Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Hidroelektrik Santrallerin Çevresel Etkilerinin Yargısal Denetimi

Judicial Reviews of Environmental Impact of Hydroelectric Power Plants

Alper BULUT,İlknur CESUR,Nur BELKAYALI,Yavuz GÜLOĞLU

Enerji ihtiyacının her geçen gün daha da artması ile birlikte günümüzde devletler farklı enerji kaynaklarına yönelmektedir. Dünyanın ekolojik dengesi ve doğal çevresindeki bozulma siyasi otoriteleri enerjiyi güvenilir ve temiz kaynaklardan elde etmeye zorlamaktadır. Sürdürülebilir ve yenilenebilir bir kaynak olan sudan, elektrik enerjisi elde edilmesi amacıyla kurulan Hidroelektrik Santrallerin (HES) su kaynaklarına ve kalitesine, canlı ve cansız türlere verebileceği zararların yanı sıra ekonomik, çevresel ve sosyal birçok avantajı da bulunmaktadır. Sürdürülebilir bir çevre politikasının oluşturulabilmesi ve doğada meydana gelecek zararın asgari düzeye indirilebilmesi için HES yatırımları esnasında alınacak önlemlerin çok iyi tespit edilmesi gerekmektedir. Ülkenin elektrik ihtiyacının yerel kaynaklardan karşılanması esas olmakla birlikte, bu üretim esnasında tüketilecek veya atıl duruma gelecek doğal kaynakların korunması ve Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporlarının titizlikle hazırlanması gerekmektedir. Bu konu, toplumun her kesimini yakından ilgilendirmektedir. Bu çalışmada Türkiye’de HES’lerin çevresel boyutuna ilişkin idari yargıya yansıyan uyuşmazlıklarda öne çıkan hususların tespiti amaçlanmıştır. Bu çerçevede, HES’lerle ilgili olarak yargı kararlarında genellikle yapılacak yatırımın özellikle çevre mevzuatına uygunluğun arandığı, sosyal, ekonomik, teknik ve çevresel faktörlerin birlikte değerlendirilmesi ve ortaya çıkması muhtemel olumsuzlukların giderilmesine yönelik alınması gereken tedbirlere ayrıntılı yer verilmesi gereken ÇED raporlarının ağırlıklı olarak yetersiz olduğu vurgulanmaktadır.

Hidrolik Santral, Çevresel Etki Değerlendirmesi, Yenilenebilir Enerji, İklim Değişikliği.

States are beginning to turn to alternative energy sources to meet increasing power demand. Environmental degradation and climate change force political authorities to provide reliable and clean sources of energy to their populations. Water is a sustainable and renewable resource and hydroelectric power plants (HPPs) have numerous economic, environmental and social advantages in spite of their potential of irreversible damage to water resources and living organisms. Measures for HPP investments should be clearly defined to be able to create a sustainable environmental policy and minimize damage to nature. Powerdemand should be met primarily from local resources. However, natural resources to be used for the generation of electric power should be protected and Environmental Impact Assessment (EIA) reports should be meticulously prepared. This issue concerns everybody. The aim of this study is to determine the prominent aspects of administrative judicial reviews of disputes concerning the environmental impact of HPPs in Turkey.

Hydroelectric Power Plants, Environmental Impact Assessment, Renewable Energy, Climate Change.

GİRİŞ

Nüfusun hızla artış göstermesi, kentleşme ve sanayileşmenin gittikçe büyümesi ile enerji ihtiyacının da her geçen gün artmakta olduğu görülmektedir. Küresel iklim değişikliği etkilerinin her geçen yıl kendisini daha da fazla hissettirmesi1 ile birlikte enerji ihtiyacının karşılanmasında fosil yakıt kullanımına yönelik tepkilerin de artmasına neden olmaktadır. Çevrenin korunmasına yönelik önlemler, çevre kirliliğinin insan sağlığını etkiler boyuta ulaştığı zaman değil; çevre henüz kirlenmeden önce alınmalıdır2 . Uluslararası müzakerelerde sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik alınması gereken önlemler sürekli gündemde tutulmaktadır. Dünya genelinde enerji temini yönündeki doğru tutum, fosil yakıt kullanımının terk edilerek, çevre ile dost, yenilenebilir, temiz kaynak kullanılmasıdır.3 Çevrenin korunması konusu başlangıçta kamu sağlığının ve mülkiyet hakkının kapsamında değerlendirilirken günümüzde ekolojik denge, bağımsız bir hukuksal değer olarak kabul edilmektedir.4

Türkiye gelişmekte olan ülke konumu ile 1992 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS)’nin tarihsel sorumluluk (Ek-1) ve maddi sorumluluk (Ek-2) listelerinde yer almıştır. Gelişmekte olan ülke statüsünde bulunması nedeniyle Ek-2 listesinden çıkarılma talebi 2004 yılında kabul edilerek özel şartları tanınan bir ülke olarak Ek-1 de yer almıştır. İklim değişikliği ile ilgili bir diğer önemli bir protokol olan Kyoto Protokolü, 1997 yılının Aralık ayında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sözleşmesi Taraflar Konferansında kabul edilmiştir. Türkiye ise bu protokolü 2008 yılında imzalamış ve Kyoto protokolü, 2009 yılında TBMM’de kabul edilmesiyle yürürlüğe girmiştir. 2020-2030 yılları arasında Küresel İklim Değişikliği ile mücadele kapsamında Türkiye, 2016 tarihinde Paris Anlaşmasını imzalamıştır.5 Söz konusu uluslararası sözleşmelere taraf olan Türkiye, bu sözleşmelerden doğan sorumluluklarını da yerine getirmekle yükümlüdür. Bu kapsamda alınan önlemlerin en başında enerji ihtiyacının karşılanmasında fosil yakıtların kullanımının azaltılarak, bu enerjinin doğal kaynaklardan temin edilmesi yönünde atılacak adımlar gelmektedir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından “çevreye uyumlu, temiz, yenilenebilir, yüksek verimli, yakıt gideri olmayan, uzun ömürlü, işletme gideri çok düşük, dışa bağımlı olmayan yerli bir kaynak” olarak tanımlanan hidroelektrik santralleri (HES), son yıllarda Türkiye’nin enerji ihtiyacının karşılanması noktasında en çok tercih edilen yöntemlerden birisi olmuştur.6

HES’lerin kurulum ve işletme aşamalarında ekosistem üzerinde çeşitli boyutlarda etkileri bulunmaktadır.7 Bu etkiler özellikle kırsal kesimde yaşayan ve topraklarını suya teslim etmekle karşı karşıya kalan genç nüfusun geçici istihdam olanaklarını da terk ederek bulundukları yerlerden göç etmeleri olarak karşımıza çıkmaktadır.8 Dolayısıyla ekosistem üzerindeki etkiler dolaylı olarak kendisini sosyo- kültürel etkiler olarak da ortaya çıkarmaya başlamıştır. İlk gündeme geldiklerinde bir kalkınma aracı olarak görülen HES’ler, zamanla toplumsal yıkım kaynağı9 haline dönüşmüştür. Gerçekleştirilen çalışmalar neticesinde yeterli ve detaylı şekilde planlamanın yapılmaması halinde çok ciddi, geri dönüşü olmayan çevresel zararların ortaya çıkacağı10 kabul edilmiştir. Bu zararlar11 su kalitesi ve fiziksel değişimler, balıklar üzerinde etkiler, göllerde oluşan etkileri ve sosyo-ekonomik etkiler olarak gruplandırılmıştır. Albayrak (2008)12 benzer şekilde fiziksel çevre, biyolojik çevre ve sosyo ekonomik çevre üzerindeki etkiler ile projenin inşaat aşaması, işletme aşaması ve kapanış aşamasına göre proje faaliyetleri ve etki bileşenleri açısından oluşan etkiler şeklinde bir gruplandırmayı tercih etmiştir. Yurtseven (2012)13 ise daha ayrıntılı bir gruplandırmaya yer vererek kurulum ve işletme aşamalarında çevreye yönelik olumsuzlukların potansiyel etkileri üzerinde yoğunlaşmıştır.