Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Ceza Hukuku Spor Hukuku İlişkisi Sporda
Hak İhlalleri ve Denetimi

The Relationship Between Criminal Law and Sports Law Violation of Rights in Sports and Its Rewiev

Hasan GERÇEKER

Spor hukuku, sporun amaç ve ruhuna uygun bir şekilde yapılmasını sağlayacak bir disipşin hukuku olmakla birlikte sporun bu günkü gelişimi nedeniyle birçok hukuk dalı ile yakından ilgilidir. Sportif anlamda disiplin suçu oluşturan bir kısım eylemlerin aynı zamanda ceza hukuku kapsamında yaptırımı gerektiren eylemler de olması, ceza hukuku ile spor hukuku arasındaki ilişkiyi geliştirip güçlendirmektedir.Sporda hak ihlalleri ve anlaşmazlıkların çoğalması, yeni hak arama yollarının oluşturulması gereğini ortaya çıkarmış olup, spor tahkimi ve kamu denetçiliği bu konuda görev alan kurumlar olmuştur.

Ceza Hukuku, Spor Hukuku, Suç, Yaptırım, Tahkim, Kamu Denetçiliği

Sports law is a disciplinary law for ensuring the practice of sports is carried out in accordance within its goals and spirit; moreover, it has close relations to various branches of law because of sports' current development. The fact that some of the actions that constitute a disciplinary infraction in sports law are also actions that are punishable by criminal law is improving and strenghtening the relationship between criminal law and sports law.The increase in violations of rights and disputes in sports created a need for new methods for claiming rights. Sports arbitration and ombudsmans participate in resolving this issue.

Criminal Law, Sports Law, Crime, Sanction, Arbitration, Ombudsman.

I. Ceza Hukuku

Hukuk, insan davranışlarını düzenleyen kuralların oluşturduğu bilim dalıdır. Amacı toplumda barışı ve güvenliği sağlamak, birey haklarını güvence altına almak, anlaşmazlıkları çözmek için başvurulacak muhakeme sistemini oluşturmaktır.

Hukuk kurallarının diğer toplumsal davranış kurallarından farkı, aykırı davranıldığında yaptırımının olması (devletin zor kullanma gücü) ve uyuşmazlıkların ne şekilde çözümleneceğinin belirlenmiş olmasıdır.

Toplumsal yaşamın gereksinimleri bu şekilde güvence altına alınmış bulunmaktadır.

Hukuk bir bilim dalı olarak esas itibariyle bir bütün olmakla birlikte, bu bütünü oluşturan ve birbirlerini tamamlayan hukuk kurallarını kavrayabilmek için farklı bölümler halinde inceleyerek değerlendirmek gerekmektedir. Bu ayrım, kuralların ilişkili olduğu ve düzenledikleri konulara göre. “Özel hukuk” ve “kamu hukuku” olmak üzere başlıca iki bölüm şeklindedir.

Özel hukuk, bireylerin kendi aralarındaki özel ilişkileri düzenler.

Kamu hukuku ise kamu gücünü temsil eden kişilerin ve kurumların da ilişkili olduğu alanı düzenleyen hukuk kurallarıdır. Suç sayılan insan davranışlarını, bunlara uygulanacak yaptırımları, uygulama koşullarını, hukuki sonuçlarını inceleyerek belirleyen bilim dalı olan ceza hukuku da bu kapsamdadır.

Ceza hukuku, suç sayılan insan davranışlarını, bunlara uygulanacak yaptırımları, uygulama koşullarını, hukuki sonuçlarını inceleyerek belirleyen bilim dalıdır.

Ceza kanunlarının amacı, bireylerin hak ve özgürlüklerini bir taraftan sınırlarken, diğer yandan da saldırılara karşı korumak olarak belirtilebilir.2

İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli husus “kişilik” sahibi olmasıdır.

Kişilik, insanın kendi varlığının bilincinde olması, anlama kabiliyeti ve iradesi ile fiillerine hâkim olması anlamındadır.

İnsanın varoluş amacı, kişiliğini özgürce geliştirmesidir. Toplumun örgütlenme biçimi olan devletin amacı da ona (insana) bu olanakları sağlamaktır.

İnsanın bu amacı gerçekleştirebilmesi için de irade özgürlüğüne sahip olması gerekmektedir.

Ancak bu özgürlük, mutlak bir özgürlük olmayıp, tüm varlıklar âlemini düşündüğümüzde nispi bir özgürlüktür. İnsanın sahip olduğu bu özgürlük nedeniyle bu yükümlülüğüne ‘gelişimini bilinçli bir şekilde sağlama’ denilebilir, uygun hareket etmeye zorlanamaz. Bu yükümlülük ahlaki bir yükümlülüktür.

“Davranış normları” insanın gelişim sürecinde davranışlarını amaca uygun bir biçimde yönlendirebilmesi için konulmuş kurallar bütünü olup buna “belli bir amaca yönelen ve olması gereken insan davranışları” da denilebilir. “Davranış normları” devletten bağımsız ondan daha önde gelen bir yapıdadır. Bunları kavrayabilmek için ilmi bilgi yanında felsefi bilgiye de gereksinim vardır.

İlim, gerçeği olduğu gibi kabul eder ve onun görünüş biçimi ile yetinir.

Felsefe ise insan fiil ve davranışlarını, maddenin esasını yani tüm evrenin yaradılış nedenlerini araştırmak, kavramak ve açıklamaktır.

Bu iki bilgi birbirini tamamlayıcı unsurlardır.

Bir devlete “Hukuk Devleti” niteliğini bu davranış normlarını esas alan kuralları anayasa ve kanunlarla hayata geçirmiş olması kazandırır.

Pozitif (mevzu) hukuk için bu davranış kuralları örnek oluşturmalı, esin kaynağı olmalıdır.

Davranış normlarının esas niteliği de insan doğasıyla çelişkili olmamaları, insan yaradılışına uygun bulunmalarıdır.

Bu normların muhatabı ayrımsız, ayrıcalıksız bütün insanlardır. Bu yönüyle de ahlaka uygun davranışlar olarak nitelenebilir.

İster icrai olsun ister ihmali olsun belli davranış biçimlerinin haksızlık oluşturup, oluşturmadıkları bu davranış normlarına göre değerlendirilir.

Bir fiilin, davranışın kanunla suç olarak nitelendirilebilmesi de bu şekilde sağlanabilecektir. Davranış normlarının, ayrıca insanlara belli davranışlardan kaçınmayı (yasaklayıcı norm) veya belirli davranışlarda bulunmayı (emredici norm) zorunlu kılacak bir fonksiyonu da bulunmaktadır.

Pozitif hukuk düzenlemelerinin adalete uygunluğu, adil olup olmadığı da davranış normlarına uygunlukları ile değerlendirilebilir.

Bu nitelikleriyle davranış normları hem ahlakın hem de hukukun asıl kaynağını oluşturmaktadır.

Hukuki olan bir davranış aynı zamanda ahlaki de olmalıdır. Ahlaki olmayan bir davranış da hiçbir zaman hukuki koruma altına alınmamalıdır.

Buna karşılık şunu da belirtmemiz gerekir ki, davranış normlarına aykırı her davranış ahlaka aykırılık oluşturur, (ahlaki sorumluluğu gerektirir) ancak; hukuka aykırılığın oluşabilmesi için, aykırı davranışın, hukuk devleti toplumunda kabul edilen düzeni bozucu boyuta ulaşması gerekir. Örneğin, soyut yalan söyleme, iftira, suç uydurma, yalan tanıklık gibi boyutlara ulaşmadıkça hukuka aykırılıktan söz edilemez.

Pozitif hukuk, ahlaki yükümlülüklerin yerine getirilmesine insanı zorunlu kılan değil, bunu mümkün kılan bir araç olmalıdır.

Davranış normlarına aykırılığın bir başkasının hukukunu ihlal etmemesi halinde ahlaki sorumluluğu pozitif hukuk alanı dışında olmalıdır. Bir başkasının hukukunu ihlal etmesi ki bu da; belli bir kişiye karşı (özel hukuk sorumluluğu) olabileceği gibi toplum düzeninin bozulmasına yönelik tehlike oluşturması (kamu hukuku sorumluluğu) halinde “hukuki sorumluluk” söz konusu olacaktır.

Davranış normları ile yüklenen yükümlülüklere aykırılık nedeniyle oluşan haksızlık karşısında hukuk düzeninin devam ettirilebilmesi için bazı yaptırımların uygulanması gerekir. Yükümlülüklere uymamanın hukuki sonucu bu yaptırımların uygulanmasıdır. Haksızlık karşısında hakkın korunması bu şekilde sağlanacaktır.

Kişilerin davranış normlarına uymaları cebre dayalı zorunluluk karşısında değilse de hukuka aykırı bir davranışta yaptırım uygulanması zorunludur. Hukukun “cebrilik” niteliği burada ortaya çıkmaktadır.

Biçimsel anlamda ceza hukuku, yaptırımları ile tanımlanabilir.

Bir norm, bir emir veya yasak içerdiği için değil bu emir veya yasak ceza veya güvenlik tedbiri yaptırımı altına alındığı için ceza hukuku kapsamındadır. Zira özel hukuka, idare hukukuna ilişkin normlar da emir veya yasak içerebilir.

Yaptırım; biçimsel anlamda ceza hukukunun yaptırımları ile tanımlanacağı yukarıda belirtilmişti. Yaptırımlar;

a. Haksızlığa uğrayan kişinin mağduriyetinin giderilmesi (aynen ifa veya tazmin şeklinde),

b. Haksızlığı gerçekleştiren kişinin üzerinde belli hukuki sonuçlar doğurması (suç oluşturan haksızlık için ceza uygulanması ya da güvenlik tedbiri uygulanması gibi),