Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Süreklilik mi Kopuş mu?: Thomas Hobbes ve John Locke’un Toplum Sözleşmesi Teorilerinin Sınırlı Bir Mukayeses

Continuity or Disengagement?: A Limited Comparison of Thomas Hobbes and John Locke’s Social Contract Theories

Ulaş KARADAĞ

Toplumsal sözleşme teorisi siyaset felsefesi, siyasal teori ve kamu hukuku gibi akademik disiplinler için oldukça önemli bir düşünsel momenti ifade eder. Bu makale Thomas Hobbes ve John Locke’un toplumsal sözleşme teorileri arasındaki ilişkinin belirli bir veçhesine odaklanmaktadır. Bu veçhe doğa durumu kavrayışları birbirine zıt görünen iki düşünür arasında toplum sözleşmesi teorisi açısından bir süreklilik mi yoksa kopuş mu olduğu sorusuyla sınırlandırılmaktadır. Bu bağlamda makalede ilk olarak Hobbes ve Locke’un doğa durumu tasavvurları özetlenecektir. Ardından bu iki düşünürün eserlerindeki devletin ortaya çıkışı izleğinin; bir diğer deyişle devlet düşüncesinin, düşünürlerin ilgili doğa durumu kavrayışları tarafından ön-belirlenen kuramsal inşasının, temel hatları belirlenecektir. Son olaraksa Marc Neocleous’un başlıklı kitabında yer alan John Locke’a ilişkin eleştirel analiz doğrultusunda, Locke’un düşüncesindeki istisnai yönetim ilkesi, yani imtiyaz kavramı ele alınacak ve bu kavramın Locke ile Hobbes arasında, bu iki düşünürün doğa durumu kavrayışlarındaki farkta temellenen bir kopuştan ziyade bu farklılığı askıya alan bir süreklilik tesis ettiği tartışılacaktır.

Thomas Hobbes, John Locke, Toplum Sözleşmesi, Leviathan, İmtiyaz.

Social contract theory expresses a very important intellectual moment for academic disciplines such as political philosophy, political theory and public law. This article focuses on a particular aspect of the relationship between Thomas Hobbes and John Locke’s theories of social contract. This aspect is limited to the question of whether there is a continuity or disengagement between the two thinkers who differ in their understanding of the state of nature, in terms of social contract theory. In this context, firstly, Hobbes and Locke’s thoughts of state of nature will be summarized. Then, the basic lines of the emergence of the state in the works of these two thinkers, in other words, the theoretical construction of the state pre-determined by the philosophers’ understanding of the relevant state of nature, will be treated. Finally, in line with the critical analysis of John Locke in Marc Neocleous’s , the concept of prerogative will be discussed and it will be argued that this concept establishes a continuum between Locke and Hobbes, rather than a rupture based on the difference in the understanding of the state of nature of the thinkers.

Thomas Hobbes, John Locke, Social Contract, Leviathan, Prerogative.

Giriş

Toplumsal sözleşme düşüncesi siyaset felsefesi, siyasal teori ve kamu hukuku gibi akademik disiplinler için oldukça önemli bir düşünsel uğrağı ifade eder.1 Temel olarak siyasetin ve siyasi corpus’un ortaya çıkışını formüle eden toplumsal sözleşme teorileri “toplumun, şehrin ve devletin ortaya çıkışı” matrisini merkezine alarak, bütünsel bir toplumsal yaşam formasyonu kurgular. Kimi zaman kaos ve savaş, kimi zamansa barış ve huzur durumu olarak betimlenen bir doğal yaşam formasyonu (doğa durumu), yerini, kendisini siyasal bir edimle ortaya koyan yeni bir toplumsal yaşam formasyonuna (devlet) bırakır.2 Bu yeni toplumsal yaşam formasyonu, bireylerin birer parçası olduğu, kapsayan ve hükmeden bir meta-hükümranlık alanıyla üst üste biner. Bu durum, toplumsal sözleşme düşüncesinin temel izleğinin, siyasal alanın (siyasal toplum olarak devletin) çıplak yaşamı tümüyle kuşatması ilkesi üzerine kurgulandığı anlamına gelir. Dahası bu tespit, o dönemde giderek merkezileşen ve kurumsallaşan siyasal iktidarın varlığının yanı sıra, modern devletlerin güncel yönetim pratikleriyle birlikte düşünüldüğünde oldukça tutarlıdır. Kutsal İnsan kitabında tüm sözleşme teorilerinde yer bulan “doğa durumu” mefhumunun, kronolojik olarak devletin/şehrin kuruluşundan önce gelen gerçek bir dönem olarak değil, onun tanquam dissoluta, yani çözülmüş veya yıkılmış gibi algılandığı anda ortaya çıkan bir ilke olduğunu belirten Giorgio Agamben, doğa durumunun tam da şehri kuran ve onun temelinde bulunan bir eşik (istisna) olduğunu ileri sürer.3 Bu nedenle de Agamben için, doğa durumundan hükümranlığa, bir başka deyişle tekil bir varoluştan toplumsal bir varoluşa4 geçişte sözleşmede ifade bulan kuruluş, “bir daha yıkılmamak üzere yapılan bir temel değil, toplumsal alanda egemen hüküm biçiminde sürekli işleyen bir ilkedir”.5

Sözü edilen izlek, ilk olarak Thomas Hobbes’ın sözleşme düşüncesinde billurlaşır. Hobbes’un düşüncesinde, doğal yaşamdan siyasal topluma geçiş, bir başka deyişle Leviathan’ın oluşumu, toplumun mutlak kapsanmasının anlatısıdır. Bu husus, Hobbes’un dönemin İngiltere’sinin siyasal ve ekonomik şartları doğrultusunda, devlet sınıfının kendisini topluma yukarıdan dayattığı müdahaleci bir mutlak monarşiyi savunmasında açık bir biçimde görülebilir.6 Düşünürün doğa durumu kavrayışı bu bakımdan önemlidir: Hobbes’un düşüncesinde doğa durumunun bir kaos durumu olarak kurgulanması, hükümran gücün kuşatıcı karakterinin meşru kılınması bakımından önem kazanır.

Öte yandan aynı izlek, Hobbescu düşüncenin çoğu zaman karşısına konulan John Locke’un sözleşme düşüncesinde de güçlü bir biçimde yer bulur. Locke bilindiği üzere, Hobbes’un karşısına “özgürlükçü düşünür” olarak çıkarılmaktadır. Bu yaygın görüş, Locke’un Hobbes’a göre daha az müdahaleci bir devleti desteklemesinden ve dönemin meşruti monarşisini (dolayısıyla parlamentonun güçlenmesini) savunmasından kaynaklanır. Doğa durumunun Locke’un düşüncesinde bir barış durumu olarak kurgulanması, hükümran gücün Hobbes’taki gibi kuşatıcı bir karaktere değil, aksine ‘sivil toplum’a asgari derecede müdahalede bulunan zayıf bir karaktere sahip olmasını belirlemektedir. Fakat İncelemeler dikkatle okunduğunda Locke’un düşüncesindeki imtiyaz kavramının, Locke’un o -göreli- özgürlükçü rejiminin, Hobbescu bir siyasal rejime kolayca dönüşebileceğine işaret ettiği görülür. İmtiyaz, yürütme erkine -toplumsal düzenin istikrarıyla ilişkili olarak- tanınan istisnai bir yetki anlamına gelir.