Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

İş Hukukunda Bedensel Zararlar ve Ölüm Hallerinde Manevi Tazminatın Belirlenmesine İlişkin Sorunlar ve Çözüm Önerisi

Personal Injury in Labor Law and Problems of Determining Moral Compensation in Death Cases and Proposal for Solutions

Mustafa KILIÇOĞLU

İş hukukunda bedensel zararlar ve ölüm olaylarında manevi tazminatın belirlenmesi, zarar görenler ve hak sahipleri açısından, özellikle manevi huzurun sağlaması yönüyle önemlidir. Benzer olaylar karşısında benzer tazminatların ödenmesi özlenen bir beklentidir. Bu yolla keyfilik ortadan kalkar. Bir o kadar da önemli durum, zarar görenlerin bir an önce manevi tazminata kavuşmasıdır. Genel olarak maddi tazminata esas olan etmenler manevi tazminatta da geçerli oluşu nedeniyle, mahkeme süreçleri uzamakta hatta, bu durum adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil edecek safhaya ulaşmaktadır. Bu nedenle manevi tazminatın ölçümlenmesine ilişkin iki aşamalı inceleme keyfiliğini kısmen engelleyici pratik bir çözüm getirilebilir ise de beklenen sonucu doğurmaz. Çözüm, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda “manevi yardım” ya da “manevi tazminat” başlığı altında yapılacak bir düzenlemeyle mümkündür. Sosyal Güvenlik Kurumu yapılan bu yardımı işverene rücu edecektir. Uyuşmazlık halinde işveren karşısında kurum güçlü bir şekilde duracaktır. Bu çözüme ilişkin engeller, 5510 sayılı Kanun’un özel kanun oluşu niteliğiyle aşılır. Böylece manevi zarar görenlerin en kısa sürede, uğradıkları haksız eylemin, haksızlığının tespit edilip, manevi huzura kavuşması sağlanır.

Bedensel Zarar, Manevi Zarar, Manevi Tazminat.

The determination of moral compensation in cases of bodily injuries and deaths in labor law is important for those who are harmed and right holders, especially in terms of providing moral peace. Paying similar compensation in the face of similar events is a longed-for expectation. In this way, arbitrariness disappears. Another important situation is that those who suffer can receive moral compensation as soon as possible. Due to the fact that the factors that are the basis for pecuniary damage in general are also valid for non-pecuniary damages, court processes are prolonged and even this situation reaches a stage that constitutes a violation of the right to a fair trial. For this reason, although a practical solution can be brought to prevent the arbitrariness of the two-stage examination of measuring non-pecuniary damages, it does not produce the expected result. The solution is possible with an arrangement to be made under the heading of “moral aid” or “moral compensation” in the Social Insurance and General Health Insurance Law No. 5510. The Social Security Institution will recourse this aid to the employer. In case of disagreement, the institution will stand firmly against the employer. Obstacles to this solution are overcome by the nature of Law No. 5510 being a special law. In this way, it is ensured that those who suffer moral damage are determined as soon as possible, the unjust act and injustice they have suffered and attain spiritual peace.

Personal Injury, Spiritual Damage, Spiritual Compensation.

Giriş

Bedensel zararlarda manevi tazminatın belirlenmesi; bugüne kadar özellikle uygulamada fazla değişikliğe uğramayan hukuksal bir konudur. Son zamanlarda öğretide yeni çözüm önerileri getirilmeye çalışılmıştır. Konunun anlaşılırlığını kolaylaştırmak için öncelikle, bedensel zarar kavramına kısa da olsa yer vermek gerekir. Bu bağlamda bedensel zararların manevi görünüm biçimleri önem kazanır. Örneğin şok zararların ve duygu zararlarının farkına değinmek gerekir. Görünüm biçimindeki değişikliklerin hukuken değer kazanması sorunun bir diğer boyutudur.

Manevi tazminat ve manevi zarar kavramları metodolojik açıdan bağlantısı olan kavramlardır. Her iki kavramın hukuken gerçek yerlerinin belirlemesi, konunun saydamlığı açısından önemlidir. Manevi tazminatın hukuki niteliği ve işlevi, onun diğer tazminat türü olan maddi tazminatla ayırıcı konumunun belirlenmesinde kolaylık sağlayacaktır. Manevi tazminatın koşulları ve tazminat etmenleri bir diğer önemli husustur. Manevi tazminatın belirlenmesinde karşılaştırmalı hukuka yer vermenin gereği kaçınılmazdır. Özellikle bu alanda önemli gelişmeler bulunmaktadır.

Yargı uygulamalarının konuya yaklaşımı günümüz pratiğini vermektedir. Aksi halde soyut bir yaklaşım yeterlilikten uzak kalacaktır. Görülecektir ki manevi tazminat davaları oldukça uzun süreç almakta, adil yargılanma hakkının ihlaline neden olmaktadır. Dolayısıyla manevi tazminatın belirlenmesine tatminkar bir çözüm getirilmesi gereği açıkça görülmektedir.

Pratik çözümlerin somut olay adaletini bir anlamda hakkaniyeti gerçekleştirmede sorun yaratacağı bilgimiz dahilindedir. Getirilecek önerinin, bir açıdan keyfilik eleştirisini ortadan kaldırması, diğer açıdan da yargılama sürecini kısaltmada etkin olması gerekmektedir. Uzun dava süreçleri içerisinde tazminat miktarlarında, benzer olaylar için benzer kararlar vermenin sorunu çözebilecek midir sorusunun da yanıtlanması gerekir. Zarar gören veya hak sahiplerinin manevi tazminattan beklentisinin, yalnız miktarın yüksekliği mi, yoksa haksızlığın bir an önce tespiti ile içsel huzurun gerçekleştirilmesi mi olacağı, sorunun diğer bir yönünü teşkil eder.

Varılacak sonucun manevi tazminatın hukuki niteliği, özellikleri ve mevcut normlarla uygunluğunun da sağlanmasının, bilimsel araştırmanın bir gereği olduğunu da unutmamak gerekir. Tüm bu incelemelerden sonra varacağımız sonuç, konunun literatürde yeniden ele alınmasına katkıda bulunacağını düşünmekteyiz.

I. Bedensel Zarar Kavramı

Bedensel zarar kavramı gerek literatürde,1 gerek normatif düzenlemede terim olarak ufak değişimlere uğrayarak kullanılmıştır. Genel olarak bedensel zarar veya cismani zarar, bazen de her iki kavram kullanılmaktadır. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m.54 “Bedensel zarar” kavramı altında düzenlenmiştir. Önceki 818 Sayılı Borçlar Kanunu (BK) m.46’da konu “Cismani zarar halinde lazım gelen zarar ve ziyan” başlığı altında düzenlenmiş idi. Biz Kanunda belirtilen “bedensel zarar” terimini kullanmayı uygun görmekteyiz.

Bedensel zarar kavramının doğuş alanı sorumluluk hukukudur. Bir zararın varlığı halinde sorumlunun belirlenmesi, sorumluluk hukuku prensipleriyle çözülür. Zararın giderimi ise tazminat hukukunun konusudur. O halde bedensel zararlar, sorumluluk hukukundan başlayarak tazminat hukukuna varan süreçte, temelde borçlar hukuku kavram ve kuramları ile vücut bulmaktadır. Zarar görenin işçi olması durumunda, bu defa aynı hukuki süreç iş hukuku ve sosyal güvenlik hukuku kavramları ve normatif düzenlemeleri doğrultusunda şekil almaktadır.

Bedensel zarar kavramının hangi anlama geldiği ve hukuktaki görünüm biçimleri konumuz açısından önemlidir. Konunun çekirdeği haksız fiil kavramıdır. Başka bir anlatımla haksız fiil kavramı zararı doğuran elemi ifade eder. Zararı doğurması açısından da bir hareket noktasıdır. Süreç içerisinde iş hukukuna konu indirgenirken, borçlar hukuku kavramlarından ve normatif düzenlemelerden yararlanmak, iş hukuku ve sosyal güvenlik kavram-kuramları ve ilgili normlarıyla bütünleşik bir inceleme yapmak gerekmektedir.

Bedensel zararda söz konusu olan insan bedeni, yani insan vücududur. Ölüm bedensel zararın en ağır sonucudur. Türk Borçlar Kanunu, her iki durumu ayrı ayrı normlarda göstermiştir. Ölüm olayı TBK m.53’te, bedensel zarar kavramı TBK m.54’te gösterilmiştir. Ancak bu düzenlemeler tanım içermemektedir. Zararlar belirtilmiştir. Yükümlülükler, sorumluluk ilkelerine göre çözümlenmektedir (TBK m.49, 50). Tazminatın belirlenmesinde hakim yükümlü tutulmuştur (TBK m.51).

Öncelikle şunu ifade etmek gerekir, zarar bütün hukuki sorumlulukların temel koşuludur. Mağdurun maddi (nesnel), manevi (tinsel) varlığında bir azalma meydana gelmesi gerekir.2 Başka bir anlatımla, bedensel zarar kavramında mağdurun mekanik güçle ya da psişik yöntemlerin etkisiyle fiziksel ve akıl sağlığının uğradığı tüm zararları ve ekonomik sonuçlarını anlamak gerekir.3 Görüleceği üzere genel olarak zarar kavramı üçlü bir yapıyı içermektedir. İsviçre Hukuku’nda manevi zarar, teknik olarak “manevi haksızlık” veya “manevi üzüntü” (ideelle Unbil) kavramlarıyla ifade edilmektedir.4 Konuya korunan değer açısından yaklaşıldığında, maddi ve manevi zarar ayrımı kolaylaşır. Korunan değer maddi ise maddi zarardan, korunan değer yaşamsal huzurda bir azalma meydana getiriyor ise manevi zarardan söz edilir.5

Ekonomik olmayan kayıplar eylemin duygular alanındaki sonuçlarıdır. Doğası gereği parasal açıdan değerlendirilmemesi gerekir. AB ülkelerinde anlayış gereği manevi zararların paraya dönük değerlendirilmesi ilkesel bazda kabul edilmemekle birlikte, sonuç olarak zarara uğrayan kişilerin ekonomik koşullarını etkiledikleri de bir gerçektir.6