Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Bilgi Vermeme Suçu (TCK m.166)

Nichteinhaltung der Verpflichtung, die Zuständigen Behörden über den Gegenstand zu Informieren, der Durch die Begehung Einer Straftat Erlangt Wurde

Abdulbaki GİYİK

Türk Ceza Kanununun 166. maddesinde, bir hukuki ilişkiye dayalı olarak elde edilen eşyanın daha önce işlenmiş bir suçla bağlantılı olduğunu öğrenen kişilerin, durumu yetkili makamlara bildirmesi bir yükümlülük olarak düzenlenmiş, bireylerin bu yükümlülüğe uymamaları ise ilk kez 5237 sayılı TCK’da 1 aydan 6 aya kadar hapis veya adli para cezasını gerektiren gerçek bir ihmalî suç olarak kabul edilmiştir. Çalışmamızda, bahsi geçen suçla ilgili detaylı araştırmalar yapılmış ve bu araştırmalar neticesinde ulaşılan kanaatler, çalışmanın sonuç başlığı altında özetlenmiştir.

Gerçek İhmalî Suçlar, Yükümlülüklerin Çatışması, Eşya, Malvarlığı, Yükümlülüğün İhlali.

Im Artikel 166 des türkischen Strafgesetzbuchs ist es als eine Verpflichtung geregelt, zuständige Behörden über einen durch ein Rechtsverhältnis erlangten Gegenstand zu informieren, falls dieser zuvor mit einer Straftat in Verbindung steht. Die Nichteinhaltung dieser Verpflichtung wurde im türkischen Strafgesetzbuch Nr. 5237 erstmals als ein echtes Unterlassungsdelikt anerkannt, die mit einer Freiheitsstrafe von eins bis sechs Monaten oder mit einer Geldstrafe bestraft wird. In unserer Studie wurden detaillierte Forschungen über die oben genannte Straftat durchgeführt und als Ergebnis dieser Forschungen erzielten Meinungen im Fazit zusammengefasst.

Echte Unterlassungsdelikt, Pflichtenkollision, Sache, Vermögen, Pflichtverletzung.

I. Genel Açıklamalar

5237 sayılı TCK’nın1 2. kitabının 2. kısmının 10. bölümünde yer verilen hükümlerle bireylerin malvarlığı değerlerinin ihlaline yönelik çeşitli fiiller hırsızlık, yağma, mala zarar verme, dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma ve benzeri suçlar ihdas edilmesi suretiyle yaptırıma tabi tutulmuştur. Bahsi geçen suç tiplerinin oluştuğu durumlarda, mağdurun malvarlığı değerlerine yönelik ihlal çoğunlukla fail tarafından gerçekleştirilen eylemin “doğrudan” sonucu olarak ortaya çıkmakta, bir başka ifadeyle fail, kendisi tarafından gerçekleştirilen eylemin mağdurun malvarlığı üzerinde zarar doğurması nedeniyle sorumlu tutulmaktadır. Bununla birlikte, bireylerin malvarlığına yönelik saldırıların olumsuz neticelerinin ortadan kaldırılması bakımından, yukarıda yer verilen suçlar her zaman gerekli korumayı sağlayamamakta, işlenmiş bir suç nedeniyle elde edilen eşyanın tedavülünün önlenmesi de özellikle mağdurun ihlal edilen haklarının yeniden tesis edilmesinde büyük önem arz etmektedir. Keza bir suçtan elde edilen eşyanın tedavülünün önlenmesi, adliyenin güvenilirliğine hizmet etmesi bakımından da öncelikle ulaşılması gereken bir amaç olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durumu göz önünde bulunduran kanun koyucu, TCK m. 166 hükmünde bilgi vermeme suçuna yer vermek suretiyle bir hukukî ilişkiye dayalı olarak elde edilen eşyanın, daha önce suç işlenmesi suretiyle elde edildiğini öğrenen bireylere durumu yetkili makamlara bildirme yükümlülüğü getirmiştir.

Bilgi vermeme suçunun düzenlendiği TCK m. 166 hükmüne göre: “Bir hukukî ilişkiye dayalı olarak elde ettiği eşyanın, esasında suç işlemek suretiyle veya suç işlemek dolayısıyla elde edildiğini öğrenmesine rağmen, suçu takibe yetkili makamlara vakit geçirmeksizin bildirimde bulunmayan kişi, altı aya kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır”. Hükmün gerekçesinde ise “Bir hukukî ilişkiye dayalı olarak, örneğin satın alınan veya bağış olarak kabul edilen eşyanın bir suçtan elde edildiğinin daha sonra öğrenilmesi durumunda, suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçu oluşmaz. Zira, kast, fiilin işlendiği sırada mevcut olmalıdır. Ancak, eşyanın, örneğin satın alındıktan veya bağış olarak kabul edildikten sonra, bir suçun işlenmesi suretiyle veya işlenmesi dolayısıyla elde edildiğinin anlaşılması durumunda; satın alan veya örneğin bağış olarak kabul eden kişi açısından bildirim yükümlülüğü mevcuttur. Bu yükümlülüğe aykırı davranış, madde metninde bağımsız bir suç olarak tanımlanmış bulunmaktadır” ifadelerine yer verilmiştir.

TCK m. 166 hükmünde düzenlenen suçun unsurları ile ilgili detaylı açıklamalara aşağıda yer verilecektir. Ancak söz konusu açıklamalardan önce bazı önemli hususların belirtilmesinde fayda bulunmaktadır: (i) TCK m. 166 hükmünün başlığı “Bilgi Vermeme” olarak belirlendiği hâlde hükmün içeriğinde suç oluşturan eylem olarak “bildirimde bulunmama”dan bahsedilmiştir. Her ne kadar bahsi geçen ibarelerin benzer anlamlara sahip olduğu ileri sürülebilirse de hükmün başlığı ile içeriğinde uyumlu ifadelere yer verilmesinin daha isabetli olacağı ve hükmün başlığının “Bildirimde Bulunmama” olarak değiştirilmesinin bu anlamda amaca daha iyi hizmet edebileceği belirtilmelidir. (ii) 765 sayılı TCK’da karşılığı bulunmayan2 TCK m. 166 hükmü ile ilgili doktriner çalışmalar yok denecek kadar azdır. Nitekim tarafımızca yapılan araştırmalarda, söz konusu suçla ilgili herhangi bir bilimsel makaleye ulaşılamamıştır. Malvarlığına karşı suçları inceleme konusu yapan bazı eserlerde, bilgi vermeme suçuyla ilgili birtakım kısa açıklamalara yer verilmiş; bazı kaynaklarda ise -aradaki benzerlik sebebiyle- TCK m. 166 hükmü ile m. 165 hükmünde yer verilen suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçu karşılaştırmalı olarak incelenmiştir.3 Yine bilgi vermeme suçunun yeni bir suç tipi olması ve ön ödeme kapsamında bulunması nedeniyle suç tipiyle ilgili sınırlı sayıda Yargıtay kararına ulaşılabildiği de belirtilmelidir.4 (iii) TCK m. 165 hükmü ile TCK m. 166 arasındaki en temel farklılık, failin suçun konusunu oluşturan eşyanın niteliğine ilişkin bilgiye sahip olduğu zaman dilimi bakımından ortaya çıkmaktadır. TCK m. 165 kapsamındaki eylem açısından, eşyanın işlenmiş bir suçla bağlantılı olduğuna yönelik bilgiye, fiilin işlenmesinden önce veya fiilin işlendiği sırada sahip olunması gerekir.5 Bilgi vermeme suçunda ise fail, eşyanın niteliği ile ilgili bu bilgiye sonradan vâkıf olmaktadır.6 Tam bu noktada, iki suç tipi arasındaki bu farklılığın salt ortaya çıkan suçun niteliğine ilişkin sonuçlar doğurmadığı, failin eşyanın niteliğine ilişkin bilgiye muttali olduğu anın, eşya üzerinde mülkiyet hakkı kazanılıp kazanılamayacağının belirlenmesinde başat bir rol üstlendiği,7 bu hususun da TCK m. 166 hükmünün koruduğu hukukî değere ilişkin tartışmalarda esaslı bir kaynak teşkil ettiği belirtilmelidir.

II. Suçla Korunan Hukuki Değer

TCK m. 166 hükmünde yer verilen suçun koruduğu hukukî değere ilişkin olarak doktrinde iki farklı görüş ileri sürülmektedir. TCK m. 166 ile m. 165 arasında bağ kuran ilk görüş, bir hukukî ilişkiye dayalı olarak elde edilen eşyanın, daha önceden suç işlenmek suretiyle elde edildiğinin öğrenilmesine rağmen yetkili makamların bilgilendirilmemesi hâlinde, mağdurun durumunun kötüleşeceğinden hareket etmekte ve suçla malvarlığına ilişkin değerlerin korunduğu sonucuna ulaşmaktadır.8 İkinci görüşe göre ise bilgi vermeme suçu ile bir taraftan malvarlığı değerleri diğer taraftan hukukî ilişkiler ile adliyenin güvenilirliği korunmakta ve dolayısıyla suçla korunan hukukî değer karma bir nitelik taşımaktadır.9

Kanaatimizce, bilgi vermeme suçuyla hangi hukukî değerin/değerlerin korunduğu belirlenmeye çalışılırken suçun düzenlendiği hükmün içeriği, suçun yer aldığı bölümün özellikleri ve TCK m. 166 hükmü ile bireylere getirilen bildirim yükümlülüğünün, bildirimde bulunması gereken kişi, eşya üzerinde daha önce zilyetlik kuran bireyler ve eşyanın önceki maliki bakımından doğurabileceği özel hukuk kaynaklı sonuçlar göz önünde bulundurulmalıdır.

Haksız fiil sorumluluğunun düzenlendiği Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 49/1 hükmünde, kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren kişilerin bu zararı gidermekle yükümlü olduğu düzenleme altına alınmıştır. Yine TBK m. 77’de haklı bir sebep olmadan başka bir kimsenin malvarlığından veya emeğinden zenginleşen kişinin, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır. Bahsi geçen düzenlemelere ek olarak Medeni Kanun (MK) m. 989/1 hükmüyle taşınırı çalınan, kaybolan ya da iradesi dışında herhangi bir şekilde elinden çıkan kişinin, eşyayı elinde bulunduran herkese ve dolayısıyla TCK m. 166 uyarınca kendilerine bildirim yükümlülüğü getirilen kişilere karşı 5 yıl içinde “taşınır davası” açabileceği belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, bir hukukî ilişkinin tarafı olarak edindiği eşyanın işlenmiş bir suçla bağlantısını öğrenen kişinin TCK m. 166 uyarınca yapacağı bildirim, söz konusu suçtan maddi bir menfaat elde eden -örneğin malın niteliğini bildiği hâlde kendisine eşyayı satan- bireylere karşı haksız fiil veya sebepsiz zenginleşmeye dayanılarak ilgili hukuk davalarının açılabilmesi için büyük önem arz etmektedir. Yine bu bildirim sonucunda, eşyanın yeniden el değiştirmesinin önüne geçilerek suçtan elde edilen malvarlığı değerlerinin tedavülü de önlenmiş olmaktadır.10 Bilgi vermeme suçu ile kişilere getirilen bildirim yükümlülüğünün bu açılardan bireylerin malvarlığının korunmasına hizmet ettiği ve dolayısıyla suçla korunan hukukî değerlerden ilki olarak malvarlığının ön plana çıktığı söylenebilir. Nitekim TCK m. 166 hükmünün malvarlığına karşı suçlar arasında düzenlenmiş olması da bu suçla malvarlığının korunduğunun önemli bir kanıtıdır.

Bununla birlikte, TCK m. 166 hükmünün bireylere getirdiği bildirim yükümlülüğünün yukarıda yer verilen sonuçları, suçla korunan hukukî yararın malvarlığı değerleri ile sınırlı olduğu biçiminde yorumlanmamalıdır. Zira suçla salt malvarlığına ilişkin menfaatler korunmak istenseydi, TCK m. 166 hükmündeki suçun maddi konusu “suç işlemek suretiyle veya suç işlemek dolayısıyla elde edilen eşya” ile sınırlanmaz, eşyanın “hukuka aykırı” yollarla elde edilmiş olduğunun öğrenilmesi, bildirim yükümlülüğünün doğması için yeterli kabul edilirdi. Hâlbuki TCK m. 166 hükmünde yer verilen bildirim yükümlülüğünün doğması, eşyanın bir suç işlenmesi dolayısıyla/suretiyle elde edilmiş olduğunun öğrenilmesi koşuluna tabi kılınmış ve kabahat ya da benzeri bir hukuka aykırı eylemle elde edilmiş eşyaların bu niteliklerine ilişkin malumat, bildirim yükümlülüğünün dışında tutulmuştur.11 Kanaatimizce, bu husus kanun koyucunun TCK m. 166 hükmünü ihdas etmekle bireylerin malvarlığına yönelik zararları telafi etmekle yetinmek istemediğinin bir kanıtı olarak kabul edilmeli ve bildirimde bulunmama suçunun malvarlığına ve adliyeye ilişkin menfaatleri koruyan karma hukukî konulu bir suç olduğu sonucuna varılmalıdır. Nitekim suçla sadece malvarlığına ilişkin menfaatlerin korunduğunun kabulü hâlinde, özel hukuk kurallarına göre eski malikin eşyanın iadesini talep edemeyeceği, örneğin zamanaşımının dolması sebebiyle sebepsiz zenginleşme ya da haksız fiile ilişkin taleplerden sonuç alınamayacağı hâllerde, bildirim yükümlülüğünün bulunmadığı neticesine varılmalıdır. Buna ilaveten eşyayı elinde bulunduran kişinin, eşyanın suç işlenmesi suretiyle/dolayısıyla elde edildiğini öğrenmesinden sonra bildirim yükümlülüğüne uygun veya aykırı davranmasının, bu kişinin eşya üzerindeki zilyetliğini her durumda ortadan kaldırmayacak olması da12 suçla salt malvarlığına ilişkin değerlerin korunmadığının bir diğer delilidir.13

III. Suçun Unsurları

Bilgi vermeme suçunun faili, bir hukukî ilişkiye dayalı olarak elde ettiği eşyanın esasında suç işlemek dolayısıyla veya suç işlemek suretiyle elde edildiğini öğrenmesine rağmen suçu takibe yetkili makamlara bildirimde bulunmayan kişidir.

Kanaatimizce, TCK m. 166 hükmünde suçun faili, “eşyayı ‘bir hukukî ilişkiye dayalı olarak’ elde eden kişi” olarak sınırlandığından, bilgi vermeme özgü suç olarak kabul edilmelidir. Bu nedenle faille birlikte yaşamaları sebebiyle eşyayı ellerinde bulunduran kişiler, eşyanın işlenmiş bir suçla bağlantısı hakkında bilgi sahibi olsalar dahi, eşyanın elde edildiği hukukî ilişkinin tarafı olmadıkları sürece bilgi vermeme suçunun faili kapsamında değerlendirilmemelidirler.14 Nitekim hukukî ilişkinin tarafı olmayan bireylerin salt eşyayı kullanmaları nedeniyle fail kapsamında değerlendirilmeleri, kanunilik ilkesine de aykırılık teşkil edecektir. Bununla birlikte, doktrinde bilgi vermeme suçunun herkes tarafından işlenebilen suçlar arasında yer aldığının ileri sürüldüğü de belirtilmelidir.15

Bilgi vermeme suçunun faili ile bağlantılı olarak tartışılması gereken hususlardan biri de öncül suça iştirak etmiş kişilerin TCK m. 166 bakımından fail olarak kabul edilip edilemeyeceğidir. Bilindiği üzere, 5918 sayılı Kanun m. 3 hükmüyle TCK m. 165’te değişiklik yapılmış ve suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçunun faili olabilmek için önceki suça iştirak etmemiş olma koşuluna yer verilmiştir. Buna karşılık bahsi geçen suçla benzer yönlere sahip olan bilgi vermeme suçu ile ilgili böyle bir değişikliğe gidilmemiştir. Bu noktada, bilgi vermeme suçunun failinin öncül suça ilişkin bilgiye sonradan ulaşması nedeniyle bu suça iştirak etmiş olması gibi bir ihtimalin bulunmadığı ve dolayısıyla TCK m. 166 açısından benzer bir düzenlemeye/değişikliğe gerek olmadığı ileri sürülebilir. Ancak aşağıdaki örnekten de anlaşılacağı üzere -düşük bir ihtimal de olsa- TCK m. 166 hükmünde yer verilen suçun failinin öncül suça iştirak etmiş veya öncül suçu tek başına işlemiş olması mümkündür: C, A’ya ait bir kol saatini çalıp B’ye satar. Aradan 2 yıl geçtikten sonra C, internetten ikinci el bir saat alır ve kargoyla evine gelen saati dikkatli bir şekilde inceleyince daha önce kendisi tarafından çalınan saati satın almış olduğunu anlar. Bu durumda, ön suçun faili olan C’nin TCK m. 166 hükmünden kaynaklanan bildirim yükümlülüğüne sahip olup olmadığı konusunda tereddüt yaşanabilir. Kanaatimizce bu tür örnekler açısından anayasal güvence altında bulunan16 nemo tenetur17 ilkesi göz önünde bulundurulmalı ve ön suçun failinin -örneğimiz açısından C’nin- bildirim yükümlülüğüne sahip olmadığı kabul edilmelidir. Nitekim doktrinde de -nemo tenetur ilkesiyle bağdaştırılmadan ileri sürülmekle birlikte- ön suçun işlenişine iştirak eden kişilerin TCK m. 166 açısından fail olamayacağı ifade edilmektedir.18