Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

5 Nisan Avukatlık Günü

Bana göre, Türkiye’de avukat olmak zordur. Aslında Türkiye’de insan olarak yaşamak çok zordur. Çünkü, bu ülkede hayatı kolaylaştırmak yerine hayatı zorlaştırmak için ne gerekirse yapılmaktadır. Avukat olunca da yaşam biraz daha zorlaşıyor. Avukatların kendi sosyal seviyeleri ile ilgili sorunları bir tarafa, mesleki anlamda yaşadıkları çok büyük sorunları vardır. Ama ne Adalet Bakanlığı ne de siyasi iktidarlar, ki burada sorumlu tek başına AKP de değildir, ama AKP de son 7 yılından sorumludur tabi, avukatlar için hiçbir şey yapmadılar. Çünkü, ülkemizde yargının çok büyük sorunları vardır. Yargının sorunları ile avukatların sorunlarını birbirinden ayırmak da mümkün değildir. Bunun için de yargı reformunun yapılması şarttır. Ancak biz yargının sorunları deyince tek başına, HSYK ve Anayasa Mahkemesini anlamıyoruz. O işin bir başka boyutudur. Yargının sorunu deyince, bizim anladığımız, adliyelerin fiziki yapıları, adliyelerdeki personel yokluğu, genel bütçeden Adalet Bakanlığı’na, yani yargıya ayrılan payın düşüklüğü. Araç ve gereç yokluğu. Dava sayısının çokluğudur. İş yükü sebebiyle de hem dilekçeler okunmuyor, okundu denilerek dosyaya konuluyor hem de avukatların şifahi talepleri zapta geçilmiyor ve böylelikle de savunma hakkı kısıtlanıyor. İcra dairelerinde avukatlar işlerini yapamaz duruma gelmişlerdir. Hacze çıkabilmek için uzun süre bekleyen, memur yokluğu sebebiyle işleri bizzat yapmak zorunda kalmaları yanında uyaptan doğan sıkıntılar sebebiyle artık ne taşınmazlar için ne de araçlar için icra dairelerinde işlem yapılamamaktadır ve bu durum içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Adliyelerde avukatlara gereken önem verilmiyor, yer ayrılmıyor. Adliyelerde Baro’lara yer ayrılmıyor.

Adliyelere 6 ay boyunca staj yapan stajyerlere hiç yer ayrılmıyor ve eğitimlerine gereken değer verilmiyor. Yetmedi bir de adliye personeli gibi iş yaptırılmaya çalışılıyor. Dolayısıyla avukatların stajdan başlayarak kısa sürede çözümlenmesi gereken saymaya başladığınız andan itibaren artarak çoğalan onlarca sorunları vardır. Bunların başında en çok, stajyerlerin sosyal güvenlik sorunu geliyor. Bugün Türkiye’de hiçbir stajyerin, stajı boyunca, yani bir yıl boyunca, artı iki ay da ruhsatının geleceği dönem boyunca, on dört ay boyunca hastalanmaması gerekir. Hiçbir sorununun olmaması gerekiyor. Çünkü, bu süre boyunca stajyer ne çalışabilir, ne çalışıp ücret kazanabilir, ne de Sosyal Güvenlikten faydalanabilir. Bu da mesleğe adımını attığında avukatın stajdaki ilk günden yaşadığı sorunlar. Sonra mesleğe başlarken, yeni başlayan avukatla, 30 yıl-40 yıllık avukat arasında vergi düzenlemesi açısından hiçbir fark yok. Her ikisi de aynı sayılıyor. Baro’da da durum aynı, arada hiçbir fark yok. Yeni başlayan avukatla, 30 yıllık-40 yıllık-50 yıllık kıdemli avukat aynı aidatı ödüyor ve aynı vergiyi veriyor. Bu durum hiç de adil değil. Dolayısıyla gerek baro aidatlarının gerekse vergi ile ilgili düzenlemelerin mutlaka avukatların kıdemleri de dikkate alınarak ve en azından da kıdemsiz olanların işleri az olabileceği hesaplanarak belirli muafiyetler tanınarak gerçekleştirilmelidir diye düşünüyorum. Bunun dışında genç avukatların büro sorunları vardır. Genç avukatlar mesleğe başlayabilmek için, ya bir meslektaşımızın yanında sigortalı çalışmak zorundadır, ya da şartları müsaitse zor koşullarda büro açmak zorundadırlar. Ama bunlarla ilgili olarak ne Baroların ne de siyasi iktidarların genç avukatlara destek olabilecek düzenlemeleri ve mali kaynakları yoktur, talebe rağmen düşünülmemiş ve yasal temele kavuşturulmamıştır. Oysa genç avukatlar için bireysel yada birkaç kişinin birlikte büro açmalarını temin edecek ve geri ödemelerinde de kolaylık getirecek düzenlemelere ihtiyaç vardır. Meslektaşlarımızın kıdemleri ve Sosyal yaşam seviyeleri arttıkça, kendilerine göre o standartları muhafaza etmeleri lazım. Ama Türkiye’deki ekonomik koşullarda avukatların sosyal standartlarını ve mesleki seviyelerini muhafaza edebilmeleri mümkün değildir. Bunun için de herkesi aynı kriterler içine koymamak lazımdır. Tabiî ki kazanan çok kazanıyorsa ona göre vergisini vermelidir, ama kazanmayandan da kazanıyormuş gibi düşünerek vergi alınmamalıdır. Bunun dışında avukatların en büyük sorunları, idari işleri takip ederlerken idari kalemlerde karşılaştıkları sıkıntılardır. Devlet dairelerindeki karşılaştıkları zorluklar ve ön kabullerdir. Emniyet Müdürlüklerine gittikleri zaman, Emniyet mensuplarından gördükleri kötü muameledir. Dolayısıyla Türkiye’de avukat olmak zor sanattır. Bütün dünyada avukat denilince herkesin önünü iliklediği bir meslek mensubunun önünde, Türkiye’de maalesef herkes bildiğini okumaktadır. Ülkemizde avukata özgü kıdemin dikkate alındığı özel pasaport uygulaması yoktur. Yine avukata özgü vergisel ayrıcalıklar ve düzenlemeler de yoktur. Ne avukata özgü ayrı düzenlemeler vardır. Siyasi iktidarlar barolara yardım etmezler, yer de vermezler. Belediyeler de şehirlerini temsil eden barolara yer vermezler. Vermemek için ellerinden geleni yaparlar. Oysa Belediyeler avukat evi yapabilecekleri yerleri temin edebilirler Ama maalesef yapmazlar, vermezler, verirlerse de dava konusu olur; İstanbul barosunun yaşadığı gibi.

Avukatlığın kalitesi, Türkiye’deki genel meslek seviyeleri neyse, avukatlık da aynı kalitededir. Ama bir gerçek var ki, Türkiye’de her meslekte olduğu gibi avukatlar da kendilerini yetiştirmek için çok özel gayret gösterirler. Yani, bu gayret olmasa, Türkiye’de avukatlık kalitesi istenilen seviyede olmazdı. Meslektaşlarımız aldıkları işi en iyi şekilde yapabilmek için daha fazla gayret gösteriyorlar, çalışıyorlar. Ama yeterli midir? Tabiî ki yeterli değildir. Daha da çok çalışılması gerekiyor. Çünkü avukatlık gerçekten, temel hak ve özgürlükleri koruyan, onları kollayan bir meslektir. Bunun için de her bir avukat kendini en iyi şekilde yetiştirmek ve eksik bilgilerini tamamlamak zorundadır.