Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Suyun Bir İnsan Hakkı Olarak Değerlendirilmesi

Evaluation of Water as a Human Right

Ceren YOZGAT

Suya erişim, insanların sağlıklı bir şekilde yaşamlarını sürdürebilmesi için vazgeçilmez bir unsurdur. Nüfus artışı, iklim değişikliği, tarımsal ve endüstriyel üretimin artması ve su kirliliği gibi faktörlerin etkisiyle küresel su krizi endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Bu sebeple, suyun en verimli şekilde değerlendirilmesi ve korunması için farklı çözüm yolları üretilmiştir. Çözüm olarak öne sürülen yöntemlerden biri, suyun -ekonomik bir meta olarak ele alınıp- özelleştirilmesidir. Özelleştirme uygulamaları sonucunda, suya belirli bir ücret karşılığında erişim sağlayan insanların suyu tasarruflu kullanacağı ve bu sayede de su kaynaklarının korunması amacına ulaşılacağı ileri sürülmüştür. Ancak çalışmada belirtilen örneklerde de görüleceği üzere özelleştirmenin gerçekleştirildiği ülkelerde suyun kalitesinde bir düşüş yaşanırken; su fiyatlarında ciddi bir artış yaşanmıştır. Bunun sonucunda da birçok insan suya erişim sağlayamamıştır. Yaşanan olumsuz tecrübeler sonrasında suyun bir insan hakkı olduğu görüşü önem kazanmıştır. Suyun bir insan hakkı olarak düzenlenmesi; suya erişimin hukuki olarak güvence altına alınmasını ve su kaynaklarının korunması için devletlerin bazı yükümlülükler altına girmesini sağlayacaktır. Bu çalışmada, açıklanan nedenlerle, suyun bir insan hakkı olarak kabul edilmesi gerekliliği hususu incelenmektedir.

Küresel Su Krizi, Su Politikası, Suyun Özelleştirilmesi, Su Hakkı, Genel Yorum No. 15.

The global water crisis has reached alarming levels due to factors such as population growth, climate change, increase in agricultural and industrial production, and water pollution. For this reason, different solutions have been developed in order to use and protect water most efficiently. One of the methods suggested as a solution is the privatization of water. As a result of the privatization implementations, it has been claimed that people who gain access to water for a certain fee will use water economically, and thus the aim of protecting water resources will be achieved. However there is a decrease in the water quality in the countries where the privatization took place and there has been a serious increase in water prices. As a result of this, many people have not been able to access water. Due to the negative experiences, the view that water is a human right has gained importance. Regulation of water as a human right will ensure that access to water is legally guaranteed, and states take some obligations to protect water resources. For the reasons explained above, water should be accepted as a human right is examined in this study.

Global Water Crisis, Water Policy, Privatization of Water, Right to Water, General Comment No. 15.

GİRİŞ

Su, sadece insanlar için değil, bütün canlılar için yaşam kaynağıdır. MÖ 4000 yıllarında kurulan ilk medeniyetler, etrafında verimli toprakların olduğu Fırat ve Dicle nehirlerinin yakınlarına yerleşmiş; sulama kanalları oluşturarak tarımsal üretim ile geçimlerini sağlamıştır. Bundan binlerce yıl öncesine bakıldığında bile suyun ne kadar önem arz ettiğini, insanların hayatlarını suya göre konumlandırdığını ve geçimlerini suyu kullanarak sağladıklarını görmek mümkündür. Günümüzde su hâlâ aynı öneme sahiptir ancak bu konudaki farkındalık yeterli düzeyde değildir. “Yeryüzünün yüzde 71’i sularla kaplı olmasına karşın bu suların sadece yüzde 3’ü kullanılabilir tatlı sudur. Üstelik bu tatlı suyun %75’i donmuş hallerde kutuplara yakın bölgelerde bulunmaktadır. İnsanların kullanmak amacıyla ulaşabileceği tatlı sular, dünyadaki su miktarının ancak yüzde 1’idir.”1 Bu bilgiler ışığında, su kaynaklarının korunması ve verimli kullanılması hususunun neden bir zorunluluk olduğu daha net anlaşılmaktadır.

Dünya nüfusunun artması ve buna bağlı olarak suyun kullanım alanlarının genişlemesi, küresel ısınmanın sebep olduğu iklim değişiklikleri sebebiyle su kaynaklarının kuruması ve su kirliliğinin kaygı verici boyutlara ulaşması sonucunda küresel bir su krizi gündeme gelmiştir. Bu krize farklı yöntemlerle çözümler üretilmeye çalışılmaktadır. Yöntemlerden biri suyun korunmasını ve en verimli şekilde kullanılmasını sağlayacağı öne sürülen, suyu ekonomik bir meta olarak ele alan özelleştirmedir. Öte yandan suyun bir insan hakkı olarak kabul edilmesi ve bütün insanların suya erişiminin sağlanması hususunda devletlerin yükümlü olması gerektiği savunulmaktadır. Bu çalışmada, su krizine sebep olan unsurlar belirtildikten sonra; su krizine çözüm olarak ileri sürülen özelleştirme uygulamaları ve ardından suyun bir insan hakkı olarak değerlendirilmesi ayrıntılı olarak incelenecektir.

I. KÜRESEL SU KRİZİ

Son dönemlerde su krizi hakkında yapılan araştırmaların, akademik çalışmaların hızlı bir artış gösterdiği görülmektedir. Birleşmiş Milletler’in (BM) 2021 yılında açıkladığı Su Kalkınma Raporu’na göre, 3 milyardan fazla insanın suya erişim olanağı bulunmamaktadır ve 2030 yılına kadar su kıtlığının %40 seviyelerine yükseleceği öngörülmektedir.2 Ayrıca raporda, dünyadaki su kaynaklarının yönetimine verilen önemin artırılmasıyla suyun daha verimli kullanılması gerektiğine; suya erişimin temel bir insan hakkı olarak değerlendirilmesi için uygun teknolojik kaynaklara yatırım yapılması gerektiğine vurgu yapılmaktadır.3 Kirlilik, iklim değişikliği ve bugün gezegenin su verimi açısından risk bölgelerinde yaşayan insanların sayısını iki milyara çıkaran nüfus artışı yüzünden, dünya bir su krizi ile karşı karşıyadır.4 Dahası, yaşam tarzımızı değiştirmediğimiz sürece, 2025 yılına geldiğimizde, dünya nüfusunun üçte ikisi su kıtlığı ile karşı karşıya kalacaktır.5 Ancak bu endişe verici gözlemlere rağmen küresel anlamda suyun korunması adına etkili tedbirler alınmamaktadır. Su kıtlığı, Dünya İzleme Enstitüsü’nün (Worldwatch Institute) ifadesiyle “günümüzün en çok göz ardı edilen küresel sorunu” olabilir.6 Bu krize çözüm olabileceği düşünülen yöntemleri incelemeden önce, krize sebep olan unsurlara değinmek yerinde olacaktır.

Su krizini etkileyen unsurlardan ilki nüfus artışıdır. Birleşmiş Milletler’e göre dünya her yıl 80 milyon insana daha ev sahipliği yapmaktadır. Bu değişime paralel olarak da her yıl 64 metreküp daha suya ihtiyaç duyulmaktadır.7 Ancak belirtmek gerekir ki ihtiyaç duyulan su miktarı, artan nüfusla eşit oranda artış göstermemektedir. Yirminci yüzyılda dünya nüfusu üç katına çıkmasına rağmen su tüketimi yedi kat artmıştır.8 Artan nüfusun çeşitlenen tüketim tercihleri sebebiyle ihtiyaç duyulan su; nüfus artışının gerektirdiğinden çok daha fazla olmaktadır. 2050 yılına gelindiğinde, nüfusumuz üç milyar daha arttığında, sırf beslenmek için insanların su kaynaklarının %80 artması gerekecektir.9 Bu veriler göz önünde bulundurulduğunda suyu korumak ve en verimli şekilde kullanmak adına küresel çapta bazı önlemler alınması gerektiği çok açıktır.

Öte yandan, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) tarafından hazırlanan rapora göre, dünya genelinde yaklaşık 2 milyar 200 milyon kişinin hâlâ temiz içme sularına erişimi bulunmamaktadır.10 Birleşmiş Milletlerin “Değişen Dünyada Su” isimli raporuna göre ise 2100 yılında dünya nüfusunun yarısını Asya ve Afrika ülkelerindeki insanlar oluşturacaktır ve bu ülkeler daha şimdiden susuzluk riski altındadır.11 Nüfus artışının, su krizinin artmasına etken olduğu doğru olsa da hâlihazırda suya erişimi olmayan nüfusun artması aslında su krizini -su kullanımındaki artış bakımından- etkilemeyecektir; ancak bu durumdaki insanların hayatlarını sürdürebilmeleri imkânsızlaşacaktır.