Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Covıd-19’un Düşündürdükleri: Uluslararası Hukukun Pandemiyle Mücadele Rejimine Genel Bir Bakış

What Covid-19 Reminds us of: The International Legal Regime of Pandemic Response

Bleda KURTDARCAN, Özgür MUMCU

Aralık 2019 ayında Çin Halk Cumhuriyeti’nin Wuhan şehrinde başlayan SARS COV-2 virüsünün yol açtığı COVID-19 hastalığının bir pandemiye dönüşerek çok ve yaygın can kaybına sebep olmuştur. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün pandemiyle mücadele rejimi bu salgını engelleyemediği için eleştirilmiş, Çin Halk Cumhuriyeti’yse (Çin) salgını uluslararası hukuka aykırı bir şekilde bildirim yükümlülüğünü zamanında yerine getirmemekle itham edilmiştir. Bu makalede 2005 tarihli Uluslararası Sağlık Tüzüğü (IHR) çerçevesinde uluslararası pandemiyle mücadele rejimi tartışılmış ve Çin’in söz konusu Tüzük hükümleri bakımından durumu incelenmiştir. Pandemiler doğaları gereği uluslararası bir mesele oldukları için uluslararası koordinasyon ve hukuki düzenlemeler hem COVID-19’la mücadele hem de ileride çıkabilecek potansiyel pandemilerin bastırılması bakımından hayati önemdedir.

COVID-19, Yeni Korona Virüsü, Dünya Sağlık Örgütü, Uluslararası Sağlık Tüzüğü, Pandemi.

The Corona virus disease COVID-19 outbreak that is caused by SARS COV-2 has evolved into a pandemic. Starting at the Wuhan City of the People’s Republic of China (China), the outbreak claimed many lives. The World Health Organization’s (WHO) pandemic preparedness and the legal regime around which it evolves became a controversial topic. China is widely blamed for violating the international law by breaching its notification obligation. This article discusses the international legal regime of prevention of pandemics in the framework of the 2005 International Health Regulation (2005 IHR). China’s conduct vis-à-vis the notification obligation is also treated. The pandemics by their very own nature are matters of international interest. Thus, international cooperation and regulations are vital for the struggle against the COVID-19 as well as for the suppression of future pandemics.

COVID-19, Novel Coronavirus, World Health Organization, International Health Regulation, Pandemic.

COVID-19 (COrona VIrus Disease-2019/Korona Virüs Hastalığı-2019) pandemisi, uluslararası kamuoyunun dikkatini sadece tıbbın bir çok alanına (epidemiyoloji, farmakoloji, mikrobiyoloji vb.) çekmekle kalmamış, aynı zamanda Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) Genel Direktörü T. Ghebreyesus’un sıkça yaptığı açıklamaları ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’ın bu örgüte ve salgının başladığı Çin Halk Cumhuriyeti (Çin)’ne yönelik suçlamaları neticesinde sahne ışıklarının bu uluslararası örgüte ve onun ve üye devletlerin yetki ve sorumluluklarına çevrilmesini de beraberinde getirmiştir. Salgın süresince ve hatta akabinde DSÖ’nün yeni bilimsel gelişmeler ışığında şekillenecek yeni açıklama ve tavsiyeleri ile yakın gelecekte daha da yüksek sesle dile getirilmesi beklenen, bu örgüte ve bir üye devlet olan Çin’e yönelik iddia ve suçlamaların daha iyi anlaşılması ise uluslararası hukukun, konunun uzmanları dışında pek duyulmamış olan bir alt dalını teşkil eden hastalıkların uluslararası yayılımı/pandemiyle mücadele rejiminin ana hatlarıyla açıklığa kavuşturulmasını elzem kılmaktadır. Aşağıdaki satırlar, bizzat deneyimleme talihsizliğini yaşadığımız COVID-19 salgını gibi bir hastalığın yayılmasının uluslararası bir kamu sağlığı riski oluşturması durumunda uygulanan, uluslararası hukukun pandemiyle mücadele rejimini tanık olunan olgular ışığında açıklamayı hedeflemektedir. Makalede Dünya Sağlık Örgütü’nün öngördüğü pandemiyle mücadele rejiminin kuralları ve Çin’in bu kurallardan kaynaklanan yükümlülüklerini incelenecektir. COVID-19 hastalığının uluslararası hukukun bir çok alanını kapsayan değerlendirmelere tabi tutulabilir. Biz bu makalede konuyu pandemiyle mücadele çerçevesinde ele almaya gayret edeceğiz.

I. PANDEMİYLE MÜCADELEYİ ULUSLARARASI HUKUK ALTINDA DÜZENLEMEK: KISA TARİHÇE

Bulaşıcı bir hastalığın belirli bir zamanda birden çok kıtada ya da tüm dünyada görülen bir salgın halini alması anlamında gelen pandemi, tam da tanımında kullanılan kriterler sebebiyle devletlerin/ulusların bir arada yaşaması ve işbirliğini sağlaması için oluşturulan uluslararası hukuk düzeni içinde ele alınan bir konu olmuştur. Gerçekten de “pandemi gibi küresel seviyede tedirginlik yaratan çok az mesele vardır.”1 Bunun sonucunda da 19. yüzyılın ortasından itibaren modern devlet temelli uluslararası hukuk düzeni içinde kodifiye edilmeye çalışılan ilk alanlardan biri de uluslararası bulaşıcı hastalıklar hukuku olmuştur.2 Bu dönemde ulaşım teknolojilerinde yaşanan gelişmelerle birlikte artan uluslararası ticaret ve insan trafiği, Avrupa devletlerini kendi ülkelerine gelebilecek yabancı kaynaklı sağlık tehditlerine karşı etkin bir koruma tedbiri rejimi geliştirmeye itmiştir. Ancak böyle bir rejimi sadece uluslararası antlaşmalar aracılığıyla kurmanın mümkün olmadığı, o döneme hakim olan anlayış çerçevesinde kısa sürede anlaşılmıştır. Gerçekten de 1815-1914 arasında Avrupa’da yaşanan barış dönemi ve buna bağlı olarak artan ticarete ile iletişim ve ulaşıma yönelik teknik ve teknolojik gelişmeler, teknik alanlarda işbirliği yapılması suretiyle ilgili faaliyetlerin etkin şekilde sürdürülmesinin ancak uluslararası örgütler aracılığıyla mümkün olduğu düşüncesinin yerleşmesini beraberinde getirmiştir.3 İşte bu düşünceye paralel olarak Avrupa devletleri kolera ve veba gibi çeşitli bulaşıcı hastalıkların sınır aşan etkileriyle baş edebilmek amacıyla yaptıkları Uluslararası Sağlık Konvansiyonlarını (International Sanitary Conventions-ISC) hayata geçirmek için 1907 yılında Uluslararası Kamu Hijyeni Ofisi’ni (Office International d’Hygiène Publique) kurarken Amerika kıtasında da Pan Amerikan Sağlık Örgütü kurulmuştur.4

20. yüzyılın hemen başında kamu sağlığına yönelik salgın hastalık tehlikesiyle mücadele için devletlerin uluslararası örgüt kurmaları, bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmek için sadece ülkesel egemenlikten kaynaklanan yetkilerin ülke sınırlarında uygulanmasının yeterli olmadığının, ayrıca hastalıkların kaynaklandığı devlette gözlem, erken teşhis, sınırlama ve bildirimde bulunma tedbirlerine mutlaka ihtiyaç duyulduğunun anlaşılmasından kaynaklanmaktadır. Oysa çok taraflı uluslararası antlaşmalarla bu konuda düzenlemeler yapılsa ve taraf devletler çeşitli yüklenimler üstlenseler ve egemenlik yetkilerinin kullanımını çeşitli sınırlandırma ve şartlara tabi tutmayı kabul etseler bile salgın hastalığın yarattığı kamu sağlığına, iktisadi faaliyetlere ve ulusal itibara, dolayısıyla da ulusal güvenliğe5 yönelik arz ettiği risklerin etkisiyle devletler antlaşma hükümlerine uygun davranmakta çekingen olabilmektedirler. Nitekim salgın hastalıkların arz ettiği risklerden korkan devletler en ufak şüphe durumunda bile, aşırı tedbirlere başvurarak etkinliğini değerlendirmeksizin sınırlarını seyahat ve ticarete kapatmakta; hastalığın kaynaklandığı devletler de ulusal prestijlerini, ticaret ve turizm gelirlerini korumak için vuku bulan salgınları bildirme ve önleme tedbirleri almada çok istekli olmamaktadır. Salgın hastalıklarla mücadele uluslararası bir işbirliğini zorunlu kılmakta, ancak bu işbirliğini devletlerin inisiyatifine bırakmak, bu mücadelede alınacak tedbirlerin uluslararası mal ve hizmet ticareti, insan hakları ve kamu güvenliği gibi korunması gereken değerlerin arasında kurulacak makul bir denge üzerinde yükselmesini engellemektedir. Bu koşullar, uluslararası antlaşmalarda öngörülen bulaşıcı hastalıklarla mücadele tedbirlerini koordine edecek, siyasi mülahazalar ile hareket etmeyen, teknik bir uluslararası örgütün varlığını gerekli kılmaktadır.6

İşte bu mülahazalarla hareket eden devletler, 1945 sonrası ihdas edilen güncel uluslararası hukuk düzeni dahilinde bu görevi 1946 yılında kurulan ve Birleşmiş Milletlerin uzmanlaşmış kurumu olarak faaliyet gösteren DSÖ’ye devretmiştir.