Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Grevci Sendikanın Grev Uygulanan Ünitede Üye Kaybı Sonucu Grevin Sona Erdirilmesi ve Toplu İş Sözleşmesi Yetkisinin Düşüp Düşmeyeceği

The Termination of the Strike Due to the Loss of Striking Trade Union Members in the Striking Unit and Whether or not the Collective Bargaining Authority Would be Lost

Ercan AKYİĞİT

6356 sayılı Kanun md. 75/6 hükmü, mülga 2822 sayılı Kanun md. 51/4 ile öz itibariyle benzerdir. Ancak Anayasanın kanun önünde eşitlik (AY. 10), olumsuz sendika özgürlüğüne (AY. 51), işçilerin toplu iş sözleşmesi yapma (AY. 53) ve aslında sendika hakkının bir uzantısı ve doğal içeriğine dahil sayılan grev hakkına (AY. 54) aykırı hükümler taşımaktadır. Hükmün bir an evvel AYM tarafından iptali ve yasa koyucu tarafından da grev oylamasının daha anlamlı ve içerikçe doygun olarak düzenlenmesi gerekmektedir.

Sendika Hakkı, Toplu İş Sözleşmesi, Grev Hakkı, Olumsuz Sendika Özgürlüğü.

The provision of Article 75/6 of Law No. 6356 is essentially similar to Article 51/4 of the repealed Law No. 2822. However, the Constitution’s provisions are contrary to equality before the law (Constitution Art. 10), negative to the freedom of the union (Constitution Art. 51), workers’ right to collective bargaining (Constitution Art. 53), and the right to strike, which is actually an extension of the union’s right and included in its natural content (Constitution Art. 54). The sentence must be annulled by the constitutional court as soon as possible. In addition, the strike ballot should be organized by the legislator in a more meaningful and content-saturated way.

Union Right, Collective Bargaining Agreement, Right to Strike, Negative Union Freedom.

I. GENEL OLARAK

Türk hukukunda da başta Anayasa olmak üzere, ülkemizin tarafı olduğu Uluslararası Belgelerde de belirtildiği üzere, “işçiler ve işverenler karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler” (AY. 53/1). Bunun şartları ve detayları ise Yasa ile düzenlenmektedir (AY. 53/2). Keza toplu görüşmelerin/pazarlığın anlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine, işçi-işveren tarafının diğer tarafı kendi koşullarında anlaşmaya zorlayabilmek için (yasaklanmamışsa) mücadeleci yollara başvurabileceği düzenlenmiştir. Buna “iş mücadelesi” denir ve bu mücadelede işçi tarafına tanınan iş mücadelesi aracının “grev” olduğu bilinir. Nitekim halen yürürlükte olan 1982 Anayasası “Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptir” demektedir (AY. 54/1). İşveren tarafınınsa lokavta başvurabileceği, tüm bunların şartlarının yasa ile düzenleneceği belirtilmektedir (AY. 54/2). Nitekim aynı yönde yasada da hükümler getirilmiştir (STSK. 58/2, 59/2). Bu yönüyle iş mücadelesi, toplu iş sözleşmesine (TİS) gidebilecek yolda başvurulabilecek son çare niteliği taşır. İşçi tarafının greve gitmesi ve işveren yanının ise lokavta başvurması böyledir. Lakin iş mücadelesi araçları yalnızca bu iki enstrüman ile sınırlı değildir.

Tüm bunların yasal çerçevede yaşanabilmesinin ön koşulu, ilgili ünitede TİS yapılabilmesi için yetki sahibi kılınmış bir işçi sendikasının bulunmasıdır. Yetkili bir işçi sendikası olmadan yapılan toplu pazarlık ve görüşmenin de sonuçta başvurulan grevin de yapılan TİS’in de (fiili yetkiyle ilgili tartışmalar bir tarafa bırakılırsa) ilke olarak bir anlamı bulunmamaktadır. Ancak ÇSGB tarafından yapılan yetki tespiti ve verilen kesin yetki belgesi, sadece yetki tespiti için başvuru tarihinde sendikanın ilgili TİS ünitesi için gerekli sayısal çoğunluğa sahip olduğu anlamına gelmekte, bunun yetki belgesinin hükümden düşmediği her evrede aranmasını ve yeniden test yapılmasını gerektiren bir zorunluluk bulunmamaktadır.

Sistemimizde TİS görüşmeleri ve toplu pazarlık sürüncemede kalmayıp bir an evvel çözüme bağlansın düşüncesiyle belli sürelerle sınırlıdır.1 Fakat görüşmeler ve akabinde izlenen arabuluculuk da anlaşmayla sonuçlanmadığında (engel/yasak yoksa) iş mücadelesine girişilebilir. Bu bağlamda uyuşmazlığın işçi tarafını oluşturan işçi sendikasınca greve, işveren tarafınca da lokavta başvurulabilir. Başvurulan grev ve lokavt yasaca bir süre ile sınırlanmamış, fakat anılan hakkın kötüye kullanımı halinde olay yargıya taşınarak durdurulmasına imkân verilmiştir (STSK. 72).2 Anayasa her ne kadar “işçiler grev hakkına sahiptir” dese (AY. 54/1) de hukuken grev, işçilerin kendi başlarına buyruk biçimde başvurabileceği/işlerlik kazandıracağı bir yol değildir. Bunun için önce yasal koşullar sağlanmalı, sonra yetkili taraf işçi sendikasınca gereğince grev kararı alınıp uygulanmak için işyerlerinde ilan edilmeli (uygulamayı engelleyen bir durum da yoksa) buna istinaden işçilerin topluca işlerini bırakarak grevi uygulamaya taşımaları /başlatmaları gerekir. Yani grev kararını alan, uygulamaya koyan sendikadır ama onu hayata geçiren işi bırakma eylemini yapanlar işçilerdir. İşçiler grev kararı alınırken değil ama uygulanmaya başlansın mı başlanmasın mı noktasında (grev oylaması yolu ile) söz sahibidirler. Grev oylamasında oylamaya katılanların salt çoğunluğunca verilen karar “greve hayır” tarzındaysa grev kararı uygulanmaz.3 Sendika belli sürede ya işverenle anlaşıp TİS’i imzalayacak ya uyuşmazlığı YHK’ya götürecek veya yetkisini kaybedecektir. Uygulanan bir grevin değişik nedenlerle ve görünüm biçimleriyle sona ermesi mümkündür. İşte bunlardan birisi de evvelden beri hukukumuzda mevcut olan ve özünde işveren tarafına grevi sona erdirip işçi tarafını mücadelede baskı altına almak için tanındığı söylenebilecek bir durum; Grev kararı alan ve uygulayan işçi sendikasının grevin seyri esnasında yaşadığı belli ölçekteki üye kaybı nedeniyle grevin mahkemece sona erdirilmesidir (2822 sy. TSGLK. 51/4;6356 sy. STSK. 75/6).

Aslında greve katılmanın sadece grevci sendikanın üyelerine özgülenmediği, üye olmayanların bile katılabildiği, üyelerinse tam tersine katılmak zorunda olmadığı bir sistemde, sendikanın sadece belli ölçekteki üye kaybının (özellikle de ağırlıklı nokta grevinde bu hala devam ederken) ve ilgili işçinin greve katılıp katılmadığıyla da ilgilenilmeksizin grevin sonlandırımına götürmesi çok da isabetli değildir. Fakat maalesef, grevi böyle bir sona erdirme nedeni daha önce mülga 2822 sayılı yasada düzenlenmişti (TSGLK. 51/4) ve üyelikten ayrılanların ve üyelikten ayrılmanın anlamı ve içeriği gibi kimi noktalarda tartışmalara neden olmuştu.4 Hatta tartışmalar bununla kalmamış, anılan hüküm nedeniyle grev mahkemece sona erdirildiğinde bu kez, grev uygulayan işçi sendikasının sahip olduğu toplu iş sözleşmesi (TİS) yetkisinin de böylece düşüp düşmeyeceği problemi gündeme gelmiş ve çeşitli çözüm arayışları başlamış idi. Sorun öğretiyle sınırlı kalmadığı, bazı yargı kararlarının da benimsedikleri çözümle tartışmaya katıldığı görülmüştü.5 Ancak 2822 sayılı TSGLK 51 hükmü de o zamanlar Anayasaya aykırı olsa da bu aykırılığın ileri sürülemeyeceği bir yasa niteliğini 2001 AY değişikliğine kadar korumuştur.6 Fakat bu konuyla ilgili durum eski yasa evresiyle sınırlı kalmamış, 6356 sy. STSK döneminde de yasa kimi farklarla aynı yöndeki düzenlemeyi sürdürmüş (STSK. 75/6), öğreti ve uygulamada da bazı gelişmeler yaşanmıştır. Öğretinin bir bölümü ve uygulamada bir yerel mahkeme (Kocaeli 6. İş Mahkemesi) ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (HGK) aşağıda değinilecek çeşitli gerekçelerle, sadece grevin sona erdirilmesiyle kalmamış, ayrıca yetkili sendikanın yetkisinin de böylece mahkeme kararıyla düşürülmesini benimsemiştir.7 Kocaeli 6. İş Mahkemesi anılan kararında özetle, “grevci sendika üyeliğinden ¾ oranında üye ayrıldığını ve bu durumda grevin etkinliğini yitirip yitirmediğiyle de ilgilenmeksizin grevin sona erdirilmesine ve sendikanın da yetki belgesinin geçersizliğine (TİS yetkisinin düştüğüne)” karar vermiştir (Kocaeli 6. İş Mahk. E. 2016/594, K. 2016/734, 14.06.2016). Temyiz üzerine konuyu ele alan Yargıtay 9. HD ise biraz farklı anlayışa meyletmiştir. 9. HD., 3/4 oranında üye ayrılması nedeniyle grevin mahkemece sonlandırılmasında hiçbir beis görmemiş, başkaca bir şeyi araştırma gereği de duymamıştır. Grevin bu yüzden sonlandırımında yerel mahkeme ile Yargıtay Dairesi arasında fark bulunmamaktadır. Lakin bu durumda sendikanın yetkisinin de düşüp düşmeyeceği konusunda yerel mahkemeden farklı düşünmüştür. Yargıtay Dairesi özetle; “Yasada sendikanın yetkisinin düşeceği hallerin sınırlı biçimde sayıldığı, fakat 3/4 üye kaybı nedeniyle grev sonlandırılırken yetkinin de düştüğüne dair bir hüküm getirilmediği, bu sebeple yetki belgesinin geçersizliğine dair talebin reddi gerektiği” gerekçesiyle yerel mahkeme kararını oy çokluğu ile bozmuştur (9. HD. E. 2016/26723, K. 2016/16531, 22.09.2016). Daire’nin bu kararına karşı direnen yerel mahkeme; “yetki belgesinin geçersiz olacağı hallerin yasada düzenlendiği ve fakat STSK. 75/6 hükmünde yetki belgesinin akıbeti hakkında olumlu veya olumsuz bir düzenlemeye yer verilmediği, yasada bir boşluk bulunduğu ve kanunun gerekçesine bakmak ve kıyas yoluyla yorum yapmak suretiyle boşluğun doldurulması gerektiği, bu noktada grev oylamasının olumsuz sonuçlanması üzerine belli sürede anlaşma veya YHK’ya başvurma durumuyla kıyas yapılabileceği, fakat onda yetkinin düşmesinin belli sürede de olsa sendikanın iradesine bırakıldığı; oysa 3/4 üye kaybına uğrayan sendikanın işçiler adına hareket gücünü kaybettiği, iradi olarak hala yetkiye sahip olmasının bir an evvel toplu sözleşmeye gidilmesini amaçlayan yasal sisteme ve AY. 54 ve 90. madde hükümlerine ve bu konudaki uluslararası düzenlemelere ve AYM’nin 2013/8463 sy. kararındaki “uluslararası sözleşmelerin iç hukukta doğrudan uygulanacağı, sendikal hakların güvencesinin Anayasa ve sendika hakkı ile ilgili uluslararası sözleşmeler birlikte ele alınarak saptanmasının anayasal bir zorunluluk olduğu, yine sendika hakkının kapsamı belirlenirken uluslararası sözleşmelere göre kurulan denetim organlarının yorumlarının da dikkate alınması gerektiği,(hakimin/mahkemenin) yetki konusunda yasada boşluk bulunduğu gerekçesiyle davayı reddedemeyeceği, işçi haklarının korunması, işçilerin dilediği sendikayı seçme özgürlüğü, uluslararası anlaşmalar, AYM’nin 2013/8463 sy kararı, grev gücü olmayan sendikanın yetkisinin devam etmesinin işçiye zarar vereceği” gerekçesiyle Daire kararına karşı direnmiştir. Yerel mahkemenin bu direnme kararı üzerine konuyu ele alan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu “yetki tespiti ve kesinleşmesi, yetki belgesi ile STSK’da yetkinin düşeceğine dair Kanun’da düzenlenen haller, grev ile ilgili yasal düzenlemeler, sendikal hak ve özgürlükler ile ilgili olarak (9. HD. kararına yazılan karşı oy yazısındaki gibi) bilgiler sunmuş, somut uyuşmazlık ve konu hakkında öğretideki görüşlerle ilgili sınırlı bir inceleme yapmış, 3/4 üye kaybı sonucu grev sonlandırılırken yetkinin de düşüp düşmeyeceği konusunda yasada düzenleme yapılmadığını, boşluk bulunduğunu ve bu boşluğun sendikanın yetkisinin de düşeceği, aksi halde toplu iş sözleşmesi düzeninin tıkanıp işleyemez hale geleceğini belirterek grevin sonlandırılması yanında sendikanın yetkisinin de düştüğünü kabul etmek gerektiği” gerekçeleriyle yerel mahkemenin direnme kararının ONANMASINA” oybirliğiyle karar vermiştir (YHGK. E. 2017/2783, K. 2017/1427, 22.11.2017).8

Görüldüğü gibi, yerel mahkeme ve Yargıtay 9. HD ile HGK dahi (kısacası olayda dahli bulunan tüm mahkemeler) grevin üye kaybı nedeniyle mahkemece sonlandırımı ve sendikanın yetkisinin de düşmesi noktasında sendikanın üye kaybına rağmen grevin hala etkin bir şekilde devam edip etmeyeceği hususuna hiçbir şekilde girmeden anılan tavrı sergilemiştir. Öncelikle, greve katılmanın sendika üyeliğine bağlanmadığı, üye olmayanların dahi pekâlâ greve katılabilip etkin şekilde grev yapabileceği, üyelikten ayrılanların dahi greve katılıp katılmadığı yönünde hiçbir araştırmanın yapılmaması, grevin işçilere tanınan bir anayasal bir hak olduğu gereceğiyle nasıl örtüşecektir?! Bu ve daha bazı hususlar, bizi grevci sendikanın üye kaybı nedeniyle grevin mahkemece sonlandırılması ve sonuçlarının ne olacağı konusunu incelemeye itmiştir.

II. SENDİKANIN GREV UYGULANAN ÜNİTEDE ÜYE KAYBI NEDENİYLE GREVİN MAHKEMECE SONA ERDİRİMİ VE KOŞULLARI

Yukarıda da söylendiği üzere, grev kararı alıp uygulamaya taşıyan işçi sendikasının bir süre sonra grev uygulanan bu ünitedeki belli sayıda üyesinin üyelikten ayrılmasının o grevin mahkemece sonlandırımına götürebileceği mülga 2822 sayılı TSGLK. 51/4 gibi, yürürlükteki 6356 sy. STSK. 75/6 da düzenlenmiştir. Fakat her iki yasal düzenleme arasında aşağıda değinilecek bazı farklılıklar bulunmaktadır. Bunları ortaya koyabilmek ve değerlendirebilmek için, öncelikle 2822 sy. TSGLK. 51 ve 6356 sy. Yasanın konuya dair düzenlemesini verip sonrasında gerekli açıklamaları ona göre yapmak isabetli gözükmektedir.

Mülga 2822 sy. TSGLK’nın ilgili hükmü aynen şöyleydi; “Grevi uygulayan sendikanın, bu grevin uygulandığı işyerindeki üyesi işçilerin dörtte üçünün sendika üyeliğinden ayrıldıklarının tespiti halinde, ilgililerden biri grevin sona erdirilmesi için 15’inci maddeye göre yetkili mahkemeye başvurabilir. Mahkemece belirlenecek tarihte grevin sona ereceği birinci fıkradaki usul uyarınca işyerinde ilan edilir” (TSGLK. 51/4).

6356 sy. Kanun ile getirilen mevcut yasal düzenleme ise şu şekildedir; “Grevi uygulayan sendikanın yetki tespiti için başvurduğu tarihte işyerindeki üyesi işçilerin dörtte üçünün sendika üyeliğinden ayrıldıklarının tespiti halinde, ilgililerden biri grevin sona erdirilmesi için mahkemeye başvurabilir. Mahkemece belirlenecek tarihte grevin sona ereceği ikinci fıkradaki usule göre ilan edilir” (STSK. 75/6).

Anılan yasal düzenleme, öğreti ile uygulama dikkate alındığında, grev uygulayan sendikanın grev uygulanan işyerindeki üye sayısındaki azalma ve buna dayalı olarak grevin sona erdirilmesinin bazı koşullara bağlılığı anlaşılır. Şöyle ki,

1. Öncelikle yasaya uygun biçimde alınmış ve uygulamaya konulmuş bir grev kararı bulunmalıdır. Bu hüküm uygulanarak grevin mahkeme kararıyla sonlandırılabilmesi, ancak yasal (hukuka uygun) bir grevde mümkündür. Bu yüzden, Kanuna aykırı bir grevde bu hükmün uygulanması mümkün değildir.9 Keza grev kararı alınsa da henüz işyerinde ilan edilmemiş ve grev başlamamışsa yine hüküm uygulanmaz.10 Nitekim mülga 2822 sayılı TSGLK 51 bağlamında konuyu ele alan Yargıtay’da haklı olarak buna işaret etmişti.11 O halde ortada yetkili işçi sendikasınca yasal usulünce alınmış ve henüz uygulamaya taşınmış bir grev kararı yoksa, böyle bir şık da gündeme gelmeyecektir. Zira grev uygulanmaya başlamadan, ona katılan ve ondan ayrılan işçilerin (grevci işçilerin) ne durumda olduğunu, grevin etkin bir şekilde devam edip etmediğini, grevci sendikanın üyesi işçilerden kaç kişinin buna katılıp katılmadığını, sendikanın üyeliğinden ayrılma yaşanıp yaşanmadığını dahi tespit etmek mümkün olmaz.12 Fakat başlayan ve uygulanması devam eden bir grevin hangi aşamasında olunduğu veya ne kadar zamandır sürdüğü burada ele alınan grevin mahkemece sonlandırımı bakımından önemsizdir. Şartları varsa çok sürmeden, belki birkaç hafta içinde bile bu yol işletilebilir. Fakat bazen belki de aylar sonra yasanın öngördüğü bu yol işletilerek grevin sonlandırımı sağlanabilir. Zira yasanın öngördüğü somut bir süre bulunmamaktadır. Uygulanan grevin grev oylaması sonucu çokluk sağlayan oy oranıyla uygulamaya konulmuş olup olmadığı da mahkemeden grevin sonlandırımının istenmesi bağlamında bu aşamada önemli değildir. Hatta bu grev oylamasında greve evet yönünde çıkan oy çokluğunun grevci sendika üyelerince ve/veya ona üye olmayan işçilerce sağlanmış bulunması da mümkündür ama önemli değildir.

2. Sonra, grev kararı alan ve uygulayan işçi sendikasının grev uygulanan bu ünitedeki üyesi işçilerden belli sayıda üyenin grev devam ederken bu sendikanın üyeliğinden ayrılması ve bu olgunun da mahkemece tespit edilmesi gerekir (STSK. 75/6). Nitekim yasa bu konuda “Grevi uygulayan sendikanın, yetki tespiti için başvurduğu tarihte işyerindeki üyesi işçilerin dörtte üçünün sendika üyeliğinden ayrıldıklarının tespiti halinde...” ilgililerden birinin grevin sona erdirilmesi için mahkemeye başvurabileceğinden söz etmektedir (STSK. 75/6). Bu hükümde dikkati çeken ve tartışmayı gerektiren kimi noktalar bulunmaktadır.

a) Üye İşçilerin Grevci Sendikanın Üyeliğinden Ayrılmaları: İnceleme konumuz bağlamında öncelikle grev uygulayan sendikanın bu ünitedeki üyesi işçilerin bu sendika üyeliğinden ayrılmasının neyi ifade edeceğinin bilinmesi önem taşımaktadır. Fakat yasa başka hiçbir hükmünde, işçilerin sendika üyeliğinden ayrılmaları deyimini kullanmamakta, bunun yerine sendika üyeliğinden çekilme kavramına yer vermiş bulunmaktadır. Öğretide ise konu ilginç tartışmalara neden olmuş gözükmektedir. Konuya değinen ilk makalemizden bu yana savunduğumuz eğilim; Bunun yalnızca üye işçinin kendi iradesiyle sendika üyeliğinden çekilmeyi (istifasını) anlattığı şeklindedir. Gerçekten gerek mülga 2821 sy. SenK ve gerekse şu an yürürlükteki 6356 sy. STSK hükümleri incelendiğinde, bunun üyenin üyelikten iradi olarak çekilmesini /istifasını anlattığı görülür.13 Lakin öğretide diğer bir görüş, anılan deyimin sadece üyelikten istifayı (çekilmeyi) değil, (üye işçinin ölümü, üyelikten atılması vs. dahil) üyeliğin sona erdiği tüm halleri içerdiği yönündedir. Lakin bu görüş mensupları, bir yandan üyeliğin sona ermesiyle ilgili olarak üyelikten ayrılmanın çekilmeyi ifade ettiğini belirtirken, diğer taraftansa grevin sona erdirilmesiyle ilgili olarak üyelikten ayrılmanın, üyeliğin sona erdiği tüm halleri ifade ettiğini söylemektedir.14 Oysa Anayasa (AY. 51/1) ve Yasa (STSK. 19/1) “hiç kimse sendikaya üye olmaya veya üyelikten ayrılmaya zorlanamaz” derken ayrılmanın üyenin istek ve iradesiyle gerçekleşen çekilmeyi anlattığı kanısındayız. Örneğin üye işçinin ölümü halinde işçinin istek ve iradesinin sendika üyeliğinden ayrılmak olduğu ve o yüzden öldüğü söylenebilecek midir? İşçi ölümüyle sadece üyeliği değil, yaşamsal tüm olguları, hayatını kaybetmektedir. Bunun grevi sona erdirme ve giderek sendikanın yetkisinin düşmesinde etken kabul edilmesi anlaşılır gibi değildir. Üstelik üye işçinin sendika üyeliğinden ayrılmasına böylesine geniş anlam veren kimi öğreti mensuplarınca işçinin sendika üyeliğinden çekilme bildiriminde bulunduktan itibaren üyelikten ayrılmış sayılacağı, üyeliğin yasal biçimde sona ermesi için aranan bir aylık sürede bu sendikanın üyesi olarak işlem göremeyeceği söylenmektedir. Lakin aynı düşünce taraftarları sendikanın TİS yetki tespiti için başvurduğu tarihte henüz bir aylık süre dolmadan üyelikten ayrılmış sayılamayacağı, yine de çekilme bildiriminde bulunduğu sendikanın üyesi olarak hesaba katılacağı kanısındadırlar.15 Bu ise, yasanın öngördüğü bir sistemin keyfi olarak çiğnendiği, bertaraf edilmeye çalışıldığı anlamını verebilecektir. Üstelik aynı olgunun, bir yerde beklenmesi ve bu arada halen sendikanın üyesi sayılması, diğer bir yerde ise anılan süre dolmadan hemen üyeliği sona erenler içine katılması anlaşılamamaktadır.16