Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Su ve Kanalizasyon İdarelerinin Hizmetlerini Yürüttükleri Esnada Verdikleri Zararların Tazmininde Caiz Yargı Yolu

The Competent Court in Compensation of Damages Caused by the Water and Sewage Authorities While Executing Their Services

Hasan Serat GÖKÇEK

2560 sayılı Kanun gereği büyükşehir belediyesi bulunan illerde su ve kanalizasyon hizmetlerini yürütmek üzere kurulan idarelerin, hizmetlerini yerine getirirken verdikleri zararın tazmini istemiyle hangi yargı yoluna gidileceği tartışmalı bir konudur. Yargıtay uzun yıllardan beri istikrarlı bir biçimde meydana gelen zararın bir haksız fiil mahiyetinde olduğunu ve bu nedenle adli yargı yerinde dava açılması gerektiğini söylemektedir. Öte yandan Uyuşmazlık Mahkemesinin Yargıtay’a göre oldukça yeni tarihli kararlarında vermeye başladığı kararlarında görüşü aksi yönde olup vermiş olduğu çeşitli kararlarla burada idare hukuku esaslarına dayanan bir sorumluluk hali olan hizmet kusurunun bulunduğunu, caiz yargı yolunun ise idari yargı olduğunu söylemektedir. Bu çalışmada, zikredilen mesele bağlamında caiz yargı yolunun ne olduğunun ağırlıklı olarak yargı kararlarına göre ve öğretiden yararlanılarak ortaya konması amaçlanmıştır. Bizim fikrimize göre de su ve kanalizasyon idaresinin görevini yerine getirirken verdiği zararlar, bir kamu hizmetinin kötü işlemesi olup hizmet kusuru kapsamında değerlendirilmeli bu sebeple idare mahkemesinde açılacak bir tam yargı davasıyla zararın tazmini talep edilmelidir.

İSKİ, Caiz Yargı Yolu, Tacir, Hizmet Kusuru, Haksız Fiil.

The matter of what competent court will be resorted to for the damages caused by the authorities that exist to carry out water and sewerage services in every metropolitan municipality pursuant to the Code numbered 2560 while they are executing their services is disputed. Court of Cassation, with its consistent verdicts, claims that the damages are in the form of torts and therefore the action must be commenced in the general courts. On the other hand, Court of Jurisdictional Disputes thinking otherwise with its relatively new verdicts, asserts that there is a service fault, which is a type of liability originating from the administrative law, thus the competent court is within the administrative judiciary. In this work, we aim to determine the competent court mostly with the judicial verdicts and the opinions of the scholars. We believe that the damages that a water and sewerage authority causes while executing its service should be considered a service fault as such damages are considered the poor execution of the service, a type of service fault. Therefore, an action to be commenced, must be commenced in the administrative judiciary.

İSKİ, Competent Court, Merchant, Service Fault, Tort.

1. KONUNUN TAKDİMİ

Başta yalnızca İstanbul için, sonradan ise eklenen bir madde ile büyükşehir belediyesi bulunan illerde su ve kanalizasyon hizmetlerini yürütmek üzere 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile su ve kanalizasyon idareleri kurulmuştur.1 Konumuz, bu idarelerin, yürütmekle görevli kılındıkları hizmetleri yerine getirirken verdikleri zarardan doğan sorumluluğun hangi hukuki rejime tabii olduğunu tespit edip buna göre caiz yargı yolunu ortaya koymaktır. Esasında zararın hangi hukuk disiplinin konusu içinde kaldığını belirlemek, gidilecek yargı yolunu da belirleyecektir. Burada iki olasılık söz konusudur: Ya idarenin faaliyet esnasında verdiği zarar özel hukuk hükümleri uyarınca bir haksız fiildir ya da burada idarenin idare hukuku anlamında mali sorumluluğunu gerektiren, bir kusurlu sorumluluk hali (hizmet kusuru) vardır.2 Şayet bir haksız fiil söz konusuysa yargı yolu olarak adli yargıya gidilmesi gerekecek, diğer takdirde ise idari yargı görevli olacaktır. Şimdi bahsettiğimiz bu konuyu somutlaştırmak için yargı kararlarından şu örnekleri verebiliriz: rögar kapağından taşan suyun konuta zarar vermesi,3 yağan yağmur nedeniyle tıkanık kanalizasyon borularından tepen yağmur suyunun tuvalet giderinden çıkarak daireye sirayet etmesi ve zarar vermesi,4 yine yoğun yağmur yağışı drenajı açık rögardan taşan pis suyun apartmana, daireye ve dairedeki eşyalara zarar vermesi,5 kanalizasyon borusunun tıkanması nedeniyle işyerini pis su basması6 ... Bunlar gibi birçok olayın değerlendirilmesinde yargı yeri noktasında yaşanan ikilem, yargı kararlarında kendini göstermektedir. Yargıtay ile Uyuşmazlık Mahkemesi farklı görüşlere sahiptir. Bu nedenle ikilemi çözebilmek, bir sonuca varabilmek için öncelikle bu görüşleri aktarmak, ardından kendi görüşümüzü açıklamak gerekecektir. Bununla beraber, abonelik sözleşmeleri bağlamında sözleşmeye aykırılık olarak değerlendirilebilecek hususlar konumuzun kapsamı içinde değildir, bunlar zaten özel hukuk hükümlerine tabii olan sözleşmelerdir ve bunlara ilişki uyuşmazlığın adli yargı yerinde halli gerekir.

2. YARGITAY’IN GÖRÜŞÜ

Yargıtay’ın konumuza ilişkin görüşünün yerleşmiş olduğunu söylemek mümkündür, bulabildiğimiz kadarıyla 1983 yılından bu yana Yargıtay bugün de sürdürdüğü içtihadına yönelik kararlar vermektedir.7 1983 yılında verdiği kararında dava konusu olayda Ankara Sular İdaresi’ne ait su şebekesine dahil su borusunun patlaması sonucu meydana gelen su baskınının, davacının kuruyemiş imalathanesi olarak kullanılan dükkanındaki mallarına zarar vermiştir. Yargıtay, burada zararın özel hukuk hükümlerine tabi olduğu ve bu nedenle davanın adli yargı yerinde görülmesi gerektiği düşüncesindedir.8 Bu içtihat ilerleyen yıllarda daha da gelişmiştir. Örneğin Yargıtay İSKİ’nin yürüttüğü faaliyet kamu hizmeti niteliğinde olsa da bu faaliyetin özel hukuk kurallarına tabi olduğunu, burada kamu gücü kullanımının söz konusu olmadığını, kamu tüzel kişilerinin özel hukuk tüzelkişisi olarak yürüttüğü hizmetlerdeki eylemlerinin hizmet kusuru sayılamayacağını ve söz konusu eylemlerin özel hukuk hükümlerine tabi olması gerektiğini belirterek, İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) TTK md.16/2 (eTK md.18/1) anlamında tacir de saymaktadır.9 Bunun yanı sıra İSKİ’nin iç yapısının bir anonim şirketinkine benzediği ve bütçesinin aynı kamu iktisadi teşebbüslerinde olduğu gibi formüle edildiğinden bahisle İSKİ’nin özel hukuk hükümlerine göre idare edilen bir kamu tüzelkişisi olduğu sonucuna da varmaktadır.10 Neticede Yargıtay, yürütülen su ve kanalizasyon faaliyetlerinin kamu tüzelkişiliği sıfatına rağmen özel hukuka tabi olduğunu, İSKİ’nin iç yapılanmasının bunu doğruladığını ve İSKİ’nin tacir olduğunu kabul ederek, bu bahisteki bir uyuşmazlık nedeniyle başvurulacak olan yargı yolunun adli yargı olduğunu söylemektedir.

3. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ’NİN GÖRÜŞÜ

Uyuşmazlık Mahkemesi’nin önüne dosyalar, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması halinde ya da kendisinin görevli olmadığını aksine kendisine dosyayı gönderen görevsizlik kararı vermiş mahkemenin görevli olduğunu düşünen mahkemelerin başvurusu11 üzerine gitmektedir.12 Uyuşmazlık Mahkemesi, 2010 yılından başlayarak “İSKİ tarafından ihale edilen ‘Tavukçu Deresi ıslah projesi’ çalışmaları sırasında, yağan yağmurla dere yatağından taşan suların zarar vermesi” olgusuna dayanan benzer birçok olaya ilişkin verdiği kararlarda Yargıtay’ın aksine eylemin bir hizmet kusuru olarak görülmesi ve bu nedenle idari yargıya gidilmesi gerektiğini belirtmiştir.13 Uyuşmazlık Mahkemesi bu görüşünü kamu hizmetinin, yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin; kamu yararına uygun şekilde işletilip işletilmediğinin, hizmet kusuru ya da başka bir nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının yargısal denetiminin idari yargıda yapılması gerektiğine dayandırmaktadır.14 Uyuşmazlık Mahkemesi genel olarak bazı faaliyetlerinin özel hukuka tabii olmasının yürüttüğü her faaliyet için kabul edilemeyeceğini, kanun gereği yerine getirdiği kamu hizmetlerinde kamusal yetkilerle donatıldığını ve bu tür hizmetler için tacir sayılamayacaklarını belirmektedir.