Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Ceza Muhakemesi Hukukunda Basit Yargılama Usulü (CMK m.251-252)

The Simplified Proceeding in Criminal Procedure Law (Code on Criminal Procedures Art.250-251)

Olgun DEĞİRMENCİ

Ceza Muhakemesi Kanunu’na, 7188 sayılı kanunla “basit yargılama usulü” adlı yeni bir muhakeme usulü girmiştir. Yargının artan iş yüküne çözüm getirme amacıyla ihdas edilen basitleştirilmiş muhakeme usulü uygulaması, karşılaştırmalı hukukta yer bulan bir usuldür. Bu düzenleme, 1412 sayılı CMUK’ta yer alan sulh ceza hâkiminin ceza kararnamesine benzemektedir. Bundan hareketle kanun koyucu, iddianamenin kabulünden sonra mahkemeye basit yargılama usulünü uygulaması noktasında bir takdir hakkı tanımıştır. Basit yargılama usulü tüm suçlar bakımından uygulanacak bir usul olarak düzenlenmemiştir. Basit yargılama usulünde duruşma yapılmamakta ve yazılı beyanlar üzerine hüküm kurulmaktadır. Verilen hükme karşı itiraz kanun yolu düzenlenmiştir. İtiraz kanun yoluna başvurulması durumunda, mahkeme duruşma yapmak zorundadır.

Basit Yargılama, Ceza Kararnamesi, Ceza Muhakemesi, Hüküm, Kanun Yolu.

A new procedure called “simplified proceeding” was entered into the Code of Criminal Procedure with the Act no 7188. The simplified proceeding which was established in order to solve the increasing workload of the judiciary is a procedure in comparative law. This regulation is similar to the Criminal Decree of the Magistrate Judge regulated by Code on Criminal Procedures no 1412. Following this, the legislator granted the court a discretion right to apply the simplified proceeding after the admission of indictment. The simplified proceeding is not regulated as a procedure to be applied for all offenses. There is no hearing in the simplified proceeding and a decree is taken on written statements. A legal remedy against the decree is regulated. In case a legal remedy is appealed, the court has to hold a hearing.

Simplified Proceeding, Penal Decree, Criminal Procedure, Decree, Legal Remedy.

I. Genel Olarak

Ceza muhakemesinin, “müşahhas olayın normlar karşısındaki durumunun tespiti meselesi”1 şeklinde ele alınması, ceza muhakemesinde temel olarak iki olayın çözümlemesinin yapılmasını gerektirmektedir. Bunlardan ilki ve öncelikle çözümlenmesi gereken husus maddi olaydır ki, bu gerçek dünyada muhakemeye konu olayın nasıl gerçekleştiği hususunda, müştereken, ancak yargılama makamında makul şüpheden arındırılmış vicdani kanaatin oluşturulması şeklinde ortaya konulur. İkinci olay ise nispeten çözümü daha kolaydır ve somut olayın hukuk normları karşısındaki durumunun, yorum yoluyla ortaya konmasıdır.2

Toplumsal hayatın gün geçtikçe karmaşıklaşması, insanlar arasındaki ihtilafları da artırmaktadır ki, söz konusu ihtilaflar içerisinde yer alan hukuki ihtilaflarda da bu artış yaşanmaktadır. Ülkelerin ceza kanunlarında yer alan suç tipleri, hem sayı olarak artmakta hem suç tiplerinin işlenme şekilleri gün geçtikçe değişmektedir. Bilişim teknolojisinde yaşanan gelişmeler de, suç işlenme şekillerindeki değişikliğin yanı sıra klasik suç tiplerinin işlenme sıklıklarını da değiştirmiştir. Buna en güzel örnek olarak hakaret suçunun, gelişen sosyal medya ile beraber işlenme şeklinin yanı sıra işlenme sıklığındaki değişimin gözlemlenmesi verilebilir.

İşlenen suç sayısı artmasına rağmen ceza muhakemesinde eldeki mevcut deliller ile maddi olayın yeniden yapılandırılması (crime reconstruction)3 daha karmaşık ve zaman alıcı bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum ise, birçok davada etkin bir duruşma yapılamamasına, yargılamaların uzun sürmesine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde düzenlenen hakların ihlali nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde ülkemiz aleyhine mahkûmiyet kararlarına neden olmaktadır. Yargılamaların uzun sürmesi, AİHS’in 6’ncı maddesinde düzenlenen makul sürede yargılanma hakkını öncelikle ihlal etmektedir. Nitekim AİHM, Stogmüller v. Avusturya kararında makul sürede yargılama hakkının amacını; “hak arayan kişileri yargılama işlemlerinin sürüncemede kalmasına karşı korumak ve özellikle ceza davalarında, sanığın davanın ne şekilde sonuçlanacağı endişesiyle uzun süre yaşamasını engellemek”tir şeklinde ifade etmiştir.4