Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

İbranın Reddi Kararına Karşı İptal Davası Açılması ve İbraya İlişkin Kararlarda Oy Hakkından Yoksunluğa Aykırılığın Yaptırımı

Filing an Action for Nullity Against Decision of Rejecting Discharge and Sanction for Contrariety to Deprivation of Voting Right in the Decisions with Regards to Discharge

Murat ALIŞKAN

Yargıtay; makul bir süre beklemeksizin, sorumluluk davası açılma kararı alınmasından ve sorumluluk davası açılmasından önceki bir aşamada, “zamansız bir şekilde” yönetim kurulu üyeleri hakkındaki ibra önerisinin reddi kararına karşı açılan iptal davasının, yönetim kurulu üyelerinin sorumlu olmadıkları iddiası sorumluluk davasında görüşüleceği için hukuki yarar bulunmadığından reddedilmesi gerektiğini kabul etmektedir. Yargıtay’ın bu görüşü, eleştirel olarak ele alınacaktır.eTTK m.374/f.2 - TTK m.436/no.2’de düzenlenen oy hakkından yoksunluğa aykırılığın yaptırımının iptal edilebilirlik olduğu açıktır. Buna rağmen Yargıtay, son zamanlardaki bazı kararlarında, bu hallerde yetersayı sağlanmadığından kararın yoklukla sakat olduğunu kabul etmiştir. Makalede, önce TTK m.436/no.2 hükmü uyarınca oy hakkından yoksunluk ele alınacak, daha sonra ise, Yargıtay’ın söz konusu kararları değerlendirilecektir.

Genel Kurulun İbranın Reddi Kararının İptali Davası, Oy Hakkından Yoksunluk, Oy Hakkından Yoksunluğa Aykırılığın Yaptırımı, Yokluk, İptal Edilebilirlik.

The Court of Cassation (Yargitay) accepts that an action for nullity, filed against the decision of rejecting discharge proposal about the members of the general assembly without waiting for a reasonable time, at a phase before taking decision on filing a liability action and filing a liability action, is required to be dismissed as there is no legal interest since the allegation that the general assembly members do not have liability would be discussed in the liability action. Such approach of Court of Cassation will be critically analyzed hereunder.It is clear that the legal consequence of the resolution contrariety to the deprivation of voting rights set out in the article 436/2 of the Turkish Commercial Code (article 374/2 of the previous TCC) is nullity. However, in its recent decisions the Court of Cassation has concluded that in such cases the general assembly’s resolution is non-existent on the ground that the quorums are not satisfied. In this article, firstly the deprivation of voting rights set out in article 436/2 TCC will be examined and then the aforementioned decisions of the Court of Cassation will be assessed.

Action for Nullity of the General Assembly’s Resolution Rejecting Discharge, Deprivation of Voting Rights, Sanction for Contrariety to Deprivation of Voting Rights, Non-Existence, Nullity.

I. İbranın Reddi Kararına Karşı İptal Davası Açılması

Y. 11. HD, 04.11.2019 - E. 2019/3720, K. 2019/6800: “Davacılar vekili, müvekkillerinin yönetim kurulunu oluşturduğu davalı şirketin ... Asliye Ticaret Mahkemesinin ... sayılı kararı üzerine atanan kayyumun çağrısı ile toplanan 27.12.2014 tarihli 2013 yılı olağan genel kurulunda yönetim kurulunun ibra edilmemesine dair alınan 4 no.lu kararın iptalinin gerektiğini, zira müvekkillerinin ibra edilmemeleri için geçerli bir nedenin bulunmadığını, davalıların gerçeğe aykırı iddialarla kötüniyetli olarak ibra etmeme yönünde oy kullandıklarını ileri sürerek müvekkillerinden oluşan yönetim kurulunun 2013 yılı faaliyetleri açısından ibra edilmemelerine yönelik davalı şirketin 27.12.2014 tarihli genel kurulunun 4 no.lu kararının iptaliyle ibra edilmiş sayılmalarına karar verilmesini talep etmiş; birleşen davada ise, yönetim kurulunun genel kurul toplantısında bizzat bulunmasının bir zorunluluk olmadığını şirketin mali müşavirinin toplantıda hazır bulunduğunu, müvekkillerinin şirketi zarara uğratan bir faaliyetlerinin veya harcamalarının olmadığını, asıl birleşen dava davacısının şirketin zararına girişimlerde bulunduğunu savunarak birleşen davanın reddini istemiştir.

Davalılar ..., ... ve ... vekili, davalıların yönetim kurulunu oluşturduğu diğer davalı şirketin 2012 ve 2013 yılları olağan genel kurullarının toplanması için Mahkemeye başvurduklarını ve atanan kayyum vasıtasıyla 27.12.2014 tarihli genel kurulun toplandığını, bu toplantıya davacıların katılım dahi göstermediklerini, bu nedenle müvekkillerinin sorularının cevapsız kaldığını, cevapsız kalan hususların şirketin zararına yol açtığını, ibra etmeme kararının hukuka uygun olduğunu savunarak asıl davanın reddini istemiştir.

Mahkemece menfaat çatışması sebebiyle şirkete atanan kayyum, aşamalarda davanın reddini savunmuştur.

Birleşen davada ... vekili, davalı yönetim kurulu üyelerinin şirket nezdinde SSK’lı olarak gösterildiklerini, şahsi benzin giderlerini şirketten karşıladıklarını, şirket bilançolarının gerçeği yansıtmadığını, genel kurul toplantılarında ticari borçlara ilişkin açıklama yapılmadığını ve hatta yönetim kurulunun toplantılara dahi katılmadığını, şirketin daha önce kredi kullanmamasına rağmen 2013 yılında kredi kullandığını, şirketin karlılık oranını her geçen yıl düştüğünü ileri sürerek davalıların şirketin zararlarından şahsen sorumlu olduklarının tespitine ve şirket lehine tazminine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece; tüm dosya kapsamı ve alınan bilirkişi raporuna göre, davalı gerçek kişiler aleyhine genel kurul kararının iptali istemiyle dava açılması mümkün olmadığından bu kişiler aleyhine açılan davanın pasif husumet bulunmadığından reddinin gerektiği; yönetim kurulu üyesinin kendisinin ibra edilmemesine dair genel kurul kararının iptali yönünde dava açabilmesi için bu kararın alındığı tarihten itibaren makul bir süre geçtiği halde aleyhine sorumluluk davası açılmamış olması gerektiği, aksi halde yani bir sorumluluk davası açılması halinde yöneticinin kendisinin ibra edilmemesine dair kararın iptalini istemekte hukuki yararının bulunmayacağı, zira anılan ibra edilmeme kararının yerinde olup olmadığının, açılmış bulunan sorumluluk davasında somut nedenleriyle birlikte incelenip değerlendirileceği, somut olayda sorumluluk davası açılması yönünde alınmış bir karar bulunmadığı, dava tarihine kadar da herhangi bir sorumluluk davası açılmadığı, davanın TTK 445. maddesinde belirtilen dava açma süresi olan 3 aylık sürenin dolmasına 1 gün kala açılmış olması nedeniyle genel kurul kararıyla dava tarihi arasında makul sürenin geçtiği, anonim şirketlerde şirket ile yönetim kurulu üyeleri arasındaki hukuki ilişkide yönetim kurulu üyelerinin ortaklığın yönetimi ve iş yılı sonunda hesap verme yükümlülüğü bulunmakla birlikte, ibra edilmeyi talep haklarının da bulunduğu, genel kurulun ibra konusunda geniş taktir yetkisi bulunmakla birlikte bu yetkinin sınırsız olmayıp sorunsuz bir bilanço ve yıllık raporlarla, faaliyet dönemine ait işlemlerin hesabını veren yönetim kurulunun ibra edilmesi gerektiği, ortada somut nedenler yokken ibradan kaçınılmasının dürüstlük kurallarına aykırı düşeceği, dosyada mevcut bilirkişi raporunda genel kurulda 2012 yılı ve 2013 yılı bilançosu ve gelir tablosu yani kâr zarar hesaplarının ayrı ayrı okunup müzakere edilerek kabul edildiğinin, gerek 2013 yılı gerek 2012 yılı için herhangi bir olumsuzluk tespit edilmediğinin mütalaa edildiği, yönetim kurulunun 2012 yılı yönünden ibra edilip, 2013 yılı için ibra edilmemesinin dürüstlük kurallarına aykırı olduğu, ayrıca aksine dosyada bilgi, belge, delilde bulunmadığı; birleşen dava yönünden ise, alınan bilirkişi raporunda 2012 ve 2013 yönetim kurulunca genel kurula sunulmuş olan mali ve finansal tablolar ile faaliyet raporları dahilinde yönetim kurulu üyelerinin şirkete karşı tazmin sorumluluğunu gerektirecek bir hususun ve zararın bulunmadığının bildirildiği, 2012 yılı ve 2013 yılı yönünden davalı yönetim kurulu üyelerinin kanundan ve sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri ve şirkete veya pay sahiplerine zarar verdiklerinin ispatlanamadığı gerekçesiyle, davalılar ..., ... ve ... hakkındaki davanın HMK 114/1-d, 115/2 maddesi gereğince usulden reddine, davalı ... San. ve Tic. A.Ş. hakkındaki davanın kabulüne, davalı şirketin 27.12.2014 tarihli genel kurulunda alınan 4 no.lu “yönetim kurulu üyelerinin 2013 yılı için ibra edilmemelerine ilişkin” kararın iptaline; birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

Karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiş; anılan kararın temyizi üzerine asıl davada davalılar ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz istemi süre yönünden reddedilmiştir.

Asıl davada davalılar ve birleşen davada vekili bu kez Dairemizin temyiz isteminin süre yönünden reddine dair kararının maddi hata ile verildiğini ileri sürerek anılan red kararının kaldırılıp dosyanın temyizen incelenmesi talebinde bulunmuştur.

1- ... maddi hatanın düzeltilmesi isteminin kabulüyle, Dairemizin 27.06.2019 tarihli 2018/2561 E., 2019/4984 K. sayılı ilamının kaldırılmasına ve temyiz itirazlarının incelenmesine karar verilmesi gerekmiştir.

2- Bir davada kararı temyiz etme hakkı, yalnız taraflara veya hüküm ile kendisine mükellefiyet yüklenen veya bir hakkı ihlal edilen kimseye veyahut kanunun açıkça belirttiği mercilere aittir. Temyiz isteminde bulunan asıl davada davalı ..., ... ve ... hakkında ilk derece mahkemesince davanın reddine hükmedildiği, verilen kararın istinaf edilmesi üzerine inceleyen bölge adliye mahkemesince de değiştirilmeksizin istinaf isteminin esastan reddine karar verildiği, mümeyyiz davalılar vekilinin anılan hükmü davanın reddine dair kısım haricinde aleyhe bir husus ileri sürerek temyiz etmediği anlaşılmakla, ileri sürülen temyiz sebepleri dikkate alınarak asıl davaya ilişkin kararı temyiz etmekte hukuki yararı bulunmayan davalı ..., ... ve ... vekilinin temyiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.

3-Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince birleşen davaya yönelik verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre bu davaya yönelik yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından birleşen davada davacı vekilinin birleşen davaya yönelik tüm temyiz itirazlarının reddi ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) no.lu bentte açıklanan nedenlerle asıl davada davalı ..., ... ve ... ile birleşen davada davacı vekilinin temyiz tarihine ilişkin maddi hatanın düzeltilerek kararın temyizen incelenmesi talebinin kabulü ile Dairemizin 27.06.2019 tarihli 2018/2561 E., 2019/4984 K. sayılı ilamının kaldırılmasına, mümeyyiz taraflar vekilinin temyiz itirazlarının incelemesine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle asıl davada davalı ..., ... ve ... vekilinin asıl davaya yönelik temyiz isteminin REDDİNE, (3) birleşen davada davacı ... vekilinin birleşen davaya yönelik temyiz istemlerinin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK m.370/1 uyarınca ONANMASINA, HMK’nın 372’nci maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 8, 50 TL temyiz ilam harcının temyiz eden birleşen davada davacı...’dan alınmasına, 04.11.2019 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.”1

Yukarıdaki kararı, hakkındaki ibra önerisi reddedilen yönetim kurulu üyelerinin TTK m.4446/no.1 (d) hükmü karşısında bu karara karşı iptal davası açılabilip açılamayacağına ilişkin meseleyi2 bir yana bırakarak, sırf ibranın reddi kararlarına karşı iptal davası açılabilmesi bakımından değerlendireceğim.

Nitekim, artık müstakâr hale geldiğini söyleyebileceğimiz kararlarda, TTK m.446/no.1, d (eTTK m.381/1, b.3; KoopK. m.53/1, b.3) uyarınca dava açma haklarının var olup olmadığı üzerinde durmayan Yargıtay; makul bir süre beklemeksizin, sorumluluk davası açılma kararı alınması ve sorumluluk davası açılmasından önceki bir aşamada, zamansız bir şekilde yönetim kurulu üyeleri tarafından haklarındaki ibra önerisinin reddi kararına karşı açılan iptal davasının, yönetim kurulu üyelerinin sorumlu olmadıkları iddiası sorumluluk davasında görüşüleceği için hukuki yarar bulunmadığından reddedilmesi gerektiğini kabul etmektedir.3 Aynı sebeple, iptal davası açılması üzerine öncelikle yapılması gerekli araştırma sonucunda davacı hakkında açılmış bir sorumluluk davasının mevcut olduğunun belirlenmesi halinde, söz konusu iptal davasının reddi gerekir.4 İptal davasının davacı tarafı (yönetim kurulu üyesi) hakkında açılmış bir sorumluluk davası bulunmaması ve makul bir süre geçmesine rağmen bu davanın açılmaması halinde, bu defa, kanun, ana sözleşme ve iyiniyet kurallarına aykırılık yönlerinden bir değerlendirme yapılmak suretiyle ibranın reddi kararının iptali istemi hususunda bir karar verilmesi gerekir.5 Ancak, ibra edilmeme kararı yanında, sorumluluk davası açılmamasına da karar verilirse, artık makul bir süre beklemeksizin, yönetim kurulu üyesinin, kendisi hakkındaki ibranın reddi kararının iptali davasını açmakta hukuki yararı vardır.6

Yukarıdaki Yargıtay kararına (11. HD, 04.11.2019 - E. 2019/3720, K. 2019/6800) konu olayda Mahkemece, ibra edilmeme kararına karşı açılan iptal davasının kabul edilmesinin isabetli olduğu açıktır. Ancak, sorumluluk davası açılıp açılmayacağı bakımından, ibra etmeme kararının alındığı tarihten itibaren “makul bir süre” geçmesi için beklenmesi gerektiğinin öngörülmesi ve somut olayda da bu iptal davasının, sorumluluk davası açılması yönünde alınmış bir karar bulunmadığı, sorumluluk davası açılmadığı, davanın 3 aylık dava açma süresinin (TTK m.445) dolmasına 1 gün kala açılmış olması nedeniyle genel kurul kararıyla dava tarihi arasında makul sürenin geçtiğinden söz edilerek kabul edilmesi hatalıdır. Acaba söz konusu makul süre, sadece 3 aylık süresinin dolmasına 1 gün kala dava açılmış olması halinde mi geçmiş olacaktır? Örneğin, iptal davası açma süresinin genel kurul toplantısını kovalayan günden başlayarak 1 ay olduğu kooperatiflerde (Koop. K. m.53), ibra edilmeme kararına karşı açılan dava bakımından Yargıtay, “... iptali istenilen karar 24.12.2000 tarihli genel kurulda alınmıştır. Sonraki tarihlerde davacılar hakkında sorumluluk davası açılması için karar alındığına ve bu yönde bir sorumluluk davası açıldığına ilişkin tarafların bir iddia ve savunması da bulunmamakta olup, iş bu dava, 22.01.2001 tarihinde açılmıştır. Bu durumda, sorumluluk kararı ve davası için geçmesi gereken makul bir sürenin geçmesi beklenmeden, bu davanın açıldığı, dolayısıyla bu aşamada dinlenemeyeceği...” sonucuna varmıştır.7 Anlaşıldığına göre bu kararda, sürenin bitimine birkaç gün kala iptal davası açılması, makul sürenin geçmesi için yeterli görülmüyor.

Oysa, sorumluluk davası açılmadan önceki aşamada da ibranın reddi kararının iptalini dava etmekte hukuki yarar vardır.8 Sorumluluk davasıyla irtibatlandırılarak bu davanın açılmasını veya bunun için makul sürenin geçmesinin beklemeye zorlama yahut bunu şart koşma söz konusu olamaz.9 Diğer iptal davaları gibi bu iptal davası da sürenin başladığı ilk gün açılabilir.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi bazı kararlarında10 da ibra edilmeme kararının iptali davasında yönetim kurulu üyelerinin sorumlu olmadıkları iddiasına dayandıkları, bunun iptal davasında değil, şirketin açacağı sorumluluk davasında karara bağlanacağı belirtildikten sonra, “veya bu yola uzun bir zaman zarfında gidilmediği takdirde daha sonra ibra edilmeyenlerin açacağı hükmen ibra davasında karara bağlanması gerektiği” öngörülmektedir.

Yargıtay’ın, ibranın reddi kararına karşı açılan iptal davası üzerine, şirketin açacağı sorumluluk davasında iddiaların görüşüleceğini veya bu dava açılmaksızın uzun süre geçtikten sonra açılacak hükmen ibra davasında sorumlu olunmadığı iddiasının karara bağlanması gerektiğini hatırlatması, adeta ibra edilmeme kararına karşı iptal davası açmakta hiçbir zaman hukuki yararın bulunmadığı gibi bir anlama da gelebilir ki, bu isabetli değildir. Nitekim, öğretide de bir görüş; ibra davası olanağının varlığı karşısında, ibranın reddi kararının iptalinde hukuki yarar bulunmadığını, bu yüzden, açılan söz konusu iptal davasının reddedilmesi gerektiğini kabul etmektedir.11 Bize göre, ibranın reddi kararının iptali ve ibra davası şeklindeki bu iki davayı açmakta da hukuki yarar vardır.12

Yukarıdaki kararda (Y. 11. HD, 04.11.2019 - E. 2019/3720, K. 2019/6800), genel kurulun ibra edilmeme kararının iptali yönünde dava açabilmesi için, yönetim kurulu üyeleri aleyhine sorumluluk davası açılması bakımından makul bir süre geçip geçmediği değerlendirmesi yapılmış olmakla birlikte, ibra davasının hesaba katılmaması kuşkusuz isabetli olmuştur.

II. İbraya İlişkin Kararlarda Oydan Yoksunluğa Aykırılığın Yaptırımı

TTK m.436/no.2 (ve A.Ş. GK. Toplantı Usul ve Esasları Hakkında Yön. m.19/no.4) hükmünde, şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişilerin, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kulunlamayacağı düzenlenmektedir.

Bu hükmün yerini aldığı eTTK, m.374/2’de de şirket işlerinin görülmesine her hangi bir suretle katılmış olanların, yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin kararlarda oy hakkını kullanamayacakları öngörülmekte idi.

Bu konuda şu tespitlerde bulunulabilir: