Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Açlık Grevi

Hunger Strike

Nisa KALMUK

Çalışmamızın konusunu ifade özgürlüğü hakkının kullanış biçimlerinden biri olan açlık grevi eylemi oluşturmaktadır. Açlık grevine yönelik aktif ya da pasif hareketle gerçekleştirilen müdahalenin hukuka uygun olup olmadığı gerek anayasa ve ceza hukuku boyutu gerekse de iç hukuk düzenlemelerinin uluslararası sözleşmelerin konu ile ilgili hükümlerine uyumu bağlamında ve meselenin tıp etik ilkelerini de ilgilendiriyor oluşu ile tartışmalı bir konumdadır. Çalışmamızda ilk olarak açlık grevinin ne olduğu üzerinde durulmuştur; bu bağlamda açlık grevi eyleminin kavramsal açıdan karşılığına yer verilmiş, açlık grevcisinin kim olduğu, grevin ölüm orucu ile ilişkisi kısa bir biçimde incelenmiş olup eylem ile ötanazi ve/veya intihar arasındaki fark vurgulanmaya çalışılmıştır. Bu temeli takiben grevin tarihi süreç içerisinde görünüm şekilleri incelenmiştir. Ertesinde greve yönelik müdahalenin anayasa ve ceza hukuku açısından karşılıkları ile bu yöndeki çeşitli yaklaşımlar irdelenip son olarak müdahale tıp etik ilkeleri doğrultusunda ve uluslararası boyutu ile konuyu ilgilendiren sözleşme ve bildirgeler ekseninde değerlendirilmeye çalışılmış, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yaklaşımı gösterilmiştir.

Açlık Grevi, Tercih Hakkı, Kişisel Özerklik, Yaşam Hakkı, İfade Özgürlüğü, Tıbbi Müdahale.

The subject of our study is the hunger strike action, which is one of the ways of exercising the right to freedom of expression. Whether the active or passive interference against the hunger strike is legal or not is in a controversial position. It is controversial in two contexts: 1. Constitutional and criminal point of view; 2. Compliance of domestic law regulations with the relevant provisions of international conventions. Moreover it is an issue in which medical ethics principles are concerned too. In our study, we first focused on what a hunger strike is. In this context, the conceptual equivalent of the hunger strike action is given; who the hunger striker is, the relationship between the strike and the death fast is briefly examined. And the difference between the action and euthanasia and/or suicide is emphasized. Following this basis, the appearance of the strike in the historical process has been examined. Afterwards, the responses to the intervention against the strike in terms of constitutional and criminal law and various approaches in this direction are examined. Finally, the intervention is evaluated in line with the ethical principles of medicine and in the axis of conventions and declarations that concern the issue with its international dimension. The approach of the European Court of Human Rights is shown, too.

Hunger Strike, Right of Choice, Personal Autonomy, Right to Life, Freedom of Expression, Medical Intervention.

Giriş

Bir protesto biçimi olarak açlık grevi, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün bir kullanım yolu ve greve yönelik müdahale noktasında ise özerklik hakkı ile devletin yaşam hakkını koruma yükümlülüğünün çatışması olarak değerlendirilebilir.

Açlık grevlerine yönelik olarak, grevin, grevcinin beslenme ve tedavisi ile sonlandırılması ya da sonlandırılmaması noktasında aktif/pasif müdahalenin1 gerçekleştiği hak/haklar üzerinde ihlal oluşturup oluşturmadığı hususu, hukuki, toplumsal boyutları ile tıp etik ilkelerinin de konuyu ilgilendirmesi nedeniyle tarihi süreç içerisinde tartışmalıdır.

Bu çalışmada açlık grevine müdahalenin hukuka uygun olup olmadığı tartışmaları, uluslararası sözleşmeler, meselenin iç hukuktaki görünümü ve tıp etiği ilkeleri açısından konunun değerlendiriliş biçimi incelenecektir.

I. Açlık Grevi Nedir?

Açlık grevi; greve katılanların belirli bir hedefe ulaşmak ya da bir tutumu, davranışı, olay veya uygulamayı protesto etmek bu sayede taleplerini yetkili kişi veya makamlara kabul ettirmek, savundukları görüşe dikkat çekerek taraftar kazandırmak ve kamuoyu yaratmak için vücudun ihtiyaç duyduğu besini almayarak tek başına veya bir grupla birlikte gerçekleştirdiği eylemdir.2 Eylemin gereklerini yerine getirerek; duruma göre belirli bir süre yemek yemeyerek / sıvı almayarak iradi bir biçimde katılım sağlayan akli dengesi yerinde kişi açlık grevcisidir.3 Eylemin iradi bir biçimde gerçekleştiriliyor olması önem taşımaktadır, aksi takdirde söz konusu olan açlık grevi değil, aç bırakılmaktır.4

Grev kişinin beslenmeyi tamamen reddetmesi şeklinde gerçekleştirildiğinde ölüm orucundan bahsedilmektedir.5 Bu noktada açlık grevi/ölüm orucu süreci kişinin yaşamını kaybetmesi şeklinde sonuçlandığında bir ideale ulaşma hedefi varlığını hala korumaktadır6 çünkü başlangıç ve eylemin devamında grevcinin amacı hiçbir zaman için ölmek değildir.7 Bu noktada açlık grevi ile ötanazi ve intihar arasındaki farkı vurgulamak gereklidir. Ötanazi “... acı çeken ölümcül bir hastanın kendi talebi üzerine, hekimin bir eylemi veya hareketsiz kalması ile, hastanın ölmesine yardım etmesidir.”8 İntiharda toplumsal bir protesto değil ruhsal bir problem ön plandadır,9 Türk Dil Kurumu intiharı “bir kimsenin toplumsal ve ruhsal nedenlerin etkisi ile kendi hayatına son vermesi”10 olarak tanımlamıştır.

II. Tarihi Süreç İçinde Açlık Grevi

Roma İmparatorluğu döneminde Hristiyanlara karşı yapılan baskılara yönelik açlık grevleri gerçekleştirildiği ve Tiberius döneminde Nerva’nın açlık grevine girerek imparatorlukta yaşanan cinayet ve işkence olaylarını protesto ettiği bilinmektedir.11

Japonya’da eski dönemlerde görülen açlık grevi eylemi bir kişinin bir başkasını rencide etmek ve zor duruma düşürmek amacıyla o kişinin kapısının önünde sürdürülmekteydi. Çünkü dönemin değerleri uyarınca kapı eşiğinde gerçekleştirilen eylemin sonucunda kişinin hayatını kaybetmesi ya da aç bir durumda bulunması onursuzluk olarak kabul edilmekteydi.12

Siyasi hedeflere ulaşmak için bir araç olarak açlık grevine ilk kez Çarlık Rusyası’nda sürgüne gönderilmiş kişiler ve siyasi hükümlüler tarafından, “şartların iyileştirilmesi ve hapishane yönetiminin keyfi uygulamalarının son bulması amacıyla”13 başvurulmuştur.14

1909 yılında kadınlara oy hakkı tanınması için düzenledikleri eylemler sonucunda hapishanede siyasi hükümlü olarak kabul edilmemeleri nedeniyle İngiliz Sufragist kadınları dünyada ses getiren bir açlık grevi gerçekleştirmiştir.15

Ülkesindeki İngiliz sömürüsüne karşı bağımsızlığı sağlayabilmek adına Mahatma Gandhi birçok kez açlık grevi eylemine başvurmuştur.16

1970’lerin başından itibaren 2. Dünya Savaşı ertesinde insan hakları açısından meydana gelen gelişmelerin etkisiyle özellikle İngiltere’de açlık grevleri, grevlerin ölüm orucu halini alması, ölümler ve insan onuru hiçe sayılarak işkence boyutuna varan zorla beslemeler ile konu tekrar ciddi bir biçimde gündeme gelmiştir.17 1981’de IRA (İrlanda Cumhuriyet Ordusu) üyelerinin cezaevi şartlarının düzeltilmesine yönelik gerçekleştirdikleri açlık grevi karşısında İngiliz hükümeti talepleri yerine getirmemiş, hükümlüler yaşamlarını kaybetmiştir.18

1989’da İspanya’da hükümetin kendilerini çeşitli cezaevlerine dağıtmasını protesto amaçlı Grapo adlı terör örgütünün yaklaşık 50 üyesi açlık grevi gerçekleştirmiştir. Uluslararası alanda dikkat çekmeyen eylem grevcilerin zorla beslenmesi gerektiğini savunanlar ve aksi görüşe sahip olanlar açısından tartışmalara yol açmıştır. Yaşanan olayların sonucunda İspanyol Anayasa Mahkemesi grevcilerin zorla beslenmesi gerektiği yönünde karar vermiştir.19

1980 ortaları ve 1990 yılının başlarında Fas’ta açlık grevi yapan mahkumların hastanede yatağa bağlı ve giysi ve çarşafları ile kendilerine yemek verilen borunun yılda ancak iki kez değiştirildiği bir vaziyet içerisinde zorla beslendiği ve dahi bu işlemin sağlıkçılardan çok gardiyanlar tarafından gerçekleştirildiği bilinmektedir.20

Kimi kaynaklara göre ülkemizde bilinen ilk açlık grevi eylemi 1950 yılında Bursa Cezaevi’nde meclisten talep ettiği affın geciktirilmesi üzerine Nazım Hikmet Ran tarafından gerçekleştirmiştir.21

1960 darbesi sonucunda hakkında müebbet hapis cezasına hükmedilen Celal Bayar, 1963 yılında tahliye edilmiş ancak gerçekleşen protestolar nedeniyle yeniden Kayseri Cezaevi’ne götürülmek üzere gözaltına alınmıştır, bu durumu protesto etmek amacıyla Bayar 3 gün sürecek açlık grevine başlamıştır.22

18 Nisan 1972 tarihinde Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, Mamak Askeri Cezaevi’nde 12 gün süren açlık grevlerini idam kararlarının infazı gerçekleşmeden bir hafta önce sonlandırmıştır.23

Özellikle toplumun dikkatini toplaması yönünden açlık grevleri 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında önem taşımaktadır. Diyarbakır Cezaevi’nde gerçekleştirilen ve 5 grevcinin ölümü ile sonuçlanan açlık grevini yine hükümlüler tarafından çeşitli cezaevlerinde gerçekleştirilen 1982, 1984, 1988-89, 1995-96, 1999-2000,24 2007, 2012, 2016 tarihlerindeki grevler takip etmiştir.