Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Sınırötesi Anayasalcılık

Transnational Constitutionalism

Ceren DOĞRU

Yirminci yüzyılın ikinci yarısında başlayıp, siyasi, ekonomik ve teknolojik gelişmeler ışığında günümüzde halen devam etmekte olan gelişmeler, dünya genelinde ülkeleri birbirleri ile daha çok etkileşimde bulunmaya ve işbirlikleri tesis etmeye yöneltmektedir. Küreselleşme olgusu dahilinde açıklanabilecek bu gelişmeler, siyasi ve ekonomik düzenin yanı sıra hukuki düzeni de etkilemektedir. Gün geçtikçe yerel mahkemelerin artan sayıda yüksek mahkemelerin yabancı yargı kararlarını ve yabancı hukuk doktrinlerini dikkate aldığı gözlemlenmekte ve bu ülkelerin üyesi oldukları uluslararası veya ulusüstü birlik ve organizasyonların anayasa benzeri düzenlemelerinden etkilendiğine şahit olunmaktadır. Bu makalenin amacı, sınırötesi anayasalcılığın kavramsal ve teorik altyapısını ortaya koyduktan sonra, insan hakları, demokrasi, hukuk devleti ve iyi ve adil yönetim standartları çerçevesinde sınırötesi anayasalcılığı derinlemesine analiz etmek, değerlendirmek ve öneriler getirmektir. Bu makalede, son zamanlarda ortaya çıkan ve önem kazanan sınırötesi anayasalcılık ve uluslararası üstün normlar ilişkisi anlatılmakta, sınırötesi anayasalcılığa farklı perspektifler incelenmekte ve sınırötesi anayasalcılığın etkin işlemesi için değerlendirmeler yapılmaktadır.

Sınırötesi Anayasalcılık, Anayasa Yargısı, Üstün Normlar, İnsan Hakları, Demokrasi.

The developments, which started in the second half of the twentieth century and are still contiuning today in the light of political, economic and technological developments lead the countries all around the World to interact morewith easch other and establish cooperation. These developments, which can be explained within the context of globalization, affect the political and economic order as well as the legal order. It is observed that local courts increasingly take into account foreign judicial decisions and foreign legal doctrines of high courts, and it is witnessed that these countries are affected by the constitutional regulations of the international or supranational unions and organizations of which these countries are members. The aim of this article is to analyze and evaluate transnational constitutionalism in depth within the framework of human rights, democracy, rule of law and good and fair governance principles, right after revealing the conceptual and theoretical infrastructure of transnational constitutionalism. In this article, the relationship between transnational constitutionalism and international supranorms, which has recently emerged and gained importance, is explained, and diverse perspectives on transnational constitutionalism are explained and lastly evaluations are mad efor the effective functioning of transnational constitutionalism.

Transnational Constitutionalism, Constitutional Jurisdiction, Supranorms, Human Rights, Democracy.

Giriş

Yirminci yüzyılın ikinci yarısında yaşanan sosyal, ekonomik ve özellikle bilgi ve iletişim teknolojilerindeki değişimler ve gelişmelerle birlikte, devletlerin sınırları siyasi bakımdan anlamını korumakla birlikte, birçok alanda artık aşılmaya başlanmıştır. Dünya genelinde yaşanan bu gelişmeler ve sınırların aşılması ile birlikte, ve ulusların eskiye göre kolay ve etkin yöntemlerle birbirleri ile etkileşime girmeleri sonucunda, onların sahip oldukları sosyal ve kültürel farklılıklar, zamanla küresel düzeyde benzeşmeye ve ortak bir çatı altında toplanmaya başlamıştır. Bu olgunun etkileri, siyasi ve ekonomik hayatta etkilerini hızla göstermeye başlayınca, bunun hukuki etkilerinin olmamasının düşünülmesi geçerli olmayan bir durum teşkil etmektedir. Böylece, hukuki etki ve sonuçlar konusuna girildiğinde ise, böyle bir etkileşimin anayasa hukuku bağlamında değerlendirilmesi gerekliliği de önem arz etmeye başlamıştır.

Açıklanan bağlamda anayasalcılık çalışmaları son yıllarda göze çarpan bir şekilde değişmeye başlamıştır. Bu değişimde itici güç olarak ise, gelişmekte olan demokrasilerin bölgesel ve küresel ittifaklara dahil olması ve çağdaş demokratik devletler ile etkileşime girmesidir. Bunun üzerine, birçok uluslararası rejim ya da bölgesel işbirlikleri tesis edilmiş ve yapılar da üye ülkeler üzerinde anayasal veya anayasa benzeri işlevlerin yerine getirilmesinde rol oynamaya başlamışlardır. Bunlara örnek olarak, Birleşmiş Milletler (BM) ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gösterilebilir. Bu yapılara üye ülkelerin, kendi anayasalarını bağlayıcı bir dizi kararı ya da uluslararası andlaşmaları kabul ettiği gözlemlenmektedir. Bu yapılar genel itibari ile jus cogens hakları, uluslararası ölçü normları şeklinde kapsamına almaktadır. Dolayısıyla, yerel hukuk düzenleri, bu ölçü normları referans olarak kullanabilmektedir. Bu durum da, yerel anayasaların kendi siyasi sınırlarının ötesine geçmek sureti ile işbirliği tesis ettiği yapılar ve ülkeler ile etkileşime girmesi ve bunun sonucunda da sınırötesi anayasalcılık kavramının doğması durumu ortaya çıkmıştır.

Bu kapsamda, makalede sınırötesi anayasalcılık, hem uluslararası ölçü normlar olarak, insan hakları, demokrasi, hukuk devleti, iyi ve adil yönetim ilkeleri gibi hususlar için etkileşime giren yerel ve küresel düzeyde anayasalcılık faaliyetlerini kapsamakta, hem de yerel yargının sınırötesine geçerek diğer ülke mahkemeleri ile yargı diyaloğu geliştirmesi ve bunun da yerel anayasalcılığa etkilerini içermektedir. Bu bakımdan, makalenin amacı uluslararası literatürde oldukça dikkat çekmeye başlayan yeni bir kavram olan sınırötesi anayasalcılık (transnational constitutionalism) konusunu, kavramsal bir çerçeve ile ele almak ve uluslararası ölçü normlar ve standartlar ile sınırötesi anayasalcılık ilişkisini ortaya koymaktır. Bu kapsamda makalede, öncelikle sınırötesi anayasalcılık kavramının tanımı verilecektir. Bunun ardından, sınırötesi anayasalcılığın bileşenleri anlatılacak ve takiben literatürde yer alan sınırötesi anayasalcılık benzeri uluslararası anayasalcılık görüşleri değerlendirilecektir. Bunun üzerine sınırötesi anayasalcılık, insan hakları, demokrasi, hukuk devleti ve iyi yönetişim temelinde, uluslararası hukuk standartları açısından incelenecektir. Son olarak ise, sınırötesi anayasalcılığa farklı perspektiflerden bakılarak, buna karşı geliştirilen argümanlar ortaya konup, değerlendirilecek ve sınırötesi anayasalcılığın güçlenebilmesi için çözüm önerileri getirildikten sonra makalenin genel değerlendirmesi yapılacaktır.

1.1. Sınırötesi Anayasalcılığın Kavramsal Olarak İncelenmesi

Sınırötesi anayasalcılığın kavramsal olarak incelenmesi kapsamında, terimin ortaya çıkışı ve tanımı verildikten sonra, kavramın doğal haklar kuramı ile ilişkisi ortaya konulacak ve ardından da Uluslararası Anayasa Üstü (Supra Constitutional) doktrini ele alınacaktır.

Sınırötesi (transnational) kavramı Türkçeye, ulusaşırı, ulusaşan, sınıraşan ve sınırötesi şeklinde çevirisi olmakla birlikte biz kavramın daha doğru bir ifadesi olduğu varsayımı ile çalışmamızda “Sınırötesi” terimini kullanmayı tercih ediyoruz. Bunun sebebi ise, 20. yüzyılın ikinci yarısında başlayan bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler ile Soğuk Savaş döneminin nihayete ermesi üzerine, ulaşım, ticaret ve iletişim konularında yaşanan tüm gelişmeler küreselleşmeyi beraberinde getirmiş ve dünya genelinde ulaşım, iletişim ve ticaret açısından devletlerin siyasi sınırlarının ötesine geçebilmeyi kolaylaştırmıştır. Dolayısıyla, çalışmamaızda yukarıda anlatılan olguyu en iyi ifade edecek şekilde “transnational” kelimesinin Türkçe karşılığı olarak, “sınırötesi” kelimesi tercih edilmiştir. Kavram; 20. Yüzyıl sonrası dünya üzerinde yaşanan küreselleşmenin sonucunda ortaya çıkan uluslararası hukuka ait bir kavramdır. İkinci Dünya Savaşı sonrası edinilen acı tecrübelerin sonucunda ortaya çıkan ikinci anayasalcılık dalgası ve demokrasi anlayışı, 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılması ile küreselleşme akımının etkisi altına girmiştir. Tüm dünyayı hızla etkisi altına alan küreselleşme, neredeyse her alanda olduğu gibi, devletlerin birbiri ile ilişkileri üzerinde ve hatta devletlerin egemenliklerini kullandıkları sınırları üzerinde de etkisini göstermiştir. Bugün artık hiçbir devlet tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Uluslararası alanlarda varlığını sürdürmeleri, küresel dünyaya entegre olması ile doğru orantılıdır denilebilmektedir.

Günümüzde artık; gerek imzalanan uluslararası anlaşmalar, gerek ülkelerin içerisinde bulundukları işbirlikçi durum ve gerek teknolojik gelişmeler sebebiyle, çağdaş demokratik düzene sahip tüm ülkelerin üzerinde konsensüs sağlamış olduğu bir takım temel hak ve özgürlüklerden (jus cogens) söz etmek mümkündür. Söz konusu hak ve özgürlüklerin sınırları ve kapsamı ülkeden ülkeye değişiklik göstermekle birlikte, bugün artık varlıkları üzerinde kuşku bulunmamaktadır. Küreselleşmenin sonucu olarak; devletlerin demokrasiyi uygularken kaynağını aldıkları ve siyasi iktidarı bağlayıcı sınırlar; artık yalnızca devletlerin anayasaları ile yarattıkları anayasalcılık anlayışından değil, bağlı bulundukları uluslararası topluluklardan ya da tarafı oldukları uluslararası anlaşmaların bir sonucu olarak da varlık göstermektedirler. Dolayısıyla, bugün mevcut anayasalcılığın yalnızca devletlerin salt egemenlik yetkisinden doğan iktidarı sınırlamasının ve vatandaşlarının temel hak ve hürriyetlerini koruması olduğundan bahsetmek mümkün değildir.

Devletlerin taraf oldukları uluslararası antlaşmaların yaptırımının doğal sonucu olarak, ya da içerisinde bulunduğu devlet birliklerinin kuralları uyarınca sınırlandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Nitekim uluslararası alanda imzalanan anlaşmalar neticesinde temel hak ve hürriyetlerin hem devletlerin kendi anayasaları hem de taraf oldukları anlaşmalar uyarınca çift kalkanlı bir koruma kapsamına dahil edildiğini görmekteyiz. Örneğin yaşama hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf ülkeler için: hem kendi anayasal düzenlemelerinde hem de sözleşmeye taraf olmaları sebebi ile uluslararası bağlamda çift taraflı koruma altına alınmıştır. Dolayısıyla; söz konusu hakkın güvenceye alınması hem anayasalcılık ilkesinin doğal bir sonucunu, hem de uluslararası hukuktan doğan yükümlülükleri yerine getirmesinin doğal bir sonucunu oluşturacaktır. Böylece bir bakıma anayasalcılık ilkesinin işleyişinde yaşanacak herhangi bir aksi durumda ya da demokrasiye zarar vermesi muhtemel bir koşulda, eğer ilk koruma, yani devletin kendi sınırları içerisindeki koruması devreye girmez ya da sorunu çözmede zafiyete uğrarsa, ikincil koruma olan uluslararası çareler devreye girecek ve sistemi güvence altına alacaktır.

İşte tıpkı temel hak ve özgürlüklerde var olan bu çift taraflı koruma gibi, sınırötesi anayasalcılık (transnational constitutionalism) kavramını da uluslararası anlaşmaların getirmiş olduğu çift taraflı korumanın anayasalcılık alanındaki yansıması olarak düşünmek mümkündür.

Yukarıda izah edildiği üzere, anayasalcılık kavramı bugünkü anlamına kademe kademe ulaşmıştır. Öncelikle yalnızca devleti sınırlama fikrini ortaya koyarken, sonrasında vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini koruma amacını da edinmiştir. Bir sonraki aşamada ise, hem siyasi iktidar sınırlamasını hem de temel hak ve hürriyetlerin korunmasını anayasa yargısı yolu ile gerçekleştirmeye başlamıştır. Daha önceden belirtildiği üzere, Anayasa yargısı Avrupa modeli ve Amerika Modeli olarak ikiye ayrılmaktadır. Avrupa modeli anayasa yargısı, mevcudiyetini 1920 yılında Hans Kelsen’in fikir babalığı ile kurulan Avusturya Anayasa Mahkemesi ile kazanmıştır. Amerika modeli anayasa yargısı ise, 1803 tarihli Marbury v. Madison davasının gerekçesinde ortaya çıkmaktadır. Bugün ister Avrupa modeli ister Amerika modeli anayasa yargısı olsun, anayasalcılığın en etkili silahının anayasa yargısı olduğunu söylemek doğru olacaktır. Dolayısıyla anayasa yargısına yeni bir anlayış getiren sınırötesi anayasalcılık kavramı, anayasalcılık ilkesinin anayasa yargısı silahına uluslararası bir zırh daha giydirilerek meydana getirilen son hali denilebilir.

Vicki C. Jackson, “sınırötesi anayasalcılığı”; anayasalcılık ilkesinin üç bileşeni olarak kabul ettiği “hukukun üstünlüğü”, “halkın rızası” ve “iyi ve adil ilkeler”in yanında dördüncü bir bileşen olarak kabul ederek, uluslararası hukuktan doğan sınırötesi ilkelerin varlığının zorunluluğu olarak tanımlamaktadır.1 Önceden de değinildiği gibi, Brun-Otto Bryde da hukuk alanında sınırötesi bakış açısının önemli bir savunucusu olmuş ve uluslararası hukuk normlarının sınırlamalarda başvurulması gereken bir alan olarak değerlendirilmesi gerektiğinden bahsetmiştir.2 Rosalind Dixon ve David Landaua da sınırötesi anayasalcılığın, demokratik ve anayasal düzen için tehdit oluşturabilecek durumlar için tali bir kontrol mekanizması olarak kullanılması gerekliliğini savunmuşlardır.3

Sınırötesi anayasalcılık kavramının anlaşılabilmesi için, kavramın temelinde yer alan “uyulması gereken uluslararası hukuk normları” kavramını açıklamak gerekmektedir. Bunun için de doğal hukuk kuramı ile ilişkisini incelemek gerektiğini düşünmekteyiz.