Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Sivil Amaçlı Nükleer Santral İşletilmesinden Doğan Zararlardan Sorumluluk

Liability Arising from the Operation of Civilian Nuclear Power Plants

Cem UYSAL

Teknolojik ilerlemeler ve hayat standartlarının değişmesi, her geçen gün küresel enerji ihtiyacını arttırmaktadır. Nükleer enerji, 1900’lerin ortalarından beri, fosil yakıtlardan daha temiz ve daha güvenli olduğu gerekçeleriyle, bunlara alternatif olarak gösterilmektedir. Fakat bunların yanında nükleer enerji, çok geniş coğrafyaları uzun süre etkisi altına alacak çok büyük facialara sebep olma potansiyeline sahiptir. Bu sebeple, nükleer enerjiyle enerji üretimine yönelik olarak özel bir sorumluluk rejimi yaratma gereği doğmuştur. Uluslararası sorumluluk, idari sorumluluk, cezai sorumluluk ve insan hakları hukuku sorumluluğu bu rejimin kamu hukuku ayağını oluştururken; pek çok uluslararası anlaşma, protokol, karar ve ulusal mevzuat da rejimin özel hukuk ayağını oluşturmaktadır. Paris Sözleşmesi, ülkemizde, 5710 sayılı Kanun’un açık atfıyla, nükleer santral işletenin özel hukuk sorumluluğunun temel dayanağı olan belgedir. Bunun yanında bu tip sorumluluğun çevre hukuku sorumluluğuyla da kesişmesi söz konusudur.

Nükleer Santral İşletenin Sorumluluğu, Paris Sözleşmesi, 5710 Sayılı Kanun, Çevre Hukuku, Tehlike Sorumluluğu.

Technological advancements and changes in living standards have been increasing global energy needs in a consistent manner. Since mid 1900s, nuclear energy has been advertised as a safer and cleaner alternative to fossil fuel. Though at the same time, nuclear power has the potential to create catastrophes that may cause unimaginable and damage and affect huge landmasses for a very long time. For this reason, it has become essential to have a special liability regime for the generation of nuclear energy. This liability regime is twofold; with international liability, administrative liability, criminal liability and human rights liability constituting its public law branch; while international conventions, protocols and decisions and national legislations forming its private law doctrine. In Turkey, Code n. 5710 expressly cites Paris Convention as the main source of private law liability for nuclear energy generation. Furthermore, private law liability intersects with environmental law liabilities in many aspects.

Liability of Nuclear Plant Operator, Paris Convention, Code n. 5710, Environmental Law, Danger Liability.

GİRİŞ

Çağımızda teknoloji hızla ilerlemekte, insanların yaşam alışkanlıkları ve ihtiyaçları büyük bir hızla değişmektedir. Bilim ve teknikteki ilerlemelerin bize sürekli yeni imkanlar sunması ve sürekli yeni teknoloji ürünlerinin ve hizmetlerin piyasaya sürülmesi, günümüzde “ortalama” bir yaşam sürdürebilmek için harcadığımız enerjiyi büyük bir hızla artırmaktadır. Nitekim Uluslararası Enerji Ajansı World Energy Outlook 2006 raporunda, 2030 yılına kadar enerji talebinin senelik yüzde 1,6 oranında artması öngörmüştü.1 Bu raporun ardından dünyada karbon emisyonunu ve fosil yakıtlara duyulan ihtiyacı azaltmaya yönelik yatırımlar hızla artış göstermişti. 2022 raporu, bu açılardan iyimser bir tablo çizmektedir. 2030 yılına kadar yenilenebilir enerji üretimine yönelik yatırımların devam etmesi halinde, belirlenen hedefin çok uzak olmadığının altını çizmektedir. Fakat aynı raporda, öngörülemeyen krizlerin enerji maliyetini nasıl dramatik biçimde artırabileceği de gözler önüne serilmektedir. Nitekim; petrol krizi ve Rusya - Ukrayna Savaşı sebebiyle, petrol ürünlerinin maliyeti ortalama %90, doğalgaz maliyeti ise ortalama %50 oranında artmıştır.2 Söz konusu artışlar, gelişmiş ülkelerde yapılan yatırımları sekteye uğratacak, gelişmekte olan ülkelerde ise girişimleri engelleyecek niteliktedir.

Bu sebeplerle, çevresel endişeler bir yana durmak kaydıyla, nükleer enerjinin enerji kaynakları içindeki önemi giderek artmaktadır.3 Nükleer enerji hem uzun ömürlüdür, hem de fosil yakıtlara ve yenilenebilir enerji kaynaklarına göre daha verimlidir.4 Karbon salınımını azaltarak, küresel ısınmanın önüne geçilmesine yardımcı olur.5 Nitekim, 2007 verilerine göre, enerjisini %78 oranında nükleer enerjiden sağlayan Fransa, bu dönemde dünyanın karbon emisyonu en düşük yoğunluğa sahip gelişmiş ülkesi konumundaydı.6 Bunun yanında, büyük ölçüde güvenli bir enerji kaynağıdır.7 Çevreye zararlı radyoaktiflerin salınmaması için pek çok önlem alınmaktadır8 ve herhangi bir kaza durumu olmadıkça nükleer santrallerde çevreye salınan radyasyon, doğada alınandan çok daha düşüktür.9

Bununla birlikte, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren nükleer santrallerden yaygın biçimde yararlanılması, zaman içinde bunların tehlikelerini de göstermiş; nükleer santrallerin güvenli kullanımına ve işletimine ilişkin pek çok uluslararası ve ulusal düzenlemenin önünü açmıştır. Bunlardan sorumluluk hukuku kapsamında en önemli iki tanesi, 1960 tarihli “Nükleer Enerji Alanında Üçüncü Şahıslara Karşı Hukuki Sorumluluğa İlişkin Paris Sözleşmesi” ve 1963 Tarihli “Nükleer Zararlar Hakkında Hukuki Sorumluluğa İlişkin Viyana Sözleşmesi”dir.10 Daha sonra 1988 yılında, bu iki sözleşmenin taraflarının farklı devletler olması sebebiyle ve sorumluluk konusunda yeknesaklığın sağlanması amacıyla, 1988 yılında Paris ve Viyana Sözleşmelerinin Uygulanması Hakkında Ortak Protokol imzalanmıştır.11 Türkiye Viyana Sözleşmesi’ne taraf değildir. Ancak hem Paris Sözleşmesi’ne hem de Ortak Protokol’e taraf olduğundan, Viyana Sözleşmesi ülkemizde de uygulamadadır.12

I. NÜKLEER ENERJİ İÇİN ÖZEL SORUMLULUK ESASLARININ GEREKLİLİĞİ

Nükleer enerjinin kontrol altında tutulduğu zaman fosil yakıtlara olan bağımlılığı azaltacağı kuşkusuzdur.13 Fakat ne yazık ki bir nükleer kaza durumunda ortaya çıkması muhtemel zararın boyutu da çok büyüktür. Amerikan Atom Enerjisi Komisyonu’nun 1957’de verdiği bir rapora göre, bir nükleer santralde yaşanabilecek zincirleme reaksiyon ve patlamanın ardından, 15 millik bir çevrede yaşayan insanlar ölür, 45 millik çevredekiler yaralanır, maddi zarar ise 388 kilometreye kadar ulaşabilir. Yayılacak radyasyonun etkisi, 30-40 yıl kadar sürebilir.14 Yani nükleer enerjinin barışçıl kullanımı dahi, askeri kullanımı kadar tehlikelidir.15 Bu bakımdan nükleer santraller bir insan hatası, bir hatalı gösterge veya vana, bir doğal afet veya bir terörist saldırı sonucu tetiklenmeyi bekleyen nükleer bombalar gibidir.16

Bunun yanında nükleer santrallerin çok büyük facialara neden olmak için mutlaka patlaması gerekmemektedir. Çernobil faciası, herhangi bir patlama olmamasına rağmen, nükleer kazaların çok uzak mesafelerde etkili olabildiğini göstermiştir.17 Kaza sonucunda 47’si ilk müdahaleyi yapanlar olmak üzere onlarca kişi ölmüştür. Ayrıca uzun vadede radyasyona maruz kalan nüfustaki kanser vakalarının %3 artması beklenmektedir.18 Aynı şekilde, 2011’de Fukuşima’da gerçekleşen kaza gibi, öngörülemeyen ve tek seferlik olayların, ekonomileri ve kurumsal yapıları temelden sarsan uzun süreli krizlere dönüşme ihtimali her zaman vardır.19 Fukuşima’daki kazanın ardından İzlanda’da bile radyoaktif serpintiye rastlanmıştır ki; anlaşıldığı üzere yalnızca rüzgarın yönü, faciayı orantısız biçimde büyütmeye yeterlidir.20 1979’da ABD’de Three-Mile Island’da gerçekleşen, INES ölçeğine21 göre 5 şiddetindeki kazada da, (Çernobil’de gerçekleşen kaza 7 şiddetindedir), can kaybı olmamasına rağmen, 25 millik bir alandaki halk ve işletmeler gamma ışın salınımdan dolayı maddi zarara uğramışlardır.22

Çernobil faciasının ağırlığı, zararın tazmininin zorluğunda da kendisini göstermiştir. Rusya Federasyonu’nda faciadan etkilenenlerin zararlarının tazmini için yasa çıkarılmış olmasına rağmen, mağdurlar zarara uğradıklarını ispat etmekte sorunlar yaşamış, tazminata hak kazandıkları halde nükleer santrali işleten şirkete ait mülke girilemediğinden tasfiye ve tazmin gerçekleşememiştir.23

Nükleer santrallerde, yakıt işlevi gören kararsız izotoplar, fisyon veya füzyon işlemleri neticesinde alfa, beta ve gamma parçacıkları ışırlar.24 Bu ışınların, canlılar üzerinde kimyasal, fiziksel ve biyolojik olarak tahrip edici etkileri vardır.25 Yüksek dozda radyasyon, kan hastalıkları, cilt yanıkları, katarakt, doğal ömrün kısalması, ölüm ve kalıtsal hastalıklara sebep olabilmektedir.26 Radyasyon düşük dozda da olsa hücrenin DNA’sını bozar ve bu hücreler kontrolsüz biçimde bölünerek kansere neden olabilir.27

Radyoaktif atıklar da, nükleer reaktörlerin halihazırda en büyük problemidir.28 Bunların güvenli tahliye için cam haline getirilmeleri, çeşitli kaplamalara sarılmaları, 300 ilâ 500 metre derinlikteki galerilerde depolanmaları veya denize dökülmeleri çözüm olamamaktadır. En başta bu yöntemler son derece pahalı ve zahmetlidir. Dolayısıyla bazı devletler bunu yapmakta dahi güçlük çekerler.29 Ayrıca görülmüştür ki, yüksek enerjili alfa parçacıkları yayan binlerce radyoaktif izotop, camın yapısını bozarak mikroskobik çatlaklar meydana getirmekte ve atıkların doğaya karışmasına sebep olmaktadır.30

Ortaya çıkabilecek zararın bu kadar büyük olması, alınması gereken önlemlerin de bir o kadar büyük ve önemli olmasına neden olmaktadır. Potansiyel zararların en aza indirilmesinde, nükleer santral işletmecilerine olduğu kadar, devletlere ve idareye de büyük görevler düşmektedir. Biz de bu çerçevede, önce kısaca kamu hukukunu ilgilendiren sorumluluk esaslarına değinecek, sonra Paris Sözleşmesi çerçevesinde ülkemizdeki hukuki sorumluluk rejimini irdeleyeceğiz.

II. KAMU HUKUKU SORUMLULUĞU

Nükleer santrallerden doğan zararlarda kamu hukuku bakımından sorumluluk üç başlık altında incelenecektir: Uluslararası hukuk kapsamında sorumluluk, idari sorumluluk ve cezai sorumluluk.