Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Türk Ceza Hukukunda İş ve Çalışma Özgürlüğüne Karşı Suçlar

Offenses Against Freedom of Business and Labor in Turkish Criminal Law

Devrim AYDIN

İş ve çalışma özgürlüğü, sanayileşmeyle birlikte burjuva sınıfının iş yapabilmesinin güvenceye alınması amacıyla ortaya çıkmıştır. Daha sonra işçi sınıfının ortaya çıkıp gelişmesiyle birlikte işçilerin ve bağımsız çalışan kişilerin de çalışma özgürlüklerinin güvenceye alınması amaçlanmıştır. Önceleri burjuva sınıfının iş yapma, işletme kurma hakkı ceza hukuku yoluyla korunmak istenmiş; zamanla işçilerin sözleşme yapmaya yönelik iradeleri, sözleşme kapsamında çalışma özgürlükleri, çalışanların insani koşullarda ve yapılan işe uygun bir ücretle çalışma hakları da ceza hukuku yoluyla korunmaya çalışılmıştır. Bu dönüşüm, 765 sayılı mülga TCK m. 201 ile 5237 sayılı TCK m. 117’deki düzenlemeler arasındaki farktan da görülebilmektedir. TCK m. 117’deki düzenlemede birbirine benzemekle beraber maddi unsurları ve hukuki konuları birbirinden farklı dört ayrı suç türüne yer verilmiştir. TCK m. 117/1’deki düzenleme ile çalışma ve girişim özgürlüğünün korunması; TCK m. 117/2 ve 117/3’teki düzenlemelerle kişilerin insani olmayan, insan onuruna aykırı koşullarda çalıştırılmasının engellenmesi; TCK m. 117/4’teki düzenlemeyle de çalışma ve sözleşme özgürlüğünün ihlal edilmesinin önlenmesi amaçlanmıştır. Bu nedenle, çalışmada her bir suçun maddi unsurunun ayrı başlıklar altında ele alınması tercih edilmiş; TCK m. 119/1’deki nitelikli haller, 119/2’deki içtima halleri ortak olduğundan tek bir başlıkta incelenmiştir. TCK’nın yedinci Bölüm başlığı “Hürriyete Karşı Suçlar” biçimindedir. Doğrudan Kanun metnine yapılan atıfların dışında, çalışmada hürriyet kavramı yerine özgürlük kavramının kullanılması tercih edilmiştir.

İş, Çalışma, Çalışma Hakkı, İş ve Çalışma Özgürlüğü, Suç, Ceza, Türk Ceza Kanunu.

Freedom of business and labor emerged with the industrialization in order to secure the bourgeois class to run business. Later, with the emergence and development of the working class, it was aimed to secure the labor freedom of the workers and self-employed. Previously, protection of bourgeois class’ rights to deal with business, to establish business with the criminal law were sought for; and in the course of time workers’ wills towards entering into an agreement, their freedom of labor within the scope of the agreement, employees’ right to work under humanitarian conditions and with a salary in conformance with the work done also have been endeavored to be protected with the criminal law. This transformation can be seen from the difference between the arrangements under article 201 of the abolished Turkish Penal Code no 765 and the article 117 of the Turkish Penal Code no 5237. Four types of crimes, of which material elements and legal subjects are different from each other, are included in the arrangement in article 117 of the Turkish Penal Code. It is intended to protect freedom of labor and entrepreneurship with the arrangement under the article 117/1 of the Turkish Penal Code; to prevent employing people under inhuman conditions incompatible with human dignity with the arrangements under the articles 117/2 and 117/3; and to avoid violation of freedom of labor and agreement with the arrangement under the article 117/4 of the Turkish Penal Code. Therefore, in the paper it has been preferred to discuss material elements of each crime separately under different headings; as the qualified issues under the article 119/1 and session issues under the article 119/2 of the Turkish Penal Code are common, they have been perused under single heading. Title of the Seventh Section of the Turkish Penal Code is “Offenses against Freedom”. Except for the references made directly to the code text, using freedom term instead of liberty is preferred in the paper.

Business, Labor, Right to Labor, Freedom of Business and Work, Crime, Punishment, Turkish Penal Code.

I. Çalışma Hakkı ve Çalışma Özgürlüğünün Ceza Hukuku Yoluyla Korunması

Çalışma hakkı ile iş ve çalışma özgürlüğü birbirini tamamlasa da aynı anlama gelmez. Genel anlamıyla çalışma hakkı, gerçekleşmesi devletin çabasına bağlı olan sosyal ve ekonomik haklar arasındadır.1 Çalışma hakkı; özgürce iş edinmeyi, adil çalışma koşullarının sağlanmasını, güvenli ve sağlıklı çalışma koşullarının oluşturulmasını, örgütlenme özgürlüğünü, ayrımcılık yasağını ve işçinin haksız feshe karşı korunmasını kapsamaktadır.2 Çalışma özgürlüğü ise çalışmanın bir müdahale olmadan sürdürülebilmesi, kişinin işini ve iş yapma biçimini seçebilmesi, kişilerin başkalarının engellemesi olmadan çalışabilmeleri demektir.3 Bu hakkın ve özgürlüğün Anayasa’da sayılması tek başına yeterli olmayacağından, çalışma hakkının sağlanması ve çalışma özgürlüğünün korunması amacıyla devletin alacağı tedbirlerin yanı sıra bu hakkın ceza hukuku yoluyla korunması da amaçlanmaktadır.

İş ve çalışma özgürlüğü, sanayileşmeyle birlikte burjuvazinin işletme kurabilmesini ve ticari faaliyetlerde bulunabilmesini güvence altına almak amacıyla ortaya çıkmıştır. Sonraki süreçte, işçi sınıfının gelişmesiyle birlikte işçilerin ve bağımsız çalışan kişilerin de çalışma özgürlükleri hukuki düzenlemelerle güvenceye alınmak istenmiştir. Böylece önceleri burjuva sınıfının iş yapma, işletme kurma hakkını güvenceye alan çalışma özgürlüğü, zamanla işçilerin sözleşme yapmaya yönelik iradelerini, sözleşme kapsamında çalışma özgürlüklerini de korumuştur.4

20. yüzyılın ikinci yarısından sonra çalışma özgürlüğünün yanı sıra çalışanların insani koşullarda ve yapılan işe uygun bir ücretle çalışma hakları da uluslararası sözleşmelerle güvenceye alınmak istenmiştir. Çünkü çalışma hakkı ile yaşama hakkı arasında sıkı bir ilişki söz konusudur ve işsizliğe karşı korunma, insan haysiyetini ve onurunu koruyacak bir gelir elde etmenin yanı sıra çalışma koşullarının da insan onuruna ve özgürlüğüne aykırı olmaması gerektiği kabul edilmeye başlanmıştır.5 Bu nedenle önceki yıllarda, sadece işçilerin ve işverenlerin çalışmaya ve iş yapmaya yönelik iradelerinin korunması amaçlanırken, günümüzde çalışanların insan onuruna uygun, sağlıklı koşullarda, uygun ücretle çalışma haklarının da korunması amaçlanmıştır. Bu gelişmelerin etkisiyle hazırlanmış olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu m. 117’deki iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçu, 765 sayılı mülga TCK m. 201’den oldukça farklıdır.

İş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçu, 5237 sayılı TCK’da, “Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı ikinci kısımda, “Hürriyete Karşı Suçlar” başlıklı yedinci bölümde düzenlenmiştir. Mülga Kanundaki “iş ve çalışma özgürlüğünü engelleme veya ortadan kaldırma” suçu (m. 201/1) TCK m. 117/1’de; “iş bırakmaya zorlama” suçu (m. 201/2) ise kapsamı genişletilerek TCK m. 117/4’te düzenlenmiştir. Mülga Kanundaki “işyeri işgali” suçuna 5237 sayılı TCK’da yer verilmemişken, mülga Kanunda yer almayan ve genel olarak “insan sömürüsü” ya da “işgücünün sömürülmesi” olarak nitelenen yeni bir suç türüne TCK m. 117/2’de yer verilmiştir.6

Aynı maddede düzenlenmiş olmalarına karşın, TCK m. 117/1’deki düzenleme ile çalışma ve girişim özgürlüğünün korunması; TCK m. 117/2’deki ve m. 117/3’deki düzenlemelerle kişilerin insan onuruna aykırı koşullarda çalıştırılmalarının önlenmesi; TCK m. 117/4’teki düzenlemeyle de, çalışma ve sözleşme özgürlüğünün ihlal edilmesinin önlenmesi amaçlanmıştır. Görüldüğü üzere, TCK m. 117’deki düzenlemede, birbirine benzemekle beraber, unsurları ve hukuki konuları birbirinden farklı dört ayrı suç türüne yer verilmiştir.7 Maddedeki suçların hukuki konuları, maddi unsurları, failleri ve mağdurları birbirinden farklıdır. Bu nedenle, TCK m. 117’nin başlığının madde içeriği ile uyumlu olmadığı, başlığın hükümdeki suçların tümünü yansıtmadığı yünündeki eleştiri haklıdır.8

Genel olarak, TCK m. 117’deki düzenlemelerle korunmak istenen hukuki yarar, kolektif çalışma özgürlüğü değil, bireysel çalışma özgürlüğüdür.9 Bu nedenle, bu hükümdeki suçların varlığı için failin ya da mağdurun birden çok olması gerekmez.10 Sadece bir grubun, örneğin bir işyerinde çalışmakta olan herkesin değil; orada bulunan bir kişinin çalışmasına yönelik iradesi başka bir kişi tarafından engellendiğinde de çalışma hürriyetinin ihlali gerçekleşmiş olacaktır. Bu suçları işleyen fail, ulusal ekonominin bir parçası olan iş ve çalışma hayatının bütününü değil; belli bir kişinin iş ve çalışma özgürlüğünü hedef almaktadır. Ancak, çalışma özgürlüğüne karşı suçlarla, dolaylı olarak ulusal ekonominin bütününün korunmasının amaçlandığı da bir gerçektir.11

Kanunda bu suçlara yer verilmesinin amacı, kişilerin serbestçe çalışıp, iş kurabilmelerini sağlamaktır. Çalışma özgürlüğüne karşı suçlar olmasaydı, bu tür fiiller koşulları varsa genel olarak tehdit ya da cebir kapsamında değerlendirilebilirdi.

II. İş ve Çalışma Özgürlüğünün Engellenmesi (TCK m. 117/1)

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine göre (m. 23/1); “Herkesin çalışma, işini serbestçe seçme, adaletli ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır.” Ekonomik ve sosyal haklar arasında yer alan çalışma hakkına ilişkin olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde (AİHS) açık bir düzenleme yer almamakla beraber, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) çalışma hayatı ile ilgili başvuruları, AİHS m. 8’deki “özel hayat ve aile hayatına saygı hakkı” kapsamında ele almaktadır.

Çalışma ile ilgili düzenlemeler Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında, “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” başlıklı üçüncü bölümde yer almaktadır. “Çalışma ve sözleşme hürriyeti” başlıklı m. 48; “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir. Devlet, özel teşebbüslerin milli ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alır.” şeklindedir. “Çalışma hakkı ve ödevi” başlıklı Anayasa m. 49 ise; “Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir. Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır.” şeklindedir.

Görüldüğü üzere, “dar anlamda çalışma hakkı” olarak nitelenen işçilerin çalışma özgürlüğünün yanı sıra “geniş anlamda çalışma hakkı” olarak nitelenen kişilerin sözleşme ve özel girişim kurmak hakları da Anayasal güvence kapsamındadır.12 TCK m. 117/1’deki düzenlemeyle, Anayasa’daki her iki özgürlüğün de güvenceye alınması amaçlanmıştır.

“İş ve çalışma hürriyetinin ihlali” başlıklı TCK m. 117/1; “Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, iş ve çalışma hürriyetini ihlal eden kişiye, mağdurun şikayeti halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.” şeklindedir. TCK m. 117’nin gerekçesinde de; “Anayasamızda herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip bulunduğu ve özel teşebbüsler kurmanın serbest olduğu açıklanmıştır. Bu suç tanımı ile söz konusu temel hürriyetin güvence altına alınması amaçlanmıştır.” denilmek suretiyle, hükmün amacı ortaya konulmuştur.13

İş ve çalışma özgürlüğünü ihlal suçunun hukuki konusu, Anayasa m. 48’de ve m. 49’da yer alan çalışmak, özel girişimde bulunmak ve iş yapmak özgürlüğüdür.14 Yargıtay Ceza Genel Kurulu da verdiği bir kararında suçun hukuki konusuna ilişkin olarak; “İş ve çalışma hürriyetinin ihlâli suçu ... ile koruma altına alınan sözleşme özgürlüğü, sözleşme yapma serbestisinin yanı sıra yapılan sözleşmelere dışarıdan müdahale yasağını da içerir... İş ve çalışma hürriyeti, bireyin gelir elde etmek amacıyla mal ve hizmet üreterek serbestçe çalışma, sözleşme yapma ve teşebbüs kurma hakkı olarak tanımlanmaktadır. İş ve çalışma hürriyetinin ihlâli suçu ile korunan hukuki yarar, bireyin her türlü baskıdan uzak, üçüncü kişilerin olumsuz müdahalelerine uğramadan serbestçe çalışma hakkıdır. Bu hak, sanayi ve ticaretin yanı sıra gelir elde etme amacına yönelik yasal her çeşit faaliyeti kapsamına alır.” şeklinde değerlendirme yapmıştır.15

İş ve çalışma hayatında yer alan ya da özel girişimde bulunan bireyin amacı, gelir elde etmek için mal ve hizmet üretip bunları iş ve çalışma dünyasına sunmaktır. Çalışma hürriyetine karşı suçlar, gelir elde etmek amacıyla çalışmak isteyen gerçek kişilerin yanı sıra işçi çalıştırmak ve iş yapmak isteyen gerçek ve tüzel kişilerin de iradesini korumaktadır.16 Bu nedenle, gelir elde etmek amacı taşımayan faaliyetlerin, örneğin hobi olarak yapılan bir işin engellenmesi, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali olarak değerlendirilmemelidir.17 Örneğin, hâyır (iyilik) amacı taşıyan bir kermesin yapılmasını engelleyen fail, koşulları varsa cebir kullanma suçundan dolayı sorumlu olacaktır. Yargıtay da ticari amaç gütmeyen mağdurun, sadece kendi bahçesini sulamak amacıyla bahçesinde kuyu açmasını engelleyen sanıkların fiilinin iş ve çalışma hürriyetini engelleme suçu oluşturmayacağı yönünde karar vermiştir.18

Dar anlamıyla “çalışmak” denildiğinde, gerçek kişiler akla gelse de iş kurmak ve işçi çalıştırmak suretiyle, girişimde bulunmak tüzel kişiler tarafından da gerçekleştirilebilir. TCK m. 117/1’deki düzenlemeyle, gerçek kişilerin çalışmak ve iş yapmak faaliyetlerinin yanı sıra tüzel kişilerin de iş kurmak ve işçi çalıştırmak suretiyle, çalışma hayatında yer alma hakları güvenceye alınmaktadır. Bu niteliğinden dolayı, söz konusu düzenleme, sadece dar anlamda işçilerin çalışma haklarını ve özgürlüklerini korumakla sınırlı yorumlanamaz. Gelir elde etmeye yönelik faaliyetlerde bulunan işverenlerin ticari ve sanayi faaliyette bulunma hakkı esnaf, sanatkâr, tacir ve bağımsız çalışan kişilerin de çalışma ve gelir elde etme hakları bu suçla korunmaktadır.19

Çalışma hakkı, çalışmamayı da kapsadığından kimse istemediği bir işte ya da istemediği koşullarda çalışmaya zorlanamaz.20 AİHS m. 4’te; “Hiç kimse köle ve kul halinde tutulamaz. Hiç kimse zorla çalıştırılamaz ve zorunlu çalışmaya tabi tutulamaz.” denilerek, güvenceye alınmış olan zorla çalıştırılma yasağı, Anayasada “Zorla çalıştırma yasağı” başlıklı m. 18’de; “Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır. Şekil ve şartları kanunla düzenlenmek üzere hükümlülük veya tutukluluk süreleri içindeki çalıştırmalar; olağanüstü hallerde vatandaşlardan istenecek hizmetler; ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmaları, zorla çalıştırma sayılmaz” şeklindedir. Burada, kanunla belirlenen haller dışında kişilerin zorla çalıştırılamayacakları düzenlenmiştir. Bu nedenle hiç kimse, Anayasa m. 18’de belirlenen ve içeriği kanunla düzenlenen koşullar oluşmadıkça, ücretli bile olsa istemediği bir işte çalışmaya zorlanamaz.

TCK m. 117/1’deki suçun faili, cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, mağdurun iş ve çalışma hürriyetini ihlal eden gerçek kişidir. Suçun faili herhangi bir kişi olabilir. Suç, fail yönünden herhangi bir özellik göstermez. Fail; Türk vatandaşı, yabancı, işçi ya da işveren olabilir. Fail söz konusu yerde çalışan bir kişi olabileceği gibi, bağımsız çalışan biri de olabilir.21 Suçun birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi ve kamu görevlisi tarafından görevden kaynaklanan nüfuzun kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi, TCK m. 119/1’de suçun nitelikli hali olarak düzenlenmiştir.

Tüzel kişilerin ceza sorumluluğu söz konusu değildir. TCK m. 20/2’de bu durum; “Tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamaz. Ancak, suç dolayısıyla kanunda öngörülen güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımlar saklıdır.” denilerek, açıkça belirtilmiştir. “Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirleri” başlıklı TCK m. 60/4’e göre, Kanunda tüzel kişiler hakkında öngörülen güvenlik tedbirlerine ilişkin hükümler, kanunun ayrıca belirttiği hallerde uygulanır. TCK m. 117’de yer alan suçlar bir tüzel kişi yararına işlenmeye uygun nitelikte olsalar da bu suçlar bakımından tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirlerinin uygulanacağına dair bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bu nedenle fiilin işçi ya da işveren sendikasının emri üzerine işlenmesi durumunda, emri veren gerçek kişiler sorumlu olacak, ancak ilgili tüzel kişi hakkında güvenlik tedbiri uygulanmayacaktır.22 TCK m. 117’deki suçların tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde ya da bir tüzel kişinin yararına işlenmesi olanaklı olduğundan, bu suçlar yönünden tüzel kişiler açısından güvenlik tedbirinin öngörülmesi doğru olacaktır.23

Bu suç açısından suçun mağduru, iş ve çalışma özgürlüğü ihlal edilen kişidir. Mağdur, işçi olabileceği gibi, işveren ya da bağımsız çalışan biri de olabilir.24 Yargıtay, taksicilik yapan ve bağımsız çalışan mağdurların taksicilik faaliyetlerinin zorla engellendiği olayda iş ve çalışma hürriyetini ihlal suçunun oluştuğu yönünde karar vermiştir.25 Simitçilik yapan faillerin, kendilerine ait seyyar simit tezgâhına yakın bir yerde simit satmakta olan mağduru satış yapmaması için tehdit ederek engelledikleri bir başka olayda da Yargıtay, iş ve çalışma hürriyetinin engellendiği yönünde karar vermiştir.26 Tüzel kişinin faaliyetlerinin engellenmesi halindeyse tehdit edilen ya da cebredilen gerçek kişilerin yanı sıra, faaliyetleri engellenen tüzel kişinin de suçun mağduru olduğunu kabul etmek gerekir.

Bu suçla korunmak istenen, özel hukuk ve iş hukuku kapsamındaki çalışma ilişkileridir. Bu nedenle, kamu görevlisinin görevini (işini) yapmasının engellenmesine yönelik davranışlar bu suçu değil; şartları varsa TCK m. 265’teki görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturabilir.

TCK m. 117/1’deki düzenlemeyle, kişilerin çalışmaya yönelik iradeleri korunmak istenmektedir. Bu nedenle suç, “Kişilere Karşı Suçlar”ın düzenlendiği ikinci kısımda, “Hürriyete Karşı Suçlar”ın yer aldığı yedinci bölümde düzenlenmiştir. İşçilerin grev hakkının ya da sendikal çalışmaların engellenmesi halinde ise çalışma özgürlüğünün ihlali değil; koşulları varsa sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi suçu (TCK m. 118) söz konusu olabilir.