Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Kefilin Rücu Hakkı

Surety’s Right of Recourse

Ahmet Hakan DAĞDELEN

Kanun koyucunun detaylı, uzun ve karışık düzenlemeler getirdiği bir konu olan kefalet sözleşmesi bünyesinde kefil olan kişi açısından çeşitli tehlikeler barındırır. Bunlardan biri de hiç kuşkusuz kendisine yabancı olan bir borç ilişkisi için sorumluluk altına giren kefilin, alacaklıya ifada bulunduktan sonra, bu kendisine yabancı olan borç ilişkisinin ekonomik yükünü çekmesidir. Bu tehlikeye önlem olarak getirilmiş enstrümanlar arasından bu çalışmada, kefilin kanuni halefiyete dayanan rücu hakkı incelenmektedir. Esasen kendisine yabancı bir borç sebebiyle ifada bulunan kimsenin elinde, kanuni halefiyetten başka sair rücu imkânları bulunabilir, örneğin vekâletsiz işgörme ya da sebepsiz zenginleşme. Çalışma imkân dâhilinde görülebilecek bu diğer rücu kaynaklarına işarette bulunmakla beraber, esas olarak kendi borcunu ifa eden kefilin kanun gereği gerçekleşen alacak temliki çerçevesince sahip olduğu rücu hakkı üzerinde durmaktadır. Bu çerçevede kefilin asıl borçluya rücu ve buna ilişkin zaman aşımı ve yine kefilin şahsi ve ayni teminat sağlamış diğer teminat verenler ile ilişkisi incelenmektedir. Çalışmanın sonuç bölümünde, yürürlükteki mevzuata ilişkin bir değerlendirmede bulunulmaktadır.

Teminat, Halefiyet, Rehin, Kefalet, Rücu.

The Turkish Code of Obligations contains detailed, long, and complex provisions on the contract of surety. This contract may lead unwished consequences for the surety. One of these is definitely the economic burden of this legal structure where the surety is required to satisfy creditor’s claim upon the debtor’s failure to perform. This paper aims at surety’s right of recourse on the basis of the assigned claim of the creditor. A recourse against the debtor must of course not necessarily be exercised based on the assignment. As an example, actions performed without due authority or unjust enrichment may come into consideration in this regard as well. However, the paper does not go into full detail on these types of recourses with different origins. The main theme is the right of subrogation. Following his payment, the surety is by operation of law subrogated to rights of the creditor. Within this framework, the paper deals with surety’s claims against the debtor and other guarantors. In the last part of the paper, there is a brief review of the legislation in force.

Security, Subrogation, Pledge, Suretyship, Recourse.

I. GİRİŞ

Kanun koyucunun üzerinde detaylı bir şekilde durduğu sözleşmelerden biri olan kefalet sözleşmesi, Türk Borçlar Kanunu (devamında kısaca “TBK”) m.581 uyarınca, kefile yabancı bir borcun ifa edilmemesinin sonuçlarından kefilin şahsen sorumlu olmayı taahhüt ettiği bir sözleşmedir. Kefilin bu sorumluluğu hem tali hem de feri nitelik gösterir. Tali nitelikten kasıt, kefilin asıl borçludan sonra, asıl borçlunun arkasında sorumlu olmasıdır. Bu sonralık veya diğer bir ifadeyle arkalık, kefilin sahip olabileceği savunma enstrümanlarına göre ötelenebilir veya asıl borçlunun arkasında kalacak şekilde belirlenebilir, örneğin peşin dava defi veya rehinin paraya çevrilmesi defi gibi. Feri nitelik ise, kefaletin kendisinden ayrı bir borç ilişkisi ile mantıksal ve yaşamsal bir kader birliği içinde olması anlamına gelir, ki bunun en tipik örneği kefilin sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için başka bir borcun varlığının aranmasıdır.1 Tipik teminat olmanın doğal sonucudur bu.

Kefalet, teminat fonksiyonu ile alacaklıya güvenli bir liman sağlamaya hizmet eder. Alacaklı bu sayede, asıl borçlunun haczi kabil malvarlığı yanında, kefilin de haczi kabil malvarlığına başvurma imkânını elde eder. Alacaklıyı rahat ettiren kefaletin, asıl borçluyu yükünden beri kıldığı düşünülmemelidir. Kefalet asıl borçluyu borcundan kurtarmaz, onun sorumluluğu kefalet borcunun ifasından sonra da devam eder. Alacaklıya ifada bulunan kefil, esasen kendi borcunu kapatmaktadır. Bunun sonucunda da kefil alacaklının tahtına yerleşmektedir. Asıl borcun yükünü üstlenmeyecek olan kefil, alacaklıya ifada bulunmak ile rücu hakkını elde eder.

II. RÜCU HAKKI

Rücu hakkı, yerine getirilen bir edimden ötürü, edime kavuşan kişiden başka bir üçüncü kişinin sorumluluğuna gidebilmeyi mümkün kılan bir haktır. Bu hak genellikle bir edimin tamamen veya kısmen edimi alandan “bir başkası” için yerine getirildiği durumlarda söz konusu olur.2 Bu rücu hakkının hukuksal temeli, edimi yerine getiren kişi ile lehtar arasındaki hukuki ilişkiye göre belirlenir. Kefil de esasen alacaklıyı, asıl borçlu için tatmin etmektedir, bu sebepten rücu hakkına sahip olacaktır. Alacaklı karşısında edimi yerine getiren kefil sıfatını taşıyan kişi, lehtar olan asıl borçluya rücu edecektir. Aşağıda bu bağlamda, kefilin asıl borçluya başvururken hakkını dayandırabileceği belli başlı bazı hukuki temeller üzerinde durulmaktadır.3

İlk olarak kefil ile asıl borçlu arasında söz konusu olabilecek bir vekâlet sözleşmesine işarette bulunulabilir. Gerçekten kefil, alacaklı ile kefalet sözleşmesini, asıl borçluya vermiş olduğu bir söz, asıl borçlu ile yapmış olduğu bir vekâlet sözleşmesi gereğince yapmış olabilir. TBK m.502 vd.’de düzenlenen vekâlet sözleşmesi uyarınca, vekil vekâlet verenin menfaat ve iradesine uygun surette bir işi görmeyi üstlenir.4 Sonuç olarak kefil olan kişi, aynı zamanda bir de vekil sıfatını taşıyor olabilir. Bu noktada ancak bir hususa dikkat etmek gerekir, şöyle ki asıl borçlu ile kefil olacak kişi arasındaki alelade bir anlaşma her zaman bir hukuki işlem teşkil etmez. Asıl borçlunun, kefil olacak kişiyi yönlendirmesi, kefaletin asıl borçlunun istediği üzerine yapılması gibi durumlarda otomatik olarak taraflar arasında bir vekâlet ilişkisinin varlığını kabul edilmez. Burada ayrıca taraflar arasında bir hukuki işlem yapma iradesi, hukuki etki doğurma isteği bulunmalıdır.5 Keza asıl borçluya, kefil olunacağı yönünde bir taahhütte bulunurken, kefalet sözleşmesinin geçerliliği için aranan şartlara burada da riayet edilmesi gerektiği unutulmamalıdır.

TBK m.510 uyarınca, vekil üstlendiği işin görülmesi sebebiyle yapmış olduğu masrafları ve uğradığı zararı müvekkilden isteyebilmektedir. Aynı zamanda vekil sıfatını taşıyan kefil, işte bu düzenleme uyarınca da asıl borçluya rücu edebilir. Birazdan aşağıda incelenecek halefiyete dayalı rücu ile vekilin rücu hakkı birbirine istiflenmez, alacaklıya yapılan kazandırma için bunlar birbirleri ile yarışır, ya biri ya öteki istenir. Lakin TBK m.596/f.3’te de öngörüldüğü üzere, kefil ile asıl borçlu arasındaki iç ilişki ile kefalete dayalı temlik alınan alacak üzerinden gerçekleşecek rücu hakkında modifikasyonlara gidilebilecektir,6 bu bakımdan halefiyete dayalı rücuda bulunurken iç ilişkiye yine riayet edilecektir. Bu çalışmanın konusu, kefilin rücu hakkı, diğer bir ifade ile kefilin, kefil olma sıfatına bağlı rücu hakkı olduğu için vekilin rücu hakkı açısından bu konuda sair kaynaklara atıf yapmakla yetinilmektedir.7