Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü Maddesinin İkinci Fıkrası Çerçevesinde Bütünleyici Parça Sayılmanın Şartları

Conditions for Being Regarded as Component Parts within the Framework of the Second Paragraph of Article 684 of the Turkish Civil Code

Özge ÖNCÜ

Bir eşya, başka bir eşyanın bütünleyicisi parçası haline gelince, eşya olma niteliğini kaybeder. Bu durumda hukuken eşya olma niteliği, sadece birleşme sonucu ortaya çıkan bileşik eşyaya ait olur. Bileşik eşyayı meydana getiren parçalar ise, bileşik eşyanın bütünleyici parçaları olarak nitelendirilir. Bütünleyici parça, ait olduğu eşyanın hukuki kaderini paylaşır. Aynî haklar bakımından yaratacağı sonuçlar dikkate alındığında, bir şeyin bütünleyici parça niteliğine sahip olup olmadığını belirlemek oldukça önemlidir. Bir şeyin ne zaman bütünleyici parça sayılacağı ise esas olarak Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Ancak bazı şeyler, Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen bütünleyici parça sayılma şartlarını taşıyıp taşımadıklarına bakılmaksızın kanunen bütünleyici parça olarak nitelendirilir. Çalışmamızda kanunen bütünleyici parça sayılan şeylere değinilmeyecek olup, Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde bütünleyici parça niteliğinin ortaya çıkması için gerekli şartlar incelenmiştir. Ayrıca farklı maliklere ait taşınırların birleşmesi bakımından uygulama alanı bulabilecek Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin, Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesi ile ilişkisine de çalışmamız kapsamında değinilmiştir.

Bütünleyici Parça, Bileşik Eşya, Türk Medeni Kanunu Madde 684/2, Türk Medeni Kanunu Madde 776, Bütünleyici Parça Sayılmanın Şartları.

When a property becomes a component part of another property, it loses its property characteristic. In this case, the nature of being a legal property belongs only to the compound property that arises as a result of a merger. The parts that constitute the compound property are called compenent parts. The component part shares the legal fate of the property to which it belongs. Considering the consequences that it will create in terms of real rights, it is quite important to determine whether something has the nature of an component part. The criteria to be used to determine whether a thing as component part or not are mainly regulated in the second paragraph of Article 684 of the Turkish Civil Code. However, some things are considered to be component parts by law, regardless of whether they meet the requirements for being considered component parts specified in the second paragraph of Article 684 of the Turkish Civil Code or not. In our study, the things that are considered to be component parts by law will not be touched upon and the conditions necessary for the emergence of the component part nature within the framework of the second paragraph of Article 684 of the Turkish Civil Code have been examined. In addition, the relationship of Article 776 of the Turkish Civil Code, which may find application in terms of the merge of movable property belonging to different owners, with article 684 of the Turkish Civil Code has also been touched upon within the scope of our study.

Component Part, Compound Property, Turkish Civil Code Article 684/2, Turkish Civil Code Article 776, Conditions for Being Regarded as Component Parts.

I. Genel Olarak Bütünleyici Parça Kavramı

Eşya, yapısı itibariyle basit veya bileşik eşya niteliğinde olabilir.1 Hiçbir şey eklenmeksizin doğal veya yapay olarak tek başına var olan eşya, basit eşya olarak nitelendirilir.2 Birden çok basit eşyanın ayrılmaz bir şekilde birleşmesiyle meydana gelen ve ayrı bir varlık oluşturan eşya3 ise bileşik eşya olarak adlandırılır.4 Bileşik eşyayı meydana getiren parçalara bütünleyici parça denilmektedir.5 Sadece bileşik eşyalar, bütünleyici parçaya sahip olur. Buna karşılık bir basit eşya söz konusuysa, artık hukuki anlamda bütünleyici parça ilişkisinden de söz edilemez.6 Bütünleyici parçalar, bağımsız varlıklarını yani eşya olma niteliğini kaybeder ve hukuken eşya olma niteliği, sadece birleşme sonucu ortaya çıkan bileşik eşyaya ait olur.7 Bütünleyici parça, ait olduğu eşyanın hukuki kaderini paylaşır.8 Bütünleyici parçanın, asıl şeyin hukuki kaderini paylaşması ilkesi eşya hukukunda, aslın kaderine bağlı olma ilkesi (Akzessionsprinzip) olarak da adlandırılmaktadır.9 Bütünleyici parçaya ilişkin temel düzenleme olan Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan, bir şeye malik olan kimsenin, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olacağına ilişkin düzenleme de esasen aslın kaderine bağlı olma ilkesinin bir ifadesidir.10 Bir şey, asıl şeyin bütünleyici parçası haline geldiğinde, asıl şey üzerindeki aynî haklar kendiliğinden bütünleyici parçayı da kapsar.11 Bağımsızlığını kaybederek bütünleyici parça haline gelen eşya üzerinde daha önce var olan aynî haklar ise kendiliğinden sona erer.12 Bütünleyici parçalar üzerinde ayrı mülkiyet hakkı veya sınırlı aynî haklar kurulması veya sürdürülmesi mümkün değildir.13

Birden fazla şeyin bağımsızlıklarını, aralarında sadece bir bağlantı kurulmasıyla değil, ancak hukuken ayrı işlemlere konu olmalarına engel olacak, diğer bir deyişle, tek bir eşya olarak görülmelerini sağlayacak14 yoğunlukta bir bağlantının kurulmasıyla kaybedebilecekleri ifade edilebilir.15 Dolayısıyla, birden fazla şey arasında bileşik eşyaya vücut vermeyecek bir bağlantı kurulması da mümkündür. Bu durumda artık bütünleyici parça ilişkisinin kurulduğundan söz edilemez ve birbirine bağlanan şeylerin her biri hukuken bağımsız eşya olarak kalmaya devam eder.16 Ancak söz konusu bağlılıkların da eşya hukukunda önemi vardır. Bu bağlamda, eşya birliği17 ve Türk Medeni Kanunu’nun 686-687’nci maddeleri arasında düzenlenen asıl şey-eklenti18 ilişkisi söz konusu olabilir. Asıl şey-eklenti ilişkisi kuran bağlantılarda eklenti, bütünleyici parçadan farklı olarak bağımsız eşya niteliğini korumaktadır. Bu nedenle de asıl şeyden bağımsız bir hukuki varlık olarak ondan ayrı aynî haklara konu olabilir.19 Eklentinin asıl şeyden bağımsız bir hukuki varlığı bulunmakla beraber, asıl şeyin ekonomik amacına hizmet etmesinden dolayı, bir şeye ilişkin tasarrufların aksi belirtilmedikçe onun eklentisini de kapsayacağı Türk Medeni Kanunu’nun 686’ncı maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiştir.20

Bütünleyici parça niteliğinin oluşmasının aynî haklar üzerindeki etkisi dikkate alındığında, bütünleyici parça sayılmanın şartlarının belirlenmesi de önem kazanır. Hukuki sonuçlarının farklı olması karşısında, karşılaşılan somut uyuşmazlıklarda özellikle bütünleyici parça ile eklenti kavramları arasındaki sınırın çizilebilmesi gerekir. Bu bağlamda da bütünleyici parça sayılma şartları açıklığa kavuşturulmalıdır. Zira asıl şeyin bütünleyici parçası sayılan bir şeyin aynı zamanda onun eklentisi niteliğine sahip olması mümkün değildir.21 Bir şeyin ne zaman eşya olma niteliğini kaybederek bütünleyici parça haline geleceği ise esasen bütünleyici parçayı tanımlayan Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre belirlenir. Söz konusu düzenlemeye göre, bütünleyici parça, yerel âdetlere göre asıl şeyin temel unsuru olan ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parçadır. Bununla birlikte söz konusu düzenleme, bütünleyici parçayı tanımlamak için tek başına yeterli değildir. Zira bazı şeyler, Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen şartları taşıyıp taşımadıklarına bakılmaksızın kanunen bütünleyici parça olarak nitelendirilir.22 Örneğin, Türk Medeni Kanunu’nun 685’inci maddesinin üçüncü fıkrasında, doğal ürünlerin asıl şeyden ayrılıncaya kadar onun bütünleyici parçası sayılacağı düzenlenmiştir.23 Türk Medeni Kanunu’nun 718’inci maddesinin ikinci fıkrasına göre ise yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar,24 bitkiler25 ve kaynaklar,26 arazi üzerindeki mülkiyetin kapsamında sayılacaktır. Bu açıdan, arazi üzerindeki yapılar,27 bitkiler ve kaynaklar, Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki şartlar gerçekleşmese bile kural olarak arazinin bütünleyici parçası sayılırlar.28

Diğer taraftan, Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan bütünleyici parça tanımının, Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrası ile tamamlanması gerektiği de öğretide ifade edilmektedir.29 Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrasında, birden çok kişinin taşınır malları önemli bir zarara uğratılmadan veya aşırı bir emek ve para harcanmadan ayrılmayacak şekilde birbiriyle birleşmiş veya karışmışsa o kişilerin, yeni şey üzerinde kendi taşınırlarının birleşme veya karışma zamanındaki değerleri oranında paylı mülkiyete sahip olacağı düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile kanun koyucu, bir yandan ekonomik bakımdan faydasız kalacak, eşyada tahribe yol açacak ayırmaları engellemeye; diğer taraftan ise mülkiyeti korumaya çalışmıştır. Böylelikle kanun koyucunun ekonomik değerin varlığını sürdürmesi ile mülkiyetin güvencesi arasında ortalama bir yol benimsediği ifade edilebilir.30 Farklı maliklere ait taşınırlar arasında Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrası kapsamında kurulan bağlantılarda da daha önce bağımsız nitelikte olan taşınırlar, birleşmeyle bağımsızlıklarını kaybetmekte ve ortaya çıkan yeni eşyanın bütünleyici parçaları haline gelmektedir. Dolayısıyla artık ayrı aynî haklara konu olamamaktadırlar.31 Söz konusu düzenlemenin bütünleyici parça niteliğinin bir ortaya çıkış sebebi olduğu ve aynı zamanda Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrasını tamamladığı da ifade edilmektedir.32 Özellikle ileride de değineceğimiz üzere, Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrasında geçen “aşırı bir emek ve para harcanmadan” ayrılamama kıstasının, kıyasen Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrasında geçen bütünleyici parça tanımı bakımından da bir unsur olarak dikkate alınabileceği ileri sürülmektedir.33 Ancak bu konuda aksi görüşlerin bulunduğu da şimdiden ifade edilmelidir.34

Çalışmamızın konusunu ise esas olarak bütünleyici parçaya ilişkin temel düzenleme olan Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde bütünleyici parça sayılma şartlarının incelenmesi oluşturmaktadır. Kanun gereği bütünleyici parça sayılan şeylere ise çalışmamız kapsamında ayrıca değinilmeyecektir. Ancak Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinde, farklı maliklere ait taşınırların birleşmesi veya karışmasına ilişkin yer alan düzenlemenin, özellikle uygulama alanı bakımından, Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinde yer alan temel bütünleyici parça düzenlemesi ile ilişkisinin ortaya konulmasına çalışılacaktır. Bu bağlamda da öncelikle, Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrasında geçen ancak Kanun’da tanımlanmayan asıl şey kavramına değinilecektir. Zira asıl şey kavramının belirlenmesi Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü ve 776’ncı maddesinin uygulama alanlarının belirlenmesi bakımından da son derecede önemlidir. Sonrasında ise Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesi ile Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesi arasındaki ilişkiye temas edilecektir. Son olarak ise çalışmamızın esas konusunu oluşturan Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde bütünleyici parça sayılmanın şartları inceleme konusu yapılacaktır.


II. Asıl Şey Kavramı

Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre, bütünleyici parça, yerel âdetlere göre asıl şeyin temel unsuru olan ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parçadır. Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan bütünleyici parça tanımında, asıl şey kavramı geçmekle birlikte, bu kavram tanımlanmamıştır. Öğretide ise genel olarak, birleşen parçalardan, eşyanın bütününe yani bileşik eşyaya adını ve karakterini veren parçanın, asıl şey olarak adlandırılacağı kabul edilmektedir.35 Bileşik eşyanın hangi parçasının asıl şey, hangi parçasının bütünleyici parça olarak nitelendirileceği bu parçaların değerine göre değil, iş hayatındaki görüşlere göre belirlenecektir.36 Birleşen şeylerden birisinin, diğerinden ekonomik olarak daha değerli olması tek başına bir kıstas olarak kabul edilmeyecektir.37 Aynı şekilde, bağlantıya konu olan şeylerden birisinin diğerine göre daha fazla hacme sahip olması da tek başına bir kıstas olarak ele alınamaz.38 Burada önemli olan iş hayatındaki görüşlere göre, birleşen şeylerden hangisinin diğerine dâhil olduğudur.39 Zira iş hayatı, neyin asıl şey, neyin bütünleyici parça olduğunu tayin ederken, bazen sözü edilen kısımlar arasındaki ekonomik değer farkına, bazen hacim farkına ve bazen de bu iki şeyin hangisinin şeyin tamamında daha belirli bir rolü olduğuna önem verir.40

Birleşen parçalardan birinin diğerine nazaran asıl şey niteliği taşımadığı durumlarda da birleşen şeylerin bütünleyici parça niteliği taşıması söz konusu olabilir.41 Örneğin, birbirine eşit işlevdeki parçaların bir makine oluşturulması için birleştirilmesinde olduğu gibi.42 Zira bütünleyici parçalar arasında işlevsel açısından bir eşitlik olabileceği gibi; bu parçalar birbirleriyle bir üst-alt ilişkisi içinde de bulunabilir.43 Bütünleyici parçalar, işlevsel olarak birbiriyle bir üst-alt ilişkisi içinde bulunuyorsa, yani birincil-ikincil bütünleyici parçalar söz konusuysa, bileşik eşyanın niteliğini birincil bütünleyici parça belirlediğinden, birincil bütünleyici parça artık asıl şeyi ifade edecektir.44 Bu durumda esasen bir eşyanın var olan bir bütüne katılarak onu tamamlaması söz konusudur. Bu parçanın katılma yoluyla tamamladığı şey de asıl şey olarak nitelendirilmektedir.45 Örneğin, otomobil, motoru veya vitesi ile ilişkisinde asıl şeydir.46 Yargıtay da bir kararında, bir traktöre takılan motorun, traktörün bütünleyici parçası niteliği kazanacağını kabul etmiştir.47 Yine örneğin, raflarına nazaran bir dolap da asıl şey olarak nitelendirilecektir.48 Bir taşınmazla taşınırın birleşmesi durumunda ise taşınmaz her zaman asıl şeydir.49 Arazi üzerindeki yapılar, araziden daha değerli olsalar bile arazi asıl şey olarak nitelendirilecektir.50 Zira Türk Medeni Kanunu’nun 718’inci maddesinin ikinci fıkrasında yapıların, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere51 arazi mülkiyetinin kapsamında sayılacağı açık olarak düzenlenmiştir. Belirtmek gerekir ki Türk Medeni Kanunu’nun 718’inci maddesinin ikinci fıkrasındaki ana kural, Türk Medeni Kanunu’nun 728’inci maddesinde düzenlenen taşınır yapılar bakımından söz konusu olmayacağından, taşınır yapılar ile üzerinde bulundukları arazi arasında zaten bir bütünleyici parça ilişkisi de kurulmayacak ve taşınır yapının maliki, arazideki taşınır yapı üzerindeki mülkiyet hakkını muhafaza edecektir.

Bütünleyici parçalar arasında işlevsel açıdan bir eşitlik bulunması durumunda ise birleşme sonucu meydana gelen eşyaya asıl şey denileceği kabul edilmektedir.52 Bu duruma ise cam ile çerçeveden meydana gelen gözlüğün asıl şey olması örnek olarak gösterilmektedir.53 İşlevsel açıdan eşit parçaların birleşmesi, ancak taşınırların birleşmesi halinde söz konusu olabilecektir. Zira bir taşınmazla bir taşınırın birleşmesinde, yukarıda da ifade ettiğimiz üzere, taşınmaz her zaman asıl şeydir. Birleşen birbirine eşit işlevdeki taşınırların aynı malike ait olması halinde, Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki şartlar varsa, birleşen parçalar, artık birleşme sonucu meydana gelen eşyanın yani asıl şeyin bütünleyici parçaları sayılacaktır. Artık birleşmeyle meydana gelen eşya bileşik eşya olarak nitelendirilecek ve ancak bir bütün olarak aynî hakların konusu olabilecektir. Birleşen parçaların maliki de doğal olarak birleşmeyle meydana gelen ve artık hukuken tek bir eşya olarak görülen bileşik eşyanın mülkiyet hakkına sahip olacaktır. Bununla birlikte, farklı maliklere ait birden fazla taşınırın birleşmesi veya karışması bakımından ise Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinde getirilen özel düzenlemenin dikkate alınması gerekir. Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrasında, birden çok kişinin taşınır malları önemli bir zarara uğratılmadan veya aşırı bir emek ve para harcanmadan ayrılmayacak şekilde birbiriyle birleşmiş veya karışmışsa54 o kişilerin, yeni şey üzerinde kendi taşınırlarının birleşme veya karışma zamanındaki değerleri oranında paylı mülkiyete sahip olacağı düzenlenmiştir. Bu düzenleme, farklı maliklere ait olup da birleşen veya karışan taşınırlardan hiçbirisinin diğeri veya diğerlerine nazaran asıl şey niteliği taşımadığı, aksine bunların işlevsel açıdan eşit önemde olduğu hallerde uygulama alanı bulabilecektir.55 Düzenlemede, birleşme ve karışmayla meydana gelen bütün, yeni şey olarak adlandırılmıştır. Farklı maliklere ait taşınırlar arasında Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrası anlamında paylı mülkiyet ilişkine yol açacak bir bağlantının bulunup bulunmadığı ise esasen Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen şartların bulunup bulunmadığına göre belirlenecektir. Bu bağlamda, özellikle bu düzenleme ile Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinde yer alan genel bütünleyici parça kuralı arasındaki ilişkinin de ortaya konulması gerekir. Ancak bu konuya geçmeden önce belirtilmesi gereken son husus, yaratacağı hukuki sonuçlar bakımından, birleşen şeylerden birinin diğeri veya diğerlerine göre asıl şey niteliği taşıyıp taşımadığını belirlemenin oldukça önemli olduğudur. Zira birleşen şeylerden birinin diğerine göre asıl şey niteliği taşıması, diğer bir deyişle birincil bütünleyici parça olması durumunda, asıl şeyin maliki bütünleyici parçanın da maliki olacaktır (TMK m.684/f.1). Bu ilke taşınırlar bakımından Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin ikinci fıkrasında tekrar edilmiştir. Düzenlemeye göre, bir taşınır diğer bir taşınırla onun ikincil nitelikte bütünleyici parçası olacak şekilde karışır veya birleşirse; eşyanın tamamı, ana parçanın malikine ait olur. Böylelikle, farklı maliklere ait olup da birleşen taşınırlardan birisinin diğeri veya diğerlerine göre asıl şey niteliği taşıması durumunda, ana parçanın yani asıl şeyin maliki, bütünleyici parçanın da maliki olacaktır. Buna karşılık, farklı maliklere ait ve eşit işlevdeki taşınırların birleşmesi durumunda ise Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrasındaki koşulların oluşması halinde yeni şey üzerinde birleşen taşınırların malikleri arasında bir paylı mülkiyet ilişkisi doğacaktır.

Belirttiğimiz nedenle, yaratacağı hukuki sonuçlar bakımından asıl şeyi belirlemek önemli olsa da bu her zaman kolay değildir.56 Bununla birlikte, birleşen taşınırlardan birisinin diğerine göre asıl şey niteliği taşıyıp taşımadığının belirlenmesinde şüphe varsa, birleşen şeylerin işlevsel açıdan eş değer nitelikte olduklarının kabul edilmesi gerektiği öğretide genel olarak kabul görmektedir.57

III. Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü ve 776’ncı Maddeleri Arasındaki İlişki

Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesi, temel olarak, farklı maliklere ait taşınırların birleşmesi veya karışması ile ilgili bir hükümdür. Buna karşılık, farklı maliklere ait bir taşınırla bir taşınmazın birleşmesi durumunda, taşınmaz her zaman asıl şey olacağından, asıl şeyin yani taşınmazın maliki, bütünleyici parça haline gelmesi durumunda, taşınmazla birleşen taşınırın da maliki olacaktır. Bütünleyici parça ilişkisinin bulunup bulunmadığı özellikle arazi üzerindeki binalara eklenen taşınırlar bakımından uygulamada sıklıkla gündeme gelmektedir. Yapının, arazinin mülkiyetine tabi olması kanundan ötürü gerçekleştiğinden, arazi üzerine yapılan bir yapının, arazinin mülkiyetine tabi olması için Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan şartların gerçekleşmesinin aranmasına gerek yoktur. Önemli olan bu yapının Türk Medeni Kanunu’nun 728’nci maddesinde düzenlenen taşınır yapı niteliği taşımamasıdır.58 Bununla birlikte, nelerin yapının bütünleyici parçası sayılacağı ise, Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen şartlara göre belirlenecektir.59

Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrası ise, farklı maliklere60 ait olan ve birbiriyle karışan veya birleşen taşınırların bir koordinasyon ilişkisi içinde bulunduğu durumlarda uygulama alanı bulur. Diğer bir ifadeyle, birleşen veya karışan taşınırlardan hiçbirinin diğeri veya diğerlerine nazaran asıl şey niteliği taşımadığı, aksine bunların işlevsel açıdan eşit önemde olduğu hallerde Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrasını uygulamak gerekir.61 Örneğin, başka başka kişilere ait olan ve hiç birisi asıl şey niteliği göstermeyen parçaların bir makine oluşturmak için birleştirilmesi durumunda artık Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrasının uygulanması gerekecektir. Dolayısıyla bu düzenlemede geçen koşulların oluşması durumunda, farklı maliklere ait ve eşit işlevdeki taşınırların birleşmesiyle meydana gelen yeni şey olan makine üzerinde paylı mülkiyet ilişkisi ortaya çıkacaktır.

Farklı maliklere ait taşınırlar arasında Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrası kapsamında kurulan bağlantılarda da daha önce bağımsız nitelikte olan taşınırlar, birleşmeyle bağımsızlıklarını kaybetmekte ve ortaya çıkan yeni eşyanın bütünleyici parçaları haline gelmektedir.62 Dolayısıyla kurulan bağlantı bakımından öncelikle bütünleyici parçaya ilişkin temel düzenleme olan Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan şartların gerçekleşmesi gerekir.63 Bununla beraber, farklı maliklere ait ve eşit işlevdeki taşınırlar arasında Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrası kapsamında paylı mülkiyet ilişkisine yol açacak bir bağlantı bulunmasının koşulları, Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre daha nitelikli bir şekilde belirlenmiştir. Diğer bir deyişle, burada daha nitelikli bir bağlantı aranmaktadır.64 Nitekim Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrasında zarara uğramadan bahsedilirken; Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrasında önemli zarara uğramadan bahsedilmektedir.65 Kanımızca, Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrası, sadece farklı maliklere ait ve birbirine nazaran asıl şey niteliği taşımayan taşınırların birleşmesi ile ilgili olduğundan, bu düzenlemede aranan nitelikli bağlantı koşulunun Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesindeki genel bütünleyici parça düzenlenmesi bakımından uygulanması söz konusu olmamalıdır. Zira Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrasının uygulama alanına sadece taşınırlar değil, esasen her zaman asıl şey niteliğine sahip olan taşınmazlarla, taşınırların birleşmesi de girer. Hâlbuki Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrasında, birleşen parçaların hiç birisinin asıl şey niteliği taşımadığı, aksine birbirine nazaran eşit işlevde olduğu dikkate alınarak, bu parçaların maliklerinin mülkiyet hakkının korunması ile birleşmeyle meydana gelen ekonomik değerin korunması arasında bir denge kurulmaya çalışılmıştır.66 Öte yandan, her ne kadar Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrasında açıkça düzenlemese de Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan bütünleyici parça tanımında geçen yapı değişikliği kıstasının bu düzenleme bakımından da bir unsur olarak ele alınacağı öğretide kabul edilmektedir.67 Ancak Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrası çerçevesinde aranacak yapı değişikliği kıstasının yine Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrasından farklı olarak, önemli nitelikte olması gerektiği de kabul edilmektedir.68 Sonuçta, farklı maliklere ait ve eşit işlevdeki taşınırların birleşmesi halinde meydana gelen bağlantı, Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki bütünleyici parça sayılma koşullarını sağlasa bile, daha nitelikli bağlantı arayan Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrası anlamında bir bağlantının şartlarını taşımayabilecektir. Bu durumda da Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrası gereğince bu taşınırların, birleşmeyle meydana gelen bütünden ayrılması talep edilebilecektir. Zira Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrasında geçen nitelikli bağlantı koşullarının oluşmaması durumunda, birleşen parçaların maliklerinin birleşmeyle mülkiyet hakkı sona ermeyecektir.69 Örneğin, farklı kişilere ait ve eşit işlevdeki parçaların bir makine oluşturmak için birleştirilmesinde, birleşen parçalardan birisinin kolaylıkla değiştirilebilir seri üretim konusu bir parça olması durumunda, ayırma aşırı bir emek ve para harcanmasını gerektirmediği takdirde, bu parçanın maliki parçanın makineden ayrılmasını talep edebilecektir. Zira öğretide, birleşen parçanın kolaylıkla aynı türden bir başkasıyla değiştirilebilir nitelikte seri üretim bir parça olması durumunda, bu parçanın ayrılmasının Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrası çerçevesinde önemli bir yapı değişikliğine yol açmayacağı kabul edilmektedir.70 Hâlbuki Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde, bütünleyici parça niteliği için yapı değişikliğinin önemli nitelikte olması gerekli olmadığından, bir parçanın aynı veya benzer nitelikteki parçalarla kolaylıkla değiştirilebilir olmasının, bu parçanın bütünleyici parça niteliği taşımasına engel olmayacağı öğretide genel olarak kabul görmektedir.71

Farklı maliklere ait olup da birleşen taşınırlardan birisinin diğeri veya diğerlerine göre asıl şey niteliği taşıması durumunda ise yukarıda da ifade ettiğimiz üzere, Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin ikinci fıkrasına göre, ana parçanın yani asıl şeyin maliki bütünleyici parçanın da maliki olacaktır. Bununla birlikte öğretide, Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin ikinci fıkrasında geçen bu sonucun doğması için de farklı maliklere ait taşınırlar arasında öncelikle Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrasındaki şartları yerine getiren (nitelikli) bir bağlantı mevcut olması gerekeceği ifade edilmektedir.72 Bizim de katıldığımız diğer bir görüşe göre ise, bu düzenleme, bütünleyici parça kuralını düzenleyen Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin bir görünüm şekli olup; bu durumda birleşen eşyalardan birinin diğerinin bütünleyici parçası olup olmadığı, Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde belirlenmelidir.73 Bu bağlamda örneğin, bir kişiye ait bir otomobile takılan başkasına ait bir vites kutusunun veya lastiklerin birleşmeyle otomobilin bütünleyici parçası niteliği kazandığı kabul edilmelidir. Bu durumda da Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrasındaki nitelikli bağlantı koşulunun aranması gerektiği kabul edilirse, özellikle otomobille birleştirilen vites kutusunun veya lastiklerin kolaylıkla değiştirilebilir seri üretim niteliğinde olması halinde, Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrasındaki nitelikli bağlantı şartının sağlanmadığı kabul edilecektir. Dolayısıyla da bu parçaların, otomobilin bütünleyici parçası olmadığı ve birleşmeyle malikinin değişmediği söylenebilecektir.

Aşağıda ise bütünleyici parça sayılmak için gerekli olan şartlar bütünleyici parçaya ilişkin temel düzenleme olan Türk Medeni Kanunu’nun 684’üncü maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde incelenecektir. Bununla birlikte çalışmamız kapsamında Türk Medeni Kanunu’nun 776’ncı maddesinin birinci fıkrasında söz konusu nitelikli bağlantı için aranan (nitelikli) şartlar ayrıca inceleme konusu yapılmayacaktır.