Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

1961 ve 1982 Anayasaları Döneminde Grev Hakkı ve Kullanımına İlişkin Bir Değerlendirme

An Evaluation on the Right if Strikes and its Use During the 1961 and 1982 Constitutional Period

Hilmi ETCİ, Berkan HAMDEMİR

Çalışmanın temel konusu ve amacı, Türkiye’de 1961 ve 1982 Anayasaları döneminde grev hakkının pozitif hukuktaki temelleri, dönemsel olarak gerçekleşen grevlerin sayısı ve bu dönemde, grev hakkının kullanımını etkileyen hukuki, siyasi ve fiili sebeplerin tespitidir. Ayrıca grev hakkının yasak olduğu Osmanlı Devleti Dönemi ile 1961 yılına kadarki Cumhuriyet Dönemi de tarihsel süreç başlığı altında ele alınmaktadır. Çalışmanın 1961 Anayasasının yürürlüğü girişinden günümüze kadar geçen sürede tespit edilmeye çalışılması çalışmanın temel amacını oluşturmaktadır. Çalışmada, kaynak tarama, sınıflandırma, betimsel analiz, verilerin analizi, tenkit ve sentez yöntemleri kullanılmıştır.

1961 Anayasası, 1982 Anayasası, Sendika, Grev Hakkı.

Basic subject and purpose of the study is on the foundations of the right to strike in positive law, number of strikes that occur periodically in Turkey during the 1961 and 1982 Constitutions and the determination of legal, political and actual reasons affecting the exercise of the right to strike during this period. In addition, The Ottoman Empire Period and the Republic Period until 1961, in which the right to strike was prohibited, are also discussed under the title of historical process. In the study, source scanning, classification, descriptive analysis, data analysis, criticism and synthesis methods were used.

1961 Constitution, 1982 Constitution, Union, Right of Strike.

GİRİŞ

İnsanlık tarihine bakıldığında, insanların ihtiyaçlarını ve menfaatleri olan konuları, hak talebi olarak dile getirdiklerini söyleyebiliriz. Tarih boyunca, devlet iktidarı ile temel hak ve özgürlükler arasındaki sınır çizgisinin nereden geçeceğini belirleyen insan hakları mücadelesinin omurgasını, köleci toplumda efendiye, feodal toplumda feodal beye, feodal dönem ile sanayi devrimi arasındaki süreçte hükümdara, sanayi toplumunda burjuvaziye karşı verilen mücadele oluşturmaktadır.

Batı’da, feodalitenin yıkılması ve sanayi devrimi ile üretim ilişkileri değişmiş; toprağa bağlı olan emek artık topraktan kopmuş ve işçiler, kentte emeğini ücret karşılığında satan çalışanlar halini almıştır. Temelini, düşük ücret ve kötü çalışma koşullarının oluşturduğu işçi ve işveren arasındaki menfaat uyuşmazlıkları, zamanla işçiler tarafında ekonomik ve sosyal haklar manzumesinden oluşan hak taleplerinin gündeme gelmesine sebep olmuştur. İşçilerin hak taleplerini kabul ettirebilmeleri için olmazsa olmaz hakların başında, örgütlenme/sendika kurma ve grev hakkı gelmektedir.

Batı’da, esasen 19. yüzyılın sonlarında gündeme gelen grev hakkı önceleri yasak konusu olmuş; işçi mücadeleleri neticesinde zamanla anayasal bir hak haline gelmiştir. Grev hakkı, günümüz demokrasilerinde, vazgeçilmez temel insan hakları arasında yer almaktadır.

Bu çalışmanın temel amacı, 1961 Anayasası’nın yürürlüğe girişinden günümüze kadar geçen dönemde Türkiye’de grev hakkının anayasal düzeydeki güvencesini ve sınırlarını tespit etmek ve çizilen çerçeve içerisinde sayılarla Türkiye’de gerçekleşen grevleri ortaya koymaktır. Tabi bu yapılırken, dönemlere ilişkin grev sayıları ve greve katılan işçi sayılarında gerçekleşen artış veya azalışların sebepleri de ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Çalışma, iki ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm, kavramsal çerçeve ve tarihsel sürecin ele alındığı bölümdür. Bu bölümde, grev hakkı kavramı tanımlanmış; grev hakkının Dünya’da ortaya çıkışına kısaca değinildikten sonra, Osmanlı dönemi ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde (kuruluştan 1961 yılına kadar) grev hakkına ilişkin mevzuattaki düzenleme ve yasaklar ile grev hakkının kullanımına ilişkin bilgilere yer verilmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde ise 1961 ve 1982 Anayasaları döneminde grev hakkının başta anayasal temelleri olmak üzere pozitif hukuktaki temelleri üzerinde durulmuş; Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri ile yıllara göre grev ve greve katılan işçi sayıları üzerinden, grev hakkının pratikteki kullanımına ilişkin analizler yapılmıştır.

Çalışmada, grev hakkının pozitif hukuktaki temelleri incelenirken, bu hakkı güvence altına alan veya yasaklayan kanuni düzenlemeler incelenmiş; hakkın pratikteki uygulaması 1961 ve 1982 Anayasaları dönemi ile sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın sebebi, 1961 Anayasası dönemine kadar, grev hakkının pozitif hukukta yasak olması ve greve ilişkin (grev sayısı, greve katılan işçi sayısı, grev gün sayısı vs.) sağlıklı sayısal verilere ancak 1961 ve 1982 Anayasası döneminde ulaşılabilmesidir.

I. KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE TARİHSEL SÜREÇ

Bu başlık altında grev hakkına ilişkin kavramsal bir çerçeve çizilerek; grev hakkının tarihsel sürecinden bahsedilmektedir.

Türk Dil Kurumu’na göre, iş bırakımı olarak tanımlanan “grev” sözcüğü, Fransızca kökenli bir kelimedir1 . Paris’te Seine Nehri kenarındaki belediye sarayının yanında bulunan ve geçmişte idamların infaz edildiği “Grev Meydanı”nda sonraları iş arayanların beklemeleri, halk arasında “grev yapmak” şeklinde dile getirilmiş; bu bağlamda, “grev yapmak”, “grevde olmak”; zamanla işsiz olma anlamında kullanılmıştır. 19. yüzyılın başlarından itibaren ise grev kavramı, bugünkü, “işçilerin çeşitli yararlar sağlamak amacıyla toplu ve iradi şekilde işe ara vermeleri” anlamını kazanmıştır2 . Bu nedenle grev, bir işverene bağlı olarak çalışanların, bazı menfaatler sağlamak amacıyla toplu ve iradi olarak, belirli bir süre işlerini bırakmaları/ara vermeleri olarak tanımlanmaktadır3 .

Grev hakkı, insan hakları içerisinde ekonomik ve sosyal haklar arasında kabul edilen ikinci kuşak insan haklarındandır. Ancak bu hak, diğer ekonomik ve sosyal haklardan farklı olarak devletten olumlu bir edimde bulunma talebi içermemesi yönüyle, sendika ve toplu sözleşme hakkıyla birlikte, diğer ekonomik ve sosyal haklardan ayrılmaktadır. Dolayısıyla bu hakkın kullanılması hususunda, devletin engel olmaması, saygı duyması yani negatif bir tavır takınması yeterlidir.

Grev hakkı, 1982 Anayasası’nın ikinci kısmının üçüncü bölümünde “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” başlığı altında düzenlenmiştir. 1982 Anayasası’nın 53/1 maddesine göre; “İşçiler ve işverenler, karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler.” 54/1 maddesinde ise “Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler.” denilmektedir. Bu iki düzenlemenin birlikte ele alınmasıyla Anayasa’da grev hakkının, işçiler ve işverenler arasında, işçilerin ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla, toplu iş sözleşmesi yapılması esnasında, tarafların anlaşmazlığa düşülmesi durumunda, işçilerin başvurabilecekleri anayasal bir hak arama yolu olarak öngörüldüğünü söylemek mümkündür. 18.10.2012 tarih ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 58/1 maddesinde ise grev hakkı “işçilerin, topluca çalışmamak suretiyle işyerinde faaliyeti durdurmak veya işin niteliğine göre önemli ölçüde aksatmak amacıyla, aralarında anlaşarak veya bir kuruluşun aynı amaçla topluca çalışmamaları için verdiği karara uyarak işi bırakmaları...” olarak tanımlanmıştır. Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, bir eylemin grev hakkının kullanımı olarak nitelendirilebilmesi için bir işveren bağlı olarak çalışan işçiler tarafından, işçilerin hak ve menfaatlerinin korunması konusunda işverenle içine düştükleri uyuşmazlık nedeniyle, işçiler arasında yapılan anlaşma veya bu konuda bir işçi sendikasının almış olduğu karar ile topluca ve geçici bir süreliğine, iş bırakma, işyerinde faaliyeti durdurma veya işi önemli ölçüde aksatmak amacıyla yapılması gerekmektedir4 .

Grevler, genel olarak kanuni ya da kanun dışı (kanuni olmayan) grevler olarak karşımıza çıkarmaktadır. 6356 sayılı Kanun’un 58/2 maddesine göre, “Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması hâlinde, işçilerin ekonomik ve sosyal durumları ile çalışma şartlarını korumak veya geliştirmek amacıyla, bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılan greve kanuni grev denir.” Aynı maddenin üçüncü fıkrasında ise “Kanuni grev için aranan şartlar gerçekleşmeden yapılan grev kanun dışıdır” (6356 sayılı Kanun, m.58/3) denilmek suretiyle kanundışı grevin ne olduğu belirtilmiştir.