Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Türk Ceza Hukukunda Haksız Tahrik

Unjust Provocation in Turkish Criminal Law

Ramazan ARITÜRK

Cezalandırmanın insan psikolojisinin içinde bulunduğu durum göz ardı edilerek belirlenemeyeceğini kabul eden modern ceza hukuku, kusurluluğu azaltan yahut tamamen ortadan kaldıran hallerin varlığını kabul etmiştir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 29. maddesinde genel bir hüküm olarak düzenlenen haksız tahrik, failin kusurluluğunu azaltan bir rol oynayarak faile verilen cezada indirim yapılmasını sağlamaktadır. Failin maruz kaldığı haksız bir fiil neticesinde ruh halinde meydana gelen hiddet veya şiddetli elem etkisi altında suç işlemesi halinde haksız tahrikin varlığı kabul edilmektedir. Çalışma kapsamında haksız tahrik hakkında genel bilgilere ve diğer hukuki müesseselerle ilişkisine yer verilecek olup çalışma örnek yargı kararları ile desteklenecektir.

Haksız Bir Fiil, Haksız Tahrik, Kusurluluk, Hiddet, Şiddetli Elem.

Modern criminal law, recognizing that punishment cannot be determined by ignoring the state of human psychology, has accepted the existence of situations that reduce or eliminate faultiness. Unjust provocation, regulated as a general provision in Article 29 of the Turkish Penal Code no. 5237, plays a role that reduces the perpetrator’s fault and provides a mitigation in the punishment given to the perpetrator. The existence of unjust provocation is accepted if the perpetrator commits a crime under the influence of an anger or severe aggression as a result of the tort the perpetrator was subjected to. Within the scope of the study, general information about unjust provocation and its relationship with other legal institutions will be included, and the study will be supported by exemplary judicial decisions.

Tort, Unjust Provocation, Faultiness, Anger, Severe Pain.

Giriş

Kusurluluğu etkileyen haller, Türk Ceza Kanununda düzenlenmiş olup bu hallerden bazıları kusurun tamamen ortadan kalkması sonucunu doğururken bazıları ise, sadece kusuru azaltmaktadır. Kusurun tamamen ortadan kalktığı hallerde faile ceza verilemeyeceği kabul edilirken; kusurun azaldığı hallerde ise, buna orantılı olarak failin cezasında indirime gidilmektedir.

Haksızlık, ceza normlarının öngördüğü davranış modellerine aykırılıktır. Kusur ise failin fiili ile hukuk düzenine sadakatsizlik göstermiş olmasından dolayı kınanabilirliğini ifade eder. Kusur yargısında, failin hukuka düzenine karşı sadakatsizlik sonucunu doğuracak fiilinden kaçınabilirliği değerlendirilir. Yani failin iradesinin oluşum süreci kusurun tespitinde inceleme konusu olmaktadır.1

Hukuka aykırı fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi, zorunluluk hali, meşru savunmanın sınırının korku, heyecan ve telaş nedeniyle aşılması, cebir ve tehdit dolayısıyla irade yeteneğinin etkilenmesi, haksız tahrik, yaş küçüklüğü, sağır ve dilsizlik, akıl hastalığı, kusurluluğu etkileyen hata halleri, geçici nedenler, alkol ve uyuşturucu madde etkisinde olma halleri Kanunumuzda kusurluluğu etkileyen haller olarak düzenlenmiştir. Bu nedenlerin varlığı halinde failin fiilinden dolayı kınanabilirliği, normal şartlara nazaran azalmakta yahut tamamen ortadan kalkmaktadır.2 Dolayısıyla bu hallerde, hareketin haksızlık içeriğinde bir azalma meydana gelmediği ve hukuka aykırı niteliğini devam ettirdiği; ancak failin kusurunun ya tamamen ortadan kalktığı ya da oldukça azaldığından söz edilecektir.

Bu hallerden kimisi algılama yeteneği üzerinde etkili olurken; kimisi irade yeteneği üzerinde etki göstermektedir.3 İrade yeteneğini haricen etkileyen nedenlere “mazeret sebepleri” de denilmektedir.4 Mazaret sebepleri hareketin yöneldiği amaç neticesinde haksızlık içeriğinin azalmasının yanında, failin içerisinde bulunduğu “istisnai nitelikteki zorlayıcı psikolojik durumun” etkisi ile failin kınanabilirliği zayıflamaktadır.5 Haksız tahrik de kusurun irade unsuru üzerinde etkili bir hal olarak kabul edilmekte ve haksız tahrikin mevcudiyetinin failin cezasında indirimi gerektirdiği kabul edilmektedir.6 Haksız tahrik halinde fiilin kusur içeriğinde bir azalma olsa da haksızlık içeriğinde bir azalma olmaz ve bu yönüyle haksız tahrik mazaret nedenlerinden ayrılır. Haksız tahrikte fiil, mazaret sebeplerinin aksine meşru bir amaca yönelmemekte ve sadece bir tepki niteliği taşımaktadır.7

Bu çalışma kapsamında ilk olarak, haksız tahrik kavramı hakkında genel bilgilere yer verilecek olup haksız tahrikin hukuki esası konusundaki çeşitli görüşlere değinilecek ve haksız tahrikin çeşitlerinden bahsedilecektir. Çalışmanın ikinci bölümünde, haksız tahrikin şartları incelenecek olup; son bölümde ise, haksız tahrikin diğer ceza hukuku kurumları ile arasındaki ilişkiye değinilecek ve haksız tahrikin varlığının doğurduğu hukuki sonuçlar incelenecektir.

I. Haksız Tahrik Kavramı

Tahrik kelimesi Arapça kökenli bir sözcük olup “kışkırtma”, “harekete getirme”, “etki yapma” anlamlarına gelmektedir.8 Yargıtay, birçok kararında “haksız tahrik” sözcüğüne yer vermekle birlikte eski kararlarında “kışkırtma” kelimesini de kullanmaktadır.9 Kelime anlamından da anlaşılacağı üzere, haksız tahrikin özünde özgür iradenin zedelenmesi vardır. Sorumluluğun ön şartı özgürlük/özgür iradedir.

Aristo, özgür iradeyi insanın tercihte bulunabilme olanağı olarak tanımlar. Günümüz ceza hukuku bakımından haksız tahrikin kökenleri felsefi olarak Antik Yunan düşüncesinin yeniden doğuşu anlamına gelen Aydınlanma’ya dayanır. Zira aydınlanma ile birlikte objektif sorumluluktan subjektif sorumluluğa geçilmiş, suçun manevi unsuru suçun merkezine yerleştirilmiştir. Suçun manevi unsuru dini ve ahlaki yönden değil; sadece iradi yönden ele alınmış ve irade, fiilden önceki son zihinsel eylem olarak kabul edilerek özgür irade olmadan fiillerden sorumluluğun kabul edilemeyeceği esası getirilmiştir. Nitekim sonrasında Immanuel Kant’ın özgür iradeyi temele alan ahlak yasasının etkisiyle Alman ceza hukukuna hukuka aykırılık ve kusur kavramları hâkim olmaya başlamıştır. Bunun öncesinde, yalnızca zorunluluk halleri mazaret nedeni olarak kabul edilmekte idi. Daha sonra ise Alman hukukçu Feuerbach, psikolojik zorlama teorisinde failin fiili işlerken geçerli olan psikolojik durumunun cezanın tayininde dikkate alınması gerektiğini modern ceza hukuku literatürüne kazandırmıştır.10

Aynı şekilde haksız tahrik kurumu İslam Hukukunda da düzenlenmiştir. İbn Kayyım, “unutma, korku, hata, cinnet, hüzün, öfke” durumlarını sayarak bu hallerde ferdin suç işleme ehliyetinin tam olmayacağını ifade etmiştir. Bu doğrultuda İbn Abidin de “öfke halinde sorumluluk olmaz” diyerek haksız tahriki tarif etmiştir.11

Alman Ceza Kanunu, sadece insan öldürme suçu bakımından haksız tahrik kurumuna yer vermiş; ancak bu halde dahi kapsamını oldukça dar tutulmuştur. Alman Federal Mahkemesi ise modern anlamda viktimolojiden yararlanarak mağdurun provokatör olarak adlandırıldığı bu gibi durumlarda suç teşkil eden fiil bakımından fail ile birlikte mağdurun da sorumluluğunu gündeme getirmektedir. Alman hukukunda haksız tahrik çok daha renkli bir şekilde işlenmiştir. Fail suçun “çirkin mağduru” olarak tasvir edilmiş, böyle bir heyecan veya öfke halinin duygusal çığ veya duygusal fırtına olarak görülebileceği ifade edilmiştir. Mağdurun buna sebep olan davranışları ise “görünmez el” olarak nitelendirilmiştir. Nitekim bu doğrultuda pek çok Alman Yargıtay kararı, adli tıp raporu ve yerel mahkeme kararı bulunmaktadır.12 Kıta Avrupası hukuk sisteminde haksız tahrike konu olacak menfaatler tespit edilirken, Anglo Sakson sistemi olan Common Law’da ise haksız tahrik fiilleri yerleşik içtihatlarla belirlenmiştir. Bu sistem içerisinde suçun hiddet veya elem altında işlenmesi, yalnızca adam öldürme suçunun cezasını tayinde doğrudan etkili olur. Örneğin İngiltere’de “Coroners and Justice Act”in 54’üncü ve 55’inci maddelerinde bu husus “Kontrol Kaybı” şeklinde düzenlenmiştir. İlgili maddelere göre kişi öldürme fiilini işlediğinde kontrolünü kaybetmişse, tetikleyici fiil gözönünde bulundurularak suçun nitelikli (murder) olmaktan çıkıp basit öldürmeye (manslaughter) dönüşmesi mümkündür.13

Haksız tahrik Türk Ceza Kanununun 29’uncu maddesinde düzenlenmiş olup 214’üncü maddede düzenlenen suç işlemeye tahrik suçundan farklıdır. Suç işlemeye tahrik suçunda tahrik eden kişi, bir kitleyi bir suç işlemeye sevk etmektedir. Burada suçun oluştuğunun kabulü için tahrik edenin istediği suçun işlenmesi şart değildir. Tahrik edenin istediği suçun işlenmesi halinde tahrik edenin azmettiren olarak sorumluluğuna gidilecektir.14 Dolayısıyla, 214’üncü maddede tahrik eden ile tahrik edilen kitlenin iradesinin uyuşması için çaba gösterilmektedir. Haksız tahrikte ise mağdur tarafından gerçekleştirilen haksız bir fiilin faili tahrik etmesi söz konusu olmasına rağmen mağdurun faili tahrik etme amacının bulunması gerekmemektedir.15 Haksız tahrik, Türk Ceza Kanununun 29’uncu maddesinde; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde düzenlenmiş genel bir hükümdür. Dolayısıyla, şartlarının gerçekleşmesi halinde tüm suçlar bakımından haksız tahrik hükümleri uygulanabilecektir.16

Doktrinde, haksız tahrikin genel hükümler içerisinde düzenlenmesi eleştiri konusu olmuştur. Buna göre, haksız tahrikin tüm suç tipleri için uygulanabilir olması adil sonuçlar doğurmamaktadır. Haksız tahrik, genel hükümlerde değil; ya TCK 129’uncu madde de olduğu gibi ya insan öldürme, insan yaralama, hakaret ve mala zarar verme suçlarında ayrı ayrı düzenlenmeli ya da genel hükümler içerisinde düzenlenip bir katalogla bu suçlara uygulanmalıdır.17

Kişinin haksız bir eylemin meydana getirdiği hiddetli veya şiddetli elemin etkisiyle suç işlemesi halinde haksız tahrikten söz edilecektir.18 Haksız tahrikin etkisi ile suç işleyen kişinin kusur yeteneğinin azaldığı kabul edilmektedir.19 Zira haksız bir fiil nedeniyle kişide meydana gelen hiddetli veya şiddetli elem kişinin iradesinin zayıflamasına sebep olmakta ve kişinin suç işlemesini kolaylaştırmaktadır.20 Dolayısıyla haksız tahrik, kusurluluğu etkileyen bir hal olarak kabul edilmektedir.21 Ancak bu etki sınırlı olup kusuru tamamen ortadan kaldırmaktan ziyade azaltmaktadır.22 Haksız tahrikin kusurluluğu etkilediği kabul edilmesine karşılık fiilin haksızlık içeriğinde herhangi bir azalma meydana gelmediği belirtilmektedir; çünkü modern ceza hukukunda artık kusurluluk yargısı haksızlık yargısının dışında ele alınmakta ve kişinin fiili haksız olarak değerlendirilse de bu haksızlık teşkil eden fiilden dolayı kınanabilirliği ve cezalandırılabilirliği ayrı bir değerlendirme sonucu belirlenmektedir.23

Ancak bazı suçların niteliği itibarıyla haksız tahrik altında işlenmeye elverişli olmadığı kabul edilmektedir.24 Yargıtay, ruhsatsız silah bulundurma, ırza geçme, yağma ve korku, kaygı ve panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme suçları bakımından haksız tahrik hükümlerini uygulamamaktadır.25 Yargıtay ayrıca taksirli suçlarda da haksız tahrik hükümlerinin uygulanamayacağını kabul etmektedir.26

Kanunumuz bazı suçlar konusunda haksız tahriki özel bir hafifletici sebep olarak kabul etmiştir.27 Örneğin, Türk Ceza Kanununun 129’uncu maddesinde hakaret suçu bakımından özel bir haksız tahrik hali düzenlenmiştir. Kanunda ayrıca düzenlenmesi sebebiyle söz konusu durumun genel hüküm olan 29’uncu maddeye göre değil, özel hükme göre değerlendirilmesi gerekmektedir.28 129’uncu madde şu şekilde bir hüküm ihtiva etmektedir: “(1) Hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir. / (2) Bu suçun, kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi halinde, kişiye ceza verilmez. / (3) Hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi halinde, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.”

Madde hükmünden anlaşıldığı üzere genel haksız tahrik hükmünün uygulanması halinde, haksız bir fiil neticesinde meydana gelen hiddetli veya şiddetli elem kusur yeteneğini tamamen ortadan kaldırmazken hakaret suçu bakımından tamamen ortadan kaldırabileceği madde hükmünden anlaşılmaktadır.29 Maddenin birinci fıkrası bakımından haksız tahrikin somut olayın koşullarına göre kusuru azaltan veya ortadan kaldıran neden olarak, ikinci fıkrası bakımından ise kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi halinde her zaman kusuru ortadan kaldıran bir neden olarak değerlendirilecektir. Karşılıklı hakaret halinin varlığında ise ilk hakarette bulunan kişi, cezalandırılmaya layık görülmekte, ikinci hakareti yapanın ise, ilk hakaretin yol açtığı hiddetli veya şiddetli elemin etkisiyle hareket ettiği kabul edilmekte, bu nedenle de somut olayın özelliklerine göre kusuru azalmakta veya ortadan kalkmaktadır.30

Haksız tahrikin hukuki esasını tayin etmek için doktrinde çok farklı görüşler ortaya atılmıştır. Bazı yazarlar haksız tahriki, hem kusur hem haksızlık içeriğini azaltan bir sebep olarak ele alırken diğer yazarlar, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden şeklinde ele almaktadır. Bunların dışında haksız tahriki hafifletici neden olarak veya cezanın hesaplanmasında dikkate alınması gereken bir faktör olarak değerlendirenler de vardır.31 Kangal’a göre ise, “Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı gibi kusur yeteneğini etkileyen veya ortadan kaldıran nedenler ile kaçınılmaz yasak hatasının dahil olduğu kusuru etkileyen veya ortadan kaldıran diğer nedenlerde failin psişik durumu normun kendisine hitab etmesini engellemekte veya azaltmaktadır.” Haksız tahrikte mağdur psikolojik durumu oluşumuna sebebiyet verirken, kusuru etkileyen veya ortadan kaldıran hallerde söz konusu psikolojik durumun zaten mevcuttur. Bu nedenle haksız tahrik, mazaret nedenlerine daha çok benzemekle birlikte mazaret nedenlerinde cezanın vermenin amacı ortadan kalkarken Kanun, haksız tahrikte kusurun azaldığını; ancak ceza vermenin amacının ortadan kalkmadığını öngörmektedir.32 Ancak biz haksız tahrik halinin neden failin kınanabilirliğini ve dolayısıyla alacağı cezayı azaltıcı bir rol oynadığını doktrindeki subjektif ve objektif ayrıma dayalı olarak iki farklı görüşe göre ele alacağız.33