Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

İki Ortaklı Limited Şirketlerde Ortaklıktan Çıkarma Davasında Ortağın Davacı Sıfatı ve Yargıtay Uygulaması

Ali DURAL

I. Konunun Takdimi ve Uygulamada Ortaya Çıkan Sorun

“Çıkarma” başlığını taşıyan TTK m.640/1 uyarınca, limited şirket ortağının şirketten çıkarılması sonucunu doğuran sebepler, şirket sözleşmesinde düzenlenebilir. Şirket sözleşmesinde çıkarılma sonucunu doğuracak olan sebeplerin ortaya çıkması halinde genel kurul, alacağı kararla ortağın şirketten çıkarılmasına karar verebilir. Genel kurul kararıyla çıkarılan ortağın ise bu karar aleyhine kendisine bildirilmesinden itibaren üç ay içerisinde iptal davası açma hakkı saklıdır.

Şirket sözleşmesinde çıkarılma sebeplerinin öngörülmediği veya öngörülmüş olmasına rağmen bu sebepler dışında haklı bir sebebin/sebeplerin ortaya çıktığı hallerde ise, şirket tüzel kişiliği mahkemeden bu haklı sebep/sebeplere dayanarak ortağın şirketten çıkarılmasını talep edebilir (TTK m.640/3).

Ne var ki, şirket tüzel kişiliğinin haklı sebebe dayanarak bir ortağın şirketten çıkarılmasını mahkemeden talep edebilmesi için, şirket genel kurulunun bu konuda karar alması gerekmektedir. Nitekim TTK m.616/1-(h) uyarınca “Bir ortağın şirketten çıkarılması için mahkemeden istemde bulunulması” genel kurulun devredilmez yetkilerindedir.

Bir ortağın haklı sebeple şirketten çıkarılması için mahkemeden istemde bulunulmasına ilişkin genel kurulun alacağı kararın hangi yetersayı ile alınacağına ilişkin sorunun cevabı ise, TTK m.621’de verilmektedir. TTK m.621/1-h’da “Bir ortağın haklı sebepler dolayısıyla şirketten çıkarılması için mahkemeye başvurulması ve bir ortağın şirket sözleşmesinde öngörülen sebepten dolayı şirketten çıkarılması” önemli kararlar arasında sayılmıştır. Önemli kararların ise “temsil edilen oyların en az üçte ikisinin ve oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunun bir arada bulunması hâlinde alınması gerekir” (TTK m.621/1). Bu düzenleme karşısında, aralarında bir ortağın haklı sebepler dolayısıyla şirketten çıkarılması için mahkemeye başvurulması da olan önemli kararların alınması için çift ekseriyet öngörülmüştür. Buna göre, çıkarma yönünde oy kullanan pay sahiplerinin bu oylarının genel kurulda temsil edilen oyların üçte ikisini oluşturması ve bu pay sahiplerinin aynı zamanda esas sermayenin salt çoğunluğuna sahip olmaları gerekmektedir.

Kısacası, bir ortağın haklı sebeplere dayanılarak şirketten çıkarılması ancak mahkeme kararıyla mümkün olmaktadır. Bu davada davacı sıfatına, yani aktif husumet ehliyetine sahip olan şirket tüzel kişiliğidir. Davanın açılabilmesi içinse, genel kurulun TTK m.621/1’de düzenlenen yetersayıyla ortağın şirketten çıkarılması için dava açılması yönünde karar alması gerekmektedir. Genel kurulun bu yönde karar alması gerekliliği Yargıtay tarafından dava şartı olarak kabul edilmektedir.1

Belirtmek gerekir ki, 6762 sayılı eski TTK (eTTK) döneminde de bir ortağın haklı sebebe dayanılarak şirketten çıkarılması ancak mahkeme kararıyla mümkün olmaktaydı ve şirketin bu davayı açmasına “esas sermayenin yarısından fazlasına sahip bulunan ortakların mutlak ekseriyeti tarafından muvafakat” edilmesi gerekiyordu (eTTK m.551/3). Görüldüğü üzere bir ortağın haklı sebeple çıkarılmasına ilişkin öngördüğü eTTK tarafından öngörülen sistem, TTK’da da korunmuş, genel kurul kararının alınması için gerekli olan yetersayının daha da ağırlaştırılması dışında sistemde bir değişiklik yapılmamıştır.

Ortaklardan birinin TTK m.621’deki yeter sayıyı tek başına sağlayamadığı -özellikle de %50-%50 şeklinde kurulan- iki ortaklı limited şirketlerde genel kurul çıkarma kararı alamamakta ve, bunun sonucu olarak, bu tür ortaklıklarda haklı sebeple çıkarma davası açılamamaktadır.

Buna bağlı olarak ortağın elinde, haklı sebeple ortaklığın feshi davası açmaktan başka çare kalmamaktadır. Bu davayı açması halinde ise, 636/3’ün hakime fesih yerine davacının şirketten çıkarılmasına karar verme yetkisi tanıyan hükmü gereğince kendisi şirketten çıkarılma riski altında kalmaktadır Böylece, ortaklık ilişkisini çekilmez hale getirerek fesih için haklı sebeplerin oluşmasında kusurlu olan ortak adeta ödüllendirilmektedir.2 Bu gerekçeyle fesih davasının açılmasından kaçınıldığı durumlarda ortaklar arasında çekişme sürmekte ve herhangi bir çözüme ulaşamamaktadır.

II. Doktrindeki Görüşler ve Yargıtay Kararları

Yukarıda açıklamaya çalıştığımız soruna ilişkin birçok yazar, çıkarma davası için genel kurul kararının gerekli olduğunu, genel kurulun çıkarma davası açılma yönünde karar alamaması halinde haklı sebebe dayanan ortağın şirketten çıkma veya haklı nedenle fesih davası açabileceğini savunmuşlardır.3

İsviçre doktrininde de çıkarma davasında aktif husumet ehliyetinin şirkete ait olduğu ve İsviçre Borçlar Kanunu (İBK) m.804 uyarınca genel kurulun bu yönde nitelikli çoğunlukla (İBK 808b) karar alması gerektiği doktrinde belirtilmektedir.4

Hakkında çıkarma oylaması yapılacak ortağın bu oylama oy hakkı olup olmadığı konusunda ise, doktrinde bir görüş uyarınca bu konuda bilinçsiz bir boşluk bulunmaktadır ve “hiç kimsenin kendi davasının yargıcı olamayacağı ilkesi” karşısında, çıkarılacak ortak oy hakkından yoksun sayılmalıdır.5

Doktrinde bir görüş ise, iki ortaklı limited şirketlerde genel kurul kararına gerek olmaksızın ortağın haklı sebebe dayanarak diğer ortağın şirketten çıkarılması için doğrudan dava açabileceğini savunmaktadır.6

İki ortaklı limited şirketlerde ortağın diğer ortağa karşı haklı nedenle çıkarma davası açabileceğini savunan bazı yazarlar ise, bu görüşlerini bu konuda kanun boşluğu olduğu gerekçesine dayandırmaktadırlar. Kanun boşluğu görüşünü ilk olarak ortaya koyan Aker’e göre:7“Uygulamada haklı nedenle çıkarma davası açılması için genel kurul kararı alınırken yaşanan önemli sorunlardan birisi %50-50 ya da bun denk sermaye dağılımına( sahip şirketlerdeki durumdur. Belirtilen sermaye kompozisyonunda iki ortaktan birisine ilişkin haklı nedenlerin varlığı durumunda dava açılabilmesi için ön şart niteliğindeki genel kurul kararının alınması, nitelikli yetersayılar ve çıkarılması söz konusu olan ortağın da oy hakkına sahip olması sebebiyle (karş. TTK m.619) fiilen mümkün olamamaktadır... Zira kanunun, şirkete -genel kurul kararı zorunluluğu sebebiyle gerçekte ortaklarına- tanımış olduğu bir hakkın sadece belirli sermaye dağılımı olasılıklarında işlevsel olacağını kabul etmek hukuk mantığına uygun düşmez. Bir ilkenin hayata geçmesini sağlamak için öngörülen hukuk kurallarının uygulanma kabiliyeti, hayattaki tesadüflere bağlı değildir, olmamalıdır. Daha açık deyimle menfaatler durumu birebir aynı olmasına rağmen, bir hükmün işlevselliği belli ihtimaller için bilinçli olarak ortadan kaldırılmış olamaz. Bunun kabulü kanun koyucunun belli sermaye dağılımlarını dolaylı olarak engellemek istediği, diğerlerini ise teşvik ettiği düşüncesini dahi akla getirebilir. 6762 s. TTK m.551/III’ten, 6102 s. TTK m.640/3, 616/1-h ve 621/1-h’ye intikal eden bu düzenleme, artık tek kişilik limited şirketlerin kurulabildiği gerçeğine de uymamaktadır. Hüküm yeniden kaleme alınırken anılan ihtimalin ve tek kişilik şirket olgusunun gözden kaçmış olması muhtemeldir. Bu sebeple %50-50 ya da buna denk düşen sermaye dağılımlarında TMK m.1’in hâkime verdiği hukuk yaratma yetkisinden de güç alarak ve amaca uygun sınırlama Sayfa 106 yöntemi (teleologische Reduktion) tatbik edilerek her bir ortak yek diğerinin ya da en azından aynı zamanda müdür de olan ortak, genel kurul kararı şartı aranmaksızın diğer ortağın haklı sebeple çıkarılmasını talep edebilmelidir”. Aker’i takiben Bahtiyar8 ve Çakır9 da iki ortaklı limited şirketlerde ortağın haklı sebeple çıkarılması davası açılabilmesi için bilinçsiz bir kanun boşluğu bulunduğunu ve bu sebeple her ortağın haklı nedenle diğer ortağın şirketten çıkarılması davasını doğrudan açabilmesi gerektiğini savunmaktadırlar.

Yargıtay kararlarına baktığımızda, iki ortaklı limited şirketlerde ortağın şirketten çıkarılmasına ilişkin olarak Yargıtay’ın istikrarlı bir şekilde “TTK”nın 640/3 uyarınca ortağın mahkeme kararıyla haklı sebeple ortaklıktan çıkarılması davasını açma hakkı şirkete ait olduğundan davacının aktif dava ehliyetinin olmadığı, mahkemenin taraflar arasında davaya konu hakkın esası hakkında bir karar verilebilmesi için bu kişilerin davada gerçekten davacı ve davalı olma sıfatına sahip olmaları gerektiği, bir anlamda davacı olma sıfatı (aktif husumet ehliyeti) o hakkın sahibine ait olduğu, somut olayda bu hak tarafların ortağı olduğu şirkete ait olduğu, şirketi bu davayı açabilmesi için de genel kurulun TTK m.621/1’deki yetersayıyla karar alması gerektiği gerekçeleriyle ortağın çıkarma davası açmak açısından aktif husumet ehliyetine sahip olmadığına karar verdiğini ya da bu yönde verilen ilk derece mahkeme kararlarını onadığını görüyoruz.10

eTTK’nın yürürlükte olduğu dönemde ise Yargıtay iki ortaklı limited şirkette bir ortağın şirketten çıkarılmasının mümkün olmadığı, bu durumda ancak şirketin feshinin talep edebileceğine karar vermekteydi. Gerçekten, 11. HD. 29.11.1991 tarih ve 1991/3056 E. 1991/6358 sayılı kararında “TTK’nın 551. maddesinde çıkma ile birlikte düzenlenen çıkarma bakımından da aynı sonuca varılması mümkün bulunmaktadır. Zira, anılan maddenin üçüncü fıkrasına göre, esas sermayenin yarısından fazlasına sahip bulunan ortakların mutlak ekseriyeti tarafından kararlaştırılmak suretiyle bir ortağın şirketten çıkarılmasını yasa koyucu şart koşmuş bulunmakla, çıkarma da bu işlemin ikiden fazla ortaklı limited şirketler için düzenlendiğinin kabulü gerekir” şeklinde karar vererek iki ortaklı limited şirketlerde çıkarmanın mümkün olmadığına hükmetmiştir. Yine Yargıtay 11. HD., 25.04.2011 tarih 2009/8949 E. 2011/4974 K. sayılı kararında “... ayrıca iki ortaklı şirketlerde TTK. 551. maddesine göre ortaklıktan çıkarma talebinde bulunulamayacağı, bu durumda ancak fesih veya tasfiye istenebileceği gerekçesiyle davanın kabulüne...” şeklindeki ilk derece mahkemesi kararını onamıştır.11