Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Türk - İsviçre Borçlar Kanununda Ayıptan Doğan Sorumlulukta Zamanaşımı Süreleri

Prescription Periods for Liability Arising From Defect in Turkish - Swiss Code of Obligation

Hayrunnisa ÖZDEMİR

Borçlar hukukunda, insanlık tarihi kadar eski iki sözleşme türü olan satış ve eser sözleşmesinin toplum üzerindeki etkisi tartışılmaz. Bu iki sözleşme toplumda meydana gelen ekonomik, sosyal ve teknolojik değişimlerden en çok etkilenen sözleşme tiplerindendir. Teknolojik gelişmelerin sonucunda ekonomik hayata egemen olan alışkanlıklar değişmektedir. Teknolojik gelişmelerin yararının yanında tüketicilere de zararı tartışmasızdır. Tüketicilerin korunmasını amaçlayan Avrupa Birliği tarafından çıkarılmış olan birçok düzenleme bulunmaktadır. Bu düzenlemelerin iç hukukumuza aktarılması için Türk Borçlar Kanununda 01.07.2012 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yeni düzenleme ve değişiklikler yapılmıştır. Bu düzenlemeler çeşitli alanlarda olduğu gibi satış ve eser sözleşmelerinin ayıptan doğan sorumluluğa ilişkin zamanaşımı sürelerinde de yaşanmıştır. İsviçre Borçlar Kanununda da benzer değişiklik ülkemizden yaklaşık altı ay sonra 01.01.2013 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir. Bu iki sözleşme türünde ayıplı mal tesliminde meydana gelen değişikliklere çalışmamızda karşılaştırmalı olarak yer verilmiştir.

Satış Sözleşmesi, Eser Sözleşmesi, Zamanaşımı, Ayıp, Ayıplı Mal, Tüketici.

Influences of sales and work contracts on society, which are old as much as history of humanity in obligations law, are indisputable. Therefore these contracts are one of the most notable contracts that are influenced from economic, social and technological changes in society. Various habits, which are dominant in economic life, are changing as a result of technological developments. It is a fact that these technological developments involve some damages in terms of consumers despite their benefits. There are many European Union regulations which aim protection of consumers. Some new arrangements and changes have been done within the Turkish Code of Obligations, which are effective starting from the date of 01.07.2012, in order to adapt these regulations to our domestic law. Like other changes in other fields, these changes have come true in prescription period provisions regarding the liability arising from sales and work contracts. The same amendment has come into force in the Swiss Code of Obligations as of 01.01.2013 approximately six months after our country. As part of these contract types, changes related to defective good delivery are stated in our paper comparatively.

Sales Contract, Work Contract, Prescription Period, Defect, Defective Good, Consumer.

I. Genel Olarak Zamanaşımı

Zaman, doğal ve sosyal yaşamda olduğu kadar hukukta da önemli etkilere sahip olan bir kavramdır. Gerçekten, hukukta normların yürürlüğü, hakların kazanılması ve kaybedilmesi, yaptırımların uygulanması belirli sürelere bağlanmıştır.

Zamanaşımı, “belli bir sürenin geçmesi ile alacaklının talep hakkının zayıflaması” olarak kısa ve özlü bir şekilde tanımlanmaktadır.1 Türk-İsviçre Borçlar Kanununda zamanaşımı tanımlanmamıştır. Bunun yerine TBK m. 146’da ve İBK m. 127’de, genel kural olarak “her borç ilişkisinin on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrayacağına” yer verilmiştir. Zamanaşımı süresinin tamamlanması, alacağın sona ermesine sebep olmaz. Sadece alacağın dava ve cebri icra marifetiyle elde edilebilmesi imkânını ortadan kaldırır. Ancak zamanaşımı Borçlar Kanunu sistematiğinde hep borcu sona erdiren haller arasında yer almıştır. Bunun sebebi de borcu sona erdiren etkilerinin olmasıdır.2 Zamanaşımına uğramış bir alacağın dava edilmesinde, borçlu tarafından alacağın zamanaşımına uğradığı ileri sürülmesi durumunda, davayı esastan reddetmesi gerekir. Çünkü zamanaşımı maddi hukuka ilişkin bir müessesedir.

Zamanaşımının genel olarak düzenlenmesinin yanı sıra, satış ve eser sözleşmelerinde ayıplı mal tesliminin söz konusu olması durumlarında satıcının ve eseri meydana getiren kişinin alacaklı, iş sahibi veya müşteriye karşı sorumluluğunun ne kadar süre devam edeceğine ilişkin bir düzenleme getirilmiştir. Satış sözleşmesinde taşınır ve taşınmaz sözleşmeleri ile eser sözleşmesinde de ayrıca zamanaşımı sürelerine yer verilmiştir. Türk Borçlar Kanununda gerçekleştirilen 01.07.2012 değişiklikleriyle zamanaşımı süreleri de farklılaşmıştır. Ülkemizdeki değişikliğe paralel olarak İsviçre Borçlar Kanununda da zamanaşımı konusunda değişiklikler yapılmıştır. Satış ve eser sözleşmesinde, ayıplı mal tesliminden doğan sorumluluğun ileri sürülebilmesi için gerekli olan zamanaşımı süreleri özellik arz etmedikleri hallerde genel hükümlere tabidirler.

II. Ayıptan Doğan Sorumlulukta Yeni Zamanaşımı Süreleri

TBK’da ve İBK’da satış ve eser sözleşmelerinde ayıptan doğan sorumluluğa ilişkin yeni zamanaşımı süreleri öngörülmüştür. Söz konusu değişiklikler, zamanaşımının süresi ve türleri alanında gerçekleştirilmiştir.

Türk Borçlar Kanununda gerçekleştirilen değişiklikler 01.07.2012 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiştir. Satış sözleşmesinin taşınır satımına ilişkin kısmında, ayıptan doğan hakların tabi olduğu zamanaşımı, TBK m. 231’de düzenlenmiş; “Satıcı daha uzun bir süre için üstlenmiş olmadıkça, satılanın ayıbından doğan sorumluluğa ilişkin her türlü dava, satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa bile, satılanın alıcıya devrinden başlayarak iki yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Alıcının satılanın kendisine devrinden başlayarak iki yıl içinde bildirdiği ayıptan doğan def’i hakkı, bu sürenin geçmiş olmasıyla ortadan kalkmaz. Satıcı, satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise, iki yıllık zamanaşımı süresinden yararlanamaz” düzenlemesi yer verilmiştir.

Türk Borçlar Kanununda, taşınır satımında ayıptan doğan sorumlulukta zamanaşımı süresinin bir yıldan iki yıla çıkarılmasında Avrupa Birliği Direktiflerinde öngörülen zamanaşımı süreleri etkili olmuştur. Kanun metninde yer alan iki yıllık süre taşınır satımları için öngörülmüştür. İki yıllık süre, hem adi hem ticari satımlarda geçerlidir. Ticari satımlarda TTK m. 23’te zamanaşımına ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmadığından adi satımlardaki zamanaşımı süresi burada da geçerlidir.3 Aslında zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması açısından, alıcının satılanın ayıplarını öğrenmesi tarihinin hiçbir önemi bulunmamaktadır. Buna karşın geciktirici koşula bağlı olarak yapılan satımlarda, zamanaşımı süresi, satılanın önceden teslim edildiği durumlarda teslim tarihinden değil, bilakis geciktirici şartın gerçekleşmesi anından itibaren başlar.4 Art arda teslimli satışlarda ise, her bir teslimden sonra o teslim için zamanaşımı süreleri işler.5 İki yıllık zamanaşımı süresi, taşınırın alacaklıya tesliminden başlar.6 Burada, alacaklının satış konusu malı gözden geçirebilecek ve bildirim külfetini kullanabilecek duruma getirilmesi gerekir. Bu da taşınır eşyanın zilyetliğinin alacaklıya teslim yoluyla devrinde mümkün olur. Kanun metninde “satılanın alacaklıya devri”nden bahsedilmiş olmasına rağmen bu deyim tarafları şüpheye düşürmemelidir. Çünkü satış sözleşmesi, temlik borcu doğurur ve burada da asıl amaç, alıcının satılan üzerindeki denetim ve serbest tasarruf imkânını sağlamak olup, satılanın maddî eşya olduğu hallerde bu imkân, sadece alıcının eşya üzerinde, “doğrudan zilyet” kılınması ile gerçekleşebilir.7 Satış konusunun tesliminden, Türk Borçlar Kanunu m. 231 anlamında malın zilyetliğinin ve mülkiyetinin alacaklıya devri anlaşılır.8 Genellikle satıcı, alıcıya satış konusu malın doğrudan mülkiyetini, yani mal üzerinde kimsenin müdahalesi olmadan fiilî tasarruf yetkisini sağlar.9 Bu durum, kural olarak malın bizzat veya satış konusu mal üzerinde doğrudan doğruya fiili hâkimiyeti kurabilecek araçların teslimi ile sağlanabilir (TMK m. 977).

TBK m. 231’de anılan, alacaklının doğrudan zilyet kılınması ise, sadece zilyetliğin devir şekillerinden “eşyanın teslimi” ile mümkün olabilmektedir. Devir şekillerinden diğer halleri alacaklı kabul etmeyebilir. Alacaklının malı havale ve zilyetliğin diğer devir şekilleriyle kabulü kendisinden beklenilemez. Ancak TBK m. 231/1’de yer alan ifade, kişileri ilk etapta yanıltmamalıdır. Çünkü çalışma konumuzun da temelini oluşturan ayıplı ifadan dolayı sorumluluğun gerçekleşebilmesi için, alacaklıya malın aynının doğrudan tesliminin gerçekleştirilmesi gerekmektedir.10 Çünkü teslim ve mülkiyeti nakil borçları daha ziyade maddî şeylere ilişkin taşınır ve taşınmaz mal satımında söz konusu olur.11 Gerçekten de, hukukumuzda satış sözleşmesinin borç doğurucu sözleşme olması, mülkiyeti nakil ve bu amaçla satılanı satıcıya teslim etme yükümlülüğünü, satıcının asıl borcu haline getirmiştir.12

Türk Borçlar Kanununda ayıplı ifadan doğan sorumluluğun hükümlerinin uygulanabilmesinin ön şartını, satıcı tarafından malın alıcıya devredilmesi oluşturmaktadır. Malın devri gerçekleşmedikçe ayıplı ifadan doğan sorumluluk hükümleri de uygulanamaz. Teslimin gerçekleşmesi herhangi bir şarta bağlanamaz. Mülkiyeti geçirilecek satış konusu, maddî mal olabileceği gibi haklar da olabilir. Hakların satımında, teslimin yerini temlik alır. Kıymetli evrakta biçimlenen hakların satımında, senet nama yazılı ise, temlik, emre yazılı ise, ciro ve her iki halde de senedin teslimine gerek vardır.13 Elden ele vermek suretiyle gerçekleşen teslimde, ancak önceki zilyedin malı alan kişiyi zilyet kılmak arzusu bulunduğu oranda, zilyetliğin devri söz konusu olur. Eğer malı diğerine veren önceki zilyedin, malı alanı zilyet kılmak arzusu yoksa zilyetliğin devri söz konusu olmaz.14 Buradan hareketle, taşınır eşya üzerinde fiili hâkimiyet kurmasına yarayacak şekilde zilyetliği iktisap edecek kimsenin eline verilmesi teslim olduğu gibi, satılan veya kiralanan taşınır üzerinde alıcı veya kiracının fiili hâkimiyetini kuracak bir hale getirilmesi de teslimdir.15 Teslim yoluyla zilyetliğin devri, tarafların zilyetlik konusu malın evvelki zilyet tarafından kazananın hâkimiyet alanına dâhil edilmesidir. Buradaki rıza uyuşması, zilyetliğin devrine ilişkindir. Zilyetliğin geçişine sebep teşkil eden satış sözleşmesinin herhangi bir sebepten dolayı geçersiz olmasının zilyetliğin devrine herhangi bir etkisi bulunmamaktadır. Buradan hareketle denilebilir ki, zilyetliğin devri soyut bir hukukî işlemdir.16

TBK m. 231/1 hükmü düzenleyici bir hükümdür. Taraflar talep ederlerse aralarında yapacakları bir sözleşme ile zamanaşımı sürelerini uzatabilirler. Burada TBK m. 148’de belirtilen, “Bu ayrımda belirlenen zamanaşımı süreleri, sözleşmeyle değiştirilemez” hükmü uygulanamaz. Çünkü bu hüküm, sadece Borçlar Kanununun ikinci ayrımında düzenlenen zamanaşımı sürelerine ilişkindir. Ayıptan doğan sorumluluk hükümleri de bu ayrımda yer almadığı göz önüne alındığında, söz konusu hüküm buraya uygulanamaz.17

Taraflar öngörülen bu zamanaşımı süresini on yıla kadar uzatabilirler. Ancak bu süreden daha fazla zamanaşımı süresi kararlaştırılamaz.18 Ayıplı mal tesliminden doğan alacaklının haklarından olan her türlü dava, dönme, satılanın ayıpsız benzeri ile değiştirilmesi, onarım hakkı ve tazminat davaları da aynı zamanaşımı sürelerine dâhildir.19 Zamanaşımı süreleri aynı şekilde kısaltılabilir de. Ancak bunun da bir sınır vardır. Bu durum TBK’da açıkça düzenlenmemiş olsa da TBK m. 25’te, Genel İşlem Koşulları da dürüstlük kurallarına aykırı olarak karşı tarafın aleyhine veya onun durumunu ağırlatıcı nitelikte hükümler konulamaz. Dikkat edilirse tüm sözleşme hükümleri değil; sadece karşı taraf aleyhine dürüstlük kuralına aykırı olacak şekilde haksız olan hüküm geçersiz sayılır. Karşı taraf aleyhine olma, “dürüstlük kuralına aykırı bir biçimde onun aleyhine veya onun durumunu ağırlaştırma” şeklinde gerçekleşmektedir. Aslında temel kıstas, Genel İşlem Koşulları hükümlerinin dürüstlük kuralına aykırı biçimde karşı taraf aleyhine dengesizliğe sebep olacak şekilde öngörülmesidir.20 Buradan hareketle bir sözleşme içeriğinde, alacaklının durumunu kanun maddesinde belirtilen zamanaşımı süresinden daha kısa bir süre öngörülemez. Aksi takdirde, Genel İşlem Koşulları hükümlerinin içerik denetimi sonucu ilgili hükümler yazılmamış sayılır.

Zamanaşımının alacaklı aleyhine kısaltılamayacağına ilişkin başka bir hüküm, TKHK m. 12/2’de, ikinci el satışlarda satıcının ayıplı maldan dolayı sorumluluğunun bir yıldan aşağı olamayacağı zamanaşımı süresi kısaltılamaz. Aynı Kanun m. 12/3’te, satıcı tarafından maldaki ayıbın hile ve ağır kusurla gizlenmesi halinde satıcının zamanaşımı hükümlerinden yararlanamayacağı hükmüne yer verilmiştir. TBK m. 231/1’de aynı zamanda “ayıp def’i” de düzenlenmiştir. Alıcı, ayıp def’ini satış bedelini henüz ödemediği hallerde ileri sürebilir.21 Ayıp def’inin ileri sürülebilmesi için, “alıcının satılanın kendisine devrinden başlayarak iki yıl içinde bildirdiği ayıptan doğan def’i hakkı, bu sürenin geçmiş olmasıyla ortadan kalkmaz”. Bu hükümden anlaşılacağı gibi, ayıp def’ini ileri sürme hakkı zamanaşımına uğramaz. Burada belirtilen bildirimden kasıt, malın alacaklıya tesliminden sonra alacaklının malı gözden geçirip herhangi bir ayıbı bulunması durumunda onu satıcıya bildirmesidir. Alacaklı gözden geçirme ve bildirim şartlarını yerine getirmesi durumunda satıcının kendisine karşı açacağı bedel ve diğer alacak davalarına karşı her zaman ayıp def’ini ileri sürebilir.22

TBK m. 231/1’de belirtilen ayıplı mal tesliminden doğan satıcının sorumluluğunun tabi olduğu iki yıllık zamanaşımı, aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan, “satıcı, satılanı ayıplı olarak devretmekle ağır kusurlu ise, iki yıllık zamanaşımı süresinden yararlanamaz” hükmü gereğince uygulama alanı bulamaz. Ancak burada genel zamanaşımı hükmü olan on yıllık zamanaşımı süresi uygulanır.23 Zira ayıba karşı sorumluluktan doğan alacaklar sözleşmesel niteliktedir. TBK m. 231/1, TBK m. 146’da yer alan genel kuralın istisnası olup, TBK m. 231/2’nin amacı ağır kusur halinde genel kuralın uygulanmasıdır24

Taşınmaz satış sözleşmesinde de zamanaşımı süreleri değişikliğe uğramıştır. Buna göre, TBK m. 244/3’e göre; “Bir yapının ayıplı olmasından doğan davalar, mülkiyetin geçmesinden başlayarak beş yılın ve satıcının ağır kusurlu olmasından itibaren yirmi yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar” hükmü yer almıştır. Eski Kanundan farklı olarak, zamanaşımı süreleri iki yıldan beş yıla çıkartılarak daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Madde metninde taşınmazdan bahsedilmeyip “yapı” “taşınmaz yapılar”dan bahsedilmiştir. Yargıtay maddenin metnine sadık kalarak üzerinde taşınmaz bulunmayan yapılara beş yıllık zamanaşımı sürelerini uygulamamaktadır. Buna karşın Federal Mahkeme madde metnini amaçsal yorum yaparak ele almaktadır. Bütün taşınmazlar için beş yıllık zamanaşımı süresini kabul etmektedir.25 Bu hükme paralel bir hükümde, TKHK m. 12/1, c. 2’de; “Bu süre konut ve tatil amaçlı taşınmazın teslim tarihinden itibaren beş yıldır” hükmü ile paralellik sağlanmıştır.

Taşınmazlarda ayıptan doğan hakların talep edilebilmesi için zamanaşımı süreleri satış konusu taşınmazın mülkiyetinin alacaklıya devrinden itibaren başlar. Taşınmazlarda mülkiyetin devri TMK m. 705/1 gereği taşınmaz malikinin tescil talebi üzerine tescil işleminin yapılması ile gerçekleşir.26 Buna karşın TKHK m. 12/1, c. 2’de yer alan hükümde zamanaşımının, taşınmazın tesliminden itibaren başlayacağı belirtilmiştir. Tüketicinin ayıbı öğrendiği anın zamanaşımının başlamasında dikkate alınmayacaktır.27 Taşınmazın mülkiyeti tescil ile mümkün iken taşınmaz tescilden evvel veya daha sonra teslim edilebilir. Bu durumda, TBK m. 245/1’de satılanın tescilden sonraki bir zamanda alıcı tarafından teslim alınması için sözleşme ile bir süre belirlenmiş ise, onun yararının ve hasarının alacaklıya teslim ile veya alacaklı temerrüde düşerse onun temerrüt anı ile geçeceği kabul edilmiştir.28 Satıcı ayıplı maldan sorumlu olabilmesi için malın yararın ve hasarın geçtiği anda ayıplı olması gerekir.

TKHK m. 12’de mülkiyetin devrinden bahsedilmemiştir. Ancak TKHK m. 83/1 gereği, bu Kanunda, hüküm olmayan hallerde genel Kanun durumunda olan TBK’nın ilgili hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Buna göre, TKHK m. 12/1’de öngörülen ve teslimden itibaren işlemeye başlayan beş yıllık zamanaşımı süresinin, ancak tescilden sonraki bir tarihte taşınmazın teslim edilmesinin kararlaştırıldığı hallerde gündeme gelir. Buna karşın taşınmaz tescilden evvel teslim edilmiş ise, zamanaşımı, mülkiyetin tescille kazanılması genel kuralı gereği, tescil ile işlemeye başlar. Buna paralel olarak, TBK m. 244/3 hükmüne göre, mülkiyetin geçişiyle zamanaşımı süresinin işleyebilmesi için, tescilden evvel veya tescil anında yapının alacaklıya teslim edilmesi gerekir. Aynı şekilde taraflar arasında yapılan sözleşme ile satılanın tescilden sonraki bir zamanda teslimi kararlaştırılmış ise, zamanaşımı süresi de teslim anından itibaren işlemeye başlayacağı sonucuna varılabilir.29

Taşınırların satışında olduğu gibi taşınmaz satımlarında beş yıllık zamanaşımı süreleri uzatılabileceği gibi kısaltılabilir. Çünkü TBK m. 148’deki kısıtlama burada geçerli değildir. Ancak beş yıllık zamanaşımı süresinin üst sınır olarak on yıla kadar uzatılabileceği kabul edilmektedir. Aynı şekilde TKHK m. 12/2, c. 2’de belirtildiği şekilde, “Konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallarda üç yıldan aşağı olamaz” hükmü gereği zamanaşımı için geçerli olan beş yıllık süre, ancak üç yıla kadar kısaltılabilir. Bunun yanı sıra, yine TBK m. 25 hükmü gereği Genel İşlem Koşulları içerisinde alacaklının aleyhine olacak şekilde zamanaşımı süreleri kısaltılamaz. Taşınmaz satımlarında da taşınır satımlarında olduğu gibi satıcının satılan taşınmazdaki ayıbı ağır kusurlu bir şekilde saklanmışsa zamanaşımı süresi taşınmazın mülkiyetinin geçişinden itibaren yirmi yıldır. TKHK m. 12/3’te de, “Ayıp, ağır kusur ve hile ile gizlenmişse, zamanaşımı hükümleri uygulama alanı bulmaz” hükmüne yer verilmiştir. Burada kanun maddesinin lafzına bakıldığında, satıcının ayıbı ağır kusuru ve hilesi ile gizlediği hallerde, zamanaşımının uygulanamayacağı hükmünü amaçsal yorum yaparak değerlendirdiğimiz de, taşınır satımlarında zamanaşımının on yıl; taşınmaz satımların da ise, yirmi yıl olarak kabul edilmesi gerekir.30