Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Uluslararası Alanda Gerçekleştirilen Millîleştirme İşlemleri İdare Hukuku Çerçevesinde Kamulaştırma İşlemi midir?

Is Nationalization Under International Law an Expropriation Under Administrative Law?

Serkan ÇINARLI,Anıl ÇAMYAMAÇ,Özge Didem BOULENGER

Egemenlikleri bağlamında devletler yabancılar da dâhil bireylerin özel mülklerini alabilir. Özünde bir devlet birçok yol arasında birini seçme şansı vardır ki, bunlar arasında kamulaştırma, millîleştirme, zor alım, savaşta istimval gibi yollar gelir. Her ne kadar özel mülkiyet bir biçimde kanunla korunsa da, devletlerin çeşitli şekillerde el koyma hakkı vardır. Burada aralarında bir ayırım yapmanın zor olduğu birbirine benzer iki kavram, yâni kamulaştırma ve millîleştirme bulunmaktadır. Gerçekte, bunlar özellikle de uluslararası hukuk açısından tek bir kavrammış gibi algılanabilir. Böylelikle, bu kısa çalışmada amacımız bu iki kavramın iç hukuklara göre anlamını tespit etmek olacaktır.

Uluslararası Hukuk, İdare Hukuku, Kamulaştırma, Millîleştirme, Özel Mülkiyet.

States, because of their sovereignty, can take private property of individuals, including the foreigners. In essence, there are several ways to do it; among those are expropriation, nationalization, confiscation, sequqastration etc. Although private property as a right, as it stands, is protected by law, states do have some ways to appropriate it. The thing is that there are two very similar concepts i.e. expropriation and nationalization, which might be hard to make an exact distinction between them. In fact, one might deem them as one, particularly in international law. Thus, in this short essay, it is our aim to determine the domestic meanings of these two terms.

International Law, Administrative Law, Expropriation, Nationalization, Private Property.

Giriş

Bir dönem uluslararası hukuku ciddî boyutta meşgul eden millîleştirmelerin iç hukuk bağlamındaki nitelikleri araştırılması gereken bir husustur. 1950’li yıllarla birlikte, özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında dalga dalga yayılan sömürgelerin özgürlüklerini kazanarak birer bağımsız devlet hâline gelmeleriyle birlikte batılı (sömürgeci) devletlerin hâlihazırda ülkelerinde işlettikleri işletmeleri, tesisleri ve doğal kaynakları millîleştirmeleri bir anda uluslararası hukuk gündemine oturmuş; konuya dair bazı uluslararası dâva ve hakemlik kararları verilmiştir. Millîleştirmenin, bu bağlamda, ağırlıklı olarak uluslararası yönü ele alınmış ve değerlendirilmiştir. Oysaki millîleştirme işlemi bir iç hukuk işlemidir. Hattâ, idarenin bir işlemi olarak idarî işlem mahiyetini haizdir. Ancak, bu işlemin iç hukuk yönü, özellikle idare hukuku yönü ele alınmamış, niteliği belirlenmemiştir. Bu çerçevede, idarenin bir tasarrufu konumundaki millîleştirme işleminin idare hukuku açısından yeri nedir? Millîleştirme işlemi genel olarak kamulaştırma işlemi olarak nitelendirilebilir mi? Yoksa bu işlem başlı başına ayrı bir işlem olarak mı değerlendirilmelidir? Bu çalışmada, bu konu, ele alınıp analiz edilmeye çalışılacaktır.

Bir üst paragrafta ortaya konulan çerçeve bağlamında, makalenin, “millîleştirme ve uluslararası hukuk” ve “millîleştirme ve idare hukuku” şeklinde kendilerine ait alt başlıkları olan iki temel bölümden oluşması plânlanmıştır. Böylelikle, millîleştirme müessesesi anılan her bir hukuk dalı dâhilinde incelenmek suretiyle bir sonuca ulaşılmaya çalışılacaktır. Ancak, bu hususlara geçilmeden evvel, çalışmada kullanılacak terimin neden seçildiğine dair birtakım genel açıklamalar yapmakta yarar vardır.

I. Kullanılan Terim: Millîleştirme veya Devletleştirme

Çalışmayı yazıya dökerken en önemli tartışma konularından biri, kuşkusuz, kullanılacak terimler olmuştur. Bu minvalde, iki temel terim, millîleştirme ve devletleştirme terimlerinden hangisinin temel alınması gerektiği değerlendirilmesi gereken bir konudur. Neticede, özel mülkiyete el konulmasının uluslararası hukuku temelde meşgul etmesinin sebebi, müteakip bölümlerde yapılacak açıklamalardan da görüleceği üzere, yabancı özel hukuk kişilerinin mallarının odak noktasında olmasıdır. Nitekim, uluslararası hukuk yazınında Türk hukukçular da, haklı olarak, millîleştirme terimini kullanmayı tercih etmektedirler.1 Oysa, 1982 Anayasasına bakıldığında, millîleştirme diye bir kavramın olmadığı, bunun yerine m.47’de devletleştirme teriminin kullanıldığıdır. Nihayetinde, Türk kanun koyucu, ilk etapta yabancıların mülklerini akıllara getiren uluslararası hukukta kullanılan millîleştirme terimi yerine, en azından yönelinen süje bağlamında daha geniş anlam ifade eden devletleştirme terimini kullanmayı tercih etmiştir. Bu minvalde dikkat çekici olan uluslararası hukukçular hariç, meselâ Türk idare hukukçularının da bu itibarla daha önceden kullanmayı tercih ettikleri millîleştirme terimi yerine devletleştirme terimini kullanmalarıdır.2