Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Modernitenin Hukukuna Metropolis Filmi Bağlamında Paralaks Bir Bakış

Parallax View to Modernity of Law in the Context of Metropolis

H. Serdar HOŞ

Modernite sanattan hukuka birçok kavramın tanımlanmasında ve şekillenmesinde rol oynayan bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Makalede modernite kavramı üzerinde durularak sanata yansıyan boyutuyla bir değerlendirme yapılacak, modernitenin kendine dair oluşturduğu savların alt metinlerini görebilmek için Slavoj Zizek’in önerdiği paralaks bakış önerilecektir. İnceleme açısından ütopik ve distopik metinler arasından Metropolis filmi seçilmiştir. Söz konusu paralaks bakışın modernitenin ortaya koyduğu hukuk kurgusuna da uygulanması Metropolis filmi üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılacak ve modern hukukun distopik mi yoksa ütopik bir kurgu mu olduğu ortaya konmaya çalışılacaktır.

Modernite, Distopya, Ütopya, Hukuk, Paralaks Bakış.

Modernity is a fact, which affect a good deal of concepts, from art to law. In this article, through developing a discourse on modernity, a review will be construed with relation to art. For subtext, Slavoj Žižek‘s point of view “parallax” is propounded in respect thereof. Metropolis (1927) has chosen for the analysis in the entire cinema corpus. The implementation of the parallax view in law theory, which is demonstrated by modernity will be carried out through the Metropolis film text, and the question “is modern law utopic or dystopic or an utopia or a dystopia?” will be discussed.

Modernity, Dystopia, Utopia, Law, Parallax View.

1. MODERNİTE VE ÜTOPYA

Modern olma, günlük dilde olduğundan farklı olarak; yani çağdaş kelimesinden farklı ve karışık bir anlam taşır. Modern yeni ve yakın olandır. Kültürde son olana ve moda olana uygun büyük ölçüde üretime dayalı, tek tipleştiren bir fikir anlayışıdır, modern olanın getirdiği modernitenin geçiş dönemi dört devrimi içerir: Bunlar bilimsel, siyasal, kültürel ve endüstriyel alanlardadır1.

Modernizm temelini birkaç özellikten alır; bunların en önemlisi üretimin makineleşmeye, yani sanayileşmeye dayanmasıdır. Buhar gücünün gelişmesi, endüstriyel gelişmeler vs. toplumsal yapılanmayı oldukça değiştirmeye başlamış; 17. ve 18. yüzyılda Sanayi Devrimi’yle birlikte üretimde yeni bir örgütlenme ve denetlenme anlayışı gelmiştir. Bu durum karmaşık bir iş bölümünü içermekte ve örneğin işçiler üzerinde daha fazla denetimin sağlamasına neden olmaktadır. Bunun itici gücü kapitalizmdir, kapitalizm sürekli olarak sistemli bir biçimde kar peşinde koşmayı amaçlamış; koştuğu bu yolda piyasa, mallar ve özellikle emeği birer meta haline dönüşmüştür. Kapitalizmin üretim biçiminin karşılığı da Fordizm’dir. Fordizm kitlesel bir üretim sisteminin yine kitlesel pazara bağlanması olarak karşımıza çıkmaktadır2. Bunların yanında modern dönem nüfus büyümesiyle birlikte köyden kente geçişe de tanıklık etmiştir. Nüfus fazlalığı, ölüm oranlarının düşüklüğü ve doğum oranlarının yüksekliğinden kaynaklanmıştır3.

Modernite getirdiği yeni yönetim anlayışıyla ön plana çıkan bir dönemi de içermiştir. Ulus-devlet anlayışı belirli bir toprak üzerine tam bir hakimiyeti kurmayı amaçlamış, bu hakimiyet kendi yönetim mekanizmasını iktidar haline getirmiştir4. Bunun içinse belirli politik aygıtları kullanmıştır; bu aygıtların altında milliyetçilik, muhafazakarlık, demokrasi gibi temel fikirler vardır. Fikir ve aygıtları dayatansa aydınlanma projesidir. Aydınlanma; dünyayı yeni anlama biçimi adı altında pozitivizmi, pozitivist bilimi, aklı ve hakikati yüceltmiştir5. David Harvey’in belirttiği gibi, bazı düşünürler aydınlanma fikrine sıcak bakmamış, terk edilmesi gereken bir fikir olduğunu ileri sürmüşlerdir. Kimi düşünürlerse, bunun post-modernist fikrin başlangıcı olarak kabul etmiş, onaylamışlardır. Ancak aydınlanma projesi, dışarıdan ne kadar özgürleştirici görünürse görünsün ileri sürdüğü amaçları açık bir şekilde ortaya koymamıştır. Aynı zamanda aklın yüceltilmesi, karşılaştırmalı bir argümanda hangi aklın üstün olduğu gibi tekinsiz bir fikre yol açmıştır. Bütün bunların yanında aydınlanma, bilgiye hükmedecek ve onu dönüştürecek bilim insanlarına hikmet sahibi, tek alanda uzman ve ilahi bir yetkinlik atfetmiştir. Bu da bireyciliği ön plana çıkarmıştır6. Bu şekilde aydınlanma fikriyle Batı toplum anlayışı dünyaya yayılmaya başlamıştır. Doğu’yu keşfetmeye başlayan Batı, ticaret ve yağma yoluyla sömürgeleşmeye neden olmuştur. Pazar alanı ve ham madde elde eden Batı, kültürleri de yok etmeye başlamıştır. Anthony Giddens’ın belirttiği gibi, modernleşme süreci zaman-mekanla oynayan ve onu düzenleyen bir aygıttır7.