların müzakere sürecinden kaynaklanan dezavantajlara maruz kalmamaları, şüphesiz mahkeme dışında sulh olma yoluna başvurulmasını teşvik edici olacaktır. Seçilmiş olan alternatif uyuşmazlık çözümü yöntemine göre tarafları bu süreçte hukuka uygun davranmaya teşvik edecek koşulların kapsamı ve zorlayıcılığı değişkenlik gösterebilir. Örneğin tarafsız bir üçüncü kişinin de sürece dâhil olduğu yöntemlerde bu kişinin varlığı bir ispat kolaylığı sağlayabilir. Hatta örneğin Türk hukukunda yasal düzenleme kapsamında gerçekleştirilen arabuluculuk yönteminde olduğu gibi, tercih edilen sürece ilişkin çeşitli yasal veya sözleşmesel düzenlemeler, müzakere sürecinin sınırlarını belirleyerek tarafların aldıkları hukuki riski daha öngörülebilir kılabilir. Hangi alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi benimsenirse benimsensin, gündeme gelebilecek olası dezavantajlardan biri, müzakerelerin beklenen hızda sonuçlanmaması ve henüz müzakere devam ederken uyuşmazlık konusu alacağın zamanaşımına uğraması riskidir; meğerki bu risk bir yasal düzenlemeyle bertaraf edilmiş olsun. Söz konusu zaman baskısı, tarafları müzakereleri askıya almaya veya daha baştan itibaren sulh olmaya yanaşmamaya itebilir. Dolayısıyla, devlet mahkemelerinde görülecek yargılama prosedürü dışında uyuşmazlık çözümü girişiminde bulunan tarafların zaman baskısına karşı korunmalarına ilişkin menfaatlerine uygun hukuki müesseselere başvurmaları kaçınılmazdır21 .

Alacaklının yasal olarak belirlenen süre ve koşullar dâhilinde hareketsiz kalması sonucunda alacağının ifasını talep etme yetkisini yitirmesini22 ifade eden zamanaşımı, öğretide bir görüşe23 göre kamu düzenini ve hukuk güvenliğini korumaya yönelmiş bir kurum olmakla birlikte; genellikle kabul gören görüş uyarınca, birinci planda borçlunun beklemediği ve dayanaksız takiplerden korunma menfaatini24 korumaktadır. Alacak hakkının muaccel olmasının üzerinden belirli bir zamanın geçmesi ile borçlu, alacağın var olmadığına dair ispat vasıtalarına ulaşma imkânlarını yitirmiş olabileceği gibi, alacağı ifa etmek için gerekli finansal kaynaklara da sahip olmayabilir25 . Bu sebeple kanunkoyucu, borçluya karşı açılan davada zamanaşımı def’ini ileri sürme hakkını tanımıştır. Borçlu zamanaşımı def’ini ileri sürerken, zamanaşımı süresinin dolduğunu da ispat etmelidir26 . Ancak zamanaşımını durduran bir sebepten ötürü zamanaşımı süresinin dolmamış bulunduğunu, dolayısıyla borçlunun bu def’i ileri sürme hakkının bulunmadığını TMK m. 6 çerçevesinde, zamanaşımının durmuş olmasından faydalanacak olan alacaklı ispat etmelidir27 .

Zamanaşımına ilişkin hukuki meselelerde tarafların irade serbestisi sınırsız değildir28 . Dolayısıyla zamanaşımına ilişkin hukuki düzenlemeler tarafların serbest iradeleriyle değiştiremeyecekleri emredici hukuk kurallarını da içermektedir. Zamanaşımına ilişkin emredici kurallardan biri olan İsviçre Borçlar Kanunu (“İBK”) m. 129 ve bu düzenlemenin Türk hukukundaki karşılığı olan Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) m. 148 uyarınca, Borçlar Kanunu’nun zamanaşımına ilişkin ayrımında belirtilen ve en önemli sözleşmesel zamanaşımı süreleri olan süreler (bkz. TBK m. 146, m. 147) taraflarca sözleşmeyle değiştirilememektedir. Bu kural, tarafların hukuki durumlarının öngörülebilir olması ve hukuk güvenliğinin sağlanması amacıyla öngörülmüştür29 . Kanunda belirtilenler dışında zamanaşımını durduran sebeplerin sözleşmesel olarak öngörülememesi kuralı da, borçlunun durumunu ağırlaştırmamak adına, anılan hükümle bağlantılı bulunmaktadır30 . İsviçre Borçlar Kanunu’nda gerçekleştirilen değişiklikler çerçevesinde İBK m. 134/f. I, b. 8’de düzenlenen, uyuşmazlık çözümü için müzakereye girişen tarafların iradeleriyle gerçekleştirilen anlaşma sonucunda zamanaşımının belirli bir süre için işlememesi veya durması hali, söz konusu düzenlemenin bir istisnasını teşkil etmektedir31 . Bu düzenlemenin karşılığı Türk Borçlar Kanunu’nda bulunmamaktadır.

İsviçre Borçlar Kanunu’nda 1 Ocak 2020 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan32 değişiklikler çerçevesinde, İBK m. 134/f. I, b. 8 hükmünde, sulh müzakereleri süresince ve uzlaşma yahut arabuluculuk süreci veya diğer mahkeme dışı uyuşmazlık çözüm yolu süreçleri boyunca zamanaşımı süresinin işlemeyeceği ve işlemeye başlamış olan zamanaşımı süresinin de duracağı düzenlenmiştir. Düzenleme uyarınca, bu sonucun gerçekleşmesi, zamanaşımının işlemeyeceğinin veya duracağının taraflarca yazılı olarak kararlaştırılmış olmasına bağlıdır. İBK m. 134/f. I, b. 8 kapsamında zamanaşımı süresinin işlememesi veya durması sonucunun meydana gelebilmesi için aranan müzakerelere girişme ve yazılı anlaşma koşullarının bir arada bulunması gerekmektedir. Dolayısıyla, İBK m. 134/f. I, b. 8’de bahsi geçen yazılı anlaşmanın zamanaşımı süresinin işlememesini sulh müzakerelerinin başlamasından önce gerçekleştirilmesi, zamanaşımını süresini yazılı anlaşma tarihi itibariyle durdurmamaktadır; zamanaşımı süresi ancak fiilen müzakerelerin de başlamasıyla durmaktadır33 . İBK m. 134/f. I, b. 8 çerçevesinde zamanaşımının durması sonucunu doğuran anlaşma uyarınca zamanaşımının işlemeyeceği süre bakımından bir üst sınır getirilmemiştir34 .

İBK m. 134/f. II uyarınca ise, söz konusu sulh müzakerelerinin veya diğer uyuşmazlık çözümü süreçlerinin sona ermesiyle birlikte, zamanaşımı süresi işlemeye başlar veya daha önce işlemeye başlamış idiyse devam eder. İsviçre hukuku bakımından yeni olan ve Türk hukukunda da aynı işleve sahip bir karşılığı bulunmayan bu düzenleme, öğretide ileri sürülen görüşler doğrultusunda kanun metnine dâhil edilmiştir35 . Düzenleme ile kanunkoyucu, zamanaşımı süresini kesen davranışlarda bulunma veya zamanaşımından feragat etme muhtariyetine sahip bulunmakla beraber zamanaşımını durdurma imkânına sahip olmayan taraflara serbest iradeleriyle bu sonucu gerçekleştirebilmenin kapısını aralamıştır36 .

Kanunun gerekçesinde ifade edildiği üzere37 , İBK m. 134/f. I, b. 8’de yer alan imkân, başvurulan her türlü alternatif uyuşmazlık çözümü yolunda geçerlidir, bu hususta kanunda yapılan sayım sınırlayıcı nitelikte değildir. Burada ölçüt, mahkeme dışı bir uyuşmazlık çözümü yoluna başvurulmuş olmasıdır. Keza, taraflar dışında bir üçüncü kişinin sürece dâhil olup olmadığı, İBK m. 134/f. I, b. 8’in uygulanabilmesi bakımından önem arz etmemektedir. Dolayısıyla, hükümde sayılan mahkeme dışı sulh, arabuluculuk gibi yöntemlerin yanı sıra, taraflar arasında mevcut veya olası bir hukuki uyuşmazlığın mahkeme dışında ve taraflarca seçilen hakemlerce karara bağlandığı38 tahkim prosedürü çerçevesinde süregelen müzakerelerin de İBK m. 134/f. I, b. 8 kapsamında zamanaşımını durdurma etkisinden yararlanacağı öğretide ifade edilmektedir39 .

Sulh sözleşmesi açısından bir değerlendirme yapıldığında, hem bir yargılama hukuku işlemi hem de maddi hukuk bakımından bir borçlar hukuku sözleşmesi olan mahkeme içi sulh işlemi, İBK m. 138/f. I, b. 8’in uygulama kapsamının dışında yer almaktadır40 . Mahkeme içi sulh bakımından ise, zamanaşımının durmasından söz etmeye pratikte gerek de bulunmamaktadır. TBK m. 154/f. I, b. 2 ve mehaz İBK m. 135/f. I, b. 2 hükmü uyarınca, alacaklının dava veya def’i yoluyla mahkemeye başvurmuş bulunması zamanaşımını kesen bir sebep olarak düzenlenmektedir. Belirtelim ki İBK m. 135/f. I, b. 2 hükmü bunlara ek olarak arabuluculuk/uzlaştırma başvurusunu da zamanaşımını kesen sebepler arasında saymaktadır.

İsviçre Borçlar Kanunu’na eklenen anılan düzenleme ile özellikle uygulamada sulh sözleşmesi kurma niyetinde bulunan, ancak bu süreçte alacağının zamanaşımına uğraması kaygısı taşıyan alacaklıyı, zaman baskısını ortadan kaldırmak suretiyle41 , sulhe teşvik edici bir yaklaşım izlenmektedir. Bu amaçla, zamanaşımı süresinin belirli bir zaman aralığı dâhilinde işlememesi, sulh girişiminde bulunan tarafların serbest iradesine terk edilmektedir. Söz konusu irade serbestisi, hem zamanaşımı süresinin işlemeye başlamaması veya işlemeye başlamış olan süresinin durması olgusunu, hem de bu ihtimalde hangi süre dâhilinde zamanaşımı süresinin işlemeyeceğini belirleme yetkisini kapsamaktadır. Buna karşılık, hükümde öngörülen koşullar sona erdiğinde zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması veya devam etmesi, tarafların iradesinden bağımsız olarak, kendiliğinden gerçekleşir. Yani taraflar alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerden biriyle dostane bir çözüme varamazlarsa, zamanaşımı süresi, bu hususu yazılı anlaşmalarında öngörmüş olmasalar dahi, işlemeye devam eder42 . Ayrıca kanunun gerekçesine göre, İBK m. 134/f. I, b. 8 kapsamında zamanaşımının durması, sadece taraflar arasında hüküm ifade eder ve üçüncü kişiler, örneğin kefil bakımından hüküm ifade etmez43 .