Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Jeremy Waldron’un Normatif (Etik) Pozitivizm Yaklaşımı

Jeremy Waldron’s Normative (Ethical) Positivism Approach

Engin ARIKAN

Hukuki pozitivizmin modern temsilcileri H. L. A. Hart ve Joseph Raz, bu kuramın betimleyici bir nitelikte olduğunu savunmuşlardır. Hukuki pozitivizmin mihenk taşı olarak kabul edilen ayrılık tezi, hukuk ile ahlak arasında zorunlu bir bağlantı olmadığını ifade eder. Ayrılık tezi genellikle kavramsal bir bağlamda ele alınmıştır. Jeremy Waldron ise hukuk ile ahlakın birbirinden ayrı olduğuna dair kavramsal bir iddianın da ötesinde, bu ikisinin birbirinden ayrılmasının iyi bir şey olduğunu savunur ve kendi pozisyonunu “normatif” pozitivizm olarak tanımlar. Waldron, modern toplumların kaçınılmaz olarak birçok konuda anlaşmazlığa düşeceğine işaret eder. Bu durumda yapılması gereken, söz konusu anlaşmazlıkların belli kurumlarda ele alınması ve demokratik bir şekilde karara bağlanmasıdır. Yasamanın değeri de işte buradan gelir. Düşünüre göre yasaların yargı tarafından anayasaya uygunluk denetimine tabi tutulmasının sorunludur. Modern toplumlar tartışmalı siyasi ve ahlaki sorunlarını demokratik kurumların çatısı altında çözümlemelidir.

Hukuki Pozitivizm, Normatif Pozitivizm, Jeremy Waldron, Yasama, Anayasa Yargısı.

H. L. A. Hart and Joseph Raz, the modern representatives of legal positivism, argued that this theory is descriptive. The separation thesis, which is accepted as the cornerstone of legal positivism, states that there is no necessary connection between law and morality. Separation thesis is generally considered in a conceptual context. Jeremy Waldron, on the other hand, moves beyond this conceptual claim that law and morality are separate from each other, and argues that the separation of the two is a good thing, and defines his position as “normative” positivism. Waldron points out that modern societies will inevitably disagree on many issues. In this case, what needs to be done is to deal with these disagreements in certain institutions and to decide democratically. This is where the dignity of legislation comes from. According to the author, the judicial review of laws is problematic. Modern societies should resolve their controversial political and moral problems within the framework of democratic institutions.

Legal Positivism, Normative Positivism, Jeremy Waldron, Legislation, Judicial Review.

Hukuki pozitivizm, hukuk felsefesinin önde gelen kuramlarından biridir. Bu kuram genellikle bir başka önemli kuramsal gelenek olan doğal hukuk ile giriştiği tartışmalar bağlamında ele alınsa da, bilimsel yazının zenginleşmesi ile beraber hukuki pozitivizmin içinde de çeşitli münazaralar ve ayrışmalar ortaya çıkmıştır. Bunlardan birincisi yumuşak pozitivizm-sert pozitivizm ayrışmasıdır. Ronald Dworkin’in H. L. A. Hart’a karşı geliştirdiği eleştiri, hukuktaki ahlaki ilkelerin varlığına vurgu yapmış ve bunların da hukuki pozitivizm çatısı altında açıklanması gereğini doğurmuştur.1 Hart, Dworkin’e verdiği cevapta tanıma kuralının belli ahlaki ilkeleri geçerli kılması halinde ahlakın hukuk haline gelebileceğini kabul etmiştir. Bu pozisyon, her ne kadar ahlakın kendiliğinden hukuk olmadığını savunsa da, belli şartların gerçekleşmesi halinde ahlakın hukuk olabileceğini kabul ettiği için “yumuşak pozitivizm” olarak sınıflandırılmıştır.2 Öte yandan Joseph Raz, hukukun otoriteyi haiz olma niteliğine işaret ederek ahlaki kural veya ilkelerin bu şartı sağlayamadığını ve bu sebeple ahlakın hiçbir şartta hukuk olamayacağını savunmuştur.3 Raz’a göre hâkimlerin uyguladığı ahlaki ilkeler tıpkı yabancı ülke yasaları gibi, hâkimlerin belli koşullarda takdirde bulunurken uygulamakta yükümlü oldukları ancak hukuk sisteminin içinde olmayan normlardır.4 Bu pozisyon, ahlakın hiçbir koşulda hukuk olamayacağını iddia ettiği için “sert pozitivizm” olarak sınıflandırılmıştır. Bu ayrışmaya rağmen her iki yaklaşım da hukuki pozitivizmi betimleyici bir kuram olarak görmüş ve kendi yaklaşımlarını da bu çerçevede geliştirmişlerdir. Her iki yaklaşım da hukuk felsefesi çerçevesinde hukukun ne olması gerektiğine veya itaat edilip edilmemesi gerektiğine ilişkin bir yargıda bulunmaz. Hukuki pozitivizmin temel tezi olarak kabul edilen ayrılık tezine göre hukukun ne olması gerektiğine veya mevcut hukuka itaat edilip edilmemesi gerektiğine dair sorular hukuki pozitivizmin içinde bulunduğu hukuk felsefesi çatısında değil, etik veya siyaset felsefesi alanında hukukun ne olduğuna dair betimleyici açıklamalardan ayrık bir şekilde değerlendirilmelidir.

Hukuki pozitivizme dair bu anlayış genel olarak kabul görmüştür ve pozitivist düşünürlerin ağırlıklı çoğunluğu hukuka dair analizlerini betimleyici bir çerçevede geliştirmiştir. Öte yandan bu durumun tam bir uzlaşma olduğu da söylenemez. Hukuki pozitivistlerin bir kısmı, bu kuramın aslının “normatif” bir temelde anlaşılması gerektiğini ileri sürer.5 Jeremy Waldron, işte bu itirazın en önemli temsilcilerinden biridir. Waldron, mevcut hukuki pozitivist anlayışın hukuk kuramı açısından kısır bir hale geldiğini ve normatif ögeler ile zenginleştirilmesi gerektiğini savunur. Düşünür, hukukun geçerliliğinin anlaşılabilmesi için hukukçuların ve vatandaşların neden yasaları geçerli kabul ettiklerine ve içeriğine katılmasalar dahi yasalara itaat ettiklerine dair bir açıklama getirilmesi gerektiğini iddia eder. Waldron, günümüz hukuk sistemleri açısından bu açıklamanın yasamanın taşıdığı değerin incelenmesi ile getirilebileceğini öne sürer. Bu noktada Waldron, hukuki pozitivist ayrılık tezini başka bir seviyeye taşıyarak, hukuk ile ahlakın kavramsal olarak ayrı olmalarının da ötesinde, bunların ayrı tutulmasının iyi bir şey olduğuna dair normatif bir argüman geliştirir ve bundan hareketle önemli çıkarımlarda bulunur.

Bu çalışmada ilk olarak, betimleyici hukuki pozitivizm-normatif hukuki pozitivizm ayrımı incelenecektir. İkinci olarak, Waldron’un normatif argümanının temeli olan yasamanın değerine ilişkin öne sürdüğü gerekçelere bakılacaktır. Üçüncü olarak, düşünürün bu açıklamalarından hareketle yaptığı oldukça önemli ve tartışmalı bir çıkarım olan anayasa yargısının gayrı meşruluğuna ilişkin argümanı sunulacaktır. Dördüncü olarak, Waldron’un normatif hukuki pozitivist anlayışının ötesindeki görüşleri incelenerek bu yaklaşımın sınırları ve iddiaları daha belirgin hale getirilecektir. Sonuç kısmında ise tüm bu içerikler analiz edilerek Waldron’un hukuki pozitivizme ve hukuk anlayışına yaptığı katkı değerlendirilecektir.