Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Yargıtay Kararları Işığında İşyerinde Yaşanan Duygusal (Romantik) İlişkilerin İşverenin İş Sözleşmesini Fesih Hakkına Etkisi

The Effect of Emotional (Romantic) Relations in the Workplace on the Employers’ Right of Labor Contract Termination in the Scope of Supreme Court's Decisions

Yusuf YİĞİT

İşyerlerinde duygusal (romantik) ilişki kadın ve erkek çalışanların bulunduğu bir ortamda her zaman söz konusu olabilir. Duygusal ilişkilerin işyerlerini olumsuz etkileme potansiyeli sebebiyle yasaklanması doğru olmaz. Çünkü her duygusal ilişkinin iş ilişkisini olumsuz etkilemesi düşünülemez. Ancak duygusal ilişkiler iş görme yükümlülüğünün aksatılması, doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunulması veya işyerinin olumsuz etkilenmesi durumunda iş hukuku sorunları yaşanmasına neden olabilir ve iş sözleşmesinin feshi gündeme gelebilir. Çalışmamızda öncelikle duygusal ilişkilerin işyerlerinde ortaya çıkışı ve etkilerinden bahsedilecek ve ardından iş hukuku açısından ortaya çıkan sonuçlarına değinilecektir.

İşçiler, Duygusal (Romantik) İlişki, İş Sözleşmesi, Fesih.

An emotional (romantic) relationship can always be present in a workplace environment with male and female workers active. It is not right to prohibit emotional relations because of their potential to affect workplaces negatively. Indeed, it is unthinkable that every emotional relationship affects the business relationship negatively. However, emotional relations may cause labor law problems and the termination of the employment contract may arise in the event of disruption of the obligation to work, behaviors that do not comply with accuracy, lack of commitment, which in turn adversely affect the workplace. In our study, first of all, the emergence and effects of emotional relations in the workplaces will be mentioned and then the consequences of labor law will be discussed.

Workers, Emotional (Romantic) Relationship, Employment Contract, Termination.

§ 1. GİRİŞ

İşyerlerinde kadın ve erkeklerin iş yaşamında birlikte yer almasına bağlı olarak duygusal nitelikli ilişkilerin yaşanması muhtemel bir sonuçtur. Neticede sosyal bir canlı olan insanın toplumdaki diğer insanlarla etkileşim içinde olmaması düşünülemez. Sosyal ortamlarda yer alma, komşuluk ilişkileri, arkadaşlıklar toplumun bir bireyi olarak hepimiz için gereklidir. Yaşamak için ihtiyaçlarımızı karşılamak bireysel anlamda her zaman tek başına gerçekleştireceğimiz bir olgu değildir. Bu nedenle arkadaşlık, komşuluk, aile ilişkilerinde ve buna bağlı ihtiyaçlarımızı gidermede diğer insanlarla ilişkiye ihtiyaç duyarız. Birlikte ilişkiler içinde olduğumuz kişilerle sosyal, ahlaki veya hukuksal anlamda sorun yaşanmaması için bazı kurallara uygun hareket etmek gerekmektedir. Aksi halde çatışma yaşanması kaçınılmaz olmaktadır. Belirtilen yükümlülüklerimiz hem üyesi olduğumuz topluma karşı hem bir aile üyesi olarak ailemize karşı, işyerimizde işverene ve diğer iş arkadaşlarımıza karşı, sosyal ortamlarda ise toplumun diğer üyelerine karşı yerine getirilmesi gereken davranışlardan oluşmaktadır. Yani hiçbir sosyal alanda kuralsızlığın egemen olduğunu düşünemeyiz. Ancak her ortama uygun kuralların nasıl belirleneceği bireyin toplumla ilişkisinin boyutuna göre belirlenir. Sosyal ortamlarda ahlak ve görgü kurallarına uygun hareket etmek gerekir. Ancak eğer davranış kurallarımız bir hukuk düzeninin sınırları içinde değerlendiriliyor ise bu durumda kuralı koyan makam da niteliksel olarak değişmekte ve yasama ve yürütme nitelikli kaynaklar ortaya çıkmakta bu kurallar yargı kararları ile bütünleşerek hukuksal problemlere çözüm üretmektedir.

Söz konusu işyerleri olunca da bu alanda meydana gelen problemlerin giderilmesi de (belki de çok az uyuşmazlık dışında) toplumsal ahlak ve görgü kuralları ile çözülememekte hukuk kurallarının varlığına ihtiyaç hissettirmektedir. İşyerlerinde işçi ve işveren ilişkilerinin çözümü, tarafların özerklik alanına terk edilemeyecek kadar önemli olduğu için bu alanı düzenleyen Kanunlara yer verilmiş ve ağır sonuç doğurması muhtemel uyuşmazlıkların önüne geçilmiştir.

Birey olarak duygusal nitelikli ilişki içine girmek hem kadın hem de erkek açsından insani olarak önemli bir gerekliliktir. Şüphesiz ki duygusal nitelikli ilişkilerin temeli toplumumuzda bir aile kurumu oluşturma arzusu olarak da adlandırılmaktadır. 1982 Anayasası aileyi Türk toplumunun temeli olarak görmüştür. Aile birlikteliğinin duygusal nitelikli bir ilişkiyle ortaya çıkması bu alanı düzenleyen Kanunlara da ihtiyaç hissettirmiştir. Ancak söz konusu bu düzenlemeler daha çok duygusal yakınlaşmaya bağlı olarak kurulan hukuksal ilişkilerde (nişanlanma ve evlenme gibi) ortaya çıkması mümkün uyuşmazlıkları çözmeye ilişkin olarak hazırlanmıştır. Dolayısıyla toplumumuzda bu ilişkilerin kurulmasından önce bireylerin davranış tarzlarına ilişkin hukuksal düzenlemeler kural olarak bulunmamaktadır. Kamu düzenine aykırılık oluşturan ve suç teşkil eden davranışlar olmadığı sürece bunların sınırını da toplumun ahlak ve görgü anlayışı belirlemektedir. Dolayısıyla bir kadın veya bir erkeğin evlilik öncesi ilişkilerini veya evlilik düşünmeseler bile birlikte yaşadıkları duygusal birlikteliği belirli bir kalıba sokmaya çalışan hukuk kuralları bulunmamaktadır. Kişilerin birlikte vakit geçirmeleri, el ele gezmeleri veya sosyal bir nitelendirme olarak sevgili olarak görülmeleri buna dayalı olarak aralarında bazı konularda anlaşmazlık çıkması, birbirlerine kızmaları, küsmeleri, barışmaları, kişisel olarak toplum yaşantılarına olan olumlu veya olumsuz etkileri, görgü ve toplumsal ahlak kurallarına ters düşmedikçe hukukun ilgi alanına girmemektedir.