Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

50. Yılında Özel Misyonlar Sözleşmesi ve Diplomasi Hukuku

The 1969 Convention on Special Missions on 50th Year of Its Conclusion and the Law of Diplomacy

Anıl ÇAMYAMAÇ

Diplomasi hukuku, insan ilişkilerinin doğası temel olarak iletişimi ve teması zarurî kıldığı için, uluslararası hukukun en eski ve temel alanlarından biridir. Böylece, Rönesans’tan evvel bu iletişimin en eski şekli her zaman özel misyonlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Oysa, Rönesans’la birlikte ihtiyaçlar ve böylece tablo değişmiştir. Yerleşik elçilerle sürekli diplomasi modern devletlerin ikili ilişkileri için en çok tercih edilen metot olmuştur. Böylelikle, 18 ilâ 19. yüzyıllarda özel misyonların rolü azalmıştır. Özellikle -diğerlerinin yanında- iletişim ve ulaşım gibi gelişmelere bağlı olarak özel misyonlar 20. yüzyılda önemlerini geri kazanmışlardır. İkinci Dünya Savaşından sonra birinin diplomasi hukuku olduğu belirli alanlarda kodifikasyon çabalarına odaklanılmıştır. Bunun sonucunda, diplomasi hukuku alanında dört sözleşme kabûl edilmiştir. Bunlardan biri New York’ta kabûl edilen ve 21 Haziran 1985 tarihinde yürürlüğe giren 1969 tarihli Özel Misyonlar Sözleşmesi’dir. Bu yıl kabûl edilmesinin 50. yılıdır. Ancak, günümüzde söz konusu sözleşmeye sadece 39 devlet taraftır. Bu düşük katılımın sebebi, söylendiği üzere, 1961 tarihli Diplomatik İlişkilere Dair Viyana Sözleşmesiyle kurulan paralelliktir. Böylece, bu kısa makalede 1969 tarihli Özel Misyonlar Sözleşmesi’nin anatomisi ele alınacaktır.

1969 Tarihli Özel Misyonlara Dair Sözleşme, 1961 Tarihli Diplomatik İlişkilere Dair Viyana Sözleşmesi, Özel Misyonlar, Elçiler, Ayrıcalık ve Bağışıklıklar, Özel Misyonların Binaları.

The law of diplomacy is among the oldest and most prominent branches of international law, since the nature of human relations fundamentaly necessitates communication and contact. Hence, the oldest form of this communication had always been handled by special missions even before the Renaissance. However, with the Renaissance needs and ergo, the scene had changed. Permanent diplomacy with resident ambassadors had become much more preferred way for bilateral relations amongst the modern states. Therefore, the role of the special missions had diminished in the 18 and 19 Centuries. Particularly on account of the developments in areas such as communication and transportation-among others-, special missions have gained their importance back in the 20 Century. After the World War II, codification efforts were focused on specific fields, one of which was the law of diplomacy. Henceforth with, four main conventions were concluded in the field of diplomacy. One of them is the 1969 Special Missions Convention, which was concluded in New York and has entered into force in 21 June 1985. This year is the 50 anniversary of its conclusion. But, today there are only 39 States parties to the said convention. The reason behind this low participation is, as it is said, its analogous regulations to the 1961 Vienna Convention on Diplomatic Relations. Thus, in this short article the anatomy of 1969 Special Missions Convention will be revealed.

The 1969 Convention on Special Missions, The 1969 Vienna Convention on Diplomatic Relations, Special Missions, Envoy, Privileges and Immunities, Premises of the Special Missions.

Giriş

Devletler arasındaki ilişkiler uluslararası hukukun bel kemiğini teşkil etmekte ve hatta bu hukuk dalının en eski kurallarını oluşturmaktadır. Bunun nedeni insanın sosyal bir varlık olmasından kaynaklanmaktadır. İnsanlar, her daim, bireysel olarak veya oluşturdukları topluluklarla, ilişki kurma ve bu ilişki üzerine yapılar inşa etme gereğini duymuştur. Böylelikle, insanların oluşturduğu farklı toplumsal yapılardaki ilişkiler yüzyıllar boyu ulaklar veya elçiler vasıtasıyla yönlendirilmiştir. Bu kişiler genelde geçici, daha doğru bir ifadeyle yerleşik olmayan kişilerdir. Ancak, 15. yüzyılda özellikle Rönesans ile birlikte ihtiyaçlar yerleşik temsilciler bulundurmayı gerekli kılmış ve bu kapsamda sürekli elçilikler devletler arası ilişkilerde devreye girmeye başlamıştır.

Geçtiğimiz yüzyıl ise, diplomasi hukuku alanında bir başka gelişmeyi beraberinde getirmiştir: “Doğrudan diplomasi”. İletişim ve ulaşım alanındaki teknolojik gelişmeler, toplumların algısında yaşanan farklılıklar, hattâ uluslararası örgütlerin etkinliği ve sayısının artışı birçok diplomatik meselede doğrudan devletin en üst düzey yetkililerinin görüşmesi, çözülecek bir sorun varsa bu şekilde çözümün sağlanması anlayışını beraberinde getirmiştir. Ancak, kesinlikle doğrudan diplomasi sürekli diplomasinin, yâni elçiliklerin ve başta misyon şefleri olmak üzere görevlilerinin önemine ket vuramamıştır. Tam tersine, misyonlar gündelik işlemlerin hâlledilmesindeki temel yapı taşları olmaya devam etmiş ve etmektedir. Bu durum, kuşkusuz, özel misyonlar için de geçerlidir.1 Sürekli diplomasinin gelişmesi ve varlığı, özel misyonların varlığını ve önemini sona erdirmediği, ancak yavaşlattığı bir süreç hâline getirmişken, doğrudan diplomasi özel misyonların tekrar gündeme gelmesini sağlayan etkenlerden birini teşkil etmiştir. Belki sürekli diplomasinin yerleşmediği dönemlerdeki önem ve ağırlıklarını sürdürdüklerini iddia etmek güç olsa da özel misyonlar günümüze kadar varlıklarını korumuş ve görevlerini sürdürmeye devam etmiştir. Esasen, özel misyonların tarihî açıdan gelişimleri irdelendiğinde, sürekli diplomasinin en üst düzeyde olduğu dönemde, yâni 18 ilâ 19. yüzyılda varlığı iyice azalan özel misyonların 20. yüzyılda özellikle iletişim ve ulaşımda yaşanan teknolojik gelişmelere de bağlı olarak tekrar ön plâna çıktıkları ifade edilmektedir.2

Geçtiğimiz yüzyılda, özellikle Birleşmiş Milletler çatısı altında Uluslararası Hukuk Komisyonu aracılığıyla uluslararası hukukun birçok alanında yoğun bir kodifikasyon çalışması başlatılmış, bu çalışmaların başlatıldığı önemli alanlardan biri de diplomasi hukuku olmuştur. Diplomasi hukuku kurallarını kodifiye eden ilk çok taraflı antlaşma 1928 tarihli Havana Sözleşmesi olmaktadır.3 Ancak, söz konusu Sözleşme bölgesel niteliği haizdir. Diplomasi alanında, bu çerçevede, evrensel niteliği haiz en temel sözleşme II. Dünya Savaşı sonrasında Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun çabalarıyla Birleşmiş Milletler çatısı altında kabûl edilen 1961 tarihli Diplomatik İlişkilere Dair Viyana Sözleşmesi’dir.4 Bu sözleşmeyi sırasıyla 1963 tarihli Konsolosluk İlişkilerine Dair Viyana Sözleşmesi,5 1969 tarihli Özel Misyonlara Dair Sözleşme6 ve 1975 tarihli Evrensel Nitelikli Uluslararası Örgütlerle İlişkilerinde Devletlerin Temsiline Dair Viyana Sözleşmesi7 izlemiştir. Öte yandan, bu Sözleşmelere diplomasi hukukunda spesifik bir konuyu ele alarak düzenleyen 1973 tarihli Diplomasi Ajanları da Dâhil Olmak Üzere Uluslararası Korunan Kişilere Karşı İşlenen Suçların Önlenmesi ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme eklenebilecektir. Bunlarla birlikte, diplomasi hukukundan bahsedildiğinde bölgesel niteliği haiz 1928 tarihli Havana İkiz Sözleşmeleri ve 1971’de Amerikan Devletleri Örgütü bünyesinde kabûl edilen 1971 tarihli Şahıslara Karşı Suç Şeklini Alan Terörizm ve Onunla İlgili Uluslararası Önemi Haiz Gasp Hareketlerinin Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi8 akıllara gelmektedir. Tüm bu sözleşmelerin ötesinde Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uzmanlık örgütlerini de içeren sırasıyla 1946 tarihli Birleşmiş Milletler’in Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına Dair Sözleşme9 ve 1947 tarihli Uzmanlık Örgütlerinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına Dair Sözleşme10 de bu çerçevede hesaba katılmalıdır. Tüm bu sözleşmeler uluslararası diplomasi hukukunun bileşenleri konumundadır ve tüm bu metinler bir bütün olarak uluslararası diplomasi hukukuna yön vermektedir.