Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Uluslararası Hukukta Barış Zamanında Devletlerin Kültür Varlıklarını Koruma Yükümlülüğü: Afganistan’daki Buda Heykellerinin Yıkılması Örneği

The Obligation of States to Protect Cultural Properties During the Time of Peace in International Law: The Example of the Destruction of Buddha Statues in Afghanistan

Ayla ÇALIŞKAN

İnsanlık tarihinin tanıkları olan, birçok savaş, doğal afet, çevresel ve insani faktörler karşısında günümüze kadar ayakta kalmayı başarmış kültür varlıklarının sadece bulunduğu devletin değil uluslararası toplumun bütünü için büyük önem taşıdığı kabul edilmektedir. İnsanlığın ortak değeri olarak kültür varlıklar, hem devletlerin iç hukuk düzenlemeleri hem de uluslararası hukukta yer alan çeşitli belgeler ile korunmaya ve gelecek kuşaklara aktarılmaya çalışılmaktadır. İnsanlığın ortak mirası olarak kabul edilen kültür varlıklarının savaş zamanında olduğu kadar barış zamanında da korunması gerekmektedir. Şimdiye kadar UNESCO’un kabul ettiği belgeler ile bu yönde kayda değer çabalar sarf edilmiş olsa da, kültürel mirasın daha etkili bir şekilde korunmasına duyulan ihtiyaç her geçen gün artmakta ve bu hususta bazı iyileştirmeler yapılması gerekmektedir. Nitekim barış zamanlarında devletlerin çeşitli gerekçelerle egemenlikleri altında bulunan kültür varlıklarına kasten zarar vererek koruma ve muhafaza yükümlülüklerini yerine getirmedikleri görülmektedir. Bunun en büyük örneklerinden biri 1996-2001 yılları arasında Taliban hükümeti tarafından Afganistan’daki Bamiyan Vadisi’nde yer alan arkeolojik kalıntıların ve Buda heykellerinin yıkılmasıdır. Bu duruma uluslararası toplum sessiz kalmayarak kültür varlıklarını koruma yükümlülüğünü ihlal ettiği gerekçesiyle Afganistan’a çeşitli şekillerde tepki göstermiştir. Bu çalışma ile Taliban hükümetinin Afganistan’daki Buda heykellerinin yıkılması örneği üzerinden devletlerin, barış zamanında kültür varlıklarını koruma yükümlülüğü tartışılarak, uluslararası sorumluluklarının kaynağına ilişkin değerlendirme yapılması amaçlanmaktadır.

Afganistan, Buda Heykelleri, Kültür Varlıklarının Korunması, İnsanlığın Ortak Mirası, Kültür Varlıklarını Koruma ve Muhafaza Yükümlülüğü.

Cultural properties which are witnesses to the history of humanity, and have survived wars, natural disasters, environmental and human factors, are considered to be of great importance not only for the state in which they are located, but also for the international community as a whole. Because of their common value to humanity, cultural properties are protected to some extent so that they can be enjoyed by future generations under both states’ domestic legal regulations, and various documents in international law. Cultural properties recognized as the common cultural heritage of humanity, and need to be protected in peacetime as well as in wartime. Considerable efforts have already been made in this direction with the measures adopted by UNESCO, but there is a need for more effective protection of cultural heritage, requiring further action to be taken. As a matter of fact, in times of peace, it is observed that some states fail to fulfil their obligations of protection and preservation, and for various reasons, sometimes deliberately damage the cultural heritage under their sovereignty, even though these are recognized as the common cultural heritage of humanity. One of the major examples of this is the destruction of archaeological remains and Buddha statues in the Bamiyan Valley in Afghanistan by the Taliban government between 1996-2001. The international community voiced its disapproval of this situation and protested against this action in various ways, on the grounds that the Afghanistan government violated its obligations regarding the protection of cultural properties. This study aims to discuss the obligation of states to protect cultural properties in peacetime through the example of the destruction of Buddha statues in Afghanistan by the Taliban government and to evaluate the source of international responsibilities.

Afghanistan, Buddha Statues, Protection of Cultural Property, Common Heritage of Mankind, Obligation to Protection and Preservation Cultural Properties.

Giriş

Kültür varlıkları, insanlık tarihinin geçirdiği değişim ve dönüşümün canlı tanıkları olan ve gelecek kuşaklara aktarılması gereken uluslararası toplumun bütününe ait ortak mirasın bir parçasıdır. Kültür varlıklarının etkili bir şekilde korunması amacıyla hem ulusal hem de uluslararası hukukta çeşitli düzenlemeler yapılmış; devletler bu hususta yükümlülük altına girmiştir. Her ne kadar kültür varlıklarının korumasına ilişkin kurallar bulunsa da bu varlıklar zaman zaman değişik gerekçelerle tahrip ve hatta yok edilmektedir.

Kültür varlıklarının tıpkı savaş zamanında olduğu gibi barış zamanında da korunması oldukça önemlidir. Nitekim kültür varlıklarına yönelik tehdit ve saldırılar sadece savaş değil, barış zamanında da gerçekleşmekte; devletlerin uluslararası yükümlülüklerine aykırı fiilleri nedeniyle bütün insanlık için ortak değere sahip eserler yok edilmektedir. Bunun en üzücü örneklerinden biri de Taliban hükümetinin 1996-2001 yılları arasında Afganistan’ın Bamiyan Vadisi’nde yer alan Buda heykellerine yönelik gerçekleştirdiği saldırılar nedeniyle oluşan yıkımdır. Taliban hükümetinin Buda heykellerini yıkması üzerinde pek çok devlet bu durumu kınadığını açıklasa da, hiçbiri Afganistan’ın uluslararası sorumluluğuna başvurmamıştır.

Öğretide barış zamanında devletlerin kültür varlıklarını koruma yükümlülüğünün hukuki niteliğine ilişkin tartışmalar devam etmektedir. Bu tartışmalar, kültür varlıklarını koruma yükümlülüğünün uluslararası andlaşmalara dayandığı, tüm insanlığa karşı bir erga omnes yükümlülüğü olduğu ile uluslararası örf ve adet kuralı haline geldiği görüşlerinde yoğunlaşmıştır. Söz konusu görüşlerden birinin benimsenmesine bağlı olarak, devletlerin kültür varlıklarını koruma yükümlülüklerinin kapsamı da değişmektedir. Dolayısıyla, Afganistan’ın, Buda heykellerine yönelik gerçekleştirdiği fiillerden doğan uluslararası sorumluluğunun kapsamı, kültür varlıklarını koruma yükümlülüğünün hukuki niteliğine ilişkin görüşler bağlamında şekillenecektir.

Bu çalışma ile Taliban hükümetinin Afganistan’daki Buda heykellerinin yıkılması örneği üzerinden devletlerin, barış zamanında kültür varlıklarını koruma yükümlülüğü tartışılarak, uluslararası sorumluluklarına ilişkin değerlendirme yapılması amaçlanmaktadır. Çalışmada bu örneğe yer verilmesinin nedeni, kültür varlıklarının barış zamanında kasıtlı olarak yok edilmesine ilişkin az sayıdaki örnekten biri olması, geniş bir alan üzerinde büyük bir yıkıma yol açması, bu yıkımın belirli yıllar arasında sistematik olarak gerçekleşmesi, söz konusu yıkıma neden olan uluslararası haksız fiillerin çoktan sona ermesi ve uluslararası toplumun bu fiiler üzerine tepki verip vermediğinin kolayca tespit edilebiliyor olmasıdır. Böylece, devletlerin barış zamanında kültür varlıklarını koruma yükümlülüklerinin kaynağı, bu çarpıcı örnek bağlamında, uluslararası toplumda halihazırda yaşanan gelişmeler ve verilen tepkiler de dikkate alınarak değerlendirilecektir.

Çalışmanın ilk bölümünde, kültür varlıklarının uluslararası düzeyde korunmasına ilişkin gelişmeler hakkında bilgi verilecektir. İkinci bölümde, Afganistan’da Buda heykellerine yönelik gerçekleştirilen eylemler ve akabinde uluslararası toplumunda yaşanan gelişmeler açıklanarak, bir devletin barış zamanında ülkesinde yer alan kültür varlığını koruma yükümlülüğünden bahsedilecektir. Üçüncü bölümde, devletlerin barış zamanında kültür varlıklarını koruma yükümlülüğünün hukuki niteliğine ilişkin görüşlere yer verilerek uluslararası sorumlulukları irdelenecektir. Son bölümde ise, önceki bölümlerde ortaya konulan açıklamalar ve tartışmalar değerlendirilecek ve yine Afganistan’daki Buda heykellerinin yok edilmesi örneği üzerinden, devletlerin kültür varlıklarının barış zamanında korunmasına ilişkin yükümlülüklerinin kaynağı ve hukuki sorumluluklarının kapsamı tartışılacaktır.

I. Kültür Varlıklarının Uluslararası Düzeyde Korunmasına İlişkin Gelişmeler

Kültür varlıkları yalnızca o devletin kültür zenginliğinin ötesine geçerek evrensel miras olarak kabul edilmeye başlamıştır. Bu sebeple kültür varlıklarının korunması için devletlerin yalnızca iç hukuklarında çeşitli düzenlemeler yapması yeterli değildir1 . Nitekim kültür varlıklarının korunması hususu 19. ve 20. yüzyıllardan itibaren uluslararası hukukta da gelişim göstermeye başlamıştır.

Kültür varlıklarını korumaya yönelik ilk hukuki belge 1863 tarihli Cephedeki Birleşik Devletler Hükümet Orduları için Talimatlar adlı yasadır2 . Bu yasa, silahlı çatışma nedeniyle tehlikeye giren kültür varlıklarının korunmasına ilişkin daha sonraki andlaşmaların temelini oluşturması bakımından önemlidir3 . Nitekim yasanın hükümleri savaş hukukuna ilişkin prensipleri içeren 18994 ve 19075 tarihli Lahey Sözleşmelerine büyük ölçüde aktarılmıştır. Lahey Sözleşmeleri ile savaş zamanı malların yağmalanması ve özel mülklere el konulması yasaklanarak kültür varlıklarını tahrip edenlere karşı yaptırımlar getirilmiştir. Ancak 1899 ve 1907 tarihli Lahey Sözleşmeleri, II. Dünya Savaşı sırasında meydana gelen geniş çaplı yıkımı engelleyememiş, aksine uluslararası toplumun, kültür varlıklarını daha etkili bir şekilde korumaya hala ihtiyaç duyduğunu göstermiştir6 .

1899 ve 1907 tarihli Lahey Sözleşmelerinin II. Dünya Savaşı’nın neden olduğu yıkım karşında yetersiz kalması savaş hukukuna ilişkin yeni düzenlemelerin yapılmasına yol açmıştır. Bu düzenlemelerden biri 1949 tarihli Harp Zamanında Sivillerin Korunmasına İlişkin Cenevre Sözleşmesi’dir. Sözleşmenin 53. maddesi ile askeri gerekliliklerin zorunlu kıldığı haller istisna tutularak işgal edilen ülkede kişilere, devlete ait taşınır veya taşınmaz malların imhası edilmesi yasaklanmıştır7 . Ancak Sözleşme, kültür varlıklarının korunmasına ilişkin özel bir hüküm içermemesi ve her türlü malın korunmasında askeri gereklilikler şeklinde geniş bir istisnaya ver vermesi sebebiyle eleştirilmiştir8 . 1949 tarihli Harp Zamanında Sivillerin Korunmasına İlişkin Cenevre Sözleşmesi’ne ek olarak 1977 yılında Ek I ve Ek II Protokolleri yürürlüğe girmiştir. Uluslararası silahlı çatışmaları düzenleyen Ek I Protokol9 ile uluslararası olmayan silahlı çatışmaları düzenleyen Ek II Protokolü’nde10 münhasıran kültürel mirasın korunmasına ilişkin hükümler mevcuttur. Söz konusu protokollerde kültürel varlıklara yönelik saldırılar yasaklanmıştır.

İkinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası toplum, mevcut yasal düzenlemelerin kültürel mirasın korunması için yetersiz olduğunu fark ederek uluslararası düzeyde daha etkin bir koruma sisteminin oluşturulması amacıyla bir arayış içine girmiştir. Bu arayışın sonucu amaçlarından biri dünyanın kitap, sanat eserleri, tarih ve bilim anıtları mirasının muhafaza ve korunmasını sağlama olan Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) kurulmuştur11 . UNESCO, 1954 yılında Lahey’de bir toplantı düzenleyerek 1954 tarihli Silahlı Çatışma Halinde Kültürel Varlıkların Korunmasına Sözleşmesi’nin imzalanmasını sağlamıştır. Söz konusu sözleşmede kültür varlıklarının tanımı yapılarak, bunların silahlı çatışma sırasında korunmasına yönelik devletlere yükümlülükler getirilmiştir12 . Ancak bu sözleşme de 1949 tarihli sözleşme gibi kültürel varlıklara, askeri gereklilik halinde zarar verilmesine cevaz vermektedir. Askeri gereklilik istisnasına yer verilmesi ve istisnanın kapsamının belirsiz olması, bu kavramın kötüye kullanılmasına yol açmıştır13 . Kültür varlıklarının silahlı çatışma sırasında korunmasına ilişkin uluslararası hukuki rejimin temel taşı olarak kabul edilen14 sözleşme, taraf devletlerin barış zamanında kültür varlıklarının korunmasına yönelik uygulanacak tedbirlerin düzenlenmesi bakımından da önemli bir belgedir15 .

Sayılan bu belgelenin temel amacı kültür varlıklarının silahlı çatışma durumunda korunmasına ilişkin olup barış zamanında devletlerin kültür varlıklarını koruma yükümlülükleri konusu belirsizdir. Öte yandan kültür varlıklarının öneminin anlaşılmasıyla birlikte, silahlı çatışma durumu dışında da korunması için uluslararası rejim oluşturulmaya çalışılmıştır16 . Bu eksikliğin giderilmesi amacıyla UNESCO’nun kuruluşundan sonra, barış zamanında da kültürel mirasın dünya çapında korunması için hukuki belgeler kabul edilmeye başlanmıştır. Bu uluslararası belgelerin bir kısmı devletler için bağlayıcı iken, bir kısmı bağlayıcı olmaktan ziyade devletler için yol göstericidir.

1970 tarihli UNESCO Kültür Varlıklarının Kanunsuz İthal, İhraç ve Mülkiyet Transferinin Önlenmesi ve Yasaklanması için Alınacak Tedbirlerle ilgili Sözleşme17 ve 1972 tarihli UNESCO Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme18 (Dünya Mirası Sözleşmesi) ile kültür varlıklarının korunması amacıyla merkezi bir mekanizma oluşturulmuştur. Bu çerçeve 2001 yılında imzalanan Sualtı Kültür Mirasının Korunması Sözleşmesi19 , 2003 yılında imzalanan Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi20 ve 2005 yılında imzalanan Kültürel İfadelerin Çeşitliliğinin Korunması ve Geliştirilmesi Sözleşmesi21 ile desteklenmiştir.

UNESCO Genel Konferansı kapsamında devletlerin kabul ettiği bağlayıcı olmayan belgeler de mevcuttur. Bu belgeler çoğunlukla devletlerin topraklarındaki kültürel mirasın korunmasına ilişkin örf ve adet kurallarından doğan yükümlülüklerini somutlaştırmaktadır. UNESCO’nun kabul ettiği bu belgelerin başında 1972 tarihli Ulusal Düzeyde Kültürel ve Doğal Mirasın Korunmasına Dair Tavsiye Kararı (Recommendation Concerning the Protection, at National Level, of the Cultural and Natural Heritage) yer almaktadır22 . Söz konusu tavsiye kararında, kültürel ve doğal mirasın, insanlığın ortak mirasının önemli bir parçası olduğu ve her devletin kendi topraklarında bulunan insanlığın ortak mirasını koruma ve gelecek nesillere aktarma gerekliliği ifade edilmiştir. Tavsiye kararının dördüncü maddesinde ise devletlere, ülke topraklarında bulunan ve insanlığın ortak mirası olarak kabul edilen bu varlıkları, hem kendi milli hem de uluslararası topluluklarda bir bütün olarak koruma ile ilgili sorumluluklar yüklenmiştir.

1976 yılında UNESCO, Halkların En Geniş Ölçekte Kültürel Yaşama Katılımı ve Katkılarına ilişkin Tavsiye Kararı almıştır. Bu kararda, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 27. maddesi23 ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 15/1-a24 maddesine atıfta bulunularak, tüm üye devletlere, özellikle antik anıtları ve geçmiş mirası korumak ve geliştirmek için kanun çıkarması veya düzenlemeler yapması önerilmiştir25 .

1997 yılında ise, Şimdiki Nesillerin Gelecek Nesillere Karşı Sorumluluğuna İlişkin UNESCO Beyannamesi kabul edilmiştir. Bu beyannamede mevcut nesillerin somut ve somut olmayan kültürel mirası belirleme, koruması ve saklaması ve gelecek nesillere aktarma sorumluluklarının taşıdığı ifade edilmiştir26 .

Son olarak 2001 tarihinde UNESCO Kültürel Çeşitlilik Evrensel Bildirisi kabul edilmiş27 ; bildirinin giriş kısmında İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ile Medeni ve Siyasi Haklar ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin 1966 tarihli iki uluslararası sözleşme gibi evrensel olarak tanınan diğer belgelerde güvence altına alınan insan haklarının ve temel özgürlüklerin tam olarak uygulanması taahhüt edilmiştir. Ayrıca, UNESCO tarafından kültürel çeşitliliğe ve kültürel hakların kullanılmasına ilişkin olarak kabul edilen uluslararası belgelerin hükümlerine atıfta bulunmuştur. 2001 tarihli bildirinin 7. maddesi ile kültürel mirasın hemen her biçimiyle korunması, insan deneyimi ve özlemlerinin bir kaydı olarak geliştirilip gelecek nesillere aktarılması gerektiğine hükmedilmiştir.

UNESCO tarafından kabul edilen kültürel mirasın kasıtlı olarak imha edilmesine ilişkin 2003 tarihli UNESCO Kültürel Mirasın Kasten Yok Edilmesine İlişkin Bildiri’den de çalışmanın kapsamı itibariyle bahsedilmesi gerekmektedir28 . Ancak bildirinin, uluslararası düzeyde devletler üzerinde yasal olarak bir bağlayıcılığının bulunmadığı belirtilmelidir29 . Bildiriye göre, üye devletler kültürel mirasın hem savaş zamanında hem de barış zamanında kasıtlı olarak yok edilmesi ile mücadele etmeyi taahhüt ederler. Barış zamanında, devletlerin tüm uluslararası tavsiyelere ve sözleşmelere uymaları tavsiye edilirken, savaş zamanında devletler, uluslararası örf ve adet hukukuna, uluslararası sözleşmelere ve UNESCO tavsiyelerine saygı duymaya çağırılır. Bununla birlikte, bildiride “İnsanlık için büyük önem taşıyan kültürel mirası kasıtlı olarak tahrip eden ya da kasıtlı olarak tahrip edilmesini yasaklamak, önlemek, durdurmak ve cezalandırmak için uygun önlemleri almayan bir Devlet uluslararası hukukun öngördüğü biçimde bu tahribattan sorumludur” şeklindeki 6. madde kültürel mirasın tahrip edilmesiyle ilgili olarak devletlere sorumluluk yüklemesi açısından oldukça önemlidir. Bunun yanı sıra bildirinin 7. maddesine göre, “devletler insanlık için büyük önem taşıyan kültürel mirasın kasten tahrip edilmesi fiillerini işleyen ya da işlenmesini emreden kişiler üzerinde yargı yetkisi tesis etmek ve bu kişilere karşı etkili cezai yaptırımlar sağlamak için uluslararası hukuka uygun olarak tüm uygun tedbirleri almalıdır”.

Uluslararası hukukta silahlı çatışmalar sırasında kültür varlığının korunmasına ilişkin temel kuralların uluslararası örf ve adet hukuku kuralına dönüştüğü kabul edilmektedir30 . Nitekim silahlı çatışmalarda kültür varlıkların kasten tahrip ya da yok edilmesine ilişkin yasağın uluslararası örf ve adet hukuku kuralı haline geldiği Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Dario Kordic ve Mario Cerkez kararında da teyit edilmiştir31 . Uluslararası toplumun kültürel mirası korumaya ilişkin asıl sorunu, barış zamanında ne ölçüde koruma sağlayabildiğine ilişkindir. Çünkü kültürel mirasa karşı tehditler sadece savaş zamanlarında değil barış zamanlarında da mevcuttur. Bu kapsamda çevresel koşulların sürekli kötüleşmesi, iklim değişikliği, kültür varlıklarının kaçırılması, terör eylemleri ve kültürel varlıklara devlet müdahalesiyle zarar verilmesi barış zamanında ortaya çıkabilecek sorunlardan bazılarıdır32 . Bu çalışma kapsamında devletlerin barış zamanında kendi topraklarında bulunan kültür varlıklarını koruma yükümlülüğünün bulunup bulunmadığı, bir yükümlülük mevcutsa bunun kaynağının ve yükümlülüğün kimlere karşı olduğunun değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda çalışmada Taliban hükümetinin Afganistan’da bulunan Buda heykellerini yıkması örneği üzerinden, devletlerin kültür varlıklarını korumasına ilişkin kuralın hukuki niteliği tartışılarak, devletlerin toprakları üzerinde bulunan kültür varlıklarını korumadığı gerekçesiyle uluslararası sorumluluklarının doğup doğmayacağı, doğuyorsa bu sorumluluğun hangi kapsamda olduğu ve hangi kurallara dayandığı incelenecektir.

II. Afganistan Örneği ve Devletin Barış Zamanında Kültür Varlıklarını Koruma Yükümlülüğü

1996-2001 yılları arasında Afganistan’a hâkim olan Taliban hükümeti, ülkenin Bamiyan bölgesinde yer alan Buda heykellerine dini gerekçelerle yıkmıştır. Özellikle de bu heykellerden ikisi hem büyüklükleri, dini, sanatsal ve tarihi değerleri nedeniyle Budistler için ayrı bir öneme sahiptir. On birinci yüzyıla kadar Bamiyan aynı zamanda büyük bir manastıra da ev sahipliği yapmıştır ve heykelleri çevreleyen mağaralarda Budist rahipler yaşamıştır. Böylece, Bamiyan bölgesi Budistler için önemli bir hac yeri haline gelmiştir33 .

Taliban’ın Bamiyan Vadisi’ne yönelik ilk saldırısından sonra Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, Afganistan’da kültürel varlıklara karşı yapılan saldırılardan büyük üzüntü duyduğunu, Afganistan’da İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile insan haklarına ilişkin diğer uluslararası belgelere aykırı olarak gerçekleşen çeşitli eylemlerin olduğunu ve dolayısıyla büyük bir insan hakları sorunuyla karşı karşıya kalındığını, ülkede kültürel ve tarihi mirasa karşı gerçekleşen yıkıcı eylemlerin önlenmesi için uluslararası toplumun bir bütün olarak acil önlemler alması gerektiğini kabul etmiştir34 . BM Genel Kurulu 1998 tarihli kararında, Afganistan’daki kültürel ve tarihi eserlerin, anıtların ve heykellerin insanlığın ortak mirası olduğunu yineleyerek, tüm Afganistan’ı özellikle de Taliban’ı bu eserleri korumaya davet etmiş ve tüm üye devletlerden kültür varlıklarının yağmalanmasını önlenmesi ve yağmalananların Afganistan’a iade edilmesi için gerekli tedbirleri almalarını talep etmiştir35 . Bu ifadeler 1999 ve 2000 yıllarında “Afganistan’da insan hakları sorunu” başlığı altında kabul edilen diğer kararlarda da aynen tekrarlanmıştır36 .

Taliban 2001 yılında yayımladığı bir fetva ile Afganistan’daki İslami olmayan tüm tapınak ve heykellerin yıkılması kararını almıştır. BM Genel Kurulu, tüm insanlığın ortak kültürel mirası olarak kabul edilen bu eserlerin yıkılmasının insanlık için onarılamaz bir kayıp olduğunu ifade ederek hem Taliban’a bu kararından vazgeçmesi çağrısında bulunmuş hem de BM üyesi devletleri Afganistan’ın kültürel mirasının, anıtlarının veya eserlerinin daha fazla tahrip edilmesini önlemek için derhal harekete geçmeye çağırmıştır. Üye devletlerden, gerekirse bu eserlerin geçici olarak yerinin değiştirilmesini ve bu konuda her türlü teknik yardımda bulunmalarını istemiştir37 . Bu yardım talebi neticesinde İran doğumlu bir sanat koleksiyoncusu, Metropolitan Sanat Müzesi (New York), İran ve Sri Lanka, heykelleri Afganistan’dan satın alarak bunları ülke dışına çıkarma teklifinde bulunmuştur. Ancak Taliban hükümeti bu teklifleri reddetmiştir38 .

Taliban’ın Buda heykellerine zarar veren eylemleri diğer devletler tarafından da büyük ölçüde kınanmış ve uluslararası toplum tarafından bu eylemlere Dünya Mirası Sözleşmesi hükümlerinin uygulanabilirliği tartışılmıştır39 . Dünya Mirası Sözleşmesi’nin 1. maddesinde kültürel mirastan ne anlaşılması gerektiğine yer verilmiştir. Maddeye göre şunlar kültürel miras sayılacaktır: