Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Kanada Örneği Işığında Türkiye’de Anadilde Eğitim: Sosyal ve Kültürel Haklar Bağlamında Eğitim Hakkı İçin Anayasa Değişikliği Önerisi

Mother Tongue Education in Turkey in the Light of Canadian Model: A Constitutional Amendment Proposal for Right to Education in the Context of Social and Cultural Rights

Akif TÖGEL

1982 Anayasasının üçüncü bölümünü oluşturan Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler, temel haklar sınıflandırmasında devlet mekanizmasına pozitif yükümlülükler yükleyen bir alandır. Eğitim hakkı da bu yükümlülükler arasında hem sosyal hem de kültürel bir hak olarak önemli bir yer teşkil eder. 24. dönem TBMM Anayasa uzlaşma müzakerelerinde, Meclisteki siyasi partiler birçok tartışma yapmakla birlikte, sosyal ve kültürel haklar alanında dört partinin mutabakata vardığı madde sayısı sadece dört tanedir. Bu çalışmada, Komisyonun mutabakat sağlamaya en çok yaklaştığı konulardan biri olan ve nihai metnin 17. maddesinde yer alan ‘eğitim ve öğrenim hakkı ve hürriyeti’ incelenecektir. Ancak eğitim hakkının bütün içeriği bir makalede tüketilemeyecek kadar geniştir. Bu nedenle bu çalışmada tümdengelim metodu uygulanarak, öncelikle ilk bölümde sosyal, kültürel-ekonomik haklara, eğitim hakkına ve bu hakların Kanada’daki kapsamına değinilecektir. Ardından ikinci bölümde eğitim hakkına ilişkin devletin yükümlülüklerine yer verilecektir. Çalışmanın araştırma sorusu, farklı etnik, kültürel ve dini kimliklerin bir arada yaşadığı ilginç bir örnek olarak Kanada’da tatbik edilen anadilde eğitim hakkı modelinden anayasa hazırlık müzakerelerinde istifade edilip edilemeyeceği üzerine yoğunlaşmaktadır. Konu ile ilgili fiilen bu ülkede araştırma yapıldığı için araştırma örneklemi de bu ülke ile sınırlı tutulmuştur. Bu nedenle ilk iki bölümde, sosyal-kültürel haklar ve eğitim hakkının kendi içerisinde Kanada ve Türkiye’deki gelişim süreçleri de değerlendirilmektedir. Çalışmanın son bölümünde ise, eğitim hakkı ile ilgili TBMM Anayasa uzlaşma komisyonu tutanakları analiz edilmektedir. Bu analiz neticesinde, eğitim hakkına dair uzlaşma görüşmelerinin düğüm noktasının anadilde eğitim hakkı olduğu tespit edilmiştir. Kanada Haklar ve Özgürlükler Şartında sosyal ve ekonomik hakları özel olarak düzenleyen bir bölüm bulunmadığı halde, eşitlik hakları temelinde eğitim hakkına yer verilmesi ve anadilde eğitime yönelik farklı seçeneklerin tatbik edilmesi önemli bir örnektir. Yeni bir anayasa değişikliği gündeme geldiğinde, eğitim hakkına ilişkin maddenin yazımında bu örnekten de istifade edilebileceği değerlendirilmektedir.

Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Haklar, Eğitim Hakkı, Kanada’da Eğitim Hakkı, Anadilde Eğitim Hakkı.

Social and economic rights and duties, which constitute the third part of the 1982 Constitution of Turkey, is an area that places positive obligations on the state mechanism in the classification of fundamental rights. The right to education, in this regard, presents an important place among these obligations as both a social and cultural right. In the 24th term of the Parliamentary Constitutional Reconciliation negotiations, although there were many debates among the political parties in the Assembly, yet the number of articles those have been agreed on by four parties in social and cultural rights field was only four. In this study, ‘right to and freedom of education and learning’, which was one of the subjects that the Commission could not reach to a consensus and which was included in the article 17 of the final text, will be examined. However, the entire content of the right to education is too broad to be consumed in an article. For this reason, the deductive method is applied in this study; firstly, the development of social, cultural, and economic rights, right to education and scopes of those rights in Canada will be mentioned in the first part. Then, in the second part, the obligations of the state mechanism regarding the right to education will be covered. The research question of the study focuses on whether the Canadian educational rights model can be used or not in the constitutional consensus negotiations as an exciting example of co-existence of different ethnic, cultural, and religious identities. The sample of the research is limited as the research is actually conducted in this country. Therefore, in the first two parts social-cultural rights and right to education are assessed within their development processes in Canada and Turkey. In the last part of the study, the minutes of the Constitutional Reconciliation Commission of Turkish Grand National Assembly on the right to education are analyzed. As a result of this analysis, it has been determined that the crucial point of reconciliation negotiations is the right to education in mother tongue. Although there is no specific section that explicitly regulates the social and economic rights in the Canadian Charter of Rights and Freedoms, coverage of right to education on the basis of equality rights and application of different options towards education in mother tongue are important examples. When a constitutional amendment comes to the fore, it is evaluated that this example might also be benefited from when writing the article with regards to the right to education.

Social, Economic and Cultural Rights, Right to Education, Right to Education in Canada, Right to Education in Mother Tongue.

Giriş

Sosyal, ekonomik ve kültürel haklar, genel olarak; iş hayatı, sosyal güvenlik, aile hayatı, kültürel yaşama katılım ve konut, yiyecek, sağlık ve eğitim alanlarına ilişkin insan haklarıdır. Bu hak grubu, diğer insan hakları gibi iki boyutlu özgürlükler içermektedir. Birinci boyutta bu haklar, devletin müdahalesinden korunma şeklinde kendini gösterir. İkinci boyutta ise, devletin temin edeceği imkânlar çerçevesinde ulaşılabilecek haklar karşımıza çıkar. Örneğin, yeterli barınma hakkı ele alındığında, ilk boyutta, devlet görevlileri tarafından hukuki bir karar olmaksızın zorla tahliye edilmekten kurtulma hakkından bahsedilebilir. İkinci boyut ise, belirli durumlarda yeterli barınma olanaklarına erişim konusunda devletin imkânlarından yardım alma hakkını da kapsamaktadır.

Sosyal, ekonomik ve kültürel haklar; özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında ulusal, bölgesel ve küresel hukuk sistemlerinde, kanunlarda ve yönetmeliklerde, ulusal anayasalarda ve uluslararası antlaşmalarda giderek daha fazla yer edinmeye başlamıştır. Bu kapsamda, ülkedeki herkesin sosyal, ekonomik ve kültürel haklardan yararlanabilmesi amacıyla ve bu hakların ihlal edilmesi halinde, tazmin sağlamak üzere devletlere bazı yasal-anayasal ödevler de yüklenmektedir.1 Diğer insan hakları gruplarında olduğu gibi, sosyal, ekonomik ve kültürel hakların ayrımcılık yasağı ilkesi ile birlikte tanınması sonucunda ise, toplumdaki dışlanmış, ayrımcılığa maruz kalmış ve ötekileştirilmiş gruplara da odaklanılmış olmaktadır.

Sosyal, ekonomik ve kültürel haklar çatısı altında yer alan hakların her biri, dinamik yapıları gereği ayrıca incelemeyi gerektirecek kapsamdadır. Ancak bu çalışmada, özellikle eğitim hakkı ve daha özelde anadilde eğitim hakkı üzerine yoğunlaşılmaktadır. Kapsamı itibarı ile eğitim hakkının her bir bileşeni ayrı bir makalede incelenebilecek kadar geniştir. Bu nedenle çalışmamızın araştırma sorusu ile sınırlı olarak konu detaylandırılacaktır. Eğitim hakkının temeli biraz belirsiz olsa da, genellikle eğitim hakkının sosyal haklar-refah hakları kategorisine, yani bireyin nispeten ciddi veya kalıcı bir zarar görmeyeceği şeylere ilişkin haklar kategorisine girdiği kabul edilmektedir.2 Bu kabul sebebiyle de, çalışmamızda tümdengelim metodunu uygulayarak öncelikle çatı başlık olarak sosyal ve kültürel hakların gelişimini incelemeyi tercih ettik.

Şüphesiz, eğitim olmadan insanlar yaşadıkları dünyayı anlayamaz ve diğer insanlar arasında bağımsız olarak var olamazlardı. Bu önemine binaen eğitim hakkı, birçok ülke tarafından anayasal olarak tanınmaktadır ve insan haklarını özellikle ulusal yasalarının bir parçası olarak tanıyan ülkelerde, eğitim hakkı aynı zamanda anayasal bir haktır.3

Türkiye Cumhuriyeti’nin 1982 yılından itibaren yürürlükte olan Anayasasının 41’inci ve 65’inci maddeleri arasında sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler başlıklı üçüncü bölümünde birçok önemli temel hakka yer verilmiştir. Araştırmamız kapsamında ise eğitim ve öğretim hakkı ve ödevi başlıklı 42’nci madde özel bir önem taşımaktadır. Madde içeriğinde, ‘kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz’ ifadesiyle, eğitim konusunun anayasal düzlemdeki önemine dikkat çekilmiştir. Eğitim hakkı, hayati öneme sahip olmakla birlikte, anadilde eğitim hakkı başlığı, 24. dönem TBMM Anayasa uzlaşma komisyonunda siyasi partiler arasında fikir ayrılıklarına neden olmuş ve Meclisteki dört siyasi parti ortak bir noktada buluşamamışlardır.4

Tam da bu noktada çok-kültürlü sosyal yapısı, resmi olarak kullanılan iki dili ile Kanada, eğitim hakkının kendine özgü düzenlenme modeli nedeniyle incelenmeye değer konumdadır. Kanada’nın bütün eyaletlerinde henüz liseden mezun olmayan 6 ilâ 20 yaş arası her birey için okuldaki eğitimin ücretsiz olmasını sağlayan yasalar çıkarılmıştır.5 Bu kapsamda eğitimin gerçekleşeceği okulların inşası, eyaletlerdeki eğitim kurullarının yükümlülüğü olup, çocukların okula gönderilmesini sağlamak ise ebeveynlerin görevidir. Kanada’nın iki dillilik politikasının temel taşı olan Resmi Diller Yasası Temmuz 1969’da kabul edilmiş, Kanada Parlamentosu tarafından İngilizce ve Fransızca dillerine eşit statü sağlanmıştır.6

Bu çalışmanın ilk bölümünde, sosyal, ekonomik ve kültürel hakların tarihi gelişimi, anayasalardaki konumu ve kapsamındaki haklar ele alınacaktır. Böylece isteme hakları olarak nitelenen bu hak grubunun içerisinde kabul edilen eğitim hakkına dair tartışmalar açısından kavramsal çerçeve çizilmiş olacaktır. Literatürde pozitif haklar için, çoğunlukla sosyal-kültürel haklar ifadesi kullanıldığından, sosyal, ekonomik ve kültürel hakların tamamını karşılayacak şekilde bu ifade tercih edilmiştir. Çalışmamızdaki araştırma sorusunun cevabını Kanada uygulamasında aradığımız için, sosyal kültürel hakların Kanada’da ve Türkiye’deki gelişimine de burada yer vermek istedik. İkinci bölümde, eğitim hakkının içeriği ve gelişimi tartışılarak, uluslararası antlaşmalarda, Türkiye ve Kanada anayasasında ve yasalarında bu hakkın nasıl konumlandırıldığı incelenmektedir. Son bölümde ise 24. dönem TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonunda, eğitim hakkını düzenleyen maddeye yönelik tartışmalar masaya yatırılarak, anayasal boyutta yeni bir değişiklik yapılması halinde Kanada modeli ekseninde bir uzlaşmanın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği değerlendirilmiştir. Nihayetinde bu çalışmada, eğitim hakkına dair tartışmalar tüm ayrıntıları ile tüketilmiş değildir; ancak son bölümde yer verilen Anayasa Uzlaşma Komisyonunun eğitim hakkına ilişkin verileri ile Kanada’da bireylerin eğitim hakkına bakış açısını yansıtan tarafımızca yapılan mülakatların sonuçları analiz edilmek suretiyle konu ile ilgili yeni bir öneri getirilmiş olmaktadır.

I. Sosyal, Ekonomik-Kültürel Haklar ve Eğitim Hakkı

İnsanlığın muhatap olduğu tüm semavi dinler, dünyanın büyük ahlaki gelenekleri ve filozofları, insanların özgürlük, adalet, haysiyet ve ekonomik güvenlik içinde yaşamayı hak ettiklerini kabul eder. Nitekim insanların, varoluşsal açıdan zaten kendi bünyelerinde sahip oldukları özgürlükleri başka bir mekanizmadan talep etmeleri gerekli görülmemiştir. Ancak bu özgürlüklerin başlayıp bittiği sınırlar arasındaki çakışmalar, bireyler üstü bir mekanizma tarafından koordineyi gerekli kılmıştır. Bu bağlamda özgürlükler, devlet mekanizması aracılığı ile tanınmaya ve ‘hak’ olarak adlandırılmaya başlamıştır.

Bireylerde var olduğuna inanılan özgürlüklerin uluslararası alanda haklar silsilesine dönüşmesi ise, yakın geçmişte kabul edilen Uluslararası Haklar Bildirgesi ile başlamış, daha sonra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Amerikan Haklar Bildirgesi gibi belgelerle yaygınlaşmıştır. Bildirgede, kadim geleneklerden doğan bu haklar için; tüm devletlere, sivil, siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik insan haklarının kabulü için çağrıda bulunulmuştur. Bu sebeplerle, ekonomik, sosyal ve kültürel konulara “haklar” olarak atıfta bulunmak, uluslararası hukuk kapsamında geliştirilen yasal çerçeveyi kullanmak anlamına gelecektir.7

İnsan hakları çatısı altında bulunan her bir hak, ortaya çıkış süreçlerine göre kuşak haklar şeklinde tasnife tabi tutulmaktadır. İlk kuşak hakların, Magna Carta’ya (1215) dayanan ve Birleşik Devletler Haklar Yasası (1791) ve İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi (1789) gibi kilometre taşı belgeleri içeren uzun zamandır özgürlükleri vurgulayan bir geçmişi vardır. Yaşam hakkı, ifade özgürlüğü, din özgürlüğü, adil yargılanma hakkı, yasa önünde eşitlik hakkı gibi negatif statü hakları, devlet aygıtının müdahale etmemesi gerektiğine inanılan hak grubudur. İkinci kuşak haklar, eşitlik hakları ya da namı diğer pozitif statü hakları, on dokuzuncu yüzyıldaki hızlı sanayileşmenin ve beraberindeki toplumsal ve ekonomik eşitsizliklerin bir ürünüdür.8 İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan ideolojik çatışmalar bağlamında, komünist ideolojiye sahip devletler, ekonomik, sosyal ve kültürel hakları büyük ölçüde desteklemiştir. Pozitif statü haklarının ayırt edici özelliği, aktif devlet katılımının ön koşul olmasıdır. Bu nedenle, ilk iki nesil haklar, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde kapsanmıştır. Vašák, birinci ve ikinci kuşak haklar arasında ayrım yaparken, birincinin olumsuz karakterini ve ikincisinin pozitif karakterini vurgulayarak, ikinci kuşak hakların bireyler tarafından deneyimlenebilmesi için, devlet tarafından mutlaka pozitif bir faaliyetin yürütülmesi gerektiğini ileri sürmektedir.9 Dahası, her iki kuşak da bireysel haklara atıfta bulunurken, pozitif haklar, devlete yeni yükümlülükler getirmesi yönüyle ayrışmaktadır.

Ekonomik ve sosyal haklar, hükümetlerin ve diğer güçlü aktörlerin, insanların temel ihtiyaçlara erişmesini ve insanların refah düzeylerini etkileyen kararlarda söz sahibi olmasını gerektirir.10 Bu nedenle de, hakların gelişim sürecinde insanlık onurunun korunması için harekete geçilmesi gerektiği fark edilmiştir.11 Nitekim sosyal hakların yerine getirilmesinin (fulfillment)”bir gereklilik” olduğuna dair düşüncelere; 1792 yılında kaleme aldığı İnsan Hakları (Rights of Man) kitabında Thomas Paine şu ifadelerle dikkat çekmiştir: “Sivil karakterli ve sosyal bir devlet, eski resmi ve durağan (statik) devletten farklı olarak, doğal yasalara dayanır ve insan haklarını korumak için gerekli bütün önlemleri alabilme kapasitesine sahiptir. Sosyal adaletin gerçekleşebildiği bu devlette, yeni evli çiftler için analık ödeneği, fakir ailelerin çocuklarını yetiştirmelerine ve eğitmelerine olanak tanıyan mali kaynaklar, işsizler için kamu istihdamı gibi olanaklar bulunmalıdır. Bu sosyal olanaklar, devlet tarafından sağlanan yardımlar olmayıp, bizatihi insan hakkıdır.”12

Eğitim hakkı kapsamında değerlendirilen ve bu hakkı tamamlar nitelikte öneme haiz olan anadilde eğitim hakkı ise, birçok ülkede tartışma konusu olmuştur. Anayasakoyucu, eğitim hakkının çerçevesini çizerken bazı ülkelerde anadilde eğitim, kapsam dışı bırakılırken bazılarında eğitim hakkını daha anlamlı kılan bir unsur olarak yorumlanmaktadır. Çalışmamızda yer verdiğimiz Kanada örneği gibi, bünyesinde en fazla dili barındıran Hindistan’da ideal bir eğitimin, ancak anadilde eğitimin sunulduğu eğitim kurumlarının var olması ile mümkün olacağı savunulmaktadır.13

Kanada Haklar ve Özgürlükler Şartı (Kanada Şartı) sosyal ve ekonomik hakları ayrı bir başlık altında açıkça düzenlemiş değildir. Kanada Şartında sosyal ve ekonomik haklar, eşitlik hakkı ve kişinin yaşamı, özgürlüğü ve güvenliği gibi hakların bir bileşeni olarak kabul edilmiştir. Ancak Şartın yürürlüğe girmesinden sonra uzun yıllar, Kanada’daki yoksullar, sosyal ve ekonomik hakların eşitlik, güvenlik ve haysiyet haklarının merkezi bileşenleri olduğunu iddia etmiş, mahkemelerdeki yargılama alanını genişletme mücadelesi yürütmüşlerdir. Kanada’daki sosyo-ekonomik hakların anayasal statüsü, büyük ölçüde, Mahkemeler nezdindeki Kanada Şartı içtihatlarında belki de en merkezi çözülmemiş sorun olmaya devam etmektedir.14

Kanada, uluslararası sözleşmeler boyutunda ise Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesine taraf olmuştur.15 Bilindiği üzere bir uluslararası antlaşma, hükümlerine herhangi bir atıfta bulunulmaksızın mevzuatta değişiklik yapılarak veya ek olarak iç hukuka dönüştürülür. İsveç, Kanada ve Birleşik Krallık gibi bazı devletler, iç mevzuatlarında değişiklik yaparak ve onaylamadan önce ek mevzuat kabul ederek Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesini iç hukuklarında yürürlüğe sokmuştur.

Kanada Şartının sosyo-ekonomik bir hakkı tanımasına en yakın olan kısmının, 23. bölümde yer alan azınlık dilinde eğitim hakkı olduğu belirtilmektedir. İkinci bölümde detaylıca incelenecek bu maddeye göre; yeterli sayıya ulaşılan bölgelerde, ilk ve ortaokul seviyesindeki öğrencilere, kamu tarafından finanse edilen anadilde eğitim hakkı tanınmıştır. Azınlık dilinde eğitim imkânı, bu konudaki referans karar olarak gösterilen Alberta Temyiz Mahkemesi tarafından, bir gruba hükümete büyük kurumsal yapıları değiştirme veya geliştirme yönünde yükümlülükler veren ‘yeni bir yasal hak biçimi’ olarak yorumlanmıştır.16

Kanada Şartı, 1982 Kanada Anayasasının ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmektedir. Bu birliktelik sebebiyle, sosyal ve ekonomik hakların da Şarta girmesi için bazı gruplar kampanya yürütmüşlerdir. Kampanyanın temel argümanı, bireylerin eşitliği ve güvenliği için, sosyal ve kültürel hakların da mutlaka Sart’ın koruması altında olması gerektiğidir. Mesela kadın grupları, engelliler seferber olarak, kulis yapmışlar ve eşitlik hakkının olumlu boyutunu vurgulayarak, sadece kanun önünde eşitlik değil; aynı zamanda kanun nezdinde de eşitlik talep etmişler ve nihayetinde Şartın 15. bölümünün üst başlığı eşitlik hakları olarak adlandırılmıştır. Yine bu kapsamda, Kanada, engelliliği bir ayrımcılık temeli olarak yasaklayan ilk anayasal demokrasi olmuştur.17

Şarta eşitlik hakları alanının eklenmesi, uzmanlar ve eşitlik arayan gruplar tarafından insan hakları mevzuatından ‘eşitlik içtihadı ithal etmek’ olarak yorumlanmıştır. Böylece hükümetler ve diğer siyasi aktörler, sadece ayrımcılıktan kaçınmakla kalmayıp aynı zamanda benzersiz (kendine özgü) ihtiyaçları karşılamak için olumlu önlemler almak konusunda da pozitif yükümlülükler yüklenmişlerdir. Kanada’da eşitlik arayan gruplar tarafından teşvik edilen bu yeni eşitlik paradigması, ABD’deki sivil haklar hareketinden kuzeye gelen fikirleri, Kanada’nın kendine özgü sosyal hak gelenekleriyle birleştirmiştir. Böylece kamu sağlık sigortası, işsizlik sigortası ve gelir yardımı gibi alanlarda dezavantajlı gruplara ilişkin hükümetlerin olumlu rol ve yükümlülükleri kabul edilmiştir.18

Eşitlik hakları, kişinin yaşam, özgürlük ve güvenlik hakkı gibi farklı vizyonları nedeniyle, Yüksek Mahkeme tarafından “melez” haklar olarak tanımlanmıştır. Bu melez hakların, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde olduğu gibi, insan onuru, eşitlik ve güvenliğin merkezi değerleriyle bağlantılı haklar olarak işlev görmeleri beklenmiştir.19

Sosyal ve ekonomik hakların, Kanada Şartı kapsamında yorumlanması sürecinde, Kanada Yüksek Mahkemesi bir başka kararında önemli bir farka dikkat çekmiştir. Mahkeme, Kanada Şartı’ndan kasıtlı olarak hariç tutulan kurumsal-ticari ekonomik haklar ile barınma, sosyal güvenlik veya çalışma hakkı gibi savunmasız grupların güvenebileceği ve uluslararası hukukta tanınan sosyal ve ekonomik haklar arasında ayrım yaparak, bireysel ekonomik hakları kişinin güvenlik hakkı gibi Şart haklarının bileşenleri olarak yorumlamıştır.20 Böylece, Kanada şartında açıkça yer almayan bu haklar içtihat yoluyla uygulamaya koyulmuş görünmektedir.

Kanada Yüksek Mahkemesi üyesi Martin’e göre, Kanada Şartında sosyal kültürel haklarla ilgili düzenleme kapsamının sınırlı olması, Mahkemeyi uluslararası boyutta başka ülkelerin bu hakları nasıl yorumladığını araştırmaya yöneltmiştir. Bazı çevreler bu gelişmeyi aktivist bir tutum olarak yorumlasa da, Mahkeme üyeleri, küresel dünyada, haklar ve özgürlükleri de küresel yorumlanma eğilimindedir.21

Kanada özelinde sosyal ve ekonomik hakların Yüksek Mahkeme içtihadı ile şekillenmiş olması oldukça önemlidir. Son tahlilde, Kanada Yüksek Mahkemesi, Şartın genel olarak en azından Kanada’nın onayladığı uluslararası insan hakları belgelerinde benzer hükümlerin temin ettiği kadar koruma sağladığı varsayımına varmıştır. Kanada Yüksek Mahkemesi, uluslararası insan hakları hukuku standartlarını, Kanada Şart’ının yorumlanması için ilgili ve ikna edici bağlamsal bir kaynak olarak ele almaktadır. Nitekim 1948’de Birleşmiş Milletler üyesi devletler tarafından muhalefet edilmeden İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi kabul edilmiştir. Bu gelişme sonrasında ise, Kanada tarafından yeterli gıda, giyim ve barınma, eğitim, adil ve elverişli çalışma koşulları ve sağlık hakları da dâhil olmak üzere sosyal ve ekonomik hakları insan hakları olarak tanıyan birçok uluslararası insan hakları dokümanı onaylanmış bulunmaktadır.22

İnsan haklarının birçoğunda olduğu gibi eğitim hakkı da tarihsel süreçte gelişim göstermiştir. On sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda, aydınlanma çağından önce eğitim, ebeveynlerin ve kilisenin sorumluluğunda kabul edilmekteydi.23 Ancak Fransız ve Amerikan devrimleri ile eğitim, kamusal bir işlev olarak kendini tesis etmiştir. Böylece devletin eğitim alanında daha aktif bir rol üstlenerek, eğitim idealini herkesin erişebileceği bir hale getirebileceği ileri sürülmüştür.24 Modern devletin ortaya çıkmasıyla birlikte, eğitim konusu kamuoyunun genel sorunu olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Aydınlanma çağı şeklinde tabir edilen dönemle birlikte, çoğu Avrupa devleti zorunlu eğitim ve benzer yöntemler yoluyla çocuklar, ebeveynler ve kilise arasındaki karmaşık eğitim ilişkilerini düzenlemeye çalışmıştır.25

Eğitim hakkı, bir insanın sadece çocukluk dönemini değil; ergenlik, yetişkinlik ve hatta yaşlılık dönemini de kapsayan öneme sahiptir. Bu nedenle de, hayat boyu öğrenme ya da beşikten mezara eğitim şeklinde nitelendirilir. Ancak bu araştırmanın sınırları açısından, biz eğitim hakkının ilk ve orta öğrenim boyutunu değerlendirmekteyiz. Bu noktada, beşikten okul sıralarına kadar olan dönemde, çocukların eğitiminin hangi düzeyde ve hangi aktörler tarafından koordine edilmesi gerektiği önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Sorunun çözümünde, sosyal sözleşme temeline dayanan devlet aygıtı, inisiyatif alarak ulusal düzeyde düzenlemeler yaparken, uluslararası sözleşmelerle evrensel boyutta eğitim hakkının kapsamına yönelik belirlemeler yapılmış ve taraf devletlere çeşitli yükümlülükler öngörülmüştür.

Sosyal, ekonomik ve kültürel haklar grubu içerisinde yer alan eğitim hakkı, hiçbir ayrım gözetmeksizin yasal olarak başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi olmak üzere birçok ulusal ve uluslararası metinde güvence altına alınmıştır. Uluslararası belgelerin bazılarında, devletlerin eğitim hakkını koruma ve yerine getirme yükümlülüğü bulunduğu belirtilmektedir. Bu yükümlülük nedeniyle, günümüzde eğitim hakkının ihlali veya yoksunluğu halinde devletleri sorumlu tutmak mümkündür.