Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Osmanlı Hukukunda Kadı ve 
kadılık Müessesesi

Qadi and Instution of Qadi in Ottoman Law

Mehmet YÜKSEL

Kadılık, İslam toplumlarında adli ve idari işlere bakmak üzere ortaya çıkmış bir müessesedir. Başlangıçta Peygamber Hz. Muhammed ve halifeler tarafından yerine getirilen hâkimlik görevini, tarihi süreçte “kadı” adı verilen meslek mensupları üstlenmiştir. İlk sıralarda, kişiler arasındaki davaları görmekte olan kadılar, zamanla Müslümanların genel hukukuyla ilgili tüm işlere bakmaya başlamışlardır. Osmanlı yargı sisteminin temelini de kadı oluşturur. Kadı, İmparatorluktaki her idari birimin, hem yargıcı hem de sivil yöneticisi konumundadır. Kadı, sultanın kural koyma yetkisinin temsilcisidir. Osmanlı toplum ve devlet yapısında meydana gelen değişimlere bağlı olarak kadılar, şer’i hukuk yanında giderek örfi hukuk alanında da yargılama faaliyetinde bulunmuşlardır.

Kadı, Kadılık Müessesesi, Ulema, Osmanlı Hukuku, Şer’i Hukuk.

The institution of ‘Qadi’ (Kadılık) was established in Muslim societies in order to carry out the duties regarding administrative and juridical affairs. Though judicatory was fulfilled by Prophet Mohammed and caliphates, within historical process, it was transferred to a professional group called ‘Qadi’ (Kadı). In the beginning, Qadis were supposed to rule cases among individuals, however, later their jurisdiction was extended and they began to rule all cases concerning general laws of Muslim society. At that time Qadi was the fundamental institution of Ottoman judiciary. Qadi was both the judge and the civil executive of every single administrative unit in Ottoman Empire. As a result of the transformation of Ottoman state and society structure, Qadi began to rule over cases regarding customary law together with the ones concerning Sharia law.

Qadi, Institution of Qadi, Ulâma, Ottoman Law, Sharia Law.

Kadılık, İslam toplumlarında ortaya çıkan idari ve adli bir müessesedir. İslam hukuk tarihinin merkezinde yer alan bu müessese, sosyal ve idari işlevlere de sahip bir makam niteliğine sahiptir. İslam devletinde hâkimlik görevini ilk defa ifa eden kimse, bizzat Hz. Muhammed olmuştur. Daha sonra Peygamberin halifeleri bu görevi sürdürmüşlerdir. İslam’ın ilk yıllarında bizzat halifeler bu görevi yapmışlardır. Yani, Dört Halife Devrinde halifelerin temel görevlerinden birini hâkimlik teşkil etmiştir. Zamanla devletin sınırlarının giderek genişlemesi ve bürokratik işlemlerin çoğalması, işbölümünün gelişmesi, gerek halifelik merkezinde gerek diğer yerlerde insanlar arasında ortaya çıkan ihtilafları çözmek ve yargılama faaliyetinde bulunmak üzere bazı kimselerin görevlendirilmesini zorunlu kılmıştır. İslam tarihinde ilk kez halife Hz. Ömer tarafından yargı işlerine bakmak üzere niyabet usulüyle tayin yapılmıştır. Kaza teşkilatının oluşmaya başladığı ilk yıllarda, vilayetlerin her birine bir kadı gönderilmiş, zamanla ülke genişleyip devlet geliştikçe her yerleşim yerine bir kadı tayin edilmiş, büyük şehirlere ise birden fazla kadı gönderilmeye başlanmıştır. Böylece, devletin merkezine uzak vilayetlerde naip olarak halife adına atanmış olan bu kimseler (kadılar), kanunların uygulanması, cezai işlemlerin yapılması ve ganimetin paylaştırılması gibi işlere nezaret etmişlerdir. Başlangıçta kişiler arasındaki davaları görmekte olan kadılar, zamanla Müslümanların genel hukukuyla ilgili tüm işlere bakmaya başlamışlardır (Ortaylı, 1994: 7-8; Zeydan, 2004: 305-306).

İslam cemaatinin reisi ve bütün iktidarın sahibi olan halifenin hukuki işler alanındaki naibi sıfatıyla görev yapan kadı, hem bir idareci hem de idare edilenlerin bir şeriat adamı olarak temsilcisi konumunda olup, onların haklarını ve hukukunu idare karşısında savunma hakkına ve yetkisine sahipti. Kadı, tarihi süreçte önce halifeler, ardından valiler, daha sonra da merkezdeki “kaadi’yul kudat” tarafından tayin edilmiştir. Kadılık makamının idari ve hukuki bir müessese olarak şekillenmesi, esas olarak Emeviler döneminde gerçekleşmiştir. Abbasi dönemindeki merkeziyetçi eğilim, Emevilerin aksine, kadıların mutlaka merkezden atanması geleneğini getirmiş ve bundan dolayı da merkezde “kaadi’yul kudat” adı verilen bir makam ortaya çıkmıştır. Böylece, halifenin otoritesini temsilen kadıların tayinleri ve azilleri bu makam tarafından yerine getirilen bir görev olmuştur (Ortaylı, 1994: 8-10).

Osmanlı yargı sisteminin temelini kadı oluşturur. Kadı, İmparatorluktaki her idari birimin, hem yargıcı hem de sivil yöneticisi konumundadır. Kanunları yorumlama ve uygulama yetkisinin kendisine emanet edildiği ilmiye sınıfı mensubu kadıdır. Böylece, ulema sınıfının eline bırakılan bu dini yetki kadının şahsında somutlaşır. Osmanlı yönetim anlayışında taşrada hizmet vermek üzere atanan asker kökenli “Bey”, sultanın idari yetkisini temsil ederken; kadı sultanın kural koyma yetkisinin temsilcisidir. Taşradaki bu iki görevlinin yetkileri ve sınırları, Osmanlı düzen anlayışının temelinde bulunan “denge” kavramına göre düzenlenmiştir. Birisinin diğeri üzerinde üstünlük ve etkinlik kazanmasını önlemek üzere düzenlemeler yapılmıştır. Örneğin Bey, Kadı’nın onayı olmadan herhangi bir ceza veremezdi. Buna karşın Kadı’nın vermiş olduğu kararların infazı da Bey’in yaptırım gücüne bağlıydı. Kadı, sancak beyinden bağımsız olup, ya düzenli bir ücretle ya da buna karşılık gelen bir tımarla geçimini sağlıyordu. Bunun dışında miras işlemlerinden aldığı “resmi kısmet” ve adli işlemlerden aldığı “resmi kitabet” gibi ücretleri de vardı. Kadıların yargılama sürecinde başvurdukları kaynaklar, yere ve zamana göre değişiklik göstermekle beraber, esas olarak; kanunnâmeler, Hanefi fıkhı ve gelenektir. Kadı’nın kararları kesindir ve bunu denetleyecek bir üst mahkeme yoktur. Ancak Divan-ı Hümayun, bazı durumlarda kararı değiştirmese bile, davanın yeniden görülmesini isteyebilme yetkisine sahiptir (Abacı, 2001: 52-5; Timur, 2001: 249; Yerasimos, 1977: 311).