Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Hukuk Politikası ve Sosyal Değişim Açısından 1961-1982 Anayasalarının Felsefi Temelleri: Bayram Gazetesi Örneği

Philosophical Bases of the 1961-1982 Constitutions in Regards to Policy of the Law and Social Change: The Case Study of Bayram Gazetesi

Remzi Çağrı UZUN

1952-2001 yılları arasında Türkiye’de basın çalışanları, dini bayramların belirli günlerinde yasal izin hakları kapsamında çalışmamaktaydı. Özel gazetelerin çıkarılmasının yasak olduğu bayram günlerinde Bayram Gazetesi çıkarılarak hem dileyen çalışanlara ek gelir oluşturulmakta hem de gazetenin çoğulcu görüşe yer veren bir gazete olması bakımından farklı görüşler bir araya gelebilmekteydi. Özel yayın kuruluşlarının söz konusu günlerde mali kayıplar yaşamaları ve 24 Ocak sonrası Türkiye’nin iktisatta liberalizm, toplumda depolitizasyon ve çalışma hayatında antisosyal etkilerin ortaya çıkışı ile konu mahkemeye taşınmış, Anayasa Mahkemesi tarafından görülen davalarda verilen kararlar ise zaman içerisinde farklılık göstermiştir. Mahkeme kararlarındaki farklılık esas olarak Anayasa değişimleri ile paralellik göstermektedir. 1961 Anayasasının işçi-işveren ilişkisinde işçilere yönelik sosyal hakları destekleyen bakış açısı karşısında 1982 Anayasasının temel hak ve özgürlükler noktasında daha sınırlı olduğu görülmektedir. Netice itibariyle Bayram Gazetesi geleneğine son verilerek çalışanların sosyal haklarına yönelik bakış açısı, gazetecilerin özlük haklarının her geçen gün azalması sebebiyle etkileri hala süregelen toplumsal değişime yol açmıştır. İnceleme konusu edilen Bayram Gazetesinin kapatılması, temel olarak itiraz sonucu görülen davaların incelenmesi bağlamında ele alınacaktır. Söz konusu davaların Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi, davaların görüldüğü sırada Anayasanın değişmesinin dava neticeleri üzerine etkisi, 1961 ve 1982 Anayasalarının koruduğu hak ve özgürlükler, anayasal değişimin toplumsal değişim üzerindeki etkisi incelenecektir.

Toplumsal Değişim, Anayasacılık Hareketleri, Sosyal Haklar, Hukuk ve Gelenek, Modern Hukuk.

Between 1952 and 2001, press workers in Turkey did not work within the scope of legal leave rights on certain days of religious holidays. By publishing the Bayram Gazetesi on feast days when the publication of private newspapers was prohibited, additional income was created for the employees who wished, and different opinions could come together in terms of the fact that the newspaper was a newspaper that included a pluralistic view. With the financial losses of private press organizations on the said days and the emergence of liberalism in the economy, depoliticization in the society and antisocial effects in the working life of Turkey after January 24, the issue was brought to the court. The difference in court decisions mainly parallels the constitutional changes. It is seen that the 1982 Constitution is more limited in terms of fundamental rights and freedoms compared to the point of view of the 1961 Constitution that supports the social rights of the workers in the worker-employer relationship. As a result, the tradition of Bayram Gazetesi was terminated and the perspective on the social rights of the employees led to social change, the effects of which are still ongoing due to the decrease in the personal rights of journalists day by day. The closure of the Bayram Gazetesi, which was the subject of the review, will be discussed mainly in the context of the examination of the cases that were heard as a result of the objection. The evaluation of the cases in question by the Constitutional Court, the effect of the amendment of the Constitution on the results of the cases, the rights and freedoms protected by the 1961 and 1982 Constitutions, and the effect of the constitutional change on the social change will be examined.

Social Change, Constitutional Movements, Social Rights, Law and Tradition, Modern Law.

1. GİRİŞ

1961 Anayasasının getirdiği sosyal hakların 12 Mart Muhtırası ve ardından gelen 12 Eylül Darbesi ile geri alınması, anayasa incelemeleriyle birlikte Türk toplumunun değişen sosyolojik ve iktisadi karakterinde incelenmelidir. Bu nedenle çalışmamızda iki farklı anayasa felsefesini ortaya koymaya çalışırken aynı zamanda hukuk sosyolojisine ve toplumsal değişme kuramlarına başvurmaktayız. Günümüzde yaşanan hak ihlallerine karşı toplumun neredeyse tepkisiz ve alışmış bir hale gelmesinin nedenlerini araştırırken filmi biraz geriye sarıp bize göre doğru olmayan bir şekilde kutsallık addedilen hukukun bu ülkede toplumun düşünüş tarzında neleri değiştirdiğinin, neleri yok ettiğinin incelenmesi gerekmektedir. Türkiye’nin geçiş yapması istenilen iktisadi sisteme önayak olma amacı güden ve bu yolda oluşabilecek olası engelleri önceden ortadan kaldıran hukuk sisteminin bir kanıtı, uzun yıllar boyunca varlığını sürdüren ve toplumu birleştirici etkisi olan Bayram Gazetesidir. Bayram Gazetesinin ortadan kaldırılış öyküsü, içerisinde iki farklı anayasa döneminde Anayasa Mahkemesi’ne başvuruyu barındırmaktadır. Mahkemenin 1961 Anayasası ve 1982 Anayasası hükümlerine göre verdiği kararlar ise ekonomi ve siyasetin hukuk ile olan güçlü ilişkisini bizlere sunmaktadır.

2. BAYRAM GAZETESİ

Bayram Gazetesi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından 49 yıl boyunca bayramlarda diğer tüm gazetelerin yerine tek başına yayımlanarak arzu eden basın işçilerinin çalışabildiği; böylece gerek gazetecilere gerekse de matbaalarda çalışan, gazetelerin dağıtımını yapan sayıları yüzbinleri bulan basın emekçilerine, bayramlarda hakları olan tatili yapabilmeleri için yılda hiç değilse beş gün “zorunlu” izin hakkı1 sağlayan bir gazeteydi.2

Bayram Gazetesinde arzu eden gazetecilerin yanı sıra fazladan gelire ihtiyacı olan emekli olmuş ve işsiz gazeteciler de çalışırlardı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti de elde edilen reklam gelirlerini gazeteciler için harcardı. Gazetenin bu ekonomik faydalarının yanında, farklı gazetelerden farklı görüşlerdeki yazarlar da bir arada çalışma imkanı bulurdu. Bu açıdan, Bayram Gazetesi bir dayanışma örneğiydi çünkü farklı bakış açılarına sahip birçok yazar aynı gün bir araya gelip bir sayfanın iki ayrı köşesinde anlatmak istediklerini özgürce anlatırlardı ve halk da bu bir araya geliş sayesinde bir meseleye iki farklı açıdan bakabilme imkanına sahip olurdu.3

Bayramlarda diğer özel gazetelerin basımının yasaklanarak yerine Bayram Gazetesinin neşredilmesinin hukuki dayanağını 13.06.1952 tarihli 5953 sayılı “Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun” oluşturmaktadır. “Basın İş Kanunu” adıyla da bilinen 5393 sayılı Kanunun 20. maddesi yasağı şu şekilde düzenlemekteydi: “Günlük gazetelerin Şeker Bayramının ikinci ve üçüncü günleriyle Kurban Bayramının ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerinde intişar etmeleri memnudur. Bu günlere mahsus gazete neşri hakkı, her vilayette gazetecilerin bağlı bulundukları mesleki teşekküllerden basın kartı hamili azası en fazla olanına aittir.” Aynı zamanda 5393 sayılı kanunun 28. maddesi, söz konusu yasağı delenlere para cezası yaptırımı da öngörmekteydi.

49 yıl boyunca devam eden ve toplumun da üzerinde uzlaşı içinde olduğu Bayram Gazetesi geleneği, diğer büyük gazetelerin söz konusu günlerde satış yapamaması sebebiyle, Türkiye’deki sermaye çevreleri tarafından hukuki altyapısının oluşturulması suretiyle yok edildi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından çıkarılan “Bizim Gazete”nin yazarı İskender Özsoy’un 2007 yılında Bayram Gazetesi geleneğinin ortadan kalkmasıyla ilgili söylediği sözler az sayıdaki sermaye sahibinin ekonomik çıkarlarını korumak için yapılan değişikliği ve gazetecilerin bu meseleye bakış açılarını kanıtlar niteliktedir: “Artık Bayram Gazetesi yok. Bir daha yayınlanır mı bilemem. Ama bildiğim bir şey var ki, 49 yıllık geleneği ortadan kaldıranlarla onların destekçileri de yavaş yavaş yok oluyor, olmaya da mahkumlar. Dolarla, Avroyla maaş alanların anlayamayacakları bir dayanışmanın ürünüydü Bayram Gazetesi.”4

3. ANAYASA MAHKEMESİ YARGILAMASI

Türkiye Gazeteciler Cemiyetine dini bayramlarda gazete çıkarma hakkı tanıyan yasaya aykırı ilk davranış, 1975 yılında Günaydın Grubu’nun Ayrıntılı Haber Gazetesinden geldi; ancak gazetenin girişimi yarım kaldı. Daha sonra, yine Günaydın Grubunun başvurusuyla, 1978 yılında bu düzenlemenin Anayasaya aykırı olduğu iddiası ilk kez Anayasa Mahkemesine taşındı.

1961 Anayasasının ve 1982 Anayasasının felsefesini karşılaştıracağımız iki karardan ilki, 1961 Anayasası yürürlükteyken verilen 1978/54 esas ve 1979/9 karar sayılı Anayasa Mahkemesi kararıdır.5 İlk inceleme konusu kararda itirazın konusu özetle, yukarıda bahsedilen, diğer gazetelerin çıkmasını yasaklayan Basın İş Kanununun 20. maddesinin Anayasaya aykırı olduğu savıyla iptali istemidir. Dava konusu olayda, İstanbul’da yayınlanan bir günlük gazetenin, Basın İş Kanunu’nun 20. maddesinin öngördüğü, günlük gazetelerin şeker bayramlarında ve kurban bayramlarında yayımlanmaması yolundaki yasağa karşın, 1975 yılı kurban bayramında yayımlanması üzerine, sorumlular hakkında Yasa’nın 20. maddesine aykırı davranıştan İstanbul 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan kamu davasında, sanıklar vekilleri, Basın İş Kanunu’nun 20. maddesinin Anayasaya aykırı olduğunu ileri sürmüş ve mahkeme de anayasaya aykırılık savını ciddi görerek, söz konusu maddenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur.

Sanıklar vekillerinin anayasaya aykırılık savları şu görüşlere dayanmaktadır: “Anayasa’nın 20. maddesi, herkesin düşünce ve kanı özgürlüğüne sahip olduğu, düşünce ve kanılarını söz, yazı, resim ile veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklayabileceği ve yayabileceği kuralını getirmiştir. Buna göre herkesin düşünce ve kanılarını günlük gazetelerde açıklamakta bağımsız olması gerekmesine karşın, 5953 sayılı Yasanın 6253 sayılı Yasa ile değişik 20. maddesi Türk Vatandaşlarının düşünce ve kanılarını belirli günlerde günlük gazetelerle açıklama hakkını ortadan kaldırmıştır. Düşüncelerin mevcut basın yoluyla açıklanması özgürlüğünün belirli günler için kaldırılması ve bu hakkın bir ayrıcalık getirilerek en fazla üyesi olan üyesi basın meslek kuruluşuna verilmesi Anayasa’nın 20. maddesi hükmüne açıkça aykırı düşer.”

Mahkeme ise bu iptal istemi hakkında: “Temel hak ve özgürlüklerin bir yasa ile sınırlandırılması özelde, özgürlükleri kısıtlananların zararına olsa bile, genelde toplumun yararına olabilir. Yasayla temel hak ve özgürlükler kısıtlanmasının topluma sağlayacağı yararın, kişiler için getireceği zarara göre ağır basması durumunda, kamu yararının varlığı kabul edilmelidir.” diyerek, bu yasayla temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırıldığını kabul etmiş fakat bunun toplumun yararına olduğunu belirterek kamu yararı ilkesini öne çıkarmıştır. Ayrıca, sanıklar vekillerinin savlarına karşın, günlük gazetelerin düşünce ve kanıları yayma araçlarından yalnızca biri olduğunu söyleyerek, söz konusu özgürlüğün bildiri, broşür, radyo, televizyon gibi araçlarla kullanılabileceğini söylemiş ve bu sınırlamanın gereği, Anayasanın 44. maddesinde belirtilen, “Her çalışan dinlenme hakkına sahiptir, hükmü göz önünde bulundurulduğunda daha iyi anlaşılacaktır.” diyerek, Basın İş Kanunu’nun “günlük gazetelerin şeker bayramında ve kurban bayramında yayınlanmaları yasaktır” hükmünün anayasaya aykırı olmadığına ve başvurunun reddine karar vermiştir.

Mahkeme bu kararıyla liberal bir hak olan, “haber alma özgürlüğü” ile sosyal bir hak olan, “dinlenme hakkı” arasındaki çatışmada, sosyal hak temelli bir duruş sergileyerek, haber alma özgürlüğünün farklı araçlarla da (örn. radyo, televizyon vb.) kullanılabilmesi karşısında; yasama organının, çalışanların dinlenme hakkına dönük takdirinde anayasaya aykırılık görmemiştir.

Sosyal devlet ilkesine de uygun olan bu kararın sermaye çevreleri tarafından pek hoş karşılanmaması sonucu; 1992 yılının kurban bayramında, yürürlükteki yasayı ve onlarca yılda oluşmuş Babıali geleneğini dinamitleyen Sabah Grubu, gazetelerini bayramda da çıkaracakları yönünde açıklamada bulunmuştur. Sabah Gazetesi’nin o dönemki Genel Yayın Müdürü Zafer Mutlu, “Biz bayramlarda da yayınlanacağız. Bayram günlerinde ulusal gazetelerin yayınlanmaması tam bir saçmalık... bu uygulama serbest piyasa ekonomisinin ruhuna aykırı.”6 diyerek tartışmanın fitilini ateşlemiştir.

1992 yılında konu yeniden Anayasa Mahkemesi’nin önüne geldi, yalnız bir farkla: Bu defa aynı mesele hakkında karar, 1961 Anayasasında geniş bir şekilde doğal haklar yönünden düzenlenen temel hak ve özgürlükler esas alınarak değil, 1982 anayasası hükümlerine7 ve dönemin ekonomik dinamiklerine göre verilecekti.8

Yapacağımız karşılaştırmanın dayandığı ikinci karar, 1992/36 esas ve 1993/4 karar sayılı Anayasa Mahkemesi kararı olacaktır. Bu karar da yukarıda bahsedilen örnekte olduğu gibi, Basın İş Kanununun 20. maddesine aykırı davranış gerekçesiyle yerel mahkemede açılmış olan kamu davası sırasında 5953 sayılı kanunun Anayasaya aykırılığı savıyla iptaline karar verilmesi istemine dayanmaktadır.9

Yerel mahkeme, Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuruda, itiraz konusu Basın İş Kanununun 20. maddesindeki düzenlemenin Anayasada öngörülen kimi temel hak ve özgürlükleri “sınırladığını” kabul ederek, bu sınırlamanın anayasaya aykırı olduğunu ileri sürmektedir. Anayasa Mahkemesi ise, mahkemenin sınırlama yönünden yapmış olduğu itiraza karşılık, “Diğer gazetelerin yayımının belirli günlerde yasaklanması kimi hak ve özgürlüklerin ‘sınırlanması’ niteliğinde değil, durdurulması niteliğindedir ve temel hak ve özgürlüklerin durdurulması ancak savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde olabilir” diyerek, Basın İş Kanununun 20. maddesinin Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.

Anayasa Mahkemesi, Bayram Gazetesi’nin yılın belirli günleri tek başına çıkmasını Anayasaya aykırı bulduğu bu kararıyla genel olarak ifade özgürlüğünü, özel olarak basın özgürlüğünü korumayı amaçlamıştır. Ancak söz konusu kararda, çalışanların sosyal hakları dikkate alınmamıştır. Mahkeme, 1982 Anayasasına ve Türkiye’nin söz konusu dönemdeki ekonomik tercihlerine uygun bir tavır sergilemiş ve mesleklerinin niteliği itibarıyla zor koşullarda çalışan basın emekçileri yerine medya patronları lehine karar vermiştir.

Modern toplum ile birlikte hukuki özne konumuna gelen şirketler, hukuken kişi olarak kabul edildiği için insani birtakım fiilleri gerçekleştirmeye ehil hale gelmişlerdir. Sözgelimi; sözleşme yapabilmekte, mülk sahibi olabilmekte veya suç işleyebilmektedirler.10 Modern hukukun, yukarıda iki farklı Anayasa felsefesiyle ortaya koymaya çalıştığımız üzere, şirket iktidarını kısıtlaması mümkün değildir; tam tersine hukuk, onun önündeki engelleri kaldırmaya çalışır. Bu durum, yasa koyucunun ve dolayısıyla hukukun da iktisadi planlamaların bir uzantısı olduğunu akla getirmektedir. Nitekim pek çok parlamenter demokraside, yasa yapma süreçleri lobi faaliyetleri ile sürdürülmekte ve en güçlü lobilere de ekonomik gücü ellerinde bulunduranlar sahip olmaktadır.

Ekonomiyi bir alt yapı kurumu olarak ele alacak olursak, gerekleri açısından bir üst yapı kurumu ile uyumlu bir biçimde çalışması, yukarıda göstermeye çalıştığımız gibi, iki farklı felsefi temellere sahip Anayasanın oluşumunun ve Anayasa Mahkemesinin aynı olaya ilişkin iki farklı karar vermesinin nedenini anlamak açısından bizlere bir gerekçe sunmaktadır. Keza Dadaşhan Celaleddin Kavas’ın belirttiği gibi: “On yedinci ve on sekizinci asırlarda etkilerini ortaya koymaya başlayan anayasacılık hareketleri dönemin sosyoekonomik gelişmelerinin etkilerinin de bir ürünü olmuştur. Yaygınlaşan sömürgecilik ve ticari kapitalizm hareketleri neticesinde güçlenen burjuva kesiminin, devlet iktidarının sınırlayıcı etkisinden kurtulma eğilimiyle geliştirdiği liberal düşünceler, anayasacılık hareketlerini de şekillendirmiştir. Bu süreç içerisinde anayasacılık hareketleri, devlet iktidarının kullanımının sınırlandırılması ve belli çerçeveye konulmasını öngören temel bir düşünceye vurgu yapmıştır.”11