Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Türk Ceza Hukukunda Denetimli Serbestliğin ve Adli Kontrolün Yerine Getirilmesi Bakımından Elektronik Cihazların Kullanılması Suretiyle Takip Kavramı

Surveillance Through Electronic Monitoring for Executing Probation and Judicial Supervision in Turkish Criminal Law

Selahattin Samet BİLGE

Özgürlüğü kısıtlayıcı kararlar/tedbirler muhakkak hakim/mahkeme kararıyla yerine getirilebilirler ve ancak kanuna dayanabilirler. Türk Ceza Hukuku ve İnfaz Hukuku’nda özellikle denetimli serbestlik kurumu bakımından, yükümlülerin elektronik izleme yoluyla takip edilebilmesi mümkündür. Elektronik izleme, 5402 sk. m.15/A düzenlemesiyle hükme bağlanmıştır. Türk hukuk düzeninde, elektronik cihazların kullanılması suretiyle takip ise bir koruma tedbiri olarak adli kontrol, kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar, hapis cezasının konutta çektirilmesi, denetimli serbestlik uygulanmak suretiyle cezaların infazı hallerinde uygulanmaktadır.

Denetimli Serbestlik, Elektronik İzleme, Adli Kontrolün Elektronik Takibi.

Protective measures in Criminal Procedure Law can only be executed under the order of a Court/Judge and the regulations about restricting the freedom of a person must be based on Law. Regulations about probation in Turkish Criminal Law allows liable persons to be monitored by electronic means. The regulations about electronic monitoring in Turkish Law is based on Law n.5402 art.15/A. In Turkish Legal system, electronic monitoring and surveillance is currently applied in areas such as a protective measure of judicial control, execution of alternatives to short-term imprisonment, house arrest and execution of criminal court decisions by probation.

Probation, Electronic Monitoring, Judicial Supervision Via Electronic Monitoring.

I. Genel Bilgiler

Suç, her zaman bir insan fiili olmakta,1 ceza da bu suç karşılığında devlet tarafından uygulanan bir yaptırım olmaktadır.2 ,3 Ceza ile bazı ortak yönleri olmasına rağmen, güvenlik tedbirleri ise suç işleyerek tehlikeliliğini ortaya koymuş kişiler bakımından söz konusu olan, bu kimselerin iyileştirilmesi gibi amaçları yerine getirmeye matuf önleme tedbirleri olmaktadır.

Güvenlik tedbirleri “ceza” değildir.4 Bununla birlikte, güvenlik tedbirleri, “ceza” ile ortak bir yöne sahip olmakta, amaç yönünden bu ortaklık da kendisini “toplumsal savunma” ile ortaya koymaktadır.5

Tarihsel süreç içerisinde ve özellikle Aydınlanma’dan evvel işlenen suçların karşılığı olarak, “öldürme, sürgün etme, toplumdan ayırma, bedenen işkence etme, sosyal bakımdan zararlara uğratma”6 ve hatta suçlunun “nehire atılması”7 şeklinde gayri insani cezalar uygulandığı bilinmektedir. Bu gayri insani düşünceler ve uygulamalar ise, Aydınlanma ile birlikte terk edilmiştir.8 Bununla birlikte, cezanın esasının ne olduğu sorusunun ceza hukukunun en tartışmalı konularından biri olduğu ifade edilmektedir.9 Çağdaş ceza hukuku anlayışında, cezaların ahlaki ve insan onuruyla bağdaşır nitelikte olması, suçlu yönünden etkili olması, para ve hürriyeti bağlayıcı cezalar bakımından bölünebilir olması, sonuçları yönünden onarılabilir olması ve devlete mümkün olduğunca az yük getirir olması gibi niteliklere sahip olması gerektiği ifade edilmektedir.10

Ceza hukuku için, “meşru, hukuka uygun saydığı beşeri çıkar, irade ve davranışları” kendisine adını veren “ceza” ile “güvence altına alır” denmekte böyle olunca da ceza hukukunun; düzenin, toplumsal hayattan doğan ilişkilerde “beşeri çıkar, irade ve davranışlar arasında bir sınırlama sistemi” olduğu ifade edilmektedir.11

Buna bağlı olarak, cezanın kendisi, amacı ve işlevinin ne olduğunun ifade edilmesi gerekliliği doğmaktadır. Bir görüşe göre, cezanın, amacının ve işlevinin kanunda gösterilmesi gerekmez denmektedir.12

Cezanın amacı konusundaki görüşler mutlak teoriler13 başlığı altında kefaret teorisi ve adalet teorisi olarak, nısbi teoriler başlığı altında ise özel önleme teorisi, genel önleme teorisi ve karma teori olarak ayrı konularda incelenmektedir.14 Türk doktrinde daha çok karma teorinin benimsendiği ifade edilmektedir.

Cezanın amacının genel ve özel önleme olduğu da düşünülmekte, bunun karşısında da15 cezanın kendisinin bir ödetme, amacının bu ödetme ile ulaşılmak istenen sonuç yani ıslah, işlevinin ise suç işlenmeden önce önleme, işlendikten sonra bastırma olduğu ifade edilmektedir.16

Ceza hukukunda kanunilik ilkesinin bir diğer sonucu da “kanunsuz infaz olmaz” ilkesi olmakta, Türk Hukuk Düzeni bakımından da bu ilke 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’la yerine getirilmektedir.17 Böylece, “infaz hukuku”nun, cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesine ilişkin kuralların düzenlendiği hukuk alanı olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.18

Hapis cezalarının tümden kaldırılması konusunda doktrinde bir kabule rastlanmamakta fakat hapis cezalarının yerine pek çok alternatif programlar öne sürülmektedir.19

Denetimli serbestliğin ise TCK m.58/6, 7, 8 ve 9 hükümlerinde yer aldığı ve uygulama şeklinin ise 5275 sk. m.104, 105, 105/A, 107, 108’de düzenleme altına alındığı görülmektedir.

Bir düşünceye göre denetimli serbestliğin, “müstakil bir yaptırım türü olmadığı”,20 hapis cezasının veya diğer güvenlik tedbirlerinin infazı zımnında bu müeyyideyi tamamlayan bir kurum olduğu ve doktrinde bu hususa “denetimli serbestliğin tamamlayıcı özelliği” denilmekte;21 böyle olunca “hapis cezasının infazı sürecinde”, “bazı hallerde infaz tamamlandıktan sonra” ve “hükmolunan güvenlik tedbirinin infazı süresince” ve hatta kamu davasının açılmasının ertelenmesi durumunda TCK m.191/2’de gösterilen hallerde ve CMK m.231/8 kapsamında22 uygulama alanı bulduğu görülmektedir.23

TCK m.58/6’da yer alan “... mükerrir hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanır.” ifadesi gereği, denetimli serbestliğe ilişkin hükümlerin uygulanması zorunlu olmakta, bunun dışındaki hallerde ise bu tedbire karar verilmesi hakimin takdirine bırakılmaktadır.24

Hapis cezaları, infaz süreleri ve şartları yönünden ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve süreli hapis cezası olmak üçe ayrılmakta; süreli hapis cezalarından bir yıl veya daha az süreli olanına25 “kısa süreli hapis cezası” denmekte; kısa süreli hapis cezalarının infazı yerine seçenek yaptırımlara hükmedilebilmektedir.26 Kısa süreli hapis cezasının para veya tedbire çevrilmesi sanığın talebine bağlı değildir.27 ,28

Kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi, hapis cezasının sakıncalarını gidermeye yönelik kurumlardan biri olup TCK m.50/3’te29 düzenlenen seçenek yaptırıma çevirme zorunluluğu dışında hakimin takdirine bırakılmaktadır.30

Kısa süreli hapis cezası hususunda müspet görüşte olan kimi düşünürlerin, kişinin bu hapis cezasının infazı sırasında onun üstünde olumlu etki bırakacağı, kendisini tekrar suç işlemekten caydıracağını, hapis cezasının korkutuculuğunun devam edeceğini ve suç mağdurları bakımından öç alma duygularını tatmin edeceği görüşünü savundukları ifade edilmektedir.31 Bu düşüncenin karşısında olanlar, kısa süreli hapis cezasının suçlunun ıslahı için yeterli olmadığını, birkaç gün ya da ay cezaevinde kalmanın ıslaha elverişli olamayacağını, bu nedenle hükümlü ve toplum için faydalı olamayacağını düşünmektedirler.32 Bununla birlikte, 1960 Londra ve 1865 Stockholm BM Kongreleri’nde kısa süreli hapis cezalarından tamamen vazgeçilmesinin önerildiği ifade edilmektedir.33

Kısa süreli hapis cezalarının seçenek yaptırımlara çevrilmesinin esasında, mahkumun, cezaevinin kriminojen ortamından uzak tutulması düşüncesi yer almaktadır.34 Kısa süreli hapis cezalarında, hürriyeti bağlayıcı cezanın ne zaman kısa süreli sayılacağı konusundaki ölçütlerin daha çok şekli ölçütler olduğu ifade edilmektedir.35 Gerçekten de bu müesseseyle birlikte, hapis cezasının olumsuz etki ve sonuçlarının azaltılacağı düşünülmektedir.36

Kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlardan birine çevrildiği durumda, uygulamada asıl mahkumiyet buna göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir.37

Kısa süreli hapis cezalarının, cezanın ıslah amacının dışına çıkabildiği ve suçta tekerrüre neden olabilecek suçluların doğmasına sebebiyet verdiği, seçenek yaptırımlara çevrilmesinin bu sakıncayı bertaraf edebilmek için bir fırsat olduğu, bilimsel araştırmalarla da kısa süreli hapis cezalarına seçenek yaptırımlara başvurulmasının tekerrürü azalttığı ve aynı zamanda kişinin çevresiyle ve sosyal ilişkileriyle irtibatta kalabilmesinin sağlandığı, bunun yanında devletin de mali yükünün hafiflediği ifade edilmektedir.38

Bu başlık altında, kişilerin kriminojen ortamdan uzaklaştırması anlamına matuf olarak, konutta hapis cezasının infazından bahsetmek gerekmektedir.

Özel infaz usulleri bağlamında cezanın konutta çektirilmesi konusundaki düzenlemelere 5275 sk. m.110/2, 110/3 ve 110/4’te rastlanılmaktadır. Konutta hapis cezasının infazı için hükümlüler açısından, 14/4/2020 tarihli ve 7242 sayılı kanunla getirilen son değişiklikle de birlikte, farklı şartlar öngörülmüştür. Bunun yanında, 5275 sk. m.110/9’a göre m.110/3 ve 110/4’te sayılanlar hariç olmak üzere bu madde hükümlerinin “terör suçları ile örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçlarından ya da örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlardan mahkûm olanlar”, “cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan mahkûm olanlar”, “adlî para cezası infaz sürecinde hapis cezasına çevrilenler”, “koşullu salıverilme kararının geri alınması nedeniyle cezası aynen infaz edilenler” hakkında uygulanmayacağının düzenleneme altına alındığı görülmektedir.

Buna göre, kanun koyucu “cezanın konutta infazına karar verilebilir” diyerek farklı değerlendirdiği bazı hükümlüler için (toplam beş yıl veya daha az süreli hapis cezasına mahkûm olan veya adli para cezası infaz sürecinde hapis cezasına çevrilen hükümlüler) 5275 sk. m.16/3’te belirlenen usule göre maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyeceği tespit edilirse bunların cezasının konutta çektirilmesine infaz hakimi tarafından karar verilebilir şeklinde düzenlemeye yer verdiği görülmektedir (5275 sk. m.110/3).

Bir diğer hüküm de doğum yapanlarla ilgilidir. Buna göre “Doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçen ve toplam üç yıl veya daha az süreli hapis cezasına mahkûm olan ya da adli para cezası infaz sürecinde hapis cezasına çevrilen hükümlü kadınların cezasının konutunda çektirilmesine infaz hâkimi tarafından karar verilebilir.” (5275 sk. m.110/4). Ancak bu fıkraya göre talepte bulunulabilmesi doğumdan itibaren bir yıl altı aylık süre geçmemesi şartına bağlanmıştır. Çocuk eğer ölür yahut anasından başkasına verilirse, infaz hakimi tarafından konutta infaz uygulamasına ilişkin kararın kaldırılacağının da aynı fıkrada hükme bağlandığı görülmektedir.

“Mahkûmiyete konu suç nedeniyle doğmuş zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesine dair hukukî sorumlulukları saklı kalmak üzere” denilerek bir başka kategoriden bahsedilmekte; böyle olunca, bu kategorideki kimseler bakımından farklı tasniflere gidilmekte, böyle olunca “kadın, çocuk veya altmışbeş yaşını bitirmiş bir kimse söz konusu ise mahkum oldukları toplam bir yıl”, “yetmiş yaşını bitirmiş kişilerin mahkum oldukları toplam iki yıl”, “yetmişbeş yaşını bitirmiş kişilerin ise mahkum oldukları toplam dört yıl veya daha az süreli hapis cezasının kişinin konutunda çektirilmesine infaz hakimliği tarafından karar verilebilmesi mümkündür” denilerek hüküm altına alındığı görülmektedir (5275 sk. m.110/2).

Konutta cezanın infazına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir. Bu yönetmelik ise “Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği”dir. Burada “Hapis Cezasının Konutta İnfazı” başlığı altında m.75’te 11 ayrı fıkra olarak düzenlemeye rastlanılmaktadır. Anılan yönetmelik m.75/11’e göre ise konutta hapis cezasının çektirilmesine ilişkin kararların infazının elektronik kelepçe kullanılması suretiyle de yerine getirilebileceği hüküm altına alındığı görülmektedir. Böyle olunca, elektronik kelepçeyle izlenmeyen kimse için denetlemenin nasıl yapılacağı sorusu akıllara gelmektedir. Anılan yönetmeliğe göre, elektronik yöntemlerle takip edilmeyen hükümlülerin, denetim bürosunda görevli memurlar tarafından “belirsiz zamanlarda” ve evde bulunduğu sürenin “başlangıç ve bitiş saatleri arasında” denetleneceğinin hükme bağlandığı görülmektedir. (Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği m.85/2).

Hükümlünün konuttan ayrılabileceği süreler ise “hükümlünün risk ve ihtiyaçları, kurallara uymadaki başarısı ve işbirliği dikkate alınarak” değerlendirilmekte, buna göre ilk altı ay için günde bir, ikinci altı ay için günde iki, üçüncü altı ay için günde üç, on sekizinci aydan sonra ise günde dört saat süreyle evden ayrılmasına vaka sorumlusunun önerisi üzerine komisyon tarafından karar verilebilir denilerek hüküm altına alınmaktadır. (Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği m.85/3).

Hükümlünün haklı, gerekçeli ve gerektiğinde belgelendirilebilir bir mazereti olmadan yirmi dört saat süreden fazla olarak konuttan ayrılması veya izin bittikten itibaren süresi içinde konuta dönmemesi halinde ise uyarı yapılmaksızın dosyası kapatılarak yetkili ve görevli mahkemeye gönderilir (Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği m.85/9).

II. Denetimli Serbestliğin Normatif Temelleri

Denetimli serbestlik,39 Birleşik Devletler ve Avrupa’da yaklaşık iki yüzyıllık bir tarihe sahip olmasının karşısında, ülkemiz bakımından yeni bir kurum olarak40 kendisini göstermektedir.41 Anglo-Amerikan hukuku kaynaklı olan ve daha sonra Kara Avrupası’na yayılan denetimli serbestlik sisteminin “adli makamların talepleri doğrultusunda toplumdaki suçların denetimini sürdürmek”, “etkin bir gözetim sağlayarak, suçluları iyileştirmek; gerekli sosyal ve psikolojik desteklerin sunulmasıyla topluma yeniden uyum sağlamasını kolaylaştırmak”, “telafi edici süreçler ve arabuluculuk yoluyla mağduru korumak”, “yeniden suç işleme amacıyla toplumu korumak” amaçlarına sahip olduğu ifade edilmektedir.42

Kara Avrupası’nda, denetimli serbestlik kurumuyla ilgili olarak 30 Kasım 1964 tarihli “Şartla Mahkum Edilen veya Şartla Salıverilen Kişilerin Gözetimi Hakkında Avrupa Sözleşmesi” karşımıza çıkmaktadır.43 ,44 Burada dikkat çeken ifade “sosyal rehabilitasyon” ifadesidir. Sözleşmenin başlangıç kısmında, “mahkemelerince cezaları tecil edilmiş veya şartla salıverilmelerine karar verilmiş veya tayin edilen koşulları yerine getirmediğinden dolayı cezasının çektirilmesine karar verilmiş olan suçluların, diğer akid tarafların ülke topraklarında sosyal rehabilitasyonlarını sağlamak konusunda görev yapmaya hazır haklarını olduklarını düşünerek, aşağıdaki hususlarda anlaşmışlardır” ifadeleri yer almaktadır. Metin, kapsamlı ve detaylıdır. Bununla birlikte konuyla ilgili uluslararası anlamda başkaca hukuki metinler ve tavsiye kararları oldukça fazladır.45 Bunun karşısında, denetimli serbestlik özelinde, kimi ülkelerde bu hizmetlerin “özelleştirildiği”, “denetimli serbestliğin devamının mümkün olup olmadığı” sorularının tartışıldığı görülmektedir.46

Kurumun mahiyeti itibariyle “bir cezaya mahkum edilmiş olsalar bile, tehlikeliliğin, suçu tekrarlayanlar ve özel tehlikeli suçlular bakımından devam etmekte olduğu” esasına dayandığı mütalaa edilmektedir.47 TCK m.58/9 normundan hareketle özel tehlikeli suçlular; suçu meslek edinen kişiler, itiyadî suçlular ve örgüt mensubu suçlulardır.48 Kanun koyucu böylelikle bu kimseleri ayırmakta ve farklı bir infaz rejimine tabi tutmakta bunun yanında da denetimli serbestliğe muhatap kılmaktadır.49

Denetimli serbestliğin, suçluya karşı duyulan “merhamet duygularından” değil, “suçluluğu azaltma ve suçluyu ıslah etme konularında etkili deneyimlerin getirdiği” bir ceza hukuku tedbiri olduğu ifade edilmektedir.50 Bunun karşısında da denetimli serbestlik kurumunun “cezanın etkisini kaldıracağı, korkutucu niteliğini yok edeceği” görüşlerinin de savunulduğu görülmektedir.

Cezaları ertelenen, salıverilen veya haklarında hapis cezası dışında herhangi bir tedbire hükmedilenlerin toplum içinde izlenmesi, iyileştirilmesi, psiko-sosyal problemlerinin çözülmesi, salıverme sonrası korunması ve yargılanan kişiler hakkında sosyal araştırma raporlarının düzenlenmesi ve mağdurun korunması gibi görevleri yerine getirmek üzere, denetimli serbestlik ve yardım merkezlerinin kurulacağı 5275 sk. m.104/1 ve bunun yanında m.104/3 normuyla bu merkezlerin kuruluş yöntem ve esaslarının kendi kanununda düzenleneceği özel olarak hüküm altına alınmıştır.

Denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezanın infazı 5275 sk.’nın 105/A maddesinde düzenlenmiştir.51 Anılan düzenlemeye göre, amaçlanan, hükümlünün “dış dünyaya uyumunun sağlanması”, “aile bağlarının sürdürülmesi ve güçlendirilmesinin temini”dir. Böyle olunca, “açık ceza infaz kurumunda veya çocuk eğitim evinde bulunan ve koşullu salıverilmesine bir yıl veya daha az süre kalan iyi hâlli hükümlülerin talebi hâlinde” denilerek bu kimselerin infaz hakiminin kararıyla cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına infaz kurumunca hazırlanan rapor da dikkate alınarak karar verilebileceği hüküm altına alınmaktadır.52 Ancak bu hükümlerden, adli para cezasının ödenmemesi nedeniyle cezası hapse çevrilen hükümlüler yararlanamazlar (5275 sk. m.105/A, 4). Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer durum da kanuna eklenen geçici dördüncü maddede düzenlenen “bu Kanunun 105/A maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde ve ikinci fıkrasında belirtilen altı aylık süre şartı ile birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen cezanın belirli bir süre infaz edilmesine ilişkin şart 31/12/2020 tarihine kadar uygulanmaz.” hükmüdür. Daha önce de 31/12/2015 tarihine kadar uygulanmaz hükmü içeren bu maddenin amacının, doktrinde, “ceza infaz kurumundaki aşırı doluluğa bir çare olmayı, ceza infaz kurumlarında yer açmayı” hedeflediği mütalaa edilmektedir.53

Denetimli serbestliğin amacının, hükümlünün suç işlemesine neden olan hareketlerinin düzeltilmesi ve yeniden suç işlemesinin önlenmesi ve genel olarak da “toplumun korunması” olduğu düşünülmekte, böyle olunca mahkemece tayin edilen şartlar ve süre içinde bu denetim planı kapsamında kişinin “toplumla bütünleşmesi” maksadıyla hizmet/program ve kaynakların sağlandığı “toplum temelli” bir uygulama olduğu ifade edilmektedir.54 Bu süre boyunca, suçlu, yaşamını özgürce sürdürebilmekte, ailesi ve sosyal çevresiyle ilişkilerini devam ettirebilmekte, “kendi kendini yönetebilme olanağından tamamen yoksun bırakılmamakta”, kendi geçimini sağlayabilmektedir.55

Denetimli serbestliğin, koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmıyla ilgili yukarıda açılanan bilgiler dışında belirtmek gerekir ki, koşullu salıverilmeden,56 infaz sırasında iyi halli olan mahkumun, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olması halinde otuz yılını, müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olması halinde yirmidört yılını, diğer süreli hapis cezalarına mahkûm edilmiş olması halinde ise bu cezanın yarısını infaz kurumunda çekmiş olması şartıyla bu kurumdan yararlanması mümkündür (5275 sk. m.107/2). 671 sayılı KHK ile getirilen ve 6757 sk.’yla aynen kabul edilen ve 14/4/2020 tarihli 7242 sk. m.52’yle değiştirilen 5275 sk.’ya eklenen geçici m.6’ya göre bazı suçlar bakımından daha farklı şartlara bağlandığı görülmektedir.

Denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle cezasının infazına karar verilen hükümlü hakkında, koşullu salıverme tarihine kadar hangi yükümlülüklere bağlı olacağı, hükümlünün “risk ve ihtiyaçları dikkate alınarak”; kamuya yararlı bir işte ücretsiz olarak çalıştırılma,57 ,58 bir konut veya bölgede denetim ve gözetim altında bulundurulma, belirlenen yer veya bölgelere gitmeme ya da belirlenen programlara katılma türlerinden biri veya birden fazlasına karar verilebileceği hüküm altına alınmıştır. (5275 sk. m.105/A-5)59 Bu yükümlülüklerden biri veya birden fazlası altına sokulan kimse, bu yükümlülük ve yükümlülüklere uymamakta ısrar ederse ya da ceza infaz kurumuna geri dönmek isterse ya da ceza infaz kurumundan ayrıldıktan sonra talebinde belirttiği denetim serbestlik müdürlüğüne beş gün içinde müracaat etmezse; denetimli serbestlik müdürlüğünün talebi ve infaz hakiminin kararı üzerine, koşullu salıverilme tarihine kadar olan cezasının infazı için açık ceza infaz kurumuna gönderilmesine60 karar verilir. (5275 sk. m.105/A-6).

Bunların yanında son olarak belirtmek gerekir ki, denetimli serbestlik kurumunun uygulanmasında “hatalı işlemlerin” sonucunun hükümlüye yükletilemeyeceği, doğru olarak, Yargıtay tarafından içtihat edilmektedir.61

Türk hukuku özelinde ise, 5402 sayılı Denetim Serbestlik Hizmetleri Kanunu ile birlikte, denetimli serbestlik ve koruma kurullarının kuruluş, görev ve çalışma usullerinin düzenleneceği hüküm altına alınmakla birlikte, kanunun kapsamının denetimli serbestlik hizmetleri danışma kurulu, denetimli serbestlik daire başkanlığı, denetimli serbestlik müdürlükleri ile koruma kurullarınca yapılacak yardım ve infaz işlemleri hakkındaki kurallar ile bu sürece katılan kişilerin görev, yetki, hak ve yükümlülükleri (5402 sk. m.2) hükme bağlanmaktadır.

Denetimli serbestlik ve yardım ile koruma hizmetlerinde, insan onuruna saygı ve dürüstlük, gizlilik ve tarafsızlık ilkelerinin dikkate alınacağı belirtilmekte; kanunun uygulamasında görev alanların insan haklarına saygılı, dürüst ve kararlılık çerçevesinde hareket edeceği, görevlerini yerine getirirken onuru kırıcı, küçük düşürücü davranışlarda bulunamayacakları, suçtan zarar gören, şüpheli, sanık, hükümlü veya aileleri hakkında öğrenmiş oldukları bilgilerin gizliliğini korumak zorunda oldukları, bu bilgileri kanunun zorunlu kıldığı haller dışında hiçbir kurum veya kişiye veremeyecekleri, kanunun uygulamasında görev alanların görevleriyle ilgili belgeleri incelerken ve elde ettikleri bu bilgilerle ilgili olarak soruşturmanın gizliliği ilkesine uyarak tarafsızlıklarını gölgeye düşürecek ilişkilerden kaçınmakla ve “davanın taraflarına eşit uzaklıkta olmak” zorunda oldukları belirtilmiştir. (5402 sk. m.4). Terim birliği ve muhakeme hukuku terminolojisi açısından, maddenin eleştiriye açık olduğunu söylemek mümkündür. Buna aykırı davranan kamu görevlileri açısından, ilgili norm, şartları oluştuğunda “görevin ihmali”, “görevin kötüye kullanılması” konularındaki eksik ceza normunun içeriğinin belirlenmesinde, yani kamu görevlisinin sorumluluğunun tayininde kullanılabilecektir.62

Denetimli serbestlik kararları, UYAP’ta oluşturulan elektronik ortama kaydedilir, bu kayıtlar yükümlünün kimlik bilgileri, suç, uygulanan kanun maddeleri, kararların türü, konusu, tarihi ve numarası, süresi, geldiği tarih, kararı veren mahkemenin adı ve diğer hususlarını içerir (Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği m.121/1).

Denetimli serbestlik müdürlüklerinin görevleri 5402 sk. m.11 vd. hükümlerinde düzenleme altına alınmaktadır. Böyle olunca; anılan görevler soruşturma, kovuşturma, kovuşturma evresinden sonra ve salıverme sonrası görevler olmak üzere dört başlık altında sıralanmaktadır.63