Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Ceza Kanunlarımızda Akıl Hastalığı

Mental Illness in Turkish Criminal Codes

Gökhan Yaşar DURAN

Ceza hukukunda temel ilke failin kusuru oranında cezalandırılmasıdır. Akıl hastalığı Türk Ceza Kanunu (TCK)’nda failin kusur yeteneğine etki eden bir neden olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle fiili işlediği sırada akıl hastası olduğundan şüphe edilen failin öncelikle akıl hastası olup olmadığının psikiyatri biliminin uzman görüşlerinden yararlanılarak tespit edilmesi gerekecektir. Yine fiil işlendikten sonra hakkında yapılan yargılama esnasında akıl hastalığına yakalandığından şüphelenilen sanık hakkında da, savunma hakkının kısıtlanmadan adil bir biçimde yargılanabilmesi açısından akıl hastası olup olmadığının belirlenmesi önemlidir. Yapılan yargılamada, hüküm kesinleştikten sonra failin cezasının infazı sırasında akıl hastalığına yakalandığından şüphelenilmesi ve hükümlünün akıl hastası olduğunun belirlenmesi halinde bu kez hakkındaki infaz rejimi değişecektir. Makalemizde TCK’nda akıl hastalığının düzenlenişi, akıl hastalığının failin ceza sorumluluğu üzerine etkili olduğunun kabulü için gereken şartlar, suça etki eden bir neden olarak akıl hastalığı, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri uygulaması (TCK m.57), Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) ve diğer kanunlarda akıl hastalığı konusunun ele alınışı; doktrindeki görüşler, yargı kararları ile birlikte incelenecek başlıca konularımızı oluşturacaktır.

Akıl Hastalığı, Kusur, Kusur Yeteneği, Duruşma Yeteneği.

The basic principle in criminal law is the punishment to be given due to offense is determined according to the negligence of the offender. Mental illness is regarded as affecting the offender’s criminal negligence in Turkish Criminal Code (TCC). Therefore, examination by a psychiatric expert is necessary about whether the suspect has a mental illness or not while committing a crime. Also, it is important to determine whether a defendant suspected of having mental illness is competent to stand trial or not. In trial, during the execution of sentence, there will be changes on criminal execution procedure if the defendant suspected of having mental illness determined as having mental illness. In our article, the regulation of mental illness in the TCC, the conditions of the mental illness to be effective on the criminal responsibility of the perpetrator, mental illness as a cause of crime, the application of the security measure specific to mental patients (Art.57 of TCC), the opinions on the doctrine and the judgments will form our main examination subjects.

Mental Illness, Negligence, Criminal Negligence, Competency to Stand Trial.

I. Giriş

Akıl hastalığı sözlük anlamı ile bireyde sıkıntı duygusu yaratan ve zihinsel işlevlerin önemli bir bölümünde bozukluğa sebep olan psikolojik ve psikofizik belirtiler bütünü olarak tanımlanmaktadır1 . Kişinin ayırt edicilik gücünü kaldıran bir ruhsal bozukluk olan akıl hastalığı, Psikopatoloji biliminin inceleme konusudur2 .

Akıl hastalıkları çok uzun bir zamandan beri bilim adamları tarafından incelenmekle birlikte; bu hastalığın çeşitleri, tanımları, nedenleri, sınıflandırılmaları, teşhis metotları ve tedavileri ile yaygınlık dereceleri konusunda henüz tıp doktrininde bir fikir birliği bulunmamaktadır3 . Ancak bu hastalığın meydana gelmesinde; yaş, cinsiyet, iklim, kalıtım, sosyal faktörler (kültür, medeniyet, evlilik, meslek, tahsil, vb.), kişinin bünyesi ve karakteri, gebelik, hapis ve esaret, savaş, toksikolojik maddeler, enfeksiyon hastalıkları, hormonlar ve ruhi faktörlerin önemine işaret edilmektedir4 .

Tarihsel süreçte akıl hastalığı ruhsal bir kötülük olarak düşünülmüş ve bu hastalıkla büyü, dua ve fiziksel müdahaleler ile baş edilmeye çalışılmıştır. Tedaviye cevap vermeyenler ise toplumdan uzaklaştırılarak cezalandırılmışlardır5 .

Akıl hastalarının cezalandırılması, Hint, Çin, Mısır, Sümer, Asur, Babil uygarlıklarına dayanmaktadır. Roma hukuku, Cermen hukuku, Kilise hukukunda ise, akıl hastalarının ceza sorumluluğu olmadığı düşüncesi hakimdir6 .

Yine İslam hukukunda da, cezai sorumluluk ancak akıl ve buluğ çağına gelmiş aklı kemale ermiş kişiler için söz konusudur. Bu sorumluluk kişinin mecnun veya matuh (bunak) olup olmamasına göre belirlenmektedir. Toplum açısından tehlikeli bulunan akıl hastası kişilerin, darüşşifaya gönderilerek tedavi edilmeleri mümkündür7 .

Osmanlı Dönemi’nde ise, akıl hastaları hakkında 1858 tarihli Ceza Kanunu yürürlüğe girinceye kadar İslam Hukuku esasları uygulanmıştır8 .

Günümüz Türk hukuk sisteminde, akıl hastalığının, sadece ceza hukukunu değil, birçok hukuk dalını ilgilendiren yönü bulunmaktadır. Ceza hukuku alanıyla ilgili açıklamalara geçilmeden önce, konu bütünlüğü açısından akıl hastalığının diğer hukuk dalları ile ilişkisinden de burada kısaca bahsedilmesi yerinde olacaktır.

Örneğin, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun9 ilgili maddelerinde, akıl hastalığı konusu, ‘akıl hastalığı ve akıl zayıflığı’ şeklinde ele alınmaktadır. TMK’da bir kimsenin akıl hastası veya akıl zayıfı olarak nitelendirilmesinin, ‘ayırt etme gücünü ortadan kaldırma (TMK m.13)’10 , ‘kısıtlama (TMK m.405)’11 , ‘koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması’12 , ‘evlenme (TMK m.133)’13 , ‘boşanma (TMK m.165)’14 gibi müesseseleri etkileyen birçok hukuki yönü ve sonucu bulunmaktadır.

Kişinin özgürlüğün kısıtlanması kişi açısından ağır bir sonuç doğuracağından, akıl hastalığı nedenine dayalı olarak yapılacak kısıtlamanın herhangi bir raporla değil, resmi sağlık kurulu raporuyla kanıtlanması gerekecektir (TMK m.436/b-5)15 .

Akıl hastalığı ile akıl zayıflığı gibi nedenler arasında tıbbi yönden fark olsa da, kanun koyucu, ayırt etme gücünün ortadan kalkması, kısıtlanma veya koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması söz konusu olduğunda, bunlar arasında herhangi bir fark gözetmemiştir. Örneğin, tıbben akıl hastası veya akıl zayıfı olarak kabul edilen bir kimse, eğer akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun değilse, ayırt etme gücüne sahiptir16 .

Ceza yasalarımıza göre, bir kişi hakkında soruşturma başlatılabilmesi için bu kişinin suçun icra hareketlerine başlamış olması gerekmektedir. Bu nedenle kişinin sadece akıl hastası olması, onun bu nedenden dolayı suç işleyebilir kaygısıyla, tutuklanmasını ya da gözaltına alınmasını gerektirmeyecektir. Ancak bazı şartlar altında, 2559 sayılı ‘Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu (PVSK)’17 , m.13/ (F) bent hükmü gereğince18 , toplum için tehlike teşkil eden akıl hastalarının yakalanması ve koruma altına alınabilmesi mümkündür19 .

Toplum için tehlikeli ruhsal rahatsızlığı olan akıl hastalarının topluma yeniden kazandırılmaları ve tehlikeli olmaktan uzaklaştırılmaları için, rızaları olmadan zorunlu ya da istemsiz olarak yatırılmaları ve zorla tedavi edilmeleri gerekecektir20 .

Ancak zorunlu yatış ve zorla tedavi yönteminin hukuksal ve etik yönü, dünyada hala tartışılmaktadır. Ülkemizde istemsiz yatışla ilgili yasal düzenlemeler, TMK 432 ila 437’nci maddeleri arasında düzenlenmiş olmakla birlikte, psikiyatri hastalarının hastaneye yatırılmasıyla ilgili henüz yasal bir düzenleme bulunmamaktadır21 . Bu konuda Türk Psikiyatri Derneği’nin hazırladığı ‘Ruh Sağlığı Yasası Taslağı’nda bazı hükümler bulunmakla birlikte bu yasa henüz kanunlaşmamıştır22 . Karşılaştırmalı hukukta ise, akıl hastasının zorla hastaneye yatırılması konusunda karar mercii olarak, hâkim, savcı ya da belediye başkanına yetki verilen yasalara rastlanılması mümkündür23 .

Akıl hastalığı veya akıl zayıflığının medeni hukukta yukarıda açıklanan hukuki sonuçları dışında, ‘askere alınma’24 , ‘devlet memuriyetine girme’25 , ‘sürücü belgesi alma’, ‘seçmen olma’26 vb. konularda, gerek idare gerekse de anayasa hukuku gibi hukuk dallarının kişilere tanıdığı bazı hak ve yükümlülüklerin kısıtlanmasına yol açabilecek hukuki sonuçları da bulunabilmektedir27 .

Şimdi de asıl makale konumuz olan, karşılaştırmalı hukukta akıl hastalığı ve akıl hastalığının düzenlenişi, Türk Ceza Kanunu (TCK)’nda akıl hastalığının düzenlenişi, akıl hastalığının failin ceza sorumluluğu üzerine etkili olabilmesinin şartları, suça etki eden neden olarak ceza kanunlarında akıl hastalığının ele alınışı, şüpheli/sanıktaki akıl hastalığının tespiti, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri uygulanması (TCK m.57), fiilin işlenmesinden sonra ortaya çıkan akıl hastalığının sanık hakları bakımından Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK)’nda28 ele alınışı, hükümlünün akıl hastalığına yakalanması halinde infaz rejimi, TCK ve CMK’nın diğer kurumları içerisinde akıl hastalığı konusu başlıca inceleme konularımızı oluşturacaktır.

II. Karşılaştırmalı Hukukta Akıl Hastalığı ve Akıl Hastalığının Düzenlenişi Konusundaki Sistemler

Akıl hastalığının kişinin algılama ve irade yeteneği üzerine etkisi hemen her ülke kanununda kabul edilmektedir. Bununla birlikte karşılaştırmalı ceza kanunlarında akıl hastalığının ele alınışı konusunda; biyolojik sistem, psikolojik sistem ve karma sistem gibi farklı uygulamalardan birinin benimsendiği görülmektedir29 .

Bunlardan biyolojik sistemde, kusur yeteneği üzerine etkili olan akıl hastalıkları tek tek sayılarak belirlenmiştir. Ayrıca bu sistemde, hastalıkların patolojik ve tıbbi özellikleri ve hangilerinin failin kusuruna ne ölçüde etki edebileceği de açıklanmaktadır. Bu sistem, bütün akıl hastalıkların bu listede yer almasının mümkün olmaması ve bu durumun adaletsiz sonuçlara yol açabilme olasılığı30 nedeniyle ceza hukukunun amacına uygun olmadığı noktasında eleştirilmektedir31 . Günümüzde tıp alanındaki gelişmeler göz önüne alındığında normatif olarak sayma sistemine yer verilmesinin kanun hazırlama tekniği açısından da uygun olmadığı açıktır32 .

Daha önce 27 Mayıs 1852 tarihli Avustralya, 1867 Belçika, 1858 Osmanlı, 1930 Danimarka Kanunu33 , ile 1858 tarihli Osmanlı Ceza Kanunname-i Hümayunu ve 1810 Fransız Ceza Yasalarında biyolojik sisteme yer verildiği görülmüştür34 . Ancak hemen belirtelim ki yeni Fransız Ceza Kanunu’nda biyolojik sistem terk edilerek, failde kusur ehliyetsizliğine yol açan akıl ve ruh durumu ile, bunun sonuçları karma metoda göre tarif etmiştir35 .

Nitekim Fransız Ceza Kanunu’nda ‘Sorumluluğu kaldıran veya azaltan nedenler’ başlığı altında, ‘Akıl bozukluğu’ madde başlıklı 122-1 ve 2’nci fıkralarındaki düzenlemeden karma sistemin kabul edildiği anlaşılmaktadır. Madde hükmü şöyledir36 :

‘Olay anında temyiz gücünü veya hareketlerini kontrol yeteneğini ortadan kaldıran bir psişik veya nöropsişik teşevvüş içinde bulunan kimse cezaen sorumlu olmaz (f.1).’ ‘Olay anında temyiz gücünü bozan veya hareketlerini kontrol yeteneğini engelleyen bir psişik veya nöropsişik teşevvüş içinde bulunan kimse cezalandırılabilir: Bununla birlikte, mahkeme bu durumu göz önünde tutarak cezayı ve cezanın infaz rejimini belirler (f.2).’