Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Devlet Memurları Kanunu Uyarınca Vekâlet Görevi ve İkinci Görev Yasağı

Task of Proxy and Prohibition of Second Task under the Law on Public Servants

Seçkin YAVUZDOĞAN, Arda ERGENE

Kamu hizmetlerinde esas olan, kamusal görevlerin asaleten atanan memurlar veya kamu görevlilerince yürütülmesidir. Bazı hallerde söz konusu kişilerin görevlerini ifa edememeleri olasıdır. Bu gibi hallerde kamu hizmetlerinde aksama yaşanmaması ve sürekliliğin sağlanması için vekâlet kurumu oluşturulmuştur. Vekâleten atama istisnai bir usuldür; dolayısıyla bu kuruma kısa dönemler için ve geçici olarak başvurulmalıdır. Devlet memurlarının bazı faaliyetlerde bulunmaları yasaklanmıştır. Bunlardan biri de, ikinci görev yasağıdır. Ancak birtakım istisnai hallerde, devlet memurlarına ikinci bir görev verilebilir.

Devlet Memuru, Kamu Hizmeti, Yetki, Görev, Vekalet.

What is essential in public services is the execution of public tasks by ordinarily appointed public servants or public officials. In some cases, it is possible that the persons in question may not be able to perform their tasks. In such cases, a proxy institution has been established in order to avoid disruptions in public services and to ensure continuity. Appointment by proxy is an exceptional procedure; therefore, this institution should be applied for short periods and on a temporary basis. Public servants are prohibited from engaging in certain activities. One of them is the second task ban. However, in some exceptional cases, a second task may be assigned to public servants.

Proxy, Public Servant, Public Service, Authority, Task.

GİRİŞ

Kuvvetler ayrılığı ilkesi, günümüzde çağdaş hukuk devletlerinin birçoğu tarafından benimsenmiştir. Bu ilkeye göre, devletin yasama, yürütme ve yargı olmak üzere üç işlevi bulunmaktadır. Bahsi geçen işlevlerin yerine getirilebilmesi için devlete yasama, yürütme ve yargı yetkileri verilmiştir. Yasama ve yargı organları, görevlerini yerine getirme açısından yürütme organından ayrılır. Lakin, bu iki organ görevlerini sürekli bir şekilde yerine getirmeye mecbur değildir. Bu organların yılın belli dönem ve zamanlarında iş başında bulunmaları yeterliyken; yürütme organının ve onun içinde bulunan idarenin görevlerini kesintisiz bir şekilde yerine getirmesi gerekir. Çünkü, idarenin yürütmek zorunda olduğu kamu hizmetlerinin en önemli özelliklerinden biri sürekliliktir. Süreklilik ilkesinin gereği olarak, memurlar ve diğer kamu görevlileri, kamu hizmetlerinin arzında aralıksız olarak görevlerini yapmaya devam ederler. Ancak bu kişiler birtakım hallerde, yürütmekle mükellef oldukları görevlerini yerine getiremeyebilirler. Bu gibi hallerde kamu hizmetlerinin aksamaması ve sürekli olarak yürütülebilmesi için, vekâlet kurumuna yer verilmiştir1 .

Devlet memurlarının, bir taraftan bütün çalışmalarını kamu hizmetine ayırmaları; diğer taraftan da kamu hizmetini yerine getirirken, kamu gücünün kullanımına katılmış ve çeşitli şekil ile derecelerde bu gücü kullanabilmeleri nedeniyle, birtakım faaliyetlerde bulunmaları yasaklanmıştır2 . Bu yasakların amacının, devlet memurlarının içinde bulunduğu statülerini korumak ve kamu hizmetlerinin görülmesinde oluşması muhtemel aksamaları engellemek olduğu söylenebilir3 . Bu yasaklardan biri de, devlet memurlarının ikinci görev yasağıdır.

Vekâlet kurumunun, idari işlemin unsurlarından “yetki” unsuruyla ilgili olması sebebiyle, çalışmamızda ilk olarak, kısaca yetki kavramına değineceğiz. Akabinde vekâlet kavramı ele alınacak, vekâleten atamalarda izlenecek usul ve esaslara değinilecektir. Sonrasında vekâletin türleri irdelenecek, bu doğrultuda dolu ve boş kadroya vekâlet hakkında bilgilendirme yapılacaktır. Bu konuyla alakalı olan tedviren görevlendirme de ele alındıktan sonra, vekâletin süresi üzerinde durulacaktır. Ardından kısaca vekâleten atananların yetkilerine değinilecek ve vekâleten atananların mali hakları üzerinde durulacaktır. Son olarak ise, devlet memurlarının ikinci görev yasağı irdelenecektir.

I. KISACA “YETKİ” KAVRAMI

Genel olarak yetki, idarenin işlem ve eylem yapma gücünü anlatır4 . İdari işlemler, ister hak yaratsın, ister yaratmasın; ister yasak, sınırlama veya düzenleme getirsin; kişiler arasındaki eşitliği, kişilerin hak ve özgürlükleri ile kamusal mallarını etkiler. Bu kamu gücü aracı, herhangi biri tarafınca kullanılamaz. Böylesine mühim bir güç ve olanak idare içindeki herhangi biri tarafınca da kullanılamaz. Bu gücü ancak, hukuk kurallarıyla belirlenen ve belli görevde bulunan kişi ve/veya kişiler kullanabilir. İşte bu kanuni güce “yetki” adı verilir5 .

Yetki kavramı, kamusal bir otorite olarak, göreve ilişkin birtakım mükellefiyetleri de içerir. Dolayısıyla yetkiyi, “idari makamların görevlendirildikleri alanlarda, görevleriyle ilgili olarak devlet adına tasarrufta bulunma yetenek ve iktidarı” olarak tanımlamak daha doğru olacaktır6 .

İdare hukukunda yetkiyi, hem geniş hem de dar anlamında açıklayabiliriz. Geniş anlamda yetki, idarenin vazife sahasını ve hukuksal imkânını ifade eder. Dar anlamda yetki ise, Anayasa ve kanunlar tarafından idareye bırakılan sahalarda alınacak idari kararlar ile yapılacak işlemlerin, hangi idari makam ve organlarınca yapılabileceğini veyahut alınabileceğini ifade eder7 .

Yetki kamu düzeniyle ilgili olduğu için, yetkisiz olmak kural iken, yetkili olmak istisnadır. Dolayısıyla, yetki kurallarını yorum yoluyla genişletmenin imkânı yoktur. Söz konusu yetkiler, sübjektif hak niteliğinde değildir. Bu yetkiler görev olarak tanınmıştır. Bu yüzden, yasanın öngördüğü şartlar oluştuğu zaman, idari makam bu yetkiyi kullanmak mecburiyetindedir. Bununla birlikte, idari makam, elinde bulundurduğu yetkiden kendi isteğiyle feragat edemez ve kanunun aleni izni olmadan başkasına devredemez8 .

İdari işlemleri yapmaya yetkili, görevli kamu görevlileri mevzuatla belirlenir. Yetkili kişinin yapması gereken işlemi, başka biri yaparsa, yapılan işlem hukuka aykırı olur9 . Ancak uygulamada kolaylık sağlamak amacıyla, yetkinin aracısız kullanılması kuralına belirli istisnalar konmuştur10 . Bu istisnalardan biri de vekâlet kurumudur.

II. VEKÂLET KAVRAMI

İdari işlem oluşturma yetkisi hangi kamu görevlisine verildiyse, kural olarak yetkiyi kullanmakla mükellef olan kişi de, bu kamu görevlisidir. Yetkili kılınan kamu görevlisinin, görevinin başında olamaması hallerinde, kamu hizmetlerinde sürekliliği sağlamak için, kamu görevlisinin yetkilerinin kullanılmasını sağlamak gayesiyle, vekâlet kurumu kabul edilmiştir11 .

Türk Dil Kurumu’na göre vekâlet etmek, birinin yerine bakmak, görevini üstlenmek anlamına gelmektedir12 . Vekâlet etmeyi kısaca, başka biri adına hareket edebilmek için yetkilendirilme olarak tanımlayabiliriz13 . Vekâlet, asil görevli kişinin işinin başında olmadığı zamanlarda, bu görevli kişinin yerine geçici olmak şartıyla bir başka kişinin görevlendirilmesidir. Görevlendirilen bu kişiye de, vekil adı verilir14 . Danıştay’ın bir kararında, vekilin, asilin tüm yetkilerine sahip olduğu vurgulanmıştır. Bu yetkilere, karar alma ve imza yetkileri de dâhildir15 .

Vekâlet, yetki ve imza devrinden farklıdır. Vekâlet etme bunlardan daha farklı bir kamu yönetimi yöntemidir16 . Vekâlet, bir vazife yerinin arızi süreyle boşalması durumunda, yasal koşullara haiz olan başka bir kamu görevlisinin boşalan yeri doldurmasıdır. Vekil, asilin yapmaya yetkili olduğu işlemlerin neredeyse tümünü yapmaya hukuksal olarak yetkili olduğu için, vekâlette bir yetki devrinden söz edilemez. Vekâlette, imza yetkisi bir kamu görevlisinden başka bir kamu görevlisine daimî olarak geçer. Vekâlet etmeyle, imza yetkisinin devri arasındaki en mühim ayrım, ilkinde kamu görevlisinin neredeyse her konuda imza yetkisine sahip olmasıyken; diğerindeyse, yalnızca hangi konuda kendisine imza yetkisi verilmişse, o konuda işlem icra edebilmesidir17 .