Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Dijital Miras Konusunda Gözden Kaçanlar

Unnoticed Issues in Digital Inheritance

Tekin MEMİŞ, Cemile TURGUT

Günümüzde çoğu dijital platform, ölümünden sonra kişisel hesabının akıbeti konusunda kişiye karar verme imkânı sunmaktadır. Dijital platformun böyle bir imkân sunmaması yahut kişinin bu yöndeki iradesinin olumsuz olması halinde, hesabın miras açısından ne olacağı ise belirsizdir. Bu doğrultuda çalışmamızın temelini, kişinin ölümü sonrası dijital hesabının ne olacağı sorusu teşkil etmektedir. Ancak söz konusu hukuki sorunun alanını dijital ortamların oluşturması nedeniyle tartışma, klasik miras hukuku kurallarından çok daha geniş kapsamlıdır. Nihayetinde çalışmamızda da konu sadece miras hukuku çerçevesinde değil; sosyal medya, özel yaşam, kişisel verilerin korunması gibi farklı kavramlar ve menfaat ilişkilerini içerecek şekilde irdelenecektir.

Dijital Miras, Tereke, Sosyal Medya, Kişisel Veri, Özel Yaşam.

At the present time, most digital platforms offer an option to decide on the consequence of a person’s personal account after death. However, if the digital platform does not offer such an option or the will of the person is negative, it is unclear what the account will be. Accordingly, the basis of our study is the question of what will be the digital account of the person after his death. But the discussion is much broader than the classical rules of inheritance law, as the field of the legal problem in question is composed of digital media. Ultimately, in our study, the subject is not only within the framework of inheritance law; different concepts such as social media, private life, protection of personal data, and interest relations will be examined.

Digital Inheritance, Heritage, Social Media, Personal Data, Privacy.

GİRİŞ

Kişinin ölümünden sonra dijital mirasının akıbeti ve kime ait olacağı, yabancı mahkeme kararları kapsamında çok uzun süredir tartışılan bir konu idi.1 Kaldı ki bu konu son dönemde Antalya Bölge Adliye Mahkemesi Kararı2 ile de tekrar gündeme gelmiştir. Ancak biz bu incelememizde bahsi geçen karara konu somut olayla ilgili doğrudan bir inceleme yapmayı uygun görmemekteyiz. Zira karar henüz yeni olmakla birlikte, kararın yargılama aşaması devam etmektedir ve bu nedenle amacımız devam eden bir dava konusuna ilişkin görüş bildirmek değildir. Bunun yanında hukuki sorunun çok daha geniş kapsamlı olması nedeniyle, aşağıda ele alacağımız konuların mahkemece tartışılan olaylarla benzemesi kaçınılmazdır.

Dijital miras konusu sadece diğer hukuk sistemlerinde değil, son zamanlarda Türk hukuku kapsamında da tartışılmaya başlanmıştır. Buna ilişkin öğretide farklı görüşler ve ilk incelemeler yapılmıştır.3 Muhtemeldir ki bundan sonra da konu üzerinde tartışmalar sürecektir. Biz ise bu çalışmamızda, tartışmalarda unutulduğu kanaatine vardığımız hususlara değinerek sorunun farklı yönlerine işaret etmek istemekteyiz. Zira öğretide konu genel olarak vefat eden kişi ve onun malvarlığı açısından ele alınıp değerlendirilmektedir. Bu ise değerlendirmelerin isabetini etkilemektedir. Nitekim son zamanların güncel tartışması haline gelen “Whatsapp gizlilik politikası değişikliğine” ilişkin bazı hususlar da aslında ele alacağımız çalışma konusu ile ayrıca benzerlik taşımaktadır.

I. DİJİTAL HESAPLAR BİRBİRİNİN AYNI MIDIR?

Çalışmamızda ilk olarak dijital hesaplarla ilgili bütün kararlarda tartışılan -ancak bazen de eksik bırakılan- “dijital hesabın içeriği” hususu irdelenecektir. Bu doğrultuda öncelikle dijital hesapların içeriklerinin birbirinden farklı olduğu, bu nedenle tek bir kapsamda değerlendirilemeyeceğini ifade etmek gerekmektedir. Bir diğer deyişle birbirinden farklı portföyde sunulan tüm hizmetleri hukuki kapsam bakımından aynı kefeye koymak isabetli olmayacaktır. Keza bu durum dijital hesapların malvarlığı sayılıp sayılmayacağı yönündeki değerlendirme için de geçerlidir. Bu doğrultuda öncelikli olarak sosyal ağ mecralarının veya dijital platformların içeriği göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin video paylaşım sitesinde içerik paylaşarak (Youtuber’lık) ücret kazanılabilirken ya da kazanılma imkânı varken ve içerik paylaşım kanalı herkese açıkken elbette bu bir malvarlığı değeri sayılabilecektir. Yine bu özelliklere sahip sosyal medya pazarlama türü olan Influencer’lık için de aynı durum söz konusu olabilecektir. Hatta bunları gelir getirici bir malvarlığı olarak düşünmek mümkündür. Buna karşın kişinin elektronik posta (e-posta) kutusunun malvarlığına dâhil olduğu kolay bir şekilde söylenemeyecektir. Sadece özel yazışmalar yapılmak üzere açılan “özel” e-posta hesapları buna örnek gösterilebilecektir. Bir mektubun elbette kâğıt ve üzerindeki mürekkep olarak bir maddi malvarlığı olabilir ve değer biçilebilir. Ancak mektubun sahibi dışındaki kimseler tarafından malvarlığı olduğu gerekçesi ile bu mektubun okunabilmesi mümkün olmasa gerektir.

Bulut bilişimde iş ve mesleği ile ilgili bilgilerini tutan ve ticaretine ya da akademik çalışmalarına ilişkin verileri depolayan kişinin bu hesabı, çoğunlukla kişisel veri içermez. Buna karşın kişinin tamamen özel yazışmalarını yaptığı e-postasında durum tam tersidir. Yine dijital hesaplarla ilgili göz önünde bulundurulması gereken bir diğer ayrım da Facebook ve Linkedin gibi sosyal ağ hesaplarıdır. Zira kişiler, sosyal ağ hesaplarını dışarıya tamamen veya yarı açık şekilde oluşturabildikleri gibi, sadece kendi ağına katılmasını kabul ettiği kişilere açık olarak da oluşturabileceklerdir. Kaldı ki “iş dünyasındaki kişilerin diğer kişilerle iletişim kurmasını ve bilgi alışverişi yapmasını amaçlayan profesyonel sosyal iş ağı” olarak tanımlanan Linkedin gibi sosyal ağların, içerik bakımından da diğerlerinden farklı olacağı yadsınamayacaktır.

Yukarıda bahsi geçen ayrımlar yapılmadan, yani dijital hesapların birbiri ile aynı olmadığı gerçeğini göz ardı etme suretiyle, dijital mirasa ilişkin sorunların tartışılamayacağı düşüncesindeyiz. Zira herhangi bir uyuşmazlık kapsamındaki ilgili platforma ve içeriğine bakmadan hukuki sonuca ulaşmak son derece yanlış ya da yanıltıcı olacaktır. Nihayetinde bir dijital hesapla ilintili tüm miras tartışmalarında, bu dijital hesabın içinde ne tür verilerin tutulduğu, hesabın kullanım amacı ve herkese açık olup olmadığı gibi konular mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.

II. DİJİTAL HESAPLAR MALVARLIĞI MIDIR?

Dijital hesapların, tereke kapsamında yer alıp almadığı yönündeki ilk tartışma, dijital hesapların malvarlığı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Günümüzde verinin de bir kıymeti olduğu inkâr edilemeyecektir. Bu yönüyle dijital hesapların para ile ölçülebilmesi ya da paraya çevrilebilmesi mümkündür ve malvarlığı teşkil ettiği savunulabilmektedir. Bu tartışmalara girmeden önce malvarlığı kavramının açıklanmasına ihtiyaç vardır.

Bir tanıma göre malvarlığı,4 bir hukuk süjesinin sahip bulunduğu iktisadi gücün bütününü ifade eder.5 Bir diğer tanıma göre ise malvarlığı; kişiye ait, parayla ölçülebilir hukuki ilişkilerin tümüdür.6

Malvarlığı kavramının ekonomik yönü, sosyal yönü ve hukuki yönü mevcuttur. Bu itibarla, malvarlığını sadece ekonomik olarak temel almak yanlış sonuçlara ulaştırabilecektir. Zira bir şey, paraya çevrilebilmekle ya da ekonomik olarak değerlendirilebilmekle birlikte bu şeyin alınıp satılması ve paraya çevrilebilmesi sosyolojik ya da hukuki olarak tasvip edilmeyebilir. Bu nedenle kanaatimizce malvarlığı kavramını sadece para ile ölçülebilirlik ya da sadece ekonomik olarak değerlendirmek hatalıdır. Kaldı ki önceden para etmeyecek çok şey, yeni dönemde iktisadi olarak değerlendirilebilmektedir. Örneğin böbrek naklinde ya da kan naklinde aranan böbrek ya da kanın, ekonomik olarak paraya çevrilebileceği ve ekonomik açıdan malvarlığı kavramına dâhil edilebileceği tartışılabilecektir. Buna karşın hukuk sistemimiz isabetli olarak bunu malvarlığı değeri olarak kabul etmemektedir. Bu nedenle bir “şeyin” malvarlığı değeri olup olmadığına bakılırken, değerlendirme salt olarak ekonomik açıdan yapılmamalıdır.

Öğretide haklı olarak piyasa ekonomisindeki neredeyse her şeyin para ile ölçülebilir değere indirgenmesi ve değiş tokuşunun mümkün hale gelmesi eleştirilmektedir. Bu açıdan bakıldığında “beklenen hak niteliğini haiz olmayan sade miras beklentisi, miras kazanma umudu, spes hereditatis, miras hakkının devri giysisi altında ve henüz kazanılmamış miras payını konu alan sözleşmeler yoluyla etik olarak sorgulanacak bir şekilde tasarruf edilebilir bir mala dönüşmüştür”.7 Kaldı ki kişilik hakkı kapsamındaki isim, resim, yazı ve manevi tazminat talebi gibi manevi değerlerin, ticari meta haline getirilmesinin giderek yaygınlaştığı belirtilerek miras yolu ile intikali mümkün olmayan kişiye sıkı sıkıya bağlı değerlerin terekeye katılması zorunluluğunu beraberinde getirdiği de eleştirel bir şekilde ifade edilmektedir.8 Bu nedenle “metalaşmış (para eden) kişilik hakkı” kavramı kullanılmaya başlanmıştır.9 Hatta günümüzde farklı disiplin alanlarında duyguların (aşkın) dahi metalaştırıldığı, özel hayatın pazarlandığı eleştirileri daha sıklıkla yapılmaktadır.10

Çalışmamız bakımından önem arz eden, hangi değerlerin metalaşmasına, malvarlığı olarak kabul edilmesine hukuk düzeninin izin vereceğine ilişkin en temel sorunla ilgilidir ve bu kapsamda tartışılmamaktadır. Kişisel verilerin, bireysel bütünlüğün bir parçası olduğu yönünde tereddüt edilmemektedir. Kişisel verileri metalaştıran ve bundan ciddi bir kazanç sağlayan Facebook kurucusu dahi kendisine ait en küçük verinin bile bilinmesini istememektedir. Örneğin sosyal mecra işletim sisteminde sayısız insanın nerede ise her türlü verisini metalaştıran Facebook kurucusu, “dün akşam hangi otelde kaldınız?” sorusunu cevaplayamamaktadır.11

Anglo-Amerikan hukuk sistemindeki iktisadi yaklaşımın12 aksine, biz kişisel veriler üzerindeki hakların insan hakları içinde değerlendirilmesi ve metalaştırılması mümkün olmayan haklar olarak görülmesi gerektiğini savunmaktayız. Nitekim iktisadi yaklaşımla kişisel verinin metalaştırabileceği kabul edildiğinde, uluslararası büyük ölçekli şirketlerin (Google, Facebook, Twitter vb.) kişisel veriler üzerindeki piyasa hâkimiyetine engel olmak zamanla daha da zorlaşacaktır. Zira bu yaklaşımla, bahsi geçen şirketlerin ekonomik sürdürülebilirliği, kişisel veriler üzerindeki hâkimiyetleri ile meşrulaştırılacaktır.

Kişiler verilerin korunması hakkı sadece insan hakları bağlamında değil, kişilik hakkı kapsamında da güvence altına alınmıştır. Kişilik hakkını, kişiliğe bağlı değerlerin tümü üzerindeki hak olarak açıkladığımızda, bu değerlerin içerisinde sadece kişinin yaşamı, sağlığı gibi bedensel değerleri değil, onuru, saygınlığı, sır ve giz alanı, inanç ve düşünceleri, siyasi görüşü gibi manevi değerleri de yer almaktadır. Bu nedenle kişisel verilerin sınırsız bir şekilde devredilebilir olması veya kişisel verilerden tümüyle vazgeçilebilmesi kabul edilmemelidir. Kaldı ki Anayasa’nın 20/3. madde hükmünde kişisel verilerin, sadece “işleme” şeklindeki müdahalelere karşı değil, “her türlü” müdahaleye karşı korunması güvence altına alınmaktadır.13

Yukarıdaki açıklamalar nezdinde, kan ürünlerinin dahi satılmasını yasaklayan bir hukuk sisteminin14 -ki, nihayetinde kan da kural olarak insan vücudundan ayrıldıktan sonra yaşayan ve ayrı bir kimliği olan bir şey değildir- kişisel verilere malvarlığı olarak yaklaşması ciddi bir çelişkidir. Yine organ ticaretini yasaklayan bir hukuk sisteminde kişisel verilerin ticaretinin yapılması (TCK m.91) ya da malvarlığı olarak değerlendirilmesi mümkün olmamalıdır.