Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Anayasa Mahkemesinin Basit Yargılama Usulüne İlişkin İptal Kararları ile İptal Kararlarından Sonra Basit Yargılama Usulünün Uygulanmasında Yaşanan Sorunlara İlişkin Bazı Değerlendirmeler

Some Assessments on Cancellation Decisions of the Constitutional Court Regarding Simple Trial Procedure and Some Problems Encountered in Implementation of Simple Trial Procedure After Cancellation Decisions

Seydi KAYMAZ

Karşılaştırmalı hukuktaki gelişmeye paralel olarak ülkemizde de mahkemelerin artan iş yükünün azaltılması, nispeten hafif olarak kabul edilen suçlara ilişkin uyuşmazlıkların genel muhakeme usulü dışında çözülmesi amacıyla bazı kurumlar kabul edilmiştir. 7188 sayılı Kanunla CMK’ya eklenen bu kurumlardan biri seri muhakeme usulü, bir diğeri de inceleme konumuzu oluşturan basit yargılama usulüdür. Basit yargılama usulünde asliye ceza mahkemesinin, iddianamenin kabulüne karar verdikten sonra, ancak duruşmadan önce tarafların yazılı beyanlarını alarak duruşma yapmaksızın bir hüküm vermesi söz konusudur. 7188 sayılı Kanunla CMK’ya eklenen geçici 5/1-d. maddesinde, basit yargılama usulünün “kovuşturma evresine geçilmiş” davalar ve “hükme bağlanmış” davalarda uygulanamayacağı belirtilmiştir. Bu hükümlerin Anayasa’nın 38/1. maddesinde düzenlenen kanunilik ilkesine aykırı olduğu yönündeki itirazlar üzerine, basit yargılama usulünün uygulanmasını sınırlayan bu hükümler Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. İşte bu çalışmamızda, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları, iptal kararlarından sonra basit yargılama usulünün uygulanmasında yaşan sorunlar ile buna ilişkin görüşlerimize yer verilmiştir.

Basit Yargılama Usulü, Anayasa Mahkemesi, Kanunilik İlkesi, Scoppola/İtalya, Eşitlik İlkesi.

In parallel with the development in comparative law, some institutions have been accepted in order to resolve disputes regarding the crimes those are assumed as relatively mild outside of general court procedure, in order to reduce the increasing workload of courts in our country. One of these institutions, which has been added to the Criminal Procedure Code No.7188, is the serial trial procedure and the other is the simple trial method, which constitutes our subject of the review. In the simple trial procedure, the criminal court of first instance takes a decision without holding a hearing by taking the written statements of the parties before the trial, after deciding the acceptance of the indictment. In the temporary clause 5/1-d included to the Criminal Procedure Code no.7188, it is stated that simple trial procedure cannot be applied in cases where “prosecution has started” and a “judgment is given”. These provisions, which limited the implementation of simple trial procedure were annulled by the Constitutional Court upon the objections stating that these provisions are in violation of the legality principle regulated under the article 38/1 of the Constitution. In this study, the annulment decisions of the Constitutional Court, the problems encountered in the application of the simple trial procedure after the annulment decisions and our opinions with regards to this are included.

Simple Trial Procedure, Constitutional Court, Legality Principle, Scoppola v. Italy, Equality Principle.

I. Genel Olarak

Karşılaştırmalı hukuka bakıldığında, mahkemelerin iş yükünün artması ile birlikte, nispeten hafif olarak görülen bazı suçlara ilişkin uyuşmazlıkların kısa sürede çözülmesi amacıyla klasik muhakeme usulünden vazgeçildiği ve muhakemenin basitleştirilmesi yoluna gidildiği görülmektedir.1 Ceza muhakemesinin bazı usulleri ve teminatlarının dışlandığı bu kurumların bir kısmı uyuşmazlığın soruşturma aşamasında sonlandırılmasını amaçlamaktadır. Örneğin, uzlaşma ve önödeme, esas itibarıyla soruşturma aşamasında uygulanması gereken kurumlardır. Uzlaşmanın gerçekleşmesi ve önödeme önerisine uyulması halinde soruşturma aşamasında şüpheli hakkında kamu adına kovuşturma yapmaya yer olmadığına karar verilir. Önödeme ve uzlaşmanın soruşturma aşamasında uygulanmaması veya suçun nitelik değiştirerek önödeme ve uzlaşma kapsamına girmesi halinde bu kurumların kovuşturma aşamasında uygulanması gerekir. Yine kamu davasının açılmasının ertelenmesi kurumu da, iddianame düzenlenmesi için yeterli şüphe bulunmasına rağmen, kanundaki koşulların gerçekleşmesi halinde Cumhuriyet savcısına iddianame düzenlememe ve böylece dava açmama yetkisi veren bir kurumdur.

7188 sayılı Kanunla hukukumuza dâhil edilen seri muhakeme usulünde, bazı suçlardan dolayı yapılan soruşturmada, Cumhuriyet savcısının yaptığı teklifi, şüphelinin, müdafisi huzurunda kabul etmesi üzerine Cumhuriyet savcısının mahkemeye yazılı bir talepte bulunması, seri muhakeme usulünün koşullarının oluştuğunu tespit eden mahkemenin de Cumhuriyet savcısının talebi doğrultusunda bir hüküm kurması söz konusudur. Basit yargılama usulünde ise, mahkemenin, iddianamenin kabulüne karar verdikten, diğer bir ifadeyle kovuşturma aşamasına geçildikten sonra, ancak duruşmadan önce tarafların yazılı beyanlarını alarak duruşma yapmaksızın bir hüküm vermesi söz konusudur. CMK’nın genel hükümlerine göre bir yargılama yapılmasa da, sübut meselesinin hâkim tarafından çözülmesi ve mahkûmiyet halinde cezanın hâkim tarafından tespit edilmesi nedeniyle basit yargılama usulü, adından da anlaşıldığı üzere basit de olsa bir yargılama usulüdür.2

CMK m.251/1’e göre, asliye ceza mahkemesinin görevine giren ve üst sınırı iki yıl veya daha az hapis cezasını ve/veya adli para cezasını gerektiren suçlarda hâkim basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verebilir. Maddede “karar verebilir” şeklinde bir ifade kullanılmasından anlaşılacağı üzere, hâkim, gerekli ve yararlı bulduğu takdirde basit yargılama usulüne başvurabilecektir; bu usulün uygulanması zorunlu değildir.

Mahkeme, bu usulün uygulanmasına karar verdiğinde, iddianameyi; sanık, mağdur ve şikâyetçiye tebliğ edecek, beyan ve savunmalarını on beş gün içinde yazılı olarak bildirmeleri hususunu tebliğ edecektir. Tebligatta duruşma yapılmaksızın hüküm verilebileceği hususu da belirtilecektir. Adı geçenler bu süre sonunda beyanda bulunmasalar dahi mahkeme duruşma yapmaksızın ve Cumhuriyet savcısının görüşünü almaksızın hüküm verebilecektir.

Mahkeme hüküm verirken TCK’nın 61’inci maddesine göre, suçun düzenlendiği kanun maddesindeki cezanın alt ve üst sınırları arasında temel bir ceza tayin edecek, artırım ve indirim maddelerini uygulayarak bir ceza belirleyecektir. İşte basit yargılama usulünün uygulandığı hallerde, hâkim, TCK’nın 61’inci maddesine göre belirlediği bu cezadan 1/4 oranında indirim yapacaktır. Böylece ceza muhakemesindeki duruşma, sorgu gibi usullerden vazgeçilmiş olmasının ve sanığın mahkeme ile işbirliği yapmasının bir karşılığı, deyim yerinde ise ödülü olarak sanığın cezasından 1/4 oranında indirim yapılacaktır. Görüldüğü üzere, basit yargılama usulü, mahkemenin takdirine bağlı olarak uygulanan, başarı ile uygulanması halinde sanığa daha az verilmesini sonuçlayan bir kurumdur. Uygulanması halinde sanığın cezasından indirim öngörülmesi nedeniyle basit yargılama usulü sanık lehinedir.

7188 sayılı Kanunla CMK’ya eklenen geçici m.5/1-d hükmünde yer alan ve basit yargılama usulünün “kovuşturma evresine geçilmiş” davalar ve “hükme bağlanmış” davalarda uygulanamayacağına ilişkin bu ibarelerin, Anayasa m.38/1’de düzenlenen kanunilik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptali için mahkemeler tarafından Anayasa Mahkemesine başvurulmuştur. Anayasa Mahkemesi de, CMK geçici m.5/1-d hükmünde yer alan, “kovuşturma evresine geçilmiş” ve “hükme bağlanmış” ibarelerini basit yargılama usulü bakımından Anayasa m.38/1’de düzenlenen kanunilik ilkesine aykırı görerek iptal etmiştir.3

Anayasa Mahkemesinin bu kararlarının isabetli olup olmadığı tartışmalı olduğu gibi, Anayasa Mahkemesinin kararlarından sonra da, basit yargılama usulüne ilişkin yaşanan sorunlar ve bu konudaki tartışmalar bitmiş değildir. Aşağıda önce basit yargılama usulünün hukuksal niteliği irdelenecek, daha sonra ise Anayasa Mahkemesinin basit yargılama usulüne ilişkin verdiği iptal kararları ile bu kararlardan sonra ortaya çıkan hukuksal durum ile sorunlara değinilecek ve bu konudaki görüşlerimize yer verilecektir.

II. Basit Yargılama Usulünün Hukuksal Niteliği

Ceza muhakemesinin temel hükümlerine göre bir muhakeme yapılmamakla birlikte, iddianamenin kabulünden sonra, kovuşturma aşamasında iddianame tebliğ edilip tarafların yazılı beyanları alınarak dosya üzerinden bir hüküm kurulduğundan ve uyuşmazlığın çözüm usulünü düzenlediğinden basit yargılama usulünün bir ceza muhakemesi kurumu olduğunda kuşku yoktur. Bu usulün uygulanması sonucu mahkûmiyet kararı verildiğinde sanığın cezasından 1/4 oranında indirim öngörülmesi nedeniyle bu kurumun maddi ceza hukuku kurumu yönü olduğu da iddia olunabilir. Buna karşılık, sırf cezasızlık sonucunu veya cezada indirim yapılması sonucunu doğurmaları nedeniyle bazı ceza muhakemesi kurumlarının4 ve bu arada basit yargılama usulünün maddi ceza hukuku kurumu sayılamayacağı da ileri sürülebilir. Yargıtay’ın görüşü ise, cezada indirim yapılması veya cezasızlık sonucunu doğurup ceza muhakemesi kurumu niteliği ağır basan, önödeme, uzlaşma ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumlarının, hem ceza muhakemesi hem maddi ceza hukuku yönü bulunan karma kurumlar olduğu şeklindedir. Yargıtay, esas itibarıyla bir usul kurumu olan basit yargılama usulünün maddi ceza hukuku yönü de bulunan karma bir kurum olarak kabul etmektedir.5

AİHM, bu konudaki görüşlerini İtalya’ya karşı açılan bir davada (Scoppola/İtalya) ortaya koymuştur. AİHM, Scoppola/İtalya davasında, Türkçe’ye, “özet yargılama” (Summary proceeding), olarak çevrilebilen “giudizio abbreviato” kurumunda yapılan yasal değişikliğin geçmişe yürürlü olarak uygulanabilip uygulanamayacağını tespit etmek amacıyla bu kurumun hukuksal niteliğini belirlemeye çalışmıştır.

1999 yılında kabul edilip yürürlüğe giren 479 sayılı Kanun ile değişik CMK m.442/2’ye göre, özet yargılama usulünün uygulanması halinde, suç için öngörülen cezanın 1/3 oranında indirime tabi tutulması, müebbet hapis cezasının ise 30 yıl hapis cezasına indirilmesi öngörülmekteydi. İtalyan Ceza Kanununa göre, kasten öldürme suçu için müebbet hapis cezası öngörülmekte olup, eşini kasten öldürmek suçundan yargılanan başvurucu sanığın bu suçu işlediği 2 Eylül 1999 tarihinde özet yargılama sonucu müebbet hapis cezası yerine 30 yıl hapis cezasını öngören bu kanun yürürlükteydi.6 Kararın verildiği gün yürürlüğe giren bir yasal düzenleme ile CMK’nın 442’nci maddesinde sanık aleyhine bir değişiklik yapılarak, özet yargılama sonucu müebbet hapis cezası yerine, infaz koşulları daha hafif olmakla birlikte yine müebbet hapis cezası verilmesi öngörülmüştür.

Soruşturma ve kovuşturmayı düzenleyen hükümlerin yer aldığı İtalyan CMK’nın 442’nci maddesinin, ceza muhakemesinin bir parçası olduğuna işaret etmekle beraber, iç hukuktaki sınıflandırmanın AİHM bakımından belirleyici olmadığını vurgulayan AİHM’e göre, İtalyan CMK’nın 438’inci maddesi ve 441’inci maddesi ile 442’nci maddesi özet yargılamanın kapsamı ve usulünü düzenlemekle beraber İtalyan Ceza Muhakemesi Kanunu m.442/2 hükümleri, özet yargılama sonucu verilecek cezanın süresine ilişkindir.7

AİHM; İtalyan Ceza Muhakemesi Kanunu m.442/2’de, sanığın ve Cumhuriyet savcısının kabulüne bağlı olarak uygulanan ve mahkemece duruşma yapılmaksızın sanığın cezalandırılması ve cezasından 1/3 oranında indirim yapılmasını, müebbet hapis cezasının ise 30 yıl hapse indirilmesini öngören özet yargılama (giudizio abbreviato)8 usulünün maddi ceza hukuku yönü de bulunduğuna karar vermiştir.9

Bu açıklamalar ışığında AİHM, İtalyan CMK m.442/2 hükümlerinin, özet yargılama sonucu suçu sabit görülen sanığa uygulanacak hapis cezasının süresine ilişkin olması nedeniyle suç tarihinden sonra yürürlüğe girip, özet yargılama sonucu verilecek cezanın süresi bakımından sanık aleyhine değişiklik yapan kanunun uygulanmasının AİHS’in 7’nci maddesinde düzenlenen kanunilik ilkesine aykırı olduğu sonucuna ulaşmıştır.10

Basit yargılama usulüne ilişkin CMK’nın 251’inci maddesi hükümleri de esas itibarıyla usul hükümleridir; ancak basit yargılama usulünün uygulanması halinde sanığın cezasından 1/4 oranında indirim öngörmesi ve dolayısıyla sanığa hükmedilecek cezanın süresine etki etmesi sebebiyle, basit yargılama usülüne ilişkin CMK’nın 251’inci maddesi hükümlerinin maddi ceza hukuku yönü de bulunmaktadır.

Anayasa Mahkemesi, 1.1.2020 tarihi itibarıyla “kovuşturma evresine geçilmiş” veya “hükme bağlanmış” dosyalarda basit yargılama usulünün uygulanamayacağına ilişkin, 7118 sayılı Kanunla CMK’ya eklenen geçici m.5/1-d hükmündeki bu ifadelerin iptali istemi üzerine verdiği kararlarda, AİHM’in Scoppola/İtalya kararına da yollama yaparak kanunilik ilkesi uyarınca sanık lehine hüküm öngören kanunların geçmişe yürürlü olarak uygulanması gerektiğine hükmetmiştir.11 AYM’nin kararından, AYM’nin basit yargılama usulünü maddi yönü de bulunan karma bir kurum olarak kabul ettiği sonucuna ulaşmak mümkündür; aksi halde sanık lehine kabul ettiği basit yargılama usulüne ilişkin hükümlerin geçmişe yürürlü olarak uygulanması gerektiği sonucuna ulaşması mümkün olmazdı.

Kanımızca, başarı ile uygulanması ve mahkûmiyet kararı verilmesi halinde sanığın cezasından indirim öngörmesi nedeniyle basit yargılama usulü, ceza muhakemesi hukuku kurumu niteliği ağır basmakla birlikte maddi ceza hukuku yönü de bulunan karma bir kurumdur.12 Basit yargılama usulü; alternatif yargılama usulü13 ve ceza kararnamesi olarak da nitelendirilmiştir.14

III. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Yer Alan Kanunilik İlkesinin Sanık Lehine Olan Kanun Hükümlerinin Geçmişe Yürürlü Olarak Uygulanmasını Gerektirip Gerektirmediği

Kural; ceza kanunlarının geçmişe yürürlü olarak uygulanmamasıdır.15 Ceza kanunlarının geçmişe yürürlü olarak uygulanması istisnadır ve istisnaların kanunda açıkça düzenlenmesi gerekir.16 Nitekim TCK m.7/2’de; “suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur” denilerek, sanığın lehine olan kanununun geçmişe yürürlü olarak uygulanacağına ilişkin bir düzenleme yapılmıştır. Ancak bu hükme dayanılarak, basit yargılama usulüne ilişkin hükümlerin geçmişe yürürlü olarak uygulanması gerektiği ileri sürülemez. Çünkü TCK, normlar hiyerarşisinde Anayasa ile kanunlar arasında yer alan temel bir kanun değildir. TCK, 7188 sayılı Kanun ile eşit olup, daha sonra kabul edilen 7188 sayılı Kanunla CMK’ya eklenen geçici 5’inci maddede, basit yargılama usulünün kovuşturma evresine geçmiş dosyalarda uygulanmayacağı belirtildiğinden, TCK m.7/2’ye dayanılarak kovuşturma aşamasına geçmiş davalarda basit yargılama hükümlerinin uygulanması gerektiği ileri sürülemez.

Bu durumda Anayasada sanık lehine olan kanun hükümlerinin geçmişe yürürlü olarak uygulanacağına dair bir hükmün mevcut olup olmadığına bakılması gerekir. Anayasa m.38/1’de yer alan, “kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez” şeklindeki hükmün lafzı da, lehe hükümlerin geçmişe yürürlü olarak uygulanmasına elverişli görünmemektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi “aleyhe kanunun geçmişe uygulanması yasağından farklı olarak lehe kanunun uygulanması ilkesine ilişkin bir hükme Anayasa’nın 38. maddesinde açıkça yer verilmediğini” belirtmiştir.17 Anayasa Mahkemesinin yollamada bulunduğu AİHM’in Scoppola/İtalya kararında da; Anayasa m.38/1’e benzer hükümler taşıyan AİHS’in 7’nci maddesi hükmünün lafzından, sanık lehine olan kanun hükümlerinin geçmişe yürürlü olarak uygulanması gerektiği sonucuna ulaşılamayacağı belirtilmiştir.18 AİHM, konuya ilişkin ilk kararlarında, AİHS’in 7’nci maddesinin, sanığın sonradan yürürlüğe giren lehe kanundan yararlanma hakkını içermediğine hükmetmiştir.19

Ancak AİHM, bu içtihatlarından dönerek, hukuk devleti ve hukuki güvenlik ilkesi uyarınca, sanığın lehine olan kanun değişikliğinin geçmişe yürürlü olarak uygulanması gerektiğine karar vermiştir. AİHM, gerek Avrupa’da gerek uluslararası alanda lehe kanunun geçmişe yürürlü olarak uygulanması ilkesinin ceza hukukunun temel bir ilkesi haline geldiğini belirtmiş ve bu yönde hüküm içeren Avrupa Birliği Temel Haklar Şartının 49’uncu,20 Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesinin 9’uncu;21 BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 15’inci maddelerine de yollamada bulunmuştur.22 AİHM’e göre, suça daha az verilmesi veya fiilin suç olmaktan çıkarılması toplumun o fiile yaklaşımının değiştiği, o filin cezalandırılmasında veya fiil için daha ceza tayin edilmesinde bir yarar görmediği anlamına gelir. İşte, daha sonra kabul edilip daha az ceza öngören düzenleme yerine, suçun işlendiği tarihteki daha ağır cezanın verilmesi toplumun bu yaklaşımını görmemek anlamına da gelecektir.23 Özetle, AİHM’e göre, sanık lehine olan kanunların geçmişe yürürlü olarak uygulanması istisna değil, ceza hukukunun temel bir ilkesidir.24 Dolayısıyla, sanık lehine olan kanun hükmünün geriye yürürlü olarak uygulanması için Anayasa ve kanunlarda bu konuda açık bir hükmün mevcut olması gerekli değildir.

Bu gerekçelerle AİHM, Scoppola/İtalya kararında, uygulanması halinde sanığın cezasından indirim öngören İtalyan Ceza Muhakemesi Kanununun 442’nci maddesinde düzenlenen özet yargılamaya ilişkin hükümde sanık aleyhine değişiklik yapan kanunun derhal yürürlük ilkesi uyarınca uygulanarak sanığa fazla ceza verilmesini AİHS’in 7’nci maddesinde düzenlenen kanunilik ilkesine aykırı bulmuştur.25

Anayasa Mahkemesi de, AİHM’in Scoppola/İtalya kararını referans alarak Anayasa m.38/1’de düzenlenen kanunilik ilkesini benzer şekilde yorumlamış26 ve basit yargılama usulünün 1.1.2020 tarihi itibarıyla kovuşturma aşamasına geçmiş davalar ve hükme bağlanmış davalar bakımından uygulanamayacağını öngören CMK’nın geçici m.5/1-d hükmünün bu ifadeleri kanunilik ilkesine aykırı görerek iptal etmiştir.27

AİHM’in Scoppola/İtalya kararına yansıyan kanunilik ilkesi konusundaki görüşleri sorununun çözümünde bize yol göstermekle beraber, AİHM’in kararına konu dava ile AYM’nin kararlarına konu davaların özellikleri aynı değildir. Gerçekten, AİHM’in kararına konu davada uygulanan İtalya’daki özet yargılama usulü ile ülkemizdeki basit yargılama usulü bazı yönlerden benzerlikler taşımakla beraber,28 her iki kurum farklı özellikler taşımaktadır. Ayrıca AİHM’in kararına konu dava ile Anayasa Mahkemesinin kararlarına konu davaların koşulları da farklıdır. AİHM’in kararına konu olayda; sanığın suçu işlediği tarihte yürürlükte olan özet yargılama (giudizio abbreviato) usulünün uygulanması halinde sanığın cezasından 1/3 oranında indirim yapılması, müebbet hapis cezasının ise 30 yıl hapis cezasına indirilmesi öngörülmekteydi.29 AİHM’in kararına konu olayda, sanık, henüz kamu davası açılmadan önsoruşturma aşamasında özet yargılama usulünün uygulanmasını kabul etmiş ve kasten öldürmek suçundan sanığa müebbet hapis cezası yerine 30 yıl hapis cezası verilmiştir. İlk derece mahkemesinde hükmün verildiği gün yürürlüğe giren ve daha sonra kanun haline gelen kanun hükmünde kararnamede, özet yargılama hükümlerinin uygulanması halinde sanığa müebbet hapis cezasını yerine infaz şekli değiştirilerek yine müebbet hapis cezası verilmesi öngörülmüştür.30 Savcının istinafı üzerine, Roma İstinaf Mahkemesi, özet yargılama usulünün bir ceza muhakemesi hukuku kurumu olduğu ve aynı gün yürürlüğe giren kanun hükümleriyle değişik İtalyan Ceza Muhakemesinin özet yargılamaya ilişkin hükümlerinin uygulanması gerektiği gerekçesiyle sanığı müebbet hapis cezası ile cezalandırmıştır. İç hukuk yollarının tüketilmesiyle dosya başvuru üzerine AİHM’in önüne gelmiştir. AİHM’in önüne gelen olayda uyuşmazlığın konusu; kararın verildiği gün yürürlüğe girip özet yargılama usulünün uygulanması sonucu sanığın cezasından indirim öngören maddenin aleyhe değiştirilmesinin kanunilik ilkesini ihlal edip etmediğidir.31

Anayasa Mahkemesinin kararlarına konu davalarda ise, uyuşmazlık, basit yargılama usulüne ilişkin düzenlemenin, yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla tüketilmiş muhakeme aşamaları bakımından uygulanıp uygulanmamasına ilişkindir. Anayasa Mahkemesinin kararına konu davalardan ilkinde, basit yargılama usulünün kabulünden önce kovuşturma aşamasında geçmiş bir dava; ikincisinde ise hükümle sonuçlanan bir dava söz konusudur. O nedenle, AİHM’in kanunilik ilkesine ilişkin açıklamaları yol gösterici olmakla birlikte, davaların koşulları farklı olduğundan ulaştığı sonuç ülkemiz açısından emsal teşkil edecek nitelikte değildir.