Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Ceza Muhakemesinde Temyiz Kanun
 Yolunda Maddi (Fiili) Sorunun İncelenmesi

Review of Substantive (Factual) Problem in Remedy of Appeal in 
Criminal Procedure

Ekrem ÇETİNTÜRK

İstinaf kanun yolunun 20 Temmuz 2016 tarihinde yürürlüğe girmesiyle, temyiz kanun yolu bakımından başlayan en büyük tartışma, kuşkusuz, temyiz incelemesinin sınırlarını belirleyen “hukuka aykırılık” kavramıdır. Yargıtay’ın, olay mahkemesi tarafından belirlenen geçmişte meydana gelmiş olan olayın hukuk normları karşısındaki durumu konusunda yaptığı hukuki değerlendirme ve ondan çıkarttığı hukuki sonuçları denetleyeceği konusunda bir tereddüt olamamakla birlikte, maddi sorunun tespiti bakımından temyiz mahkemesinin olay mahkemesinin kabulleriyle tamamen bağlı olup olmadığı ve maddi sorunu bazı yönlerden denetlenip denetlenemeyeceği sorunu tartışmanın temelini oluşturmaktadır. Bu konuda genel olarak iki yaklaşım olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Birinci görüş maddi sorun ve hukuki sorunun sınırlarını çok katı bir şekilde çizmek suretiyle konuyu değerlendirmektedir. Buna göre, Yargıtay üçüncü derece olarak yapacağı incelemede ispat konusu olayın sübuta erdiği varsayımından hareket edecek, yerel mahkemenin vicdani kanaatine göre vardığı olay belirlemesine dokunamayacaktır. İkinci görüş ise, bazı yönlerden temyiz mahkemesinin maddi sorunu denetleyebileceği şeklinde konuyu değerlendirmektedir. Konuya ilişkin olarak bizim de kanaatimiz Yargıtay’ın olay mahkemesinin kabulleriyle bağlı olmadığı ve dosyaya yansıyan maddi sorunu incelemek zorunda olduğu yönündedir. Bu Makalede yasal düzenlemelerde dikkate alınmak suretiyle, Yargıtay’ın neden maddi sorunu denetlemek zorunda olduğu ve Yargıtay’ın maddi sorunu hangi durumlarda ve nasıl denetleyebileceği konuları incelenmiştir.

Yargıtay, Temyiz Kanun Yolu, Maddi Sorun, Hukuki Sorun, Temyiz Kanun Yolunda Hukuka Aykırılık.

As the remedy of appeal to Regional Appeal Courts is entered into force on the 20th of July, 2016, the biggest argument in relation with the remedy of appeal is certainly the notion of “unlawfulness” which specifies the boundaries of the appeal review. While there is no hesitation concerning the fact that the Court of Cassation would review the legal evaluation of the local court from the point of the incident occurred in the past according to the legal norms and the obtained legal results from this evaluation, the issue if the appeal court is bound completely with the acceptance of the local court in respect with the determination of the substantive problem and if it could review the substantive problem on some aspects, provides the basis of the discussion. It is not wrong to state that there are two approaches on this issue in general. The first opinion considers the matter by drawing the boundaries of the substantive and legal problem very strictly. Accordingly, the Court of Cassation, as the third level reviewer, will set out of the assumption that the incident of proof has been proved and cannot deal with the specification of the incident which has been reached by the local court according to the intimate conviction. The second opinion considers the matter that the appeal court may review the substantive problem with regard to some aspects. Our opinion on this issue is that the Court of Cassation is not bound with the acceptance of the local court and is obliged to review the substantive problem on the case file. This study takes into account the legal regulations and, thereby, works through why the Court of Cassation is obliged to review the substantive problem and when and how the Court of Cassation may review the substantive problem.

Court of Cassation, Remedy of Appeal, Substantive Problem, Legal Problem, Unlawfulness in the Remedy of Appeal.

I. Genel Bilgiler

İstinaf kanun yolunun 20 Temmuz 2016 tarihinde yürürlüğe girmesiyle, ceza muhakemesi hukukunda temyiz kanun yolunun kapsamı ve işlemesinde büyük değişiklikler olduğu tartışmasızdır. Bu değişiklik nedeniyle 20 Temmuz 2016 tarihinden sonra verilen ve daha önce Yargıtay incelemesinden geçmeyen tüm hükümler önce istinaf kanun yolundan ve sonrasında açık olduğu takdirde temyiz kanun yolundan geçecektir. İstinaf kanun yolunun yürürlüğe girmesiyle, temyiz kanun yolu bakımından başlayan en büyük tartışma kuşkusuz, temyiz incelemesinin sınırlarını belirleyen "hukuka aykırılık" kavramıdır. Temyizde bölge adliye mahkemelerinin hüküm niteliğindeki kararlarının yalnızca hukuksal yönü (hukuki sorun-mesele) denetlenirken, bölge adliye mahkemeleri, ilk derece mahkemelerinin kararlarını, hem hukuksal hem maddi yönden (maddi sorun-mesele) denetlemektedir. Buna göre, temyiz incelemesi, bölge adliye mahkemesi ceza dairesi kararlarındaki "hukuka aykırılığı" ortadan kaldırma amacıyla ve istinaftan farklı olarak, yalnızca hükmün hukuksal yönüne ilişkin olarak yapılmaktadır. Bu nedenle maddi sorunun yeniden ele alınması mümkün olmayan temyiz kanun yolu, hukuksal derece olarak kabul edilmektedir. Temyiz mahkemesi, sözlülük, yüz yüzelik ve doğrudan doğruyalık ilkelerini uygulayarak geçmişte olan bir olayın nasıl meydana geldiğini ortaya çıkaran olay hâkiminin tespitleriyle bağlı olup, sadece olaya hukukun doğru uygulanıp uygulanmadığını denetleme şeklinde sınırlı bir yetkiye sahiptir1. Diğer bir ifadeyle, Yargıtay uyuşmazlığın sübut yönünü oluşturan, duruşmada ortaya konulan delillere dayanılarak varılan "vicdani kanaate" dokunmadan, olay mahkemesinin belirlemiş olduğu olaya hukuk normlarının uygulanışında hukuki bir hata olup olmadığını denetleyecektir2.

Söz konusu tartışmanın temelinde "hukuka aykırılığın" temyiz denetiminin sınırlarını belirlemesi nedeniyle, hukuka aykırılığın dışında kabul edilen maddi sorunun denetiminde Yargıtay'ın yetkisinin ne olduğu sorusu yer almaktadır. Yargılama makamımın temel iki görevinden birisini olan maddi sorun, olay mahkemesinin (ilk derece mahkemesi ve bölge adliye mahkemesi) sözlülük, yüz yüzelik ve doğrudan doğruyalık ilkelerini uygulayarak, geçmişte meydana gelmiş olan olayın ne şekilde cereyan ettiğini ortaya çıkartması olarak açıklanmaktadır3 . Buna göre fiilin sanık tarafından işlenip işlenmediği, işlendiyse nasıl ve ne şekilde gerçekleştirildiği şeklindeki sübut alanında kalan ve bu nedenle öğrenme muhakemesi yapılması gereken tüm hususlar, maddi sorunu oluşturmaktadır. Maddi sorunun çözümünün, sözlülük, yüz yüzelik ve doğrudan doğruyalık ilkelerini uygulayarak öğrenme muhakemesini gerçekleştiren olay mahkemesinin görevi olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Yargılama makamının ikinci görevi olan hukuki sorun ise mahkemenin kabulüne göre gerçekleştiği varsayılan olaya uygulanacak maddi hukuk normları ile yargılanma sırasında uyulması gereken muhakeme hukuku normlarını kapsamına almaktadır. Buna göre, hukuki derece yolu olan Yargıtay, maddi ve hukuki sorundan sadece hukuki sorunu, yani mahkemece sabit kabul edilen olayın hukuk normları karşısındaki durumunu ele alır ve olay mahkemesinin hükmünü bu açıdan inceler. Bu şekilde, maddi sorunun üçüncü defa ele alınması engellenmiş ve Yargıtay'ın gerçek manada bir içtihat mahkemesi olarak hukuku ülke çapında yeknesak uygulanması amaçlanmıştır4 .

Bu bağlamda, Yargıtay'ın, olay mahkemesince tespit edilen maddi soruna bu mahkemece uygulanan hukuk normlarını değerlendireceği ve denetleyeceği konusunda bir tereddüt olmamakla birlikte, maddi sorunun tespiti bakımından temyiz mahkemesinin olay mahkemesinin kabulleriyle tamamen bağlı olup olmadığı ve maddi sorunu bazı yönlerden denetleyip denetlenemeyeceği sorunu tartışmanın temelini oluşturmaktadır. Bu konuda genel olarak iki yaklaşım olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Birinci görüş, maddi sorun ve hukuki sorunun sınırlarını çok katı bir şekilde çizmek suretiyle konuyu değerlendirmektedir. Bu yaklaşıma göre, sözlülük, yüz yüzelik ve doğrudan doğruyalık ilkelerinin egemen olduğu bir duruşmada varılabilecek bütün kararlar, değerlendirmeler ve saptamalar temyiz denetiminin dışındadır. Buna göre, Yargıtay üçüncü derece olarak yapacağı incelemede ispat konusu olayın sübuta erdiği varsayımından hareket edecek, yerel mahkemenin vicdani kanaatine göre vardığı olay belirlemesine dokunamayacaktır. Bu nedenle, delillerin mahkeme tarafından yanlış değerlendirildiği ve sonuç olarak olayın oluş biçiminin yanlış tespit edildiği gibi hususlar temyiz nedeni olarak ileri sürülemez ve denetlenemez5 . İkinci görüş ise maddi sorun ve hukuki sorun arasındaki sınırın çok net bir şekilde birbirinden ayrılamadığı gerekçesiyle, bazı durumlarda temyiz mahkemesinin maddi sorunu denetleyebileceği şeklinde konuyu değerlendirmektedir. Buna göre temyiz mahkemesinin, olay mahkemesinin tespitleriyle ve delil değerlendirmesiyle bağlı olması için, tespitlerin hukuksal açıdan duraksamaya yer vermeyecek biçimde yapılmış ve delil değerlendirmesi hatasız gerçekleşmiş olmalıdır. Yine olay mahkemesinin tespitleri belirsiz, eksik, çelişkili veya mantık ve deneyim kurallarıyla çatışıyorsa olay mahkemesinin tespitleriyle bağlılık ortadan kalkacaktır6 . Bu yaklaşıma göre, yazılı hukuka ek olarak, içtihada aykırılık, tecrübe ve mantık kurallarına aykırılık, öğretiye aykırılık, maruf ve meşhur olan şahsi bilgide hataların da maddi soruna ilişkin olsa da hukuka aykırılık kapsamında denetlenmesi gerektiği ifade edilmiştir7 .