Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

İdari Yargılama Usulünde Feragat ve Kabul ile Mukayeseli Olarak Sulh Müessesesi

Settlement in Administrative Procedure in Comparison with Waiver and Acceptance

Seçkin YAVUZDOĞAN, Berrin TAYMUR

İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesi gereğince Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yer alan feragat ve kabul müesseselerine ilişkin hükümler, niteliği uygun düştüğü ölçüde idari yargıda uygulama alanı bulmaktadır. Bu kapsamda özellikle tam yargı ve iptal davaları bakımından söz konusu müesseseler farklı özellikler barındırmaktadır. Danıştay içtihatlarında kamu yararı niteliği yüksek iptal davalarında feragat ve kabulün davayı sona erdiren bir usuli işlem olarak kabul edilmediği ifade edilmektedir. İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda tarafların irade beyanlarının uyuşması sonucunda davayı sona erdiren sözleşme niteliğini haiz sulh müessesesi bakımından kabul ve feragatten farklı olarak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na atıf yapılmamıştır. İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinde yapılan sayımın tahdidi olması ve sulhün bu kapsamda yer almaması nedeniyle Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun sulhe ilişkin düzenlemeleri idari yargılama usulünde uygulanamamaktadır. Bununla birlikte özellikle 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname gereğince idari yargılama usulünde sulhe başvurmak mümkündür. 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile düzenlenen sulh mahkeme dışı sulhe ilişkindir. Dolayısıyla idari yargılama hukukunda sulh, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenen sulhten farklı olarak, tarafların uyuşmazlığı yargı yoluna intikal ettirmeden önce başvurdukları bir müessesedir. Bu nedenle idari yargılama usulünde sulhün derdest olan davayı sona erdirici etkisi bulunmamaktadır.

İdari Yargılama Usulü Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Feragat, Kabul, Sulh.

Pursuant to Article 31 of the Code of Administrative Procedure, the provisions on waiver and acceptance in the Code of Civil Procedure are applicable in the administrative jurisdiction to the extent that their nature is appropriate. In this context, especially in full judgment and annulment cases, the said institutions have different characteristics. In the case law of the Council of State, it is stated that waiver and acceptance are not accepted as a procedural act that ends the case in annulment cases with high public interest. Unlike acceptance and waiver, the Administrative Procedure Law does not refer to the Code of Civil Procedure in terms of the settlement institution, which has the nature of a contract that terminates the lawsuit as a result of the agreement of the parties’ declarations of will. Since the enumeration made in Article 31 of the Code of Administrative Procedure is limited and settlement is not included in this scope, the provisions of the Code of Civil Procedure regarding settlement cannot be applied in administrative proceedings. However, it is possible to apply for settlement in administrative proceedings, especially in accordance with the Decree Law No. 659. The settlement regulated by the Decree Law No. 659 is related to out-of-court settlement. Therefore, unlike the settlement regulated under the Code of Civil Procedure, settlement in administrative proceedings is an institution applied by the parties before the dispute is referred to the judicial proceedings. Therefore, the settlement in administrative procedure does not have the effect of terminating the pending lawsuit.

Administrative Procedure Law, Civil Procedure Law, Waiver, Acceptance, Settlement.

GİRİŞ

Hukuk devleti ilkesi gereğince idare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Bu bağlamda idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolu açıktır. Uyuşmazlıkların yargı yoluna intikal ettirilmesi, tarafların davadan tasarruf etme hakkını ortadan kaldırmamaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenen ve idari yargılama usulünde niteliğine uygun düştüğü ölçüde uygulama alanı bulan, tek taraflı irade beyanı ile davayı sona erdiren feragat ve kabul müesseseleri, tasarruf ilkesinin birer yansımasıdır. Usulüne uygun bir biçimde yapılmış olan feragat ve kabul beyanları ile uyuşmazlık sona erdirilir. Çözüme seri bir şekilde ulaşılması taraflara emek ve zaman tasarrufu sağlar. Kabul ve feragat kurumlarının idari yargıda uygulama alanı bulması usul ekonomisi bakımından da faydalıdır. Lakin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yer alan feragat ve kabule ilişkin hükümlerin doğrudan idari yargılama usulünde uygulanması mümkün değildir. Zira idari yargılama usulünde kamu yararı ilkesi ön plandadır.

İdarenin eylem veya işlemlerinden hakları ya da menfaatleri ihlal edilen kişiler yargı yoluna başvurarak zararlarının tazminini isteyebilecekleri gibi yargı dışı yollar ile de uyuşmazlıkları çözebilme imkanına sahiptirler. İlgili çözüm yollarından birisi de özellikle 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle düzenlenen sulh müessesidir. Uyuşmazlığı sona erdirme açısından benzerlik gösteren sulh, feragat ve kabul müesseseleri, mevzuat içerisindeki yeri ve sözleşmesel bağlamıyla farklılaşır. Bu nedenle ilgili müesseselerin mukayese edilerek açıklanması gereklidir.

I. HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (HMK) KAPSAMINDA DAVADAN FERAGAT

HMK kapsamında “feragat” terimi davacının dilekçesinde belirttiği netice-i talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir1 . Davayı tek taraflı irade beyanı ile sona erdiren, mahkemeye ulaşması ile hüküm ve sonuçlarını doğuran feragat, medeni usul hukukunda kabul edilen tasarruf ilkesinin2 bir sonucudur.3 Kural olarak taraflarca üzerinde serbestçe tasarruf etme hakkı bulunmayan davalarda4 dahi feragat mümkündür5 . Lakin HMK m.70/III6 gereğince Cumhuriyet Savcısının bulunduğu davalarda7 feragat müessesesi doğrudan kullanılamaz8 .

Feragate ilişkin irade beyanı HMK m.309/I gereğince mahkeme huzurunda sözlü yapılabileceği gibi dilekçe vermek suretiyle de yapılabilir.9 Feragatin etki ve sonuçlarını doğurabilmesi için HMK m.309/II hükmünde belirtildiği üzere karşı tarafın iznine ya da hakimin takdir ve onayına ihtiyaç bulunmamaktadır10 . Bu nedenle hakim yalnızca, feragatin usulüne uygun yapılıp yapılmadığı hususunu inceleyebilir11 .

Feragatin yalnızca dava tarafınca yapılacağını söylemek yerinde değildir. HMK m.74 hükmünde belirtildiği üzere vekil aracılığı ile de feragat işleminin yapılması mümkündür ancak vekilin bu konuya ilişkin özel olarak yetkilendirilmesi ve vekaletnamesinde bu hususun açıkça belirtilmesi gerekir12 .

Davadan feragat tek taraflı irade beyanıyla davayı sona erdiren bir usul işlemidir. Feragate ilişkin beyanın mahkemeye ulaşması ile feragatin hüküm ve sonuçları doğacağından, henüz mahkemece feragat nedeni ile dava sona erdirilmemiş olsa dahi artık feragatten dönülmesi mümkün değildir.13 Lakin davadan feragat bir irade beyanı olduğu için irade beyanının sakatlanmasına ilişkin hükümlerin feragate uygulanması mümkündür. Yargıtay kararında belirtildiği üzere davadan feragat eden taraf irade beyanının hata, hile veya ikraha uğradığı iddiasını ileri sürebilir. Şayet davadan feragate ilişkin irade beyanı hata, hile veya ikrah sonucunda sakatlanmış ise, bu durumda davadan feragat beyanı iptal edilebilir niteliktedir14 .

Feragat kesin hüküm gibi sonuç doğurur. Feragat edilen hakka ilişkin olarak aynı davalıya karşı aynı konuya ve sebebe dayanarak davanın tekrar açılma imkanı yoktur15 . Şayet feragat edilen hakka ilişkin aynı davalıya karşı aynı konuda ve sebeple bir dava açılmış ise açılan yeni dava kesin hükmün bir dava şartı16 olması nedeniyle usulden reddedilecektir. Bu durum non bis in idem ilkesi17 olarak da adlandırılır.

Davadan feragat aynı zamanda haktan da feragat sonucu doğurduğundan dolayı içeriği mahiyetiyle maddi bir hukuki işlemdir18 . HMK m.309/III gereğince kısmi feragat halinde yalnızca ilgili kısım açısından bu durum söz konusudur. Feragat edilmemiş olan hak için yargılamaya devam edilir19 . Türk hukuk sistemimizde şarta dayalı hüküm verilemeyeceğinden, davayı sonlandıran feragat beyanının da şarta bağlı olmaması gerekir. Bu durum HMK m.309/IV’te açıkça belirtilmiştir20 .

Davadan feragatin söz konusu olabilmesi için açılmış bir davanın varlığı gereklidir, henüz vuku bulmamış bir davadan feragat mümkün değildir21 . Dava açıldıktan sonra mahkemece verilen hükmün kesinleşmesine kadar geçen tüm aşamalarda davacı, davasından feragat edebilir. Dolayısıyla davadan feragat hüküm verildikten sonra, kanun yolu aşamalarında dahi başvurulabilen bir usuli taraf işlemidir. Bu durum HMK m.310 hükmünde açıkça ifade edilmiştir22 .

Davadan feragat halinde yargılama giderleri HMK’nın 312. maddesi gereğince davacı tarafından ödenir23 . Mahkeme, feragat eden davacıyı davayı kaybetmiş gibi yargılama giderlerine mahkum eder.

II. İDARİ YARGILAMA USULÜ KANUNU (İYUK) KAPSAMINDA DAVADAN FERAGAT

İdari yargılama hukukunda kamu yararı esas olduğundan ötürü idari yargılama hukukuna hakim olan ilkelerden24 biri de re’sen araştırma ilkesidir25 . Her ne kadar idari yargıda re’sen araştırma ilkesi geçerli olsa da bu ilke, tarafların açılmış olan bir davayı sona erdirme iradelerini diğer bir ifadeyle davadan feragat edebilme hakkını elinden almaz26 .

İdari yargılama hukukuna ilişkin düzenlemeler İYUK’ta yer almaktadır. Ancak idari yargıya ilişkin kuralların tamamı İYUK’ta düzenlenmediğinden idari yargıya ilişkin bazı usuli işlemler açısından HMK’ya atıfta bulunulmuştur. HMK’ya atıf yapılan haller İYUK m.31’de sayılmıştır27 . Yapılan atıflar sınırlı niteliktedir. Bu durum “numerus clausus28 olarak da adlandırılır. Atıfta bulunulan usuli işlemlerden biri de feragattir. Dolayısıyla HMK’da yer alan feragat idari yargılama usulünde de uygulama alanı bulacaktır.

Feragat beyanı, ilgili mahkemeye hitaben yazılmış olan dilekçe ile yazılı olarak yapılabileceği gibi, mahkeme huzurunda tutanağa geçirilmek üzere sözlü de yapılabilir. Yazılı olarak yapılan feragat beyanının tutanağa geçirilmesi gerekmezken, sözlü yapılan irade beyanının geçerli olup hüküm ve sonuçlarını doğurabilmesi için tutanağa geçirilip davacı tarafından imzalanması gerekmektedir. Bazı yazarlar, idari yargılama usulünde yazılılık esas olduğundan ötürü sözlü şekilde yapılan feragatin geçerli olamayacağı yönünde görüşlerini beyan etmektedir29 . Ancak bizim de katıldığımız görüş30 medeni yargılama usulünde olduğu gibi idari yargılama usulünde de tutanağa geçirilmek sureti ile sözlü bir şekilde yapılmış olan feragat beyanının geçerli olacağı yönündedir. Danıştay kararları da bu yöndedir31 . Aynı zamanda geçerli bir feragatin söz konusu olabilmesi için yapılmış olan feragat beyanının açık bir şekilde, hiçbir yanlış anlaşılmaya mahal vermeyecek şekilde olması gerekir. Buradan da anlaşılacağı üzere feragat beyanının zımni yapılması mümkün değildir32 .

Feragat, talep sonucunun tamamını kapsayacak biçimde olabileceği gibi kısmi de olabilir. Kısmi feragat halinde ise feragat edilmeyen kısım için yargılamaya devam olunur33 .

Bir üst başlıkta belirttiğimiz üzere feragat şarta bağlanamaz34 . Bu nedenle İYUK kapsamında gerçekleştirilen feragatin de kayıtsız ve şartsız yapılması gerekir35 . Feragat sonucunda taraflar arasındaki maddi hukuka ilişkin uyuşmazlık son bulsa da idari yargılama içinde uyuşmazlığın tespiti yönünde karar alınması gerektiği Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu tarafından ifade edilmiştir36 .

İdari yargılama usulünde iptal ve tam yargı davalarından feragatin uygulanabilirliği farklılaşmaktadır. Danıştay kamu yararı ve özel yarar ayrımına değinerek, kamu yararı niteliği yoğunluğu yüksek derecede olan iptal davalarında feragati mümkün kabul etmemektedir37 . Tam yargı davalarında ise kişinin uğramış olduğu hak ihlali ortadan kaldırılır. Bu nedenle feragat mümkündür38 .

Davadan feragat kesin hüküm verilene kadar yapılabilir39 . Mahkemece verilen karar kesinleştikten sonra davadan feragat edilmesi artık mümkün olmayacaktır. İdari yargıda doktrindeki ağırlıklı görüş feragatin hükmün kesinleşmesine kadar her aşamada yapılabileceğine ilişkin olsa da, kanun yolları aşamasında feragatin yapılamayacağına yönelik Danıştay kararı söz konusudur40 . Aksi görüş ise feragatin yalnızca mahkemece esas hüküm verilmeden önce yapılabileceğini ifade eder41 . Bu tartışmanın sebebi yasanın yorumundan kaynaklanmaktadır. Şu hususu belirtmekte fayda vardır ki temyiz isteminden feragat etmek ile temyiz aşamasında esas davadan feragat etmek farklı durumlardır. Temyiz isteminden, temyiz incelemesi sonuçlanmadan feragat edilebileceği hususunda herhangi bir tereddüt yoktur. Bu durum doğrudan Anayasa m.36 hükmünde ifade edilen hak arama özgürlüğünün bir parçasıdır.