Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Suç Kavramına Kriminolojik Açıdan Bakış: Suç Olgusunu İzaha Yönelik Psikolojik Yaklaşımlar

A Criminological Perspective on the Concept of Crime: Psychological Approaches to the Phenomenon of Crime

Dilaver NİŞANCI

Suç, evrensel, genel bir olaydır. Suç tarihin en eski devirlerinden itibaren var olmuştur ve ileride de var olmaya devam edecektir. Suçsuz bir toplum hayalden başka bir şey değildir. İnsanların içinde ihtiraslarla birlikte toplum halinde yaşamanın ortaya çıkardığı çeşitli sosyal çelişkiler, uyumsuzluklar bulundukça suçta var olacaktır. Suç denilen olaya, yani belirli hareketlerin yasak fiillerden sayılmaları ile bunları işleyenlerin çeşitli tepkilere konu olmalarına, devlet müessesesi şeklinde gelişmiş insan toplumlarının meydana çıkışından çok önce bile rastlanmıştır. Tarihte hiçbir toplum yoktur ki, orada belirli fiiller yasaklanmamış ve bunun karşılığı olarak ceza müeyyidesi var bulunmamış olsun. Hep var olan her zaman da var olacak suç kavramının nedenlerini ortaya koymak için çeşitli düşünceler ortaya atılmış olup bunlar genel olarak Biyolojik, Psikolojik, Sosyolojik ve Sosyo-psikolojik Teoriler başlıkları altında incelenmektedir. Çalışmada; dini metinlerde ve mitolojide suç kavramı ve günümüz suç anlayışıyla benzeşmesi, suçu açıklamaya yönelik kriminolojik yaklaşımlar ve bunlar içerisinde psikolojik yaklaşımlar ele alınmaktadır.

Suç Kavramı, Suçun Nedenleri, Psikanalitik Yaklaşım, Psikoz, Nevroz, Psikopati, Zekâ Geriliği.

Crime is a universal, general event. Crime has existed from the earliest periods of history and will continue to exist in the future. A blameless society is nothing but a dream. As long as there are various social contradictions and incompatibilities that arise from living in a society with desires in people, crime will exist. The so-called crime, that is, the fact that certain movements are considered forbidden acts and those who commit them are subject to various reactions, has been observed even long before the emergence of developed human societies in the form of state institutions. There is no society in history that certain acts have not been forbidden there, and no punishment has been imposed in return. Various ideas have been put forward to reveal the causes of the crime concept, which has always existed and will always exist, and these are generally examined under the titles of biological, psychological, sociological and socio-psychological theories. In this study, the concept of crime in religious texts and mythology and its analogy with today’s understanding of crime, criminological approaches to explaining crime and psychological approaches are discussed.

Concept of Crime, Causes of Crime, Psychoanalytic Approach, Psychosis, Neurosis, Psychopathy, Mental Retardation.

Giriş

İnsanlık tarihiyle birlikte suç kavramı da doğmuştur. Dini kitaplar, mitolojik kaynaklar, tarihi belgeler ve arkeolojik çalışmalar insan ve suç kavramı ilişkisini temellendirmede yararlanabileceğimiz önemli kaynaklar sunmaktadır. İlk insanın var olduğunda suça itilebileceği etken faktörlerin sayısı günümüze kıyasla minimum düzeyde olup bu durum insanın bedenen ve psikolojik olarak suça çekilmesinin incelenmesinde kolaylık sağlamaktadır. Modern toplumu geleneksel yapılardan ayıran en önemli özelliklerden birisi de farklılık ve çeşitliliğin bir arada bulunduğu yapıları içerisinde barındırmasıdır. Bu farklılıklar sınıfsal, ideolojik, etnik ve kültürel pek çok boyutu içerisine alabilmektedir. Bu anlamda modern toplum geleneksel bir yapıya göre çok daha karmaşık ve farklı unsurların kesişim noktası olarak görülebilir. Toplumsal, siyasal ve kültürel yapılardaki bu farklılıklar, sadece modern yaşamın çeşitliliğinin ve zenginliğinin bir göstergesi olarak değil, aynı zamanda çatışmanın ve suç olgusunun yüksek bir oranda gözlemlenmesinin de bir nedeni olarak değerlendirilebilmektedir.1 Günümüzde toplumsal yaşamın getirisiyle ve küreselleşen dünya düzeniyle birlikte, suçlunun suçu işlemesine neden olabilecek faktörlerin sayısı oldukça fazladır. Kültürel çatışmalar, bulunulan çevre, ekonomik şartlar ve eğitim düzeyi gibi çokça etken faktör insanın duygu durumuna ve psikolojik sağlığına etki etmekle beraber aynı zamanda başlı başına suçun nedenleri arasında da yer almaktadır. Çalışmamızda; dini kaynaklarda ve mitolojide suç kavramının ortaya çıkışı kısaca ele alınacak sonrasında da diğer faktörler minimum düzeyde tutulmak suretiyle psikolojik etkenlerin suçun oluşumundaki katkısı incelenmeye çalışılacaktır.

I. Semavi Dinlerde ve Mitolojide Suç Kavramı

Semavi dinlerde ki bu bağlamda Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet’te Hz. Âdem ilk insan olarak karşımıza çıkmaktadır.2 Yahudiliğe göre şerefli bir varlık olan3 insanın yaratılışı, Tanah’ın4 Tevrat kitabının Tekvin bölümünde yer almaktadır.5 Yeryüzü ile birlikte göklerin de yaratılmasının ardından yeryüzünde canlı bile bulunmazken Tanrı, topraktan olan ilk insanı yaratır. Aden’de (cennet) bir bahçe yapan Tanrı “hayat ağacı” ve “iyiyi ve kötüyü bilme ağacı” olarak adlandırılan bitkileri bahçeye yerleştirir. Tanrı, yarattığı insanı bahçeyle ilgilenmesi için bu bahçeye yerleştirir ve “iyiyi ve kötüyü bilme ağacı”nın meyvelerini onun için yasaklar. Kadının var olmasının ardından yılan, Aden bahçesindeki Havva’ya yasaklanan bu ağacın meyvesinden yemeleri halinde, iyiyi ve kötüyü bilmede Tanrı ile eş değer olacaklarını bildirerek onu kandırır. Yılana inanan Havva, Âdem’e de meyvelerden yedirir.6 İşlenen suç, amaç değil sonuçtur; daha iyi olma, daha özel olma isteği onu suça iten faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüz toplumunda daha iyi olabilme isteğinin aşırılığı hırs ve kıskançlık olarak karşımıza çıkmaktadır ki, bu kavramlar suçun oluşumunda son derece önemli bir etkiye sahiptirler.

Hıristiyanlar tarafından kutsal kitap olarak kabul edilen Eski Ahit’e göre insan, Tanrı tarafından yaratılan, bütün yaratılışın zirvesi kabul edilen bir varlıktır.7 Hıristiyanlara göre; “hayat ağacı” ve “iyilik ve kötülüğü bilme ağacı”nın bulunduğu cenneti koruyup bakmakla görevlendirilen Âdem’e, iyilik ve kötülüğü bilme ağacından yememesi emredilmiştir. Yasağın çiğnenmesi Tevrat’ta da belirtilmiştir. Ancak Âdem, Havva’nın yedirmesi sonucu bu yasağa uymadığını kendisinin suçsuz olduğunu söyleyerek suçu Havva’ya yüklemeye çalışmıştır.8 Bu yaklaşımda Yahudi inancından daha farklı bir şey görmekteyiz ki bu da suçtan kurtulma psikolojisidir.

İslam dininin insana bakış açısı Yahudi ve Hıristiyanlıktan farklıdır. Yahudi ve Hıristiyanlıkta insanın günahkâr olduğu düşüncesi mevcutken İslam, sorumluluk, özgürlük ve irade sahibi olmaya vurgu yapmaktadır.9 Âdem ve Havva cennete yerleştirilmişlerdir, diledikleri ve arzu ettikleri şeyi yiyebileceklerdir. Ancak bu izin onlara yasak edilen bir ağaç ile sınırlandırılmıştır.10 Âdem ve Havva, unutma, cennette sonsuza dek kalmak ve melek olmak isteği gibi nedenlerle şeytanın oyununa maruz kalarak yasak ağaçtan meyve yemişler ve sonuç olarak da yasağı çiğnemişlerdir.11 Burada da suç olarak ağaçtan meyve yenmesini temel aldığımızda, onları suça iten şey arzularını kontrol edememeleri olarak görünmektedir. Hâlbuki insan aklı ve düşünme yetisi olan, kendini kontrol edebilen bir varlıktır. Bu eylemi gerçekleştirmelerinin nedeni, günümüz tabiriyle arzuları nedeniyle otokontrol sağlayamamaktan kaynaklanmaktadır. Anti sosyal kişilik bozukluğunun belirtilerinden biri de kişilerin keyfi olarak istenen her şeyi istenilen zamanda yapmak arzusudur. Tabii ki burada psikolojik bir teşhis koymaktan ziyade; insanın psikolojik yapısına uygun sonuçlar çıkarmaya çalışıyoruz.

Görüldüğü üzere üç semavi dinde de ilk insan olan Âdem’in yaratılışıyla ilk günah da işlenmiştir. Dinde günah kelimesiyle tasvir edilen bu durum aslında yasak-suç ilişkisinden başka bir şey değildir. Suç kavramı hukuk öğretisinde; “toplumsal düzenin devamı açısından korunması gereken hukuki değerlerin açık ve bilinçli bir ihlali veya en azından bu değerleri korumaya matuf kurallara özensizlik niteliği taşıyan insan davranışlarıdır”,12“tipe uygun, hukuka aykırı, kasten işlenen, neticeli ve icrai nitelikteki bir insan davranışıdır”,13“toplum tarafından onaylanmayan davranışların, kanun tarafından düzenlenip, yaptırıma bağlanmasıdır”,14“insanların toplum içinde birlikte yaşamalarının temini, toplumsal düzenin devamı için korunması gereken hukuki değerleri ihlal eden belli insan davranışlarıdır”,15“hukuka aykırı, kusurlu ve karşılığında yasada ceza öngörülmüş olan eylemdir”,16“tipe uygun, hukuka aykırı, kusurlu bir insan davranışıdır”17 şeklinde tanımlanmaktadır. Tanımları Dönmezer ve Erman’la kapatacak olursak, “suç, sorumlu bir kimse tarafından, müspet veya menfi bir hareketle meydana getirilen, ceza tehdidini taşıyan bir kanunda yazılmış tarife uygun ve hukuka aykırı bir fiildir”.18 Tanımlardan anlaşılacağı üzere suçun konusu kanunla belirlenmektedir ki bu husus evrensel bir ilke olan kanunilik ilkesinin de bir sonucu olup; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 15, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7, Anayasamızın 38 ve Türk Ceza Kanununun da 2. maddesinde ifade olunmaktadır. Öte yandan günahın konusunu da kutsal kitaplar oluşturmaktadır. Yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için şunu özellikle belirtmeye ihtiyaç duyuyoruz ki; her günah suçtur ya da her suç günahtır demiyoruz, sadece tarihsel/dini anlamda var olan suç kavramıyla modern hukuk bağlamında ele alınan suç kavramı arasındaki benzerliğe vurgu yapmak istiyoruz.

Mitolojide de var olan yasakları çiğneme, cezalandırılma ve suç psikolojisine yönelik bazı çıkarımlara rastlayabiliriz. Eski zamanlardan bu yana süre gelen olup bitmiş olaylar, doğaüstü varlıklar ve olaylar adeta bir kutsal öykü olarak mitlerde yaşanmakta, anlatılmakta ve genellikle de kabul edilebilir gerçekliklere değinilmektedir.19 Mitoloji, insanlığın ruh âleminin sembollerle ifade edilmiş aynasıdır.20 Yunan mitolojisine göre; Hesiodos insanı ve insanın özelliklerini altı döneme ayırarak anlatmıştır. Bunlar “Altın Soyu, Gümüş Soyu, Tunç Soyu, Kahramanlar Soyu, Demir Soyu ve Ak Saçlılar Soyu” olarak sıralanmaktadır. Hesiodos, aynı zamanda Yunan Tanrısı olan Zeus’un insanların da babası olduğunu söylemektedir. Zeus’un var ettiği bütün ırkların en onurlusu, çiftçilikle uğraşan bölüm yani altın soydur. Çünkü altın soy teknolojiden uzaktır, sahip oldukları değerleri yitirmemiş saf ve çalışkan insanlardan oluşmaktadır. Yunan mitolojisinde insanların her bir sonraki yaratılan nesilde git gide vahim bir hal alarak tasvir edildiğini görmekteyiz. Günümüzle bağdaştırarak bu mitolojiyi değerlendirmek istersek; küreselleşen dünya düzeni, teknolojik gelişmeler, artan nüfus, sosyal ve ekonomik yapılandırmalar ve kültürel etkileşimler gibi birçok faktörün toplumsal yaşam içerisinde olumlu etkileri de olmakla beraber olumsuz etkileri de yadsınamaz derecede önemlidir. Toplumda var olan tüm gelişmelerin de insana etki etmesi kaçınılmazdır. Bu etki özellikle psikolojik boyutta hissedilir. Yapılan her eylemin psikolojik alt yapısı olan sonuçları bulunmakta olup; bu konu daha çok sosyal psikolojinin alanında olsa da var olan tüm etken faktörlerin insan eylemleri üzerinde psikolojiyle kesiştiğini görmemiz açısından önemlidir.

Yukarıda suçun tanımını verdiğimiz öğretideki görüşlere yeniden dönecek olursak; suç, anlama ve ayırt etme yeteneğine sahip bireyin, bilerek ve isteyerek hukuka aykırı bir davranışta veya eylemde kusurlu olarak bulunmasıdır. Bulunduğu eylemlerin sonucu olarak da bu bireye çeşitli cezalar veya güvenlik tedbirleri uygulanacaktır. Suç öte yandan toplum düzenine aykırı olan ve toplumca dışlanan ve istenmeyen fiillerin gerçekleştirilmesidir. Bir suç işleyen kişi kasten veya tesadüfi olarak bu davranışın gerçekleşmesine neden olsa dahi kusuru oranında ve ölçüsünde cezaya veya güvenlik tedbirlerine hükmedilecektir.

Suçun tanımı ve anlaşılması konusunda yukarıda bir kısmını sadece tanım olarak verdiğimiz çeşitli fikirler ortaya atılsa da aslında suçu iki ana başlık altında incelememiz mümkündür. Bunlardan ilki suçun bile isteye işlenmesi gerektiğidir ki, suç kavramından bahsedilebilmesi için o kişinin iyiyi ve kötüyü ayırt edebilecek düzeyde iken bilerek kötüyü seçmesi ile suç oluşacaktır. Fail suçu, hoşlandığı, eğlendiği veya heyecan ve korku duyma hissi için işleyebilir (iç ödüllenme); gerginliğini, stresini azaltmak veya bir sorumluluktan kaçmak için işleyebilir (kişisel ve psikolojik ödüllenme), ekonomik, sosyal ya da politik çıkarlarla işleyebilir. Burada birey, suçu isteyerek ve bir çıkar uğruna işlemeyi tercih etmiştir. Konumuzla ilgili ikinci başlık ise suçun bilerek ve istenerek işlenemeyeceği, kişilerin çeşitli nedenlerle suça itildiği düşüncesidir.

Suç insanlık tarihinin başlangıcından itibaren Dünyamızın en büyük sorunlarından biri olarak sürekli gündemdeki yerini korumuştur. Gerek tarihsel gerek dinsel gerek mitolojisel gerekse de başta hukuk olmak üzere psikoloji, sosyoloji, kriminoloji gibi pek çok bilim dallarına ilişkin görüşlerle açıklanmaya, ifade olunmaya çalışılsa da; sürekli olarak karşımıza çıkacak, insanla ve toplumla birlikte hep kendini yenileyebilecek bir olgudur. Buraya kadar yaptığımız açıklamalarda ana hatlarıyla da olsa bunlara temas etmeye çalıştık. Çalışmamızın bundan sonraki bölümünde ise suçun nedenlerine yönelik yaklaşımlara kısaca değinilecek takiben de bu konudaki psikolojik yaklaşımlar irdelenmeye çalışılacaktır.