Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Ukrayna Saldırısı: Uluslararası Adalet Divanı’ndan ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden Neler Umulabilir?

Julian FERNANDEZ, Muriel UBÉDA-SAILLARD, Göksu IŞIK

Rus ordusu, insanların “sevgisini ve güvenini” kazanmanın imkânsız olduğu bir çatışma içine düşmüş gibi görünmektedir. Basın ise Ukrayna saldırısı sonrası Rusya ve/veya Rus yetkililer aleyhine Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (UCM) ve Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) açılmış olan davalardan bahsetmektedir. Peki, bu davaların amacı nedir ve biz bu davalardan neler bekleyebiliriz?

Ukrayna’daki topyekûn savaşın ilk haftalarının ardından neler söylenebilir? Rusya’nın soft power’a yıllardır yaptığı yatırımlar sonuç vermemiş gibi görünüyor, Ukrayna’nın hor görülen Cumhurbaşkanı aziz ilan edilecek gibi duruyor, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu sonunda sanki yeniden canlanıyor, Avrupa’nın stratejik otonomisi kendini hiç olmadığı kadar fazla gösteriyor ve artık kimse NATO’nun beyin ölümü halinde olduğunu düşünmüyor. Tüm bunlar bir yana, net bir sonuca varmak için hala çok erken olsa da Kremlin’in sahibi şimdilik iddiayı kaybetmiş gibi görünüyor. Her halükarda, Vladimir Poutine yaptıkları için ilahi adalet karşısında hesap verecek midir? Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinden beri aleyhine alınan tedbirleri düşündüğümüzde bu zamana kadar hiçbir Devletin bu kadar kısa zamanda bu kadar çok yaptırıma maruz kalmamış olduğunu görmekteyiz. Fakat kuvvet kullanma yasağının açık ihlalinden dolayı sorumluların yargılanması, birkaç gün önceye kadar bu tedbirler arasında kendine yer bulamamıştı. Aslında çifte veya ikili bir nihai sorumlulukla karşı karşıyayız: Bir yandan Vladimir Poutine’in ve Rusya’nın jus ad bellum’un ihlali dolayısıyla sorumluluğu, diğer yandan da Rus siyasetçi ve askerlerin saldırı suçunun asıl failleri olarak sorumluluğu. Peki UAD’nin ve UCM’nin son girişimlerinden neler bekleyebiliriz? Muhtemelen ilk etapta çok şey beklememek ve uzun vadede de saldırının herhangi bir mahkûmiyete sebep olmayacağını kabul etmek gerek. Fakat Rus harekâtının kara listeye alınmasının ve bu yargı makamlarının değerinin yeniden vurgulanmasının ötesinde, yürütülen soruşturmaların ortaya çıkardığı hukuki sorunlar incelenmeye değer görünmektedir.

Uluslararası Adalet Divanı Duruma İlişkin Ne Ölçüde Karara Varacaktır?

Geçtiğimiz 26 Şubat, Ukrayna Rusya’ya karşı UAD’a başvurdu. Telafisi imkânsız bir zarar doğmasını önlemek amacıyla Divan’dan esastan yapacağı inceleme öncesinde ivedilikle ihtiyati tedbir kararı almasını talep etti. Birleşmiş Milletler’in ana yargı organı olan ve bu nedenle de “Dünya Mahkemesi” olarak nitelendirilen UAD, yetkisini tanımış olan iki Devlet arasında uluslararası hukukun herhangi bir alanında ortaya çıkan uyuşmazlıkları incelemeye yetkili tek uluslararası yargı makamıdır.

Ukrayna’nın girişimi, ilk bakışta Divan’ın zorunlu yargı yetkisinin Rusya ve Ukrayna tarafından açıkça tanınmamış olması dolayısıyla riskli görünebilir. Ukrayna, bu engeli aşmak için, iki Devletin taraf olduğu Terörizmin Finansmanının Bastırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme ve Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme’den ve 1948 tarihli Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin yorum ve uygulamasından ileri gelen yetki kuralları kapsamında talepte bulunmuştur1 . Ukrayna bir yandan yetkililerinin Louhansk ve Donetsk bölgelerinde soykırım eylemleri gerçekleştirildiğine ilişkin Rus otoriteleri tarafından ileri sürülen iddiaları Rusya’nın askeri müdahalesini haklı kılabileceği sebebiyle kabul etmemektedir. Diğer yandan da Rus otoritelerini Ukrayna’da soykırım planları yapmaları dolayısıyla suçlamaktadır.

Divan, nükleer silah kullanımının “[Devletin] kendi varlığının tehdit altında olduğu olağanüstü bir meşru müdafaa durumunda” tek başına hukuka aykırı olmadığına hükmettikten sonra, özellikle soykırım tehdidi altındaki halkları koruma sorumluluğu kapsamında kuvvet kullanma yasağının istisnalarının sınırlarını net olarak belirleyebilecek midir? Somut olayda uyuşmazlığın konusunun Sözleşme’nin yorumuna ilişkin olduğunu ve Ukrayna’nın Rusya tarafından haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının makul olduğunu değerlendirmesi gerekecektir. Diğer davalardaki yetkisinin aksine, somut olayda yetkisinin teamüli ve emredici bir kural olan kuvvet kullanma yasağının ihlalinin sonuçları üzerinde doğrudan karar vermesine yol açabilecek ve Rusya’yı Ukrayna’da ortaya çıkardığı zararın tamamını telafi etmeye mahkûm ederek onun uluslararası sorumluluğunu harekete geçirebilecek koşullara sahip olmadığını kabul etmek gerekir. Şimdilik, Divan başkanının Rusya’ya gönderdiği mesaj2 , Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin grosso modo uluslararası insancıl hukukun temel ilkelerini hatırlatmakla yetindiği ihtiyati tedbirlerinden daha ölçülü dahi görünmektedir.

Uluslararası Ceza Mahkemesi Soruşturma Başlattı mı?

Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni kuran Roma Statüsü (kabul 1998, yürürlük 2002) ne Rusya ne de Ukrayna için bağlayıcı hale gelmiştir. Fakat Ukrayna, taraf olmayan bir Devletin kendisini ilgilendiren bir durumda Mahkemeyi yetkilendirmesine izin veren madde 12-3 uyarınca, kendi topraklarında işlenen uluslararası hukuk suçları (soykırım, insanlığa karşı suç, savaş suçları) için UCM’nin yetkili olduğunu 2014’ten itibaren kabul etmişti. Ukrayna’daki durum kapsamında yapılan ön inceleme de böylece kamuya duyurulmuştu. Büro, bu ön inceleme kapsamında altı yıl boyunca duruma ilişkin olarak gönderilmiş olan çok sayıda bildiri ve uyarıyı inceleyebilmiştir. Büro’nun 2016 tarihli ilk İlerleme Raporu, Kırım’daki “mevcut işgal durumu”nu tespit etmiştir ve “uluslararası nitelikte olmayan silahlı çatışmaya paralel olarak en geç 14 Temmuz 2014 tarihinden itibaren Ukrayna’nın doğusunda gerçekleşen şiddet eylemleri bağlamında uluslararası nitelikte bir silahlı çatışma” olduğunu doğrulamıştır. Özellikle Donbass’taki olmak üzere tespit edilmiş müdahalelerinin ve “melez” savaş stratejisiyle birlikte söylemlerinin de reddedildiğini gören Moskova için daha o dönemden büyük bir terslik söz konusuydu. Rusya buna tepkisi büyük oldu ve uluslararası hukukta emsali olmayan birçok tek taraflı eylem gibi, Savcının ceza politikasına verdikleri tepkiyi belirtmek için Roma Statüsü’ne attıkları imzaların hukuki etkilerini bertaraf etmeyi seçen Devletlerin (Amerika Birleşik Devletleri, İsrail ve Sudan) küçük çemberine katıldı.

UCM Savcısı, Ukrayna’da 2014’ten beri insanlığa karşı suçların ve savaş suçlarının işlendiğine inandıracak makul temellerin bulunduğunu tespit ettikten sonra 11 Aralık 2020’de, Ukrayna’daki olaylara ilişkin yürütülen ön öncelemenin tamamlandığını açıkladı. Bu koşullarda, II. Ön Yargılama Dairesi’nden soruşturma yetkisi isteme kararını birkaç ay içinde resmi olarak almalıydı. Bu süreç, son olaylardan sonra şüphesiz hızlandı. Nitekim geçtiğimiz 28 Şubat’ta yeni UCM Savcısı, İngiliz Karim Khan hemen bu yönde harekete geçmek istediğini açıkladı. Büro’nun zaman kazanması ve Dairenin görüşüne gerek kalmaması için Statü’nün tarafı olan Devletlere, Ukrayna’daki durumu resmi bir şekilde kendisine bildirmeleri için kamuya açık bir şekilde talepte bulundu. Taraf Devletlerin yaklaşık üçte biri (39 Devlet) bu çağrıyı hemen yanıtladı. Bu Devletlerden biri olan Fransa, ilk bildirisinde uluslararası insancıl hukukun değerlerini ısrarla hatırlatmayı amaçlıyordu. Savcı bu sefer Ukrayna’da 21 Kasım 2013 tarihinden beri (Kiev’de Avrupa destekçisi eylemlerin başlangıcı) işlenen suçlar için bir soruşturma başlatıldığını resmi olarak 2 Mart [2022] tarihinde açıkladı. Bundan sonra çeşitli yakalama emirlerinin hızlıca verilmesi mümkündü. Bu uluslararası makamı sarsan “nakit krizi”, diğerler dosyaların zararına olmadan yenilerini açmaya izin vermediğinden Mahkeme’nin söz konusu durumu aşabilmek için hangi kaynaklarını fiilen kullanacağı ilerde görülecektir3 .