Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Kadına Yönelik Erkek Şiddetinin Önlenmesi Bağlamında Stalking (Israrlı Takip) ve Cezasızlık Sorunu

The Impunity Problem Concerning “Stalking” in the Context of Prevention of Male Violence Against Women

M.Buket SOYGÜT

fiziki veya sanal ortamda herkese karşı işlenebilen, takip ya da taciz etme şeklindeki eylemler zinciridir ve gün geçtikçe özellikle sosyal medya kullanımının yoğunluğu nedeniyle genç insanlar arasında yaygınlaşmaktadır. Bununla birlikte, sözkonusu eylemlerin mağdurları çoğunlukla kadınlar ve failleri de erkekler olarak karşımıza çıkmaktadır. Makalemizde konu ceza hukuku ve kadına yönelik erkek şiddeti boyutuyla ele alınmaktadır. Nitekim in kadına yönelik eril şiddete dönüşme potansiyeli bulunmasına rağmen gerek kanunkoyucu gerekse uygulayıcı eliyle bir tür cezasızlık alanı yaratılmaktadır. Kadına yönelik erkek şiddeti sorununun temelde yasal düzenlemelerden değil ve fakat ataerkil zihniyetin sosyal, siyasi ve adli kurumlara yansımasından kaynaklandığı gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, çözümün sadece hukuksal araçlarla mümkün olmayacağı da muhakkaktır. Bununla birlikte eylemlerinin kişinin huzur içinde yaşama hakkını ihlal edici karakteri, fiziksel şiddete dönüşme potansiyeli ve koruyucu tedbirlerin etkin şekilde uygulanmaması nedeniyle ceza hukukunun müdahalesi kaçınılmazdır. Bu müdahalelerden biri de eylemlerinin ayrı bir suç haline getirilmesi olmalıdır.

Israrlı Takip, Siber Takip, Kadına Yönelik Erkek Şiddeti, İstanbul Sözleşmesi, Cezasızlık.

Stalking is a chain of actions that can be committed against everyone, in the form of physical or virtual follow-up or harassment, and has become increasingly wide-spread among youth and peers, especially due to the intensity of social media use. However, the victims of these actions are mostly women and the perpetrators are generally men. In our article, the issue is handled with both violence against women and the criminal law dimension. As a matter of fact, despite the potential of stalking to turn into male violence against women, a kind of impunity is created by both lawmaker and practitioner. Considering the fact that the problem of male violence against women is not mainly due to legal regulations, but the reflection of patriarchal mentality on social, political and judicial institutions, it is certain that the solution will not be possible only by legal means. However, due to its characteristics of violating the right to live in peace, the potential of stalking to turn into pyhsical violence, and not being implemented effectively of the other measures, the intervention of criminal law is inevitably necessary. One of those interventions should be criminalization for stalking actiıons as a new-separate crime.

Stalking, Cyberstaking, Patriarchal Violence Against Women, Istanbul Convention, Impunity.

GİRİŞ

Öğretide “eski bir davranış yeni bir suç”1 veya “obsesyonun suça dönüşmüş hali” olarak ifade edilen stalking eylemlerinin hukuk düzenince tanınması trajik saldırı ve ölüm olaylarının akabinde Amerika Birleşik Devletleri’nde gündeme gelmiştir. İlk olarak 1982 yılında Aktris Theresa Saldana bir hayranı tarafından takip edilerek bıçaklı saldırıya uğramış ve kurtarılmış; Aktris Rebecca Schaefer ise 1989 yılında yine bir hayranı tarafından üç yıl takip ve taciz edildikten sonra silahla vurularak öldürülmüştür2. Bununla birlikte, o dönemde henüz yeterli sayıda çalışma olmasa da takip mağdurlarının sadece ünlü kişiler olmayıp %90’ının eski eş veya partneri tarafından öldürülen kadınlar olduğu da bilinmektedir3. Bu olaylar sonrasında 1990 yılında Kaliforniya Ceza Kanunu’na eklenen § 646.9 madde4 ile stalking suç haline getirilmiş, yasalaşma süreci hızlıca tüm ülkeyi ve ardından Kanada, Avustralya ve İngiltere’yi etkilemiştir5.

Avrupa’da ise konunun önemi daha geç idrak edilmiş, İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Sözleşmesi”6 yasalaşma sürecinin lokomotifi olmuştur7. Bugün pek çok üye devlet stalking eylemlerini suç haline getirmişse de halen yedi üyenin mevzuatında (Bulgaristan, Estonya, Danimarka, Yunanistan, Litvanya, Letonya ve Kıbrıs) ayrı bir ceza normu bulunmadığı bilinmektedir8. Oysa Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı (FRA) tarafından 2014 yılında 28 AB üyesi ülkede, 42.000 kadınla yüz yüze gerçekleştirilen araştırmanın sonuçları 15 yaşından itibaren kadınların %18’inin ısrarlı takip mağduriyeti yaşadıklarını ortaya koymuştur9.

Türkiye de İstanbul Sözleşmesi’nin10 tarafı olmasından dolayı stalking eylemlerini suç olarak düzenleme yükümlülüğü altındadır. Kaldı ki, kadına yönelik eril şiddetin salt rakamsal verileri dahi Türkiye’de konunun vahameti ve aciliyetini ortaya koyması bakımından yeterlidir11. Hacettepe Üniversitesi ve Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından 2014 yılında yapılan araştırma kapsamında ilk defa ısrarlı takibin düzeyini, takip eden kişilerin yakınlığını ve ısrarlı takibe maruz kalanların bununla mücadele biçimlerini ortaya çıkaracak bilgi toplanmıştır12. Bu verilerden yararlanarak açıklanan “Ulusal Eylem Planı”nda Türkiye genelinde, her 10 kadından yaklaşık 3’ünün en az bir kez ısrarlı takibe maruz kaldığı belirtilmiştir. En yaygın ısrarlı takip biçimleri, sürekli telefonla arama (%19), kısa mesaj, mektup veya e-posta gönderme (%8) ya da sosyal medya aracılığıyla takip etme (%6) ile kadının çalıştığı ya da yaşadığı yere gelerek rahatsız etme (%6) şeklindedir13. İstanbul Sözleşmesi uyarınca kurulan Uzmanlar Komitesi olan GREVIO (Group of Experts on Action against Violence against Women and Domestic Violence)’nun Türkiye’ye ilişkin 15 Ekim 2018 tarihinde açıkladığı ilk değerlendirme raporundaTürkiye'deki kadınların %27'sinin hayatlarında en az bir kez stalking’e maruz kaldığı belirtilmiştir14. Bununla birlikte, hukukumuzda stalking bir suç tipi olarak düzenlenmiş değildir. Aşağıda açıklanacağı üzere, sözkonusu eylemler Türk Ceza Kanunu’nun 105. maddesi (cinsel taciz), 123. maddesi (huzur ve sükûnu bozma suçu) gibi mevcut bazı hükümlerin ihlali olarak nitelendirilmekteyse de, bu hükümlerin gerek kapsam gerekse yaptırımları itibariyle etkin bir koruma sağladığından sözetmek mümkün değildir. Kanunilik ilkesi bakımından incelendiğinde herhangi bir suç tipi bu eyleme tam olarak karşılık gelmemektedir. Kaldı ki, kanaatimizce tartışmanın esası yalnızca mevcut hükümlerden hangi suç tipinin neden ihtiyacı karşılamadığı sorusu da değildir. Zira stalking eylemleri tek başına değerlendirildiğinde huzur ve sükûnu bozma, hakaret, tehdit, cebir, şantaj veya özel hayatın gizliliği gibi suç tiplerini ihlal edebilir; stalkingi diğerlerinden ayıran özellik sistematik olarak tekrarlanan eylemler zincirinden oluşması ve mağdurda yarattığı ağır psikolojik etkidir. Dolayısıyla suçun tanınabilir olması bakımından bütüncül bir yaklaşımı gerektirmektedir. Bu amaçla çalışmada stalking kavramının bir şiddet türü olarak kabulü ve fiziksel şiddete dönüşme potansiyeli ortaya konulduktan sonra, devletin cezalandırma konusundaki pozitif yükümlülüğü vurgulanarak mevcut hükümlerin etkin ve amaca uygun olmamasının nedenleri ile nasıl bir cezasızlık alanı yarattığı tartışılmaktadır. Yapılan inceleme sonunda ise nasıl bir suç yaratılması gerektiği hususu karşılaştırmalı hukuktan yola çıkarak - stalking eylemlerinin ayrı bir suç olarak düzenleyen ilk ülkelerden olan Californiya, Almanya, İngiltere ile daha geç yasalaşmakla birlikte önemli hükümler içeren İtalya Ceza Kanunu’ndan örneklerle - görüş ve önerilere yer verilmektedir.