Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Delil Değerlendirme Yasağı

The Evaluation of Illegally Obtained Evidence in Turkish Criminal Procedure Law

Gülşah BOSTANCI BOZBAYINDIR

Delil değerlendirme yasakları Türk Ceza muhakemesi Kanunu ve uygulamasında yerleşik bir kurumdur. Ancak bu kurumun hukuki esası ve pratik etkisi 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu döneminden beri tartışmalıdır. Çalışmamızda ele alacağımız ana meseleler arasında hukuka aykırı delil değerlendirme yasağı, bu yasağın tarihi gelişimi, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki delil değerlendirme yasaklarının düzenlenişi ile uygulamada delil değerlendirme yasaklarının kapsam ve sınırları yer almaktadır. Ayrıca özel kişiler tarafından elde edilen delillerin durumu ile hukuka aykırı delillerin uzak etkisi de çalışmada ele alınan konular arasında yer almaktadır. Buna ilave olarak, Türk ceza muhakemesi hukukunda delil değerlendirme yasağına yönelik yargı içtihatlarının yanı sıra doktrinde delil değerlendirme yasaklarına ilişkin yaklaşımlar da izah ve tahlil edilmektedir.

Türk Ceza Muhakemesi Hukuku, Hukuka Aykırı Deliller.

Illegally obtained evidence, that is, exclusion of the improperly obtained evidence is one the well-established legal institutes of the Turkish Criminal Procedure Law. Thus being so, legal nature and the practical effect of the institute have been debated since the era of former Criminal Procedure Code (no. 1412). In our study we will deal with, among others, main issues concerning the exclusionary rules in Turkish Criminal Procedure Law, namely, its historical development, exclusionary rules contained in the Turkish Criminal Procedure Code (no. 5271), and its ambit and delimitation in jurisprudence. Furthermore we will analyze the legal status of evidence obtained by private persons and the doctrine of fruits of poisonous tree. In addition to this, besides the case laws on assessment restriction for evidences in the Turkish criminal procedure law, the approaches with regard to the assessment restrictions in doctrine shall also be elaborated and analyzed.

Turkish Criminal Procedure Law, Illegally Obtained Evidences.

I. Giriş

Suç işlendiğine yönelik ihbar veya şikâyet üzerine başlatılan ceza muhakeme sürecinde delil ikamesi ile bunları değerlendirme yetkisini haiz kimseler tarafından serbest bir biçimde elde edilen delillerin (delil serbestisi) değerlendirilmesi suretiyle sonuç çıkarma1 aşamalarında, elde edilen delillerin hukuka aykırı yollarla edinilmesi halinde, bu delillerin yargılamada değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu, gerek 1412 sayılı Ceza Muhakeme Usulü Kanununda (CMUK) gerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda farklı açılardan ele alınmış, kanuni düzenlemeler farklı sonuçlara ve yorumlara sebebiyet vermiştir.2 Bu kapsamda her iki kanun zamanında öğretide ve uygulamada da birçok farklı görüş ileri sürülmüştür, günümüzde de sürülmektedir.3 1412 sayılı CMUK döneminde 1992 tarihli kanun değişikliğiyle, daha önce açık bir biçimde yer almayan hukuka aykırı delil kavramı Kanuna dahil edilmiş, mevzuatta düzenleniş biçimi doğrultusunda elde edilen bazı hukuka aykırı delillerin mutlak delil yasağına tabi olmadığı ifade edilmiştir. Bu dönemde, hukuka aykırı delil elde etme yasağının, sadece soruşturma ve kovuşturma makamlarını bağladığı, mutlak-nispi hukuka aykırı delil yasağı değerlendirmelerinin yapıldığı görülürken;4 5271 sayılı CMK’nın istisnasız bir biçimde ve birden çok hüküm ile hukuka aykırı delillerin mutlak delil yasağına tabi olduğunu vurgulayan düzenlemeler içerdiği görülmektedir. Bireysel hakların güvenceye alınması bakımından önemli olan ve maddi gerçeğin bulunması sürecinde insan haklarıyla temel hakların ve özgürlüklerin korunmasını esas alan delil yasakları,5 5271 sayılı CMK’ya göre, sadece soruşturma ve kovuşturma makamlarını bağlayacak türden olmayıp özel kişiler ile daha önce delil elde etme yasaklarına aykırı bir biçimde elde edilmiş bir delil sayesinde elde edilen sonraki delili de kapsamaktadır. Ancak CMK’daki düzenlemelere rağmen, gerek mutlak-nispi delil yasağı gerek elde edilen delillerin uzak etkisi ya da özel kişiler tarafından elde edilen delillerin nasıl değerlendirileceği sorununa yönelik tartışmalar “Karşılaştırmalı Hukukta Delil Değerlendirme Yasakları” başlıklı makalemizde incelediğimiz diğer ülke hukuklarında olduğu gibi, Türk ceza muhakemesi hukukunda devam etmektedir.

II. Hukuka Aykırı Delillerin Değerlendirilmesi Yasağına İlişkin Düzenlemeler

1412 sayılı CMUK’da 3842 sayılı Kanunla yapılan değişikliklerden önce, mevzuatta hukuka aykırı delillerin değerlendirilmeyeceğini hükme bağlayan bir düzenleme bulunmamakta iken,6 3842 sayılı Kanunla7 delil değerlendirme yasaklarına ilişkin olarak kovuşturma makamlarının hukuka aykırı şekilde elde ettikleri delillerin hükme esas alınmayacağına yönelik ifade eklenmiştir. Böylelikle Türk ceza muhakemesi sistemine delillerin sınırsız bir biçimde takdir yetkisini ortadan kaldıran mutlak delil değerlendirme yasağı getirilmiştir.8 Bir diğer hukuka aykırı delil değerlendirme yasağına ilişkin hüküm de yasak sorgu ve ifade alma metotları ile elde edilen delillerin değerlendirilmesine ilişkin 135/a maddesi olmuştur. Bu hüküm özel değerlendirme yasağı olarak adlandırılırken, diğer hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin CMUK m.254/2’de düzenlenen genel değerlendirme yasağına tabi olacağı ifade edilmektedir.9 Bu değerlendirmeye göre, ifade verenin ve sanığın beyanını etkileyen kötü davranma, işkence, zorla ilaç verme, yorma, aldatma, cebir, şiddete maruz bırakma gibi iradeyi bozan bedeni ve ruhi müdahalelerin yapılamayacağı, kanuna aykırı vaatte bulunulamayacağı öngörülmekle, bu tür hukuka aykırı delillerin dışında elde edilen ve temel hakları ihlal eden delillerin, özellikle özel hayatın gizliliğine ve haberleşmenin gizliliğine dokunularak elde edilecek delillerin diğer haklara (örneğin, susma hakkının ihlaline) dayandırılarak delil niteliği taşımaması gerektiği ileri sürülmüştür.10 CMUK m.135/a üçüncü fıkrada, birinci ve ikinci fıkrada belirtilen yasak yöntemlerle elde edilen delillerin değerlendirilemeyeceği hüküm altına alınarak, yasak sorgu metotlarıyla elde edilen delillerin, rıza olsa bile delil olarak değerlendirilemeyeceği belirtilmiştir.

CMUK’a 3842 sayılı Kanunun 24’üncü maddesiyle, delil değerlendirme yasaklarına ilişkin genel nitelikte doğrudan getirilen norm neticesinde CMUK m.254/2 şekillenmiştir.11 Maddede düzenlenen yasak 135/a maddesine göre, sadece yasaklarına riayet edilmeksizin elde edilen delillerin akıbeti düzenlenmişken, m.254/2 her türlü delil yasaklarını kapsar bir hüküm olarak mevzuata dahil edilmiştir.12 Madde, “delil elde etme ile delilin sahihliği arasında karinesel bir bağlantı kurulduğu, delilin hukuka uygun elde edilmişse sahih ancak hukuka aykırı elde edilmişse muteber olmadığı, böylelikle aksi ispat edilemeyen bir karine konulduğu, hatta ceza muhakemesi hukuk düzeni sisteminin değiştirildiği” yönünde eleştirilere maruz kalmıştır.13 Öyle ki, sahih olan delil hukuka aykırı elde edildi diye, örneğin sanığın suçsuzluğunu kanıtlasa bile kullanılamayacak ve sanık mahkûm olabilecektir ya da bunun tersi olarak mahkûm olabilecek sanık beraat edebilecektir. Bu nedenle düzenleme, ne hukuk devletinin gereğini yerine getirmekten ne de sanığı korumaktan çok uzaktır.14 1412 sayılı CMUK zamanında bu değişiklik, adalet ve hukuk güvenliğini de içine alan hukuk devleti ilkesini gerçekleştirmekten uzak olduğu ve insan haklarını da koruyamayacağı yönünde eleştirilmiştir.15 Maddenin mutlak delil yasağını getirdiği göz önüne alındığında özellikle temel hakları ve hürriyetleri ihlal etmeyen basit hukuka aykırılıkların elde edilen delilleri kullanılamaz hale getirmesi ve hükme esas alınmaması sonucunu doğuracağı, bunun da suçlarla mücadele etmek, sosyal disiplini ve hukuki barışı sağlamak mecburiyetinde olan hukuk devletinde kabul edilmemesi gerektiği yönünde eleştirilere maruz kalmıştır.16 Bu eleştiriler doğrultusunda, hukuka aykırılığın şekli ve maddi olarak ikiye ayrılması, temel hakların ve hürriyetlerin özüne dokunmayan şekli aykırılıkların dikkate alınmaması yönünde bir çözüm önerisi de sunulmuştur.17 Ancak doktrinde, Kanunun ifadesinden de yola çıkarak mutlak delil yasağının bütün hukuka aykırılıkları kapsadığı, bu nedenle şekli-maddi hukuka aykırılık ayrımı yapılmaksızın yasağın bütün delil elde etme ve değerlendirme sürecine uygulanması gerektiği ifade edilmiştir.18 Nihayetinde Anayasa’da 2001’de yapılan değişikle eklenen m.38/6’da kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kullanılamayacağı açık bir biçimde metne dahil edilmiştir.