Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Orman Tahdit Sınırları İçerisinde Kalan Taşınmazlar Yönü ile Tapu Sicilinin Hatalı Tutulmasından Dolayı Devletin Sorumluluğu

The State’s Responsibility for Erroneous Recordkeeping of the Land Registration Regarding Real Properties Within the Forest Restriction Limits

Özgür Eray TAŞ

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 1007. maddesinde, tapu sicilinin hatalı tutulması durumunda, Devletin sorumluluğunun doğacağı hususu açıkça düzenlenmiştir. Devletin, tapu sicilinin tutulması açısından tek yetkili olması, tapu sicilindeki kayıtları düzgün tutmakla yükümlü olmasını ve yolsuz bir kayıt tutulduğunda, bundan dolayı ortaya çıkan zararlardan sorumlu olmasını gerektirmektedir. Tapu kayıtlarının yolsuz sayılmasının kabul edildiği durumlardan biri de, orman ve genel arazi kadastro çalışmalarının uyumlu bir şekilde tamamlanmaması neticesinde, tapu kayıtlarının orman tahdit sınırları içerisinde bırakılmasıdır. Ancak, tapu kayıtlarının orman tahdit sınırları içerisinde kalması ile yolsuz kabul edilmesi, hatalı kadastro çalışmaları ile ortaya çıkan bir durum olduğundan ve kadastro işlemleri uzun yıllar boyunca tapu sicili çerçevesinde değerlendirilmediğinden, tapu kayıtlarının orman tahdit sınırları içerisinde kalması, Türk Medeni Kanunu’nun 1007. maddesinde ifade edilen tapu sicilinin hatalı tutulması kapsamında kabul edilmemiştir. Ülkemizde, birbiriyle uyumlu olarak yürütül(e)memiş orman ve arazi kadastro çalışmaları, birçok taşınmaz malikinin tapu kayıtlarının hükümsüz sayılmasına neden olmuş ancak, karşılığı ödenmediği gibi tazminat talepleri de mahkemelerce kabul edilmemiştir. Mülkiyet hakkı ihlal edilenlerin yaptığı başvurulara ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) vermiş olduğu ihlal kararları neticesinde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (YHGK), 2009 tarihli kararı ile görüş değişikliğine giderek, tapu kayıtlarının orman tahdit sınırları içerisinde kalması nedeniyle ortaya çıkan mülkiyet hakkı ihlallerinde, mülkiyet hakkı sahiplerine tazminat ödenmesi gerektiğine hükmederek, üzerinde çalışılması gereken yeni bir hukuki durumun önü açılmıştır. Çalışmada, kesinleşmiş orman tahdit sınırları içerisinde kalan tapu kayıtlarının hükümsüz sayılmasının nedeni, bu durumun mülkiyet hakkını ihlal edip etmediği, ihlale karşı yürütülebilecek tazminat talepli hukuki süreçte dikkate alınması gereken hususlar ile uygulanması gereken zamanaşımı süresi ve zamanaşımı başlangıcı, doktrin, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi (AYM) ve AİHM kararları dikkate alınarak değerlendirilmiş ve bazı sonuçlara ulaşılmıştır.

Orman, Mülkiyet, Tapu Sicili, Haksız Fiil, Türk Medeni Kanunu, 1007, Tazminat, JEL:K.

It has been clearly arranged in article 1007 of the Turkish Civil Act number 4721 that in case of erroneous recording of the land registry, the state’s responsibility would come about. The fact that the State is the sole authority to keep the land registry, it is required for the State to be obligated to keep the records in the land registry accurately and in case of an erroneous record, to be responsible for the damages that arise as a result. One of the situations where the land registry records is accepted to be erroneous is the situation where the land registry records are left within the boundaries of the forest restrictions due to the failure of forest and general land and cadaster work to be completed harmoniously. However, since the acceptance of land registry records left within the forest restriction limits, to be erroneous is due to erroneous cadaster work and since the cadaster work does not get evaluated within the framework of the land registry, the land registry records left within the forest restriction limits have not been accepted to be within the scope of the erroneous recordkeeping of the land registry expressed in article 1007 of the Turkish Civil Act (TMK). The forest and land cadaster work which has not be carried out harmoniously in our country has caused the land registry records of many owners of real properties to considered invalid, however while the corresponding equivalent has not been paid, compensation claims have not been accepted by the courts as well. As a result of breach decisions made by the European Court of Human Rights (AİHM) regarding applications made by those whose ownership rights have been breached, the Appellate Court’s General Assembly (YHGK) have decided on a change of opinion with their 2009 dated decision and decided for the requirement to have compensation paid to those with ownership rights in those ownership right breaches that arise due to the land registry records being left within the boundaries of the forest restriction limitations and thus a new legal situation on which work has to be done, has become possible. During the study, the reason for accepting the land registry records left within the boundaries of finalized forest restrictions to be invalid, whether this situation breaches ownership rights or not, points to be considered in the legal process regarding compensation requests that could be conducted against the breach, the statute of limitations required to be applied and the start of this limitation, the doctrine and decisions made by the Appellate Court, High Court and the European Court of Human Rights have been taken into consideration, evaluated and some conclusions have been made.

Forest, Property, Land Registry, Tort, Turkish Civil Code, 1007, Compensation, JEL:K.

Giriş

Orman Kadastrosu, mülkiyet farkı gözetilmeksizin orman tanımına giren yerler ile bu yerlerin içindeki ve bitişiğindeki her çeşit taşınmazların tespitine, sınırlarının geometrik olarak belirlenmesine, üzerindeki hakların tayinine yönelik teknik çalışmalardır.1 Genel Arazi Kadastrosu ise, geometrik olarak sınırlanan taşınmazlar üzerindeki hakları ve söz konusu hakların sahiplerini tespit etmeye yönelik çalışmadır.2 Her iki kadastro işlemi, çalışmamızın temelinde yer bulan mülkiyet hakkı hususuna doğrudan etki etmektedir. Mülkiyet hakkı, hukuk düzeninin yüklediği ödevler veya çizdiği sınırlar içinde, kişiyle eşya arasında doğrudan doğruya mevcut olan hakimiyet ilişkisinin diğer kişilere karşı korunması olarak tanımlanmaktadır.3 Türk Medeni Kanunu’nun 683/1. maddesinde de belirtildiği üzere “Bir şeye malik olan kimse hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.” Mülkiyet hakkı, hakkın öznesi olan malike, genel olarak üç temel yetki vermektedir. Roma Hukuku tarafından oluşturulan bu yetkiler: kullanma (usus), yararlanma (fructus) ve tasarruf (abusus) yetkileridir.4

Ülkemizde mülkiyet hakkının temel dayanağı Anayasa’dır. 1982 Anayasasının 35. maddesinde5 düzenlenen mülkiyet hakkı, temel hak ve hürriyetler arasında sayılmaktadır. Bu nedenle, Devlet desteğini almış, hak sahibine en geniş kullanım ve hareket serbestisi sağlayan, olağanüstü haller dışında sınırlandırılması kural olarak mümkün olmayan, herkese karşı ileri sürülebilen ve ancak toplum yararı amacıyla sınırlandırılabilen bir temel insan hakkı olarak kabul edilmiştir. Mülkiyet hakkının tanımlarından biri, bireyle eşya arasındaki ve şahısların kendi aralarındaki ilişkiyi ifade ediyor ise, anayasal anlamda da şahıslarla Devlet arasında sınır oluşturan hukuksal bir ilişkiyi ifade etmektedir.6 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1952 tarihli Ek Protokol’ün 1. maddesinde7 de genel bir çerçeve çizilmiştir.

Yukarıda izah edilen orman kadastro çalışmaları ile arazi kadastro çalışmalarının uyumlu bir şekilde yürütülmemesi sonucu oluşturulan tapu kayıtları, birçok hukuksal problemin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Özellikle, tapu sicilindeki kayıtlara güvenerek tapuda taşınmaz devir alanlar, Anayasa’nın 169. maddesi8 uyarınca, kesinleşmiş orman tahdit sınırları içerisinde kaldığı için, tapu kayıtlarının hükümsüz sayılması karşısında, (zararları tazmin edilmediği için), son derece ölçüsüz bir mülkiyet hakkı ihlali ile karşı karşıya kalmışlardır. Çünkü, Yargıtay’a göre, gerek “ormanların özel mülkiyete konu olamayacak oluşu”9 ve gerekse “kadastro çalışmalarındaki hatalı işlemlerin, tapu sicili kapsamında değerlendirilmemesi”,10 devlete karşı açılan tazminat davalarının, (münferit birkaç dava dışında)11 aleyhe sonuçlanmasına dayanak teşkil etmişti.12 Belirtilen bu durum, yerleşik bir içtihat haline geldiğinden, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuru zorunluluğu gündeme gelmiştir. İç hukuk kapsamında, zararlarının tazmini hususunda olumlu karar alamayan kişiler tarafından, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Ek 1 no.lu Protokol’ün 1. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının ihlali iddiasıyla AİHM’e yapılan bir çok başvuruda, mülk sahibine herhangi bir tazminat ödenmeksizin arazisinin devlet ormanı olarak nitelendirilmesinin, mülkiyet hakkına yönelik orantısız bir müdahale teşkil ettiği belirtilerek mülkiyet hakkının ihlal edildiğine dair kararlar verilmiştir.13 Ne zaman ki süreklilik kazanan AİHM kararları ile bu durumun mülkiyet hakkı ihlaline neden olduğu belirlenmiş, o aşamadan sonra iç hukukta YHGK’nın T. 18.11.2009, E. 2009/4-383 ve K. 2009/517 sayılı kararıyla başlayan içtihat değişikliği ile, orman özelliğine sahip taşınmazların tapu kayıtlarının bedel ödemeden iptal edilmesi uygulamasına son verilmiş ve TMK’nın 1007. maddesi kapsamında Devletin sorumluluğunun önü açılmıştır.