Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Hukuk Yargılamasında Dokuz Sorun ve Çözüm Önerileri

Nine Problems in Civil Procedure and Solution Offers

Emre KIYAK

Bu çalışma, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun doğru bir şekilde uygulanmasına katkı sağlamak doğrultusunda, uygulamaya yönelik olarak hazırlanmıştır.

Kesin Yetki, Sözleşmenin İfa Edileceği Yer Mahkemesi, Görevsizlik veya Yetkisizlik Kararı, Yetki İlk İtirazının İncelenmesi, Hâkimin Reddi, Hâkimin Hukuki Sorumluluğu, Davanın Değiştirilmesi, Dilekçeler Aşaması, Dava Takip Yetkisi, İcra Takibinde Teminat

This study is prepared for practice to contribute the application of Civil Procedure Code no. 6100 properly.

Definite Venue, The Court in Which Contract is to be Performed, Decision of Lack of Jurisdiction or Venue, Examination of Venue Objection, Disqualification of Judge, Legal Liability of Judge, Modification of Plaint, Process Petitions, Competency to Conduct a Case, Security in Enforcement Proceeding.

GİRİŞ

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun1 uygulanması noktasında ortaya çıkabilecek belirsizliklere çözüm önerisi sunmak üzere uygulamaya yönelik hazırlanan bu çalışmada, bazı konular tartışmalı bir üslupla değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda, kesin yetkinin söz konusu olmadığı hallerde yapılan yetki ilk itirazının incelenmesinde, resen araştırma ilkesinin geçerli olup olmadığı; sözleşmede üstlenilen edimin yerine getirilmemesi sebebiyle açılan tazminat davalarında, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinin nasıl belirleneceği; hakkında kesin yetki kuralının mevcut olduğu bir davanın, hem görevsiz hem yetkisiz mahkemede açılması hâlinde, mahkemenin sadece görevsizlik kararı vermekle yetinip yetinmeyeceği; hâkimin reddi talebinin geri alınması yasağının, ret talebinden feragat etmeye engel teşkil edip etmediği, hâkimin hukuki sorumluluğunu doğuran sebepler arasında yer alan “… karar veya hüküm verilmiş olması …” kavramına ara kararların dâhil olup olmadığı, cevaba cevap dilekçesiyle davanın değiştirilmesinin ne kadar mümkün olduğu; davacının cevaba cevap dilekçesi vermemesi ihtimalinde, davalının ikinci cevap dilekçesi vermesinin mümkün olup olmadığı; dava takip yetkisinin mevcut olmadığı hallerde, davanın husumet yokluğu sebebiyle esastan reddedilmesinin mümkün olup olmadığı; Türkiye’de mutad meskeni olmayan Türk vatandaşının takip yapması halinde teminat gösterilmesine hangi merciin karar vereceği sorunları tartışmalı bir şekilde incelenecek, bazı noktalarda yanlış uygulamalara değinilecek, bazı noktalarda da çözüm önerileri sunulmaya çalışılacaktır. Sonuç bölümünde ise, tüm sorunlara ilişkin varılan kanaatler bir arada verilecektir.

Dava şartlarının incelenmesinde resen araştırma ilkesi geçerlidir.2 Bu nedenle bir dava şartı olan kesin yetki hallerinde mahkemenin yetkili olup olmadığı da, resen araştırma yapılarak karara bağlanır. Buna mukabil, kesin yetkinin söz konusu olmadığı hallerde mahkeme, yetkili olup olmadığını, ancak süresinde ve usulüne uygun olarak yapılmış bir yetki ilk itirazı üzerine inceler (m. 19/2). Bu ihtimalde mahkeme, yetkili olup olmadığını incelerken kanaatimizce tarafların gösterdiği delillerle bağlı olmalıdır. Zira kamu düzenine ilişkin olmayan bir hususta mahkemenin resen araştırma yapması gerektiğini ileri sürmek oldukça zordur. Bu nedenle Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 4.5.2011 tarihli ve 151/275 sayılı Kararında yer alan ve kesin olmayan yetki hallerini de kapsayan bir izlenim uyandıran, “… Mahkeme, yetki itirazını incelerken, kendisinin yetkili olup olmadığını tespit bakımından, davalının yetki itirazındaki beyanları ile bağlı olmayıp, yetki hakkındaki kanunî hükümleri bütün şümulü ile nazara almak ve ona göre yetkili olup olmadığı hakkında bir karar vermek zorundadır…” ibarelerin kesin olmayan yetki hallerinde yapılan yetki incelemesinde uygulanmaması gerektiği kanaatindeyiz.

Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde açılabilmektedir (HMK m.10/1). Buradaki sözleşmenin ifa edileceği yer, davacının talep sonucuna göre belirlenecektir. Mesela, bir satım sözleşmesinde satıcının, semenin ödenmesini talep ettiği davada sözleşmenin ifa edileceği yer, dava konusu edilen para alacağına göre belirlenecektir. Buna mukabil, aynı satım sözleşmesine dayanarak alıcının açtığı, sözleşme konusu malın teslim edilmesine ilişkin davada, yetkili mahkeme malın teslim edilmesine yönelik edime göre belirlenecektir. Peki, mesela, alıcı malın teslimi yerine TBK m.125’deki seçimlik hakkını kullanarak malın teslim edilmemesinden doğan zararın giderilmesini istese, bu ihtimalde HMK m.10/1 gereğince yetkili mahkeme, hâlâ talep sonucunda ifası istenen edimin niteliğine göre (-ki bu ihtimalde bir para alacağı söz konusu olacaktır) mi, yoksa sözleşmede taraflara yüklenen asıl edime göre mi belirlenecektir? Belirtmek gerekir ki, Yargıtay’ın bu hususta, ikinci yolu izlediğini gösteren kararlara rastlamak mümkündür. Mesela, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 22.5.2012 tarihli ve 2787/3703 sayılı Kararında, eser sözleşmesinden kaynaklanan maddi giderim ve eksik iş bedelinin ödenmesine ilişkin bir davada, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinin, sözleşmede yüklenici firmanın üstlenmiş olduğu işin yapılacağı yere göre belirlenmesi gerektiğine karar vermiştir.3 Benzer şekilde, 19. Hukuk Dairesi, 27.6.2012 tarihli ve 7181/10606 sayılı Kararında, satın alınan aracın, garanti süresi içerisinde arızalanıp onarılmasından ötürü uğranılan değer kaybının giderilmesine yönelik açılan alacak davasında, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinin, satım sözleşmesine konu aracın satın alındığı yere göre belirlenmesi gerektiğine hükmetmiştir.4 Kanaatimizce, bu kararlarda benimsenen yöntem pratik olması sebebiyle usul ekonomisine daha uygundur. Fakat bu yöntemin talep sonucunun, ancak sözleşmeyle arasında bağlantı kurulabilecek bir edime ilişkin olduğu ihtimallerde uygulanabileceğini de belirtmek gerekir. Zira sözleşmeyle hiç irtibatı olmayan bir edimin talep sonucu olarak ileri sürülmesi hâlinde, zaten m.10 yetki kuralı işlerlik kazanmayacaktır.