Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Yargıtay Kararları Işığında
Tıbbi Müdahale Karşılığında Haksız İlave Menfaat Talep Eden Hekimlerin Cezai Sorumluluğu ve Sağlık Hizmetinin Niteliğinin İcbarın Varlığına İlişkin Değerlendirmede Göz Önünde Bulundurulması Gerekliliği

The Criminal Liability of Doctors Who Demand Illegal Additional Benefit in the Light of Court of Cassation Verdicts and the Necessity of Consideration of Characteristics of Healthcare Service in the Evaluation of the Availability of Compulsion

Namık Kemal TOPÇU

Kamuda çalışan hekimlerin görevleri gereği yapmak zorunda oldukları tıbbi müdahaleler için hukuki dayanağı bulunmadığı halde bir menfaat talep etmeleri durumu; halk arasında, Yargıtay kararlarında ve daha önce yapılan akademik çalışmalarda “bıçak parası” olarak ifade edilmektedir. Bu çalışmanın konusunu, haksız ilave menfaat talep eden bir hekimin bu eyleminin ceza hukuku bakımından karşılığının Yargıtay kararları ışığında değerlendirilmesi teşkil etmektedir. Söz konusu değerlendirmede, hem konuya ilişkin olasılıklar ve bu olasılıklar bakımından Yargıtay’ın yaklaşımlarına yer verilecek hem de konusu tıbbi müdahale olan bu kamu hizmetinin kendine has özelliklerinin icbarın varlığının değerlendirilmesinde göz önünde tutulması gerekip gerekmediği hususu ele alınacaktır.

Haksız İlave Menfaat, Hekim, İrtikap, Rüşvet, Görevi Kötüye Kullanma, İcbar.

In both Court of Cassation verdicts and literature also colloquial saying “medical knife payment” is what doctors of medicine who work as public servant demand benefit unwarrentedly in exchange for medical practices which they are required to do. The subject of this study is to analyze the equivalence of the act of the doctors who ask for illegal additional benefit in criminal law in the light of Court of Cassation verdicts. In this context, both the possibilities related to this issue and the Court of Cassation’s approach and whether distinctive characteristics of healthcare service whose subject is medical practice is to be taken into account while evaluating the availability of compulsion will be discoursed.

Illegal Additional Benefit, Doctor, Extortion, Bribery, Misuse of Public Duty, Compulsion.

Giriş

Herkesin, sağlıklı bir yaşam sürdürme hakkına sahip olduğu ve Devlet’in bunu sağlamakla görevli olduğu Anayasa’nın 56. maddesinde1 düzenlenmiştir. Yine Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 6. maddesinde2 hastaların, sağlık hizmetlerinden ihtiyaçlarına uygun olarak faydalanma haklarının olduğu ifade edilmiştir.

Söz konusu sağlık hizmetleri için ücret talep edilip edilmeyeceği ve talep edilecekse bunun nasıl belirleneceğine ilişkin olarak mevzuatımızda çeşitli hükümlere yer verildiği görülmektedir (örn. Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği3 gibi). Bu hükümler incelendiğinde söz konusu ücretlerin; hastanın genel sağlık sigortasının bulunup bulunmadığına, hastanın kimliğine, vakanın acil olup olmadığına, müdahalenin yapıldığı yere, müdahaleyi yapan kişiye, yapılan müdahalenin niteliğine vs. birçok ölçüt esas alınarak belirlendiği görülmektedir. Söz konusu düzenlemeler ışığında bir sağlık çalışanının, ilgili mevzuatta öngörülmeyen bir ücreti veya sair bir menfaati, tıbbi müdahale4 öncesinde veya sonrasında, hastadan ya da yakınlarından, bizzat ya da aracılar vasıtasıyla, kendisi ya da başkaları için talep etmesi hukuka uygunluk arz etmeyecektir.

Çalışma konumuzla bağlantılı olarak bir hekimin haksız menfaat elde etmesi; tıbbi müdahale karşılığında belirli bir bedelin el emeği olarak kendisine ödenmesini isteme şeklinde doğrudan olabileceği gibi hastanede gerçekleştireceği tıbbi müdahalenin öncesinde ya da sonrasında hastadan kendi özel muayenehanesine gelmesini isteme şeklinde veya ameliyatı ancak ücreti karşılığında bir özel hastanede yapabileceğini söyleme şeklinde dolaylı da olabilmektedir. Bununla birlikte uygulamada genellikle, cerrahi bir ameliyenin öncesinde ya da sonrasında belirli bir paranın “el emeği” olarak istenmesi ile karşılaşılmakta olup;5 bir hekimin arz edilen nitelikte bir menfaat talep etmesi, halk arasında, Yargıtay kararlarında ve bu hususa ilişkin daha önce kaleme alınan akademik çalışmalarda “bıçak parası” olarak adlandırılmaktadır.6,7

Haksız ilave menfaatin istenildiği an ve koşullar dikkate alındığında, söz konusu fiilin şu üç suç tipi kapsamında değerlendirilmesi mümkündür: irtikap (TCK m.250), rüşvet (TCK m.252) ve görevi kötüye kullanma (TCK m.257). Fiilin hangi suç tipi kapsamında değerlendirileceğinin belirlenmesinin önemi, sadece faile uygulanacak yaptırımın miktarı bakımından değil, bunun yanında muhakeme şartları, içtima, etkin pişmanlık, menfaati sağlayanın sorumluluğu gibi hususlar bakımından da önem arz etmektedir. Bu bakımdan aşağıda öncelikle söz konusu bu suç tiplerine ilişkin kısa açıklamalara yer verilecek, daha sonra konuya ilişkin olasılıklar ve bu olasılıklara ilişkin değerlendirmelere yer verilecektir.

I. Haksız İlave Menfaat Kapsamında Gündeme Gelebilecek Suç Tipleri

Haksız ilave menfaatin istenildiği an ve koşullar dikkate alındığında, söz konusu fiilin şu üç suç tipi kapsamında değerlendirilmesi mümkündür: irtikap (TCK m.250), rüşvet (TCK m.252) ve görevi kötüye kullanma (TCK m.257). Her üç suç tipi de 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlığını taşıyan Dördüncü Kısmının, “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı Birinci Bölümünde düzenlenmiştir.

İrtikâp, devletin çeşitli nitelikteki fonksiyonlarını yerine getirmekle görevli olan kamu görevlilerinin, görevlerinin sağladığı nüfuzu veya güveni icbar, ikna veya düşülen hatadan yararlanmak suretiyle kötüye kullanarak, kendilerine ya da bir başkasına menfaat temin etmeleri şeklinde tanımlanabilir.8

Bu suçla korunan hukuki değer esas itibariyle kamu idaresinin saygınlığı ve güvenilirliğidir.9 Suçun konusu ise yarar veya yarar vaadidir. Sadece maddi değil manevi, duygusal, cinsel yararlar da irtikap suçunun konusunu oluşturur.10 Yarar talebinin belirli bir işin görülmesinden önce talep edilmesi gerekir. Söz konusu yararın haklı ya da haksız olması, suçun oluşması bakımından önem arz etmemektedir.11 Menfaat kamuya sağlansa da bu suç oluşur.12 Bu suç özgü suç niteliğinde olup; bu suçun faili ancak kamu görevlisi olabilir (TCK m.6/1-c).13 Bu suçun mağduru ise toplumda yaşayan her bireydir. İcbar veya ikna edilen ya da hatasından yararlanılan kişiler ise suçtan zarar gören konumundadır.14

TCK m.250’de üç ayrı irtikap fiiline yer verilmiştir: icbar suretiyle irtikap, ikna suretiyle irtikap ve hataen irtikap. Söz konusu düzenlemeden, 250. maddede yer alan üç ayrı fıkrada, üç ayrı irtikap suçuna yer verildiği anlaşılmaktadır.15

İcbar suretiyle irtikap birinci fıkrada düzenlenmiştir ve kamu görevlisinin, görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle16 kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar etmesini ifade eder. Burada icbar,17 kişinin iradesini zorlamakta ve onu, gerçekte istediğinden başka bir şekilde davranmaya mecbur kılmaktadır. İcbara maruz kalan kişi meşru zemindedir,18 “haklı” bir işinin görülmesi için talepte bulunmaktadır ve bu işin görülmesi için kendisinden menfaat talep edilmesinin “haksız” olduğunun farkındadır.19,20

İkna suretiyle irtikap ikinci fıkrada düzenlenmiştir ve kamu görevlisinin, görevinin sağladığı güveni suiistimal ederek, gerçekleştirdiği hileli davranışlarla, bir kimseyi sağlamak zorunda olmadığı bir menfaati kendisine ya da başkasına sağlaması ya da bu hususta bir vaatte bulunması gerektiğine ikna etmesini ifade eder. Burada hileli davranışlara maruz kalan kişi, kendisinden istenen menfaatin aslında sağlanmak zorunda olmadığının farkında değildir; fail tarafından, bunu sağlaması gerektiğine inandırılmıştır.21

Hatadan yararlanmak suretiyle irtikap üçüncü fıkrada düzenlenmiştir ve kamu görevlisinin, görevinin sağladığı güveni suiistimal ederek, karşısındakinin dikkatsizliği, bilgisizliği veya sair suretle düştüğü hatasından yararlanarak kendisi ya da bir başkası için yarar sağlamasını ifade eder. Burada mağdur, kamu görevlisinin aktif bir müdahalesi olmaksızın, menfaat sağlaması gerektiğini zannederek ya da menfaat sağladığının farkında olmayarak kendiliğinden bir yarar sağlamaktadır. Kamu görevlisi ise bunu fark ettiği halde söz konusu yararı kabul etmekte ya da iade etmemektedir.22

İlk iki fıkrada düzenlenmiş olan suçlar, yararın vaat edilmesi ile tamamlanır; söz konusu yararın temin edilmiş olması aranmaz. Üçüncü fıkradaki suç ise yararın kamu görevlisi tarafından alınması veya yarar vaadinin kabul edilmesi ile tamamlanır. Her üç fıkradaki suç da ancak kasten işlenebilir. Bu suçların herhangi bir hukuka uygunluk nedeni kapsamında işlenmesi mümkün değildir. Her üç suça da teşebbüs mümkündür. Etkin pişmanlığa ilişkin bir düzenleme öngörülmemiştir. Kamu görevlisi olmadıkları halde bu suçların işlenişine iştirak edenler, TCK m.40/2 hükmü gereği azmettiren ya da yardım eden sıfatıyla sorumlu tutulurlar.23 Bu suçlarda mağdur, toplumdaki her birey olduğundan; kamu görevlisinin, bu suçlardan birini farklı zamanlarda birden fazla kişiye yönelik işlemesi halinde TCK m.43/1 hükmü uyarınca zincirleme suç hükümleri uygulanmalıdır.24 Aynı hastadan farklı zamanlarda menfaat temin edilmesi halinde de yine TCK m.43/1 hükmü tatbik edilmelidir.