Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

İnsan Onuru Araştırması

Yener Ünver

Federal Almanya´nın Bielefeld kentinde ünlü Disiplinler Arası Araştırma Merkezinde (ZiIF) çeşitli bilim dallarından bilim insanlarının katılımıyla bir yıl sürecek bir araştırma yapılmaktadır. Araştırmanın konusu halen yerleşik olan insan onuru anlayışının toplumdaki değişimler, özellikle tıpdaki ilerlemeler karşısında yeterli kalıp kalmadığıdır. İnsan onuru kavramı Alman hukukunda, felsefesinde ve ilahiyatında merkezi bir rol oynamaktadır. Alman Anayasası’nın 1. maddesine göre “İnsan onuru dokunulmazdır ve bütün kamu güçleri insan onuruna saygı göstermek ve korumakla yükümlüdür„. Bütün toplum ve hukuk düzeni, bu temel prensip üzerine oturtulmaktadır. Alman Federal Anayasa Mahkemesi, kısa bir süre önce yoksulluk yardımlarının hesaplanışının Anayasanın insan onuru ilkesiyle bağdaşmadığına karar verdi.1 Yine Alman Federal Mahkemesi bu yılın Ocak ortasında verdiği bir kararla Türkiye´de 2 kişinin ölümüne, 14 kişinin yaralanmasına yol açan bir PKK yöneticisini Türkiye´ye iade etmeyi insan onurunun ihlali olarak gördü. Mahkemenin gerekçesi, bu şahıs Türkiye´ye iade edildiğinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alacak ve hayatının sonuna kadar cezaevinde kalacaktır şeklinde olmuştur2. İnsan onuru kavramı, tutuklu veya hükümlünün cezaevinde hücresinin genişliğinden3 müebbet hapis hükümlüsüne bir gün özgürlüğüne kavuşma perspektifi tanımaya4, işkenceden5, zorla beslenmeden6, angarya çalışmaya7, trafikte sürekli hatalar yapan bir sürücünün yerinden sürücü kursuna gönderilmesinden, embroyonal kök hücreler yardımıyla araştırmalara8, yeni üreme tekniklerinden, kürtaja, cinsiyet tespiti ve estetik görünüm gibi nedenlerle prenatal testlere, sağlar arasında organ nakline, ölüden canlıya organ nakline, hayvan-insan melezlerine, ölüm anının tespitinden, ötenazi9, vasiyet, talep üzerine insan öldürmeye, çok ağır engellerle (=özürlülüklerle) doğan ve yaşama şansı çok zayıf olan ve yaşadığında da ağır engelliliği sürecek olan bebeğin durumundan10, bitkisel hayata ve insanlar üzerinde deneylere, cinsel kimlik gibi hayatın her alanında ve farklı konularla karşımıza çıkmaktadır.11 İşin ilginç yanı insan onuru ile ilgili bir konu tartışılırken, hem bir tezin karşıtları hem de taraftarları argümanlarında insan onuruna dayanmaktadır. Örneğin embroyanal kök hücrelerle araştırmayı yasaklamak veya sınırlamak isteyen Alman Federal Meclis milletvekilleri görüşlerini insan onuruna bağlarken, araştırmayı savunanlar alzheimer vb. gibi hastalıklardan muztarip insanların onurunu dile getirmektedirler12. Aynı şekilde, ölümcül ağır hastaların ölüm isteklerinin yerine getirilmesindeki tartışmada her iki taraf da insan onuruna dayanmaktadır.13 Nihayet işkence tartışmalarında, mağdurun onuru ile failin onurunun karşılaştırılması yapılmaktadır.14

Tıpdaki, özellikle tıp tekniğindeki olağanüstü ilerlemeler mevcut etik yaklaşımlarla, insan onuru konseptleriyle açıklanamaz, tatminkar olarak çözülemez problemlerle bizi karşı karşıya bırakmaktadır. İnsan-hayvan melezi canlılar, suni döllenme ve hatta insan yapımı (homonculus) mitolojide ve edebiyatda ele alınan bu konular henüz hayatta gerçekleşmedi; fakat durum günümüzde hızla değişmektedir. Artık sadece yapay döllenme olanakları ve onun doğurduğu hukuki ve etik problemeleri tartışmıyoruz. Bunun yanında, eskiden bilim kurgu sanılan, ütopik gelen bir çok tıbbi teknik olanaklar sorgulanmaktadır. Bunların içinde insan kalıtımına insan yeteneklerinin iyileştirilmesi, geliştirilmesi (enhancement) için müdahale, tedavi, hatta üreme (reproduksiyon) amaçlı insan klonlanması, gen analizi ile hastalıkların önceden teşhisi, ağır (genetik) hastalıkların önlenmesi imkanları, bu imkanlar içinde suni döllenmede15 pre implantasyon tekniğiyle saç, göz rengi, cinsiyet, zeka gibi belirli tipik özelliklerin seçimi olanakları, araştırma amaçlı şimer ve hibrit oluşturulması (insan ve hayvan hücrelerinin kısmen gelişme seviyesi olacak bir biçimde bir araya getirilmesi), hayvan beyin hücrelerinin hastalıkların tedavisinde kullanılması ve özellikle parkinson, alzheimer hastalarında denenmesi, yaşlı hücrelerin yeniden programlanması, kök hücrelerin ve klonlama yöntemi ile embroyonal hücrelerin üretimi, terapi klonloması yöntemiyle insan doku yapısının ve hücrelerinin yetiştirilmesi, hatta bütün bir organın yaratılması, nano biyoteknolojinin tedavi ve teşhis amacıyla uygulanması, geçici makinaların insan vucuduna, işlevini yitiren organ yerine geçici olarak değil de, sürekli olarak organ fonksiyonu yerine getirme amacıyla, hatta duyum organlarının normal fonksiyonlarının üstünde bir çalışma yapabilmesi için yerleştirilmesi, beyne müdahaleye kadar gidebilecek şekilde beyin fonksiyonların araştırılması ve gözlem altında tutulması (parkinson hastalarının tedavi için beyin pili takılması), insan beyninin programlanması, organ nakillerinin sürekli geliştirilmesi ile birlikte doğan dağıtım, paylaştırma ve nakil sorunları, bu alanda çıkan organ naklinin ticarileşmesi sorunu, hayvandan insana organ nakli olanakları ve muhtemel tıbbi tehlikeler, şifasız hastalıklarda ölümü isteyene yardım, tıp tekniğinin gelişmesi sonucunda ortaya çıkan etik problemlerden bazılarıdır.16 Hukukçular, felsefeciler, biyo etikçiler, antropologlar, tıp doktorları ve ilahiyatçıların bütün bu problemleri tartışmaya başlaması, problem özünde çok eski bir problem olmasına rağmen, oldukça yeni bir gelişmedir. Esas itibarıyla da 90 ´lı yıllarda disiplinler üstü alanda ortaya çıkmıştır. Her yeni tartışmada olduğu gibi, bu tartışmada da, henüz çözüm yollarını ortaya koymak bir yana, derinliğe bile inilememiştir.17 Halbuki tartışmanın özünde, eskiden beri bilinen bir sorun olan bu tür tıbbi yöntemlerin geliştirilip, ardından uygulanmasına etik açıdan izin verilip verilemeyeceği yatmaktadır.18 İnsan doğasına, insan türüne gelecek kuşakları etkileyecek müdahalelerde bulunma, insanın elinden gelen her şeyi yapabilmesinin ahlaki sınırları ve sonuçları tartışılmaktadır. Immanuel Kant´ın hukuk ve ahlak felsefesinde insan onuru temellendirmesi ve bunu sisteminin esasına oturtmasından bu yana, insan onurunun korunması tıbbı tekniklerin uygulanmasına da sınırlar getirmektedir19. Acaba insan klonlanması, insan genetiğine, organlarına müdahalelerle onu süper bir insan haline getirme çabası ve beyine yapılan müdahaleler insan onuruyla bağdaşır mı?20. Bu müdahaleyle insanın özerkliği (=otonomisi) zedelenmekte midir? Embriyon gibi insan gelişiminin ilk evreleri, insan onuru koruması kapsamına girecek midir ? Embriyona, dünyaya gelen insana tanınan moral statü mü tanınacaktır?21 Önemli organları makinalarla değiştirilmiş bir insan, artık insan sıfatı taşıyacak mıdır? Bütün bunlara verilecek cevap, temel aldığımız insan tasarımı ile, yakınlık duyduğumuz insan onuru konsepti ile ilgilidir. İnsan onuru kavramının her derde deva bir çözüm gibi görülmesi, enflasyonist bir yaklaşım aslında bu önemli kavramin içini boşaltmaya yaramaktadır. Kavramın içi boşaltılınca veya insan onuru kavramı içine bu kavrama dahil olmayan ve esasen başke terim ve kavramlarla ifade edilip uyulanması gereken bazı haklar veya hukuk ilkeleri, bu kavram altında toplanmaya ve gerekçelendirilmeye çalışılınca ise, insan onuru kavramı güç ve inandırıcılığını ve uygulamadaki işlevselliğini kaybetmeye, iç tamamen boş ve soyut bir kavram ve keza son zamanlarda bazı yazarlar tarafından içinin boş ve belirsizliği gerekçesiyle Alman Anayasası’ndan bile çıkarılması gerektiği sıkça vurgulanan bir kavram haline gelmektedir. Şüphesiz bu kavramın içerik, anlam ve fonksiyonlarının belirginleştirilmesi, öncelikle hukuk bilimi alanı için gerekli bir husustur. Hukukta bu kavramdan yararlanılabilecek hak korumaları için de bu kavramın içeriğinin ve işlevinin korunması için de kavramın anlam, içerik ve işlevinin belirgin olması ciddi ve ihmal edilmemesi gereken bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmaktadır22. Diğer yandan, bu kavramın netleştirilmesi, diğer insan haklarıyla çatışkıyı önleyeceği gibi, tüm insan haklarının hak ettiği korumayı kolaylaştıracak ve insan haklarının tek yönlü veya bazılarının diğerleri aleyhine sınırlı anlaşılıp, hukuksal sonuçlarla donatılması tehlikesine yol açmaktadır. Örneğin genelde ceza hukuku özelde ise tıp/sağlık hukuku alanında bu belirsizliğe dayalı, aynı zamanda da pratik etki ve sonuçları olan teorik tartışmalar ve uygulamalarla, artık günlük yaşamda çok sık karşılaşmaktayız.

Bu durumu önlemek ve bu alandaki belirsizliği gidermek için, tıp hukukunun önde gelen otoritelerinden Würzburg Üniversitesi’nden Prof. Dr. Dr. Eric Hilgendorf, Frankurft/Oder Üniversitesi’nden Prof. Dr. Jan C. Joerden, Bad-Neuenahr- Ahrweiler Enstitüsü’nden hem felsefeci hem tıp doçenti olan Dr. Dr. Felix Thiele bir araştırma başlatmışlar ve Türkiye, Polonya, Amerika, İtalya gibi çesitli ülkelerden gelen uzman bilim adamları Bielefeld´de konuyu ele alan çok sayıda toplantılar yapmaktadırlar. Çalışmaya İstanbul Yeditepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yener Ünver, Stuttgart´dan avukat Dr. Dr. Altan Heper Türk hukuku, Türk kültürü ve İslam kültürleri bakış açısıyla insan onuru kavramı alanında katkı sağlamaktadırlar. Araştırma, 15 Ekim 2009 – 15 Eylül 2010 tarihleri arasında Bielefeld´de ZiF Enstitüsü’nde sürecek ve projenin sonunda, halen yazımı devam eden ve insan onuru kavramı hakkında çok bilimli bir bakış açısıyla basılacak bir kitapla tamamlanacaktır.