Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Önleyici Meşru Savunma

Preventive Self Defence

Ersan ŞEN, Buğra ŞAHİN

Kişilerin kendilerine karşı gerçekleşen saldırılara karşı koyma hakkı, tarih boyunca “meşru savunma” müessesesi ile korunmuştur. Her ne kadar; bireyleri bu tarz saldırılara karşı savunmak öncelikli olarak devletin veya o bölgede bulunan otoritenin görevi olsa da, bu gücün geç veya yetersiz kaldığı durumda kişiler kendi haklarını kendilerini koruyabilecektir. Bu çalışmamızın konusunu; haksız saldırılara karşı, kişilerin önceden bazı mekanizmalar kurmak veya gerçek kişilerin yardımından (örneğin yakın korumadan) yararlanmak suretiyle önlem alması ve bu önlemlerin saldırı gerçekleştiği sırada devreye girerek üçüncü kişi lehine meşru savunmada bulunmasının hukuk düzeni tarafından korunup korunmayacağı oluşturmaktadır.

Meşru Savunma, Zorunluluk Unsuru, Gereklilik Unsuru, Kaçma Yükümlülüğü, Önleyici Meşru Savunma.

Throughout the history, people’s right to protect themselves from any attack aiming their security and bodily integrity has been preserved by the intsitution called “self-defence”. Even though providing this kind of security for people is the top priority and liability of states or other authorities in a region, people can defend their own rights in case the power which is responsible for their security falls to satisfy it. The aim of this study is to assess whether people’s taking precautions against unlawful attacks by applying activities such as settling down some prior mechanism or benefitting from the service of real persons, namely bodyguards, and their interventions in behalf of third parties in case of attacks can be put forward of rule of law.

Self-Defense, Element of Obligation, Element of Requirement, Liability to Abscond, Preventive Self-Defense.

Meşru savunmanın bir hukuka uygunluk sebebi olarak kabul edilmesine ilişkin mantık ve gereklilik, korkan ve/veya kendisini ve etrafındakileri korumak isteyen bireyin içinde, yani benliğinde ve doğasında vardır. Nitekim meşru savunma canlının doğasında ve vazgeçilmezi olarak kabul edilen en ilkel ve temel hukuka uygunluk sebebidir. Geçmişte de, günümüzde de kendisini saldırılardan koruyan ve saldırıya uğrama ihtimallerine karşı savunma tedbirleri alan hiçbir klan, aşiret, kabile, insan topluluğu veya devlet suçlu ilan edilmemiş ve kınanmamıştır.

Uluslararası hukukta da meşru savunma en geniş bir biçimde kabul görmekte ve Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin 51’inci maddesinde karşılığını bulmaktadır. Bu kabul, meşru savunma adı altında saldırıya uğrama ihtimalinden bahisle bir başkasına saldırıya meşru ve hukuki olarak bakılması anlamını taşımaz. Meşru savunmada ve sınırlarında aşırılığa da gidilmemelidir. Aksi takdirde; meşru savunma bahanesiyle başkalarına saldırı ve hatta ihkak-ı hak (kendiliğinden hak alma) meşruiyet ve hukukilik kazanmaya başlar ki, bu da hukuk düzenine ve hiyerarşiye başkaldırıyı, tanımazlığı ve sübjektif temelli, keyfi bireysel güç kullanmayı öne çıkarır. Meşru savunmanın şartlarında çok dikkatli olunmalı, denge iyi gözetilmelidir.

Bütün mesele, savunma yaptığını veya bunun için tedbir aldığını söyleyen kişinin haklılığı ve yer olarak kendi alanında ve/veya kendisinin veya üçüncü kişilerin hukuki yararlarını korumak zorunda ve gerekliliğinde kalıp kalmadığının tespiti ile ilgilidir. Bu tespitte, ne kendisini savunduğunu söyleyen ve ne de saldırıya uğrayan lehine aşırıya gidilmelidir. Elbette günümüz toplumlarında bireyden beklenen; kendisini savunması veya saldırıya uğrama ihtimalinde kuvveti/imkânı münasibince aldığı tedbirlerle karşı koyması olmayıp, toplum için kabul edilen hukuk düzeninde kamu kudretini kullanmakla yetkili kılınan devletten ve onun kolluğundan yardım istemesidir. Zaten yazı konumuzun ana tartışma noktası da buradadır. Pekâlâ devlet ve kolluk her durumda ve her an saldırıya uğrayan veya saldırıya uğrama ihtimali bulunan bireye yardım etmeye istekli midir, hazır mıdır, her vaziyette saldırgana karşı koyabilme kabiliyetine sahip midir? Hukuk düzeninde koruyucu, kollayıcı ve cezalandırıcı kamu kudreti kullanıcısı olarak kabul edilen devletle ilgili bu sorulara verilecek cevap, teorik ve duygusal açıdan elbette olumludur. Ancak her somut olayda canı ve malı yönüyle saldırıya uğrayan veya bu yönde ihtimalle nerede ise kaçınılmaz bir biçimde karşı karşıya kalan bireyi sakinleştirmek, devleti ve kolluğu aramasını ve gelecek yardımı beklemesini önermek ne derece gerçekçi ve karşı karşıya kaldığı tehlikenin büyüklüğü ile mukayese edildiğinde inandırıcı, etkili ve insaflıdır?